millî ligin liderliğini tayin edecek maç: galatasaray - beşiktaş
saat 20'de başlayacak olan maçı italyan marchi idare edecek
beşiktaş - galatasaray bu akşam 20.00'de mitlıatpaşa stadında karşılaşacaklardır. hâlen 16 puanla milli lig liderliğini elinde tutan sarı - kırmızılıları beşiktaşın iki puan geriden takip, etmesi hiç şüphesiz iki takımı da dikkatli oynamaya sevkedecektir.
o...g...b...m...a...y...p...kp
g. saray...10...6...4...0...25...5...16...4 beşiktaş...10...5...4...1...15...4...14...6
galatasaray'da idari tedbir kararı alınan nuri ile 15 gün istirahat verilen suat'in yokluğu siyah - beyazlılar hesaıbına bir avantaj olarak kabul edilebilir. fakat her şeye rağmen iki büyük takımın yapacağı mücadele ortadadır.
iki takım kaptanı bu akşamki maç için şu şekilde konuşöuşlardır:
birol pekel: «galatasarayla aramızda iki puan fark var. gayemiz aradaki bu puan farkını kapatmaktır. arkadaşlarım ve ben bu maça kendimizi iyi hazırlaıdk. müsabakanın neticesi ortadadır.»
metin oktay: «beşiktaş kuvvetli bir takım. ligde iddialı olan takımımız son haftalarda istenilen formu bulmuştur.»
metin oktay: gol kralı olacağıma söz vermiş ve leblebi gibi goller atacağım demiştim. en yakın rakibim, şenol'u halen bir golle geçmekleyim. sakatlığım sebebiyle iki maçta takımımda yerimi alamamam daha da çok gol atmama engel oldu. ama şimdi yeniden iyileştim, kendimi daha da arzulu hissediyorum. bu sene iki arzum var. biri takımımın şampiyon olması, diğeri ise, gol rekorunu kırmak. inşallah muvaffak olacağım.
şenol birol: gol kralı olmak elbette ki iyil bir şey. emin olun maça çıkarken sadece takımımın galip gelmesini düşünüyorum. ben veya diğer arkadaşlarım gol atsın da takım puan alsın bu benim için kafi. bir futbolcu her maçta gol atamaz. benim kanaatime göre bu biraz da şans işi. ama, bir gol farkı ile halen krallık unvanını ünvanını elinde bulunduran metin'i bu yarışta elbette ki yalnız bırakmıyacağım. rakibimiz galatasarayla bu gece yapacağımız maçta gol atmaya çalışacağım.
cici necdet'li g. saray, hakkı'lı, şeref'li beşiktaşla beraber kaldı
bu yazı 34 yıl önce çıkan «olimpiyat» mecmuasından alınmıştır. yazının sahibi hakkı süha'dır.
dün istanbul şildinini yarım son müsabakası için galatasaray karşısına çıkan beşiktaşlılar bundan iki hafta evvel filistinden gelen hapoel musevi takımına karşı mız mız bir oyun oynıyan aynı futbolcular mıydı?
bütün stadyom seyircilerinin gözlerine çarpacak kadar güzel bir maç yapan beşiktaş takımı birinci devrenin sonuna kadar tam bir avrupa takımı gibi oynadı.
öyle bir futbol göstermeğe muvaffak olan bir takımı takdir ve tebrik etmemek kabil midir hiç!..
beyaz - siyahlılar dünkü maçın bazı safhalarında, avrupadan son zamanda şehrimize gelen ecnebi takımlarının bir çoğunu arattırmadılar.
her oyuncunun kendi mevkilerindeki oynayış tarzları, katettikleri metre murabbalarına hakimiyetleri nin şekli, aralarında paslaşma hususundaki incelikleri hakiki bir futbol maçından beklenen bütün zevki tattıracak kıymette idi.
beşiktaşlılar birinci devrenin bşr çok dakikalarında meydana koydukları oyunu daimi suretle tekrarlanabilecek hale gelseler, hariçten sakat derecedeki ecnebi takımlarına para vermemize lüzum kalmazdı. ve beyaz siyahlı takımla herhangi bir teşekkülümüz pek haza gidebilecek hususi temaslar yapabilirdi.
dünkü maçı seyretmiş olan bâzı okuyucularımız beşiktaş takımını şu yukarıdaki şekilde methettiğimize bakarak neticenin aynı takım tarafından kazanılmamış olduğunu belki hayretle karşılayacaklardır.
filhakika biz de, birinci devrenin 0-0 bittiğini sorduğumuz zaman şatardık. fakat mütemadi güzel safhalarla bize vaktin nasıl geçtiğinin anlatmıyan beşiktaşlıların yaptıkları şeyleri istirahat zamanında not defterimize bakarak bir daha gözlerimiz önünde canlandırdığımız zaman futboldaki şanssızlığın bazı müsabakalarda ne kadar büyük bir tol oynayabileceğine bir daha kani olduk..
onbir kişi tarafından oynanan top oyununun bir çok karşılaşmalarda insanın gözüne ilişmeden geçen nice küçük teferruatının, bazı maçlarda ne kadar büyük tesir yaptığını dünkü maçta bir daha tasdik etmiş olduk...
beşiktaş hakkındaki bu haklı methlerimizin birinci devrede çıkardıkları oyuna ait olduğu unutulmamalıdır. maçın ikinci devresinde aynı takım aynı oyununu, aynı güzellikte ve aynı isabette devam ettiremedi. vakıa sayı ihtimallerini daha çok buldular. ama hakiki futbolculuk noktasından, maçın ilk safhasındaki şuurlu ahengi devam ettiremediler.
o birinci devre için şu kısa hükmü vererek temdit edildiği halde sıfır sıfıra berabere biten maçın tafsilâtına geçiyoruz:
eğer futbolda da boksta ve gireşte olduğu gibi hamle farkiyle galibiyet mevzubahis olsaydı, beşiktaşlılar dünkü müsabakanın büyük farkla sayı hesabiyle galibi idiler
hakem şazi bey, iki takım şu kadrolarla sahaya dizildi:
beşiktaş: mehmet ali - nuri, hüsnü - feyzi, fahri, kadri - eşref, şeref, nazım, hakkı, hayati
beşiktaş rüzgârı arkaya almıştı. galatasaray oyuna başlar başlamaz soldan aktı. galatasaray solaçığı şahsından ziyade takımı için oynadığından cakasızca, çalım yapmadan, vakit kaybetmeden ortaladı. rasih'in tam içeri atacağı bir anda beşiktaşlı nuri yetişerek bu ilk tehlikeyi kurtardı.
galatasaray bu iki sıkı tecrübesinden sonra sağdan mukabil hücuma geçen beşiktaşlılar, merkez muhacimleri nâzımın ayağından avta giden ilk şutlarını seyrettiler.
topun havadaki sürati rüzgârla arttığı için nazımın kontrol edecek mesafeye kadar yaklaşıp sıkı vuramadığı bu havalesinden sonra beşiktaş oyunun idaresini tamamen denebilecek kadar arzusu altına aldı.
dün müdafaada çok bilgili yer tutarak oynıyan nuri'nin uzun bir vuruşu ile tekrar galatasaray kalesi önlerine gelen beşiktaşlılar soliçleri şerefin mükemmel bir sıyrılışı ve vuruşu ile kalenin iki metre açığına kadar ilerlemiş oldular. o ara sol açık eşref kafa vuruşu ile topu havaya dikerek gol olabilecek bu firsatı da kale üstünden aşırmış oldu.
beşiktaş sol muavini galatasaray'dan karşıladığı topu kendi soliçine doğru gönderdi. sahada şıkârına atılan bir yılan balığı gibi kayan şeref hemen fırlayarak topu kaptı. bir az sürdükten sonra topu havai fişek gibi galatasaray kalesine götürdü.
kale direğinin orta kısmına çarparak geçen bu sutla beşiktaş olabilecek sayılarının üçüncüsünü kaybetmiş oldu. mamafih bu şut olan nice gollere bedel bir vuruştu.
ikinci devreye galatasaray rüzgâr lehine olarak başladı. bu devre beşiktaşlılarda ilk devredeki canlılıktan eser görülmüyordu. eşrefin aksaması oyun üzerinde bir tesir yapıyor gibi.
nihayet oyun bu vaziyette ve mütevazın inişlerle 0-0 berabere bitiyor.
not: yazıda "34 yıl önce" diyor ama maç 1934'de oynanmış...
galatasaray: bülent (**) - k. ahmet (**), b. ahmet (***) - mustafa (**), candemir (**), kadri (***) - tarık (****), talât (**), metin (***), nuri (**), uğur (**)
millî lig'in m. paşa'da yapılan mühim karşılaşmasında beşiktaş, g.saray'ı 2-1 mağlûp etti
zevkli ve çekişmeli geçen maçta siyah-beyazlıların gollerini ilk devrede şenol ve kaya, sarı-kırmızılıların golünü ise metin attı
kahraman bapçum
eğer bir futbol maçında dünkü beşiktaş kaptanı birol gibi bir futbol virtüözü sanatının bütün inceliklerini göstermek imkânını bulmuşsa. eğer bir futbol maçında dünkü sabahattin gibi bir müdafaa adamı doya doya seyredilmişse... bir futbol maçında dünkü yüksel ve kaya gibi iki yan hafın bitmeyen, tükenmeyen akıllı ve enerjik oyunu görülmüyse... eğer dünkü tarık gibi her top alışında çelik bir yayın başlışı hâlinde şimşeklenen bir forvet oyuncusu var idiyse... ya eğer metin'in attığı gol gibi insanın aklını durduracak kadar muhterem bir gol olmuşsa...
ve eğer yüksel'in direkten dönen şutu, kaya'nın ağlara takılan volesi de aynı maçta olmuşsa... bu maça ne denir bilir misiniz. bu maça «büyük maç» denir, dostlar... büyük maç denir. ikinci kırkbeş dakikada dişe diş bir mücadele geçtiğini süratli, dinamik, deplasmanlı bir futbol oynandığını ve son zamanlarda nadir gördüğümüz birinci sınıf bir hakemin de bu maçı en güzel şekilde «büyüttüğünü» kabule mecburuz.
beşiktaş'a kazandıran «üç»lü
neresinden bakılırsa bakılsın büyük olan bu maçı beşiktaş ilk onbeş dakikasındaki unutulmam derecede güzel oyununa ve galatasarayın bastırdığı son yarım saatte defansının gösterdiği sağlamlığa borçlu olarak kazandı.
ilk devredeki açıkça üstün oyununa rağmen farkı açamadıysa bunun sorumluluğu şüphesiz sağ hücum kanadının durgunluğunda aranmalıdır. calatasarayın ise dünkü defansı böyle büyük ve zorlu bir maçı çıkartacak güçte değildi. diğer taraftan tarık ve metin hariç hücumcuların hiçbiri dünkü beşiktaş defansını hırpalayacak hırs içinde değildiler. üstetik yüksel, kaya ve birol'un orta sahada kurdukları akıl ve enerjiden örülü futbol ağına kendilerini kaptırıvermişlerdi. bu sacayak oyunun her anında - ister beşiktaş yarı sahasında oynansın, ister galatasaray kalesine yüklenmiş olsunlar -daima üstün, daima hâkim, daima söz sahibi oldular.
oyun
daha üçüncü dakikada beşiktaşlılar, galatasaray defansını ve kalecisini mağlûp edivermişlerdi. yükselin düzeltip getirdiği ve oldukça uzak mesafeden patlattığı şüt süzülüp gitmiş plonjon yapan bülenti geçmiş ve kalenin sağ direği dibine vurup geri gelmişti.
bu şütten ilk golün yapıldığı ana kadar geçen 5 dakikayı siyah - beyazlılar söke söke götürdüler. ortalardan açılıp aşndellenen bir şutu güven ileri aşırtıverdi. bu anda şenol ofsayt pozisyonunda idi. fakat top güvenden çıkar çıkmaz candemir'in kafasından sekiyor ve şenol bulunduğu pozisyonunun ofsayt olarak cezalandırılmasından kurtuluyordu. aldı. döndü. ve bülent'in yanından içeri plâse etti.
tribünlerde siyah - beyaza gönül vermiş olanlar coştukça coşuyor, sarı - kırmızının gönüldaşları ise inandıkları o yaratıcı «ruh»a bel bağlıyorlardı. nitekim iki dakika sonra mustafanın gerilerden söküp getirdiği topa saldırışı ve çok uzak mesafede olmasına rağmen nefis bir şütle necmiyi yoklayışı, yarattığı ruhun ilk semeresi oldu.
nihayet 19 uncu dakika galatasaray tam ceza çizgisi üzerinde bir firikik kazandı. metin topu dikti gerildi ve... ve... patlattı bombasını diyeceksiniz, ama metin - bildirğimiz, alıştığımız vuruşunu yapmadı... yopun dibine dokunuverdi hafiften. bu topun bir futbol topu değil, bir yumuşak balon gibi uçarcasına gidip kalenin üst direğine çarpacağını, sonra yere inceğini, en sonunda da ağlara gidip kucaklaşacağını kimse, ama kimse bilemeszdi. şaşıran yalnız necmi değil 36 bin seyirci oldu.
şimdi karanlık içinde galatasaraylı seyircilerin sevinç uğultusu yükseli belki asıl mücadele şimdi başlıyordu. hakikaten bundan sonrası beşiktaşın o ilk dakikalardaki teknik üstünlüğünden doğan seyri güzel futbolü silmiş fakat onun yerine anlatılmaz bir süratle gelişen heyecan kasırgası gelmişti.
şu var ki ilk devre 39 uncu dakikada bştti. kaya'nın orta sahada alıp düzelttiği bir topla en umulmaz bir anda oldukça uzak mesafeden çıkarttığı şut galatasaray kalecisini bir kere daha mağlûp ediyor ve kalenin sol üst köşesinden içeri giriyordu.
bu gol bir anda surati de, hırsı da kesiverdi. beşiktaş devreyi böyle bitirmek isterken galatasaray da işi ikinci devreye bırakmayı uygun görmüş gibiydi.
ikinci devre ve bizde kalan...
ikinci devre bir bütündü. ne şu, ne bu vardı. var olan iyi bir futbol iyi bir mücadele hırsı, iyi bir heycandı. gol olmadı ikinci devrede. kayda değer gol tehlikesi de kaydedilmedi belki. ama gel gör ki 45 dakikalık komple bir futbol oynandı.
sonra da beşiktaş maçı küçücük bir farkla aldı gitti. giden gitti ama bizim hatıramızda büyük maçlardan birinin bütün teferruatı olduğu gibi kaldı. bu birol'u ve metinin bu golünü görüp de unutmağa zaten imkan da yoktu.
dünkü maçın başarılı hakemi italyan de marchi metin için de «italya'dan daha iyi idi» dedi
togay bayatlı
oyunun bitiş düdüğünü öttüren maçın sessiz kahramanı düellodan galip çıkmış bir asil edasiyle soyunma odasının yolunu tutarken yanına yaklaştım. önce biraz durakladım, öyle ya! acaba sinyor mu, yoksa kont de marchi mi demem gerekiyordu? kestiremedim bir türlü...
ve bütün bu nezaket kaidelerini bir tarafa iteleyerek «oyun» diyecek oldum. sinyor cevap verdi: «beşiktaş.»
cine cittta'daki genç jönleri hasetlerinden çatlatacak kadar yakışıklı sinyor, başka bir şey söylemek istemiyordu. ama yine de bu kompozisyon arasında metin'den bahsetmek acaip olacaktı.
- metin için ne düşünüyorsunuz?
sinyör önce bir duraladı. yanındaki yardımcı hakemler bana artık fazla oluyorsun gibi bakıyordu. ama önce de dedik ya! eski asillerin centilmenliği vardı üzerinde... bu sualimizi de cevaplandırdı.
- metin'i italya'dan daha iyi gördüm. ancaj bir sakatlığı olacak ki toplara pek istekli girmiyordu.
başka bir söz söylemememin lüzumsuzluğunu anlayarak italyanın bu kibar «arbitro» suna teşekkür edip ayrıldım.
beşiktaşlılar lider galatasaray'ı yenmenin haklı gururu içersindeydiler... mütcvazj göürnmelerine rağmen, her hallerinden belli oluyordu... başkan hakkı yeten diyordu ki: «bu akşam kıymetli rakibimin ve dostumuz g. saray takımı ile yapmış olduğumuz maçın, siyah - beyazlı futbolcular tarafından kazanılmış olmasına çok memnun olduk. futbolcularımızın her biri üstlerine düşen vazifeyi lâyıkı ile yaptılar. onları tebrik ederim.»
menecer ibrahim tusder'in bu konuşması ise ligdeki iddiayı bir kere daha ortaya kovuyordu: «senenin en iyi maçı oldu. iki takım da çok güzel oynadı. şans bize güldü.. mevsim başından beri bütün gayemiz bu idi. takımımız bu şampiyona sonunda hakettiğni alacaktır. buna inanıyorum. çocukların hepsi vazifelerini candan yaptılar. tebrik ederim.»
antrenör spajic son senelerin en iyi maçını oynadıklarına işaretle şunları söylüyordu: «çok büyük maçtı. taraflar seyircilerine iyi bir futbol gösterdiler. italyan hakem maçı çok güzel idare etti. şampiyonluk konusunda konuşmak zannediyorum ki şimdilik çok erken... beşiktaş böyle mücadele ederse türkiye'de çok az yenilir.»
duştan sonra doğruca kilyok'daki kampın yolunu tutan futbolcular çok memnundular. kaya: «amerikalı cooper'in roketi fezada dolaşırken, benim de topum galatasaray ağlarında gezindi... fark yok...» diyerek gülüyor. şenol ise ona şöyle takılıyordu: «senin topun fezada dolaşıyor... benimki çoktan ay'a gitti...»
g. saraylılar üzgündü
galatasaray soyunma odası mağlûbiyeti de galibiyet kadar olgun karşılayan bir hava içerisindeydi. antrenör coşkun özarı ve menecer gündüz kılı. takımın mağlûbiyet sebepleri üzerinde durup kritiğini yaparlarken futbolcular da sessiz sessiz giyinmekle meşguldüler.
ortada bri üzüntü vardı... ama normal, olgun ve hakiki bir üzüntü...
bence bu tamamiyle başabaş bir mücadeleydi. galatasaray üç dört sakatlıkları tam iyileşmemiş oyuncusu ile bu başabaş mücadeleyi sonlarında baskı hâline çevirdi.
beşiktaşlılara gelince, geride öndeki atlete yetişmek isteyen bir yarışçı hâleti ruhîyesi içinde idiler. bu da onlar için pek tabiî ki bir avantajdı.
oyun çetin geçmesine rağmen hiçbir zaman ananevi galatasaray - beşiktaş dostluğunu bozacak bir durum göstermedi. bu maçm neticesi ile aynı hizaya gelen g. saray ve beşiktaş bundan sonra milli ligin heyecanını daha taze ve renkli tutacaklardır. bugün galip beşiktaş'ı tebrik etmek en yerinde hareket olur.
galatasaraylılar da sonuna kadar mücadeleyi bırakmadıkları için takdire lâyıktır.
beşiktaşlılar, dün gece, rakiplerine kıyasla çok daha düzgün bir oyunla sahayı 2-1 galip terkederken, taraftarların meydana getirdikleri fener alaylarına ve coşkun tezahürata cidden hak kazanmışlardı.
şayet... siyah - beyazlı takım, bütün maçı, ilk onbeş dakikanın eski günleri hatırlatan beşiktaş gibi götürebilse idi, bizim buradaki ifadelerimiz de, hiç şüphesiz taraftarların fener alayları gibi coşkun olacaktı.
ancak, siyah - beyazlılar, yaz borası gibi, bir çeyrek saat kadar tozu dumana katarak estikten sonra duraladılar. fakat bu duralayış dahi, son zamanların en iyi oyunlarından birini çıkarmalarına mani teşkil etmedi.
bütün siyah - beyazlı takımı, evvelâ dünkü güzel futbollerinin baş mimarı olarak seyrettiğimiz birol olmak üzere tebrik eder. kendilerinden, ilerideki maçlarda daha iyilerini beklediğimizi ifade etmek isteriz.
galatasaray'ı dün, beşiktaş karşısında, arzusuz, isteksiz ve futbolün zemin ölçülerinden uzaklaşmış bir takım olarak seyrettik. sarı - kırmızılılar maçın hiçbir anında, hatta mağlubiyetten kurtulma ççabaları içinde iken bile, bu hüviyetten kurtulamadılar.
müdafaada acz içine düşmeğe çok müsait, hücumda tesirsiz, bütünüyle dağınık, hatta darma dağınıl sarı - kırmızılı takım, maçı elbette kaybedecekti. ve nitekim kaybetti de...
zevkli, heyecanlı, çekişmeli, küfürsüz, şişesiz, tekmesiz bir milli lig maçı seyrettik çok şükür!..
demek iyi bir hakem, her zaman sağduyusundan şikayet edilen seyircileri, çılgınca hareketlere sevketmiyor ve onları galibiyette sevindiriyor, mağlûbiyette ise kuzu kuzu yerlerine oturtabiliyormuş. de marchi italyanın en meşhu rhakemi... tertemiz üstü, kolalı gömleği ve ince hareketleri ile bizde bir hakemden ziyade bir «maestro» intibaını bıraktı. yalnız, yanına konan iki yerli hakem biraz daha dikkatli ve biraz daha ona ayak uydurabilmiş olsalardı göze batan ufak bir sivilce bulunmayacaktı.
futbol kalitesi için «iyi» dediğimiz bu maçta iki de şâhane gol syerettik. biri metin'in baraja rağmen ayağını bir raket gibi kullanarak topa doksana plâselemesi, diğeri de kaya'nın tam tâbiri ile bomba gibi üst köşeyi bulan ikinci golü... bu güzel tabloya birer renk veren ayrı hususlar oldu.
beşiktaş, galatasaray'a yaptığı bu azizlikle hem milli ligdekli iddiasını ortaya koymuş ve hem de sarı - kırmızılı takımı puan bakımından hizaya getirmişti. şimdi bu haftadan itibaren yeni bir yarışma başlayacak. pek çok sporsever, izmir'de, ankara'da büyüklerin alacağı neticeyi merakla ve heyecanla bekleyecektir.
...gecenin serinliğinde ve karanlığın ortasındaki beyazlıkta birol'u seyrediyorduk... zaman zaman rivera'yı hatırlıyordu kaçışları... iki ayağını futbol zekâsının sür'atiyle kullanıyor, boş sahada adetâ bir krallık kuruyordu... ve, oyun devam ediyor, galatasaray fırtınayı atlatıyor, biz bu defa beşiktaş kalesinin önünde adam marke eden, en tesirli akınları öldüren bir başka birol seyrediyorduk... hele, maçın henüz başında, soldan rahmi'nin uzattığı topu alıp, önündeki şenol'a kaçırışı vardı ki; bu hareketi avrupa sahalarında yapabilen yıldızları seyirciler şapkalarını çıkararak selâmlıyorlardı. tabii dün geceki büyük maçın tek büyük oyuncusu sadece birol değildi. sayılamayacak kadar çok, iyi futbolcu vardı sahada. tekmesiz, futbolün karakteri icabı normal kabul edilmesi lazımgelen sert, favl'süz ve hareketli oyunu yaratanlardı bunlar... bir kaya seyrettik... defanstaki başarısı bir tarafa, attığı golün harikulâdeliği, unutulacak şey değildi. sabahattinler, yükseller, şenol ve erkanlar...
mağlûp galatasaray da, bu futbol kasırgası zenginliğinin diğer sahibi kabul edilebilirdi. belki takımın dizilişi isabetli değildi, belki eksikleri vardı ama pekâlâ şampiyon adayı hüviyetinden fazla bir şey kaybetmedi... nihayet, büyük maçın bu taraftaki iyilerinden metin'in, galatasaray'a beraberliği getiren golü? bir bilardo masasında, stekanın ucu ile, bir topun, diğer topa dokunuşu ile kazanılan bir sayı gibiydi metin'in golü... beşiktaş kalesinin önünde uzanan boşluktan bir bombanın geçeceğini tahmin edenler yanılıyor ve metin'in incecik, zarif ve şeytanca vuruşu beşiktaş filelerine asılıp kalıyordu.
bunlar, dün geceki beşiktaş - g. saray maçından kalan hâtıralardı...
böyle bir maçı avrupa sahalarında seyretsek, kimbilir ne kadar heyecanlanır ve vazgeçilmez kötümserliğimizle «canım, adamlar bu işi biliyor...» derdik... yalan mı?
kasığındaki sakatlık sebebiyle, kulübünden 15 gün izin alan suat mamat «son hadiseler sebebiyle çok üzgünüm» demiştir.
çarşamba günü izni sona erecek olan milli futbolcu «efkârı umumiye benim ne kadar galatasaraylı olduğumu bilir, onbir senedir galatasaraya hizmet ediyorum» şeklinde konuşmuştur.
mamat, her sabah masör yogo'da tedavi edilmektedir.