bülent gürsoy'un piknikte dömivole kitabında yer alan "futbolun değişimi" yazısından;
kanlı bir pazar günü istanbul'da oynanan ve 0-0 sona eren fenerbahçe-eskişehirspor maçını videodan izliyorum. o zamanlar aynı stadyumda, aynı gün iki farklı maç oynanabiliyor. seyirci sayısı bu nedenle epey fazla. stadyumda oturacak yer kalmadığı için seyirciler saha içine alınıyor. bugünlerde teknik adamlar taç çizgisine en fazla bir metre yaklaşabilirken, o gün taraftar çizgiyle bütünleşmiş bir halde maçı izliyebiliyormuş, görüyorum. kale arkası deseniz, tam bir curcuna. kaleci kurtarıyor, herkes alkışlıyor. kale arkası dediysem o bildiğimiz tribün değil. kale ağlarıyla oynayacak kadar taraftar olayın içinde. en ufak bir taşkınlık yok. maç bitiyor ve herkes sahaya dalıyor. herkes kendi takımının bir futbolcusunu omuzlarına almak için yarışıyor. neredeyse forma giyen her futbolcu sahayı omuzlarda terkediyor. ama o gün kanlı pazar diye geçiyor tarih sayfalarına. çünkü stadyum dışında siyasi nedenlerle insalar öldürülüyor.
fethi heper'in taraftarlık kültürüyle ilgili bir belgeselde söyledikleri de dönemin taraftar-futbolcu ilişkilerine dair önemli ipuçlarını deşifre ediyor. istanbul'da "kanlı pazar"ın yaşandığı gün, yani 16 şubat 1969 tarihinde oynanan ve golsüz berabere biten fenerbahçe-eskişehirspor karşılaşmasından önce aynı sahada beşiktaş'ın da bir maçı olduğu için tribünlerde yer kalmamış ve dört takımın taraftarı kapıları kırıp saha kenarlarında maçı izlemiştir. seyircinin tek vukuatı kapıları kırmak. sonrasını kaptandan dinleyelim:
"size de bir maç izlettirdim videoda... orada gördünüz fenebahçe'yle ali sami yen stadı'nda bir maç oynadık. o kadar izdiham oldu ki seyirciler kapıları kırdılar ve geldiler taç çizgisinin, kalenin arkasına oturdular. ve biz korner olduğu zaman seyircilerden izin istiyorduk, 'müsaade ederseniz şu korneri atabilir miyiz?' gibi... seyirciler çekiliyordu, korneri atıyorduk, taçı atıyorduk, tekrar oyuna giriyorduk ve maç bittiğinde de, gördünüz, o kale arkasında oturan insanlar sahaya girdiler ki bugün sahaya girince polis hemen copla kovalamaya başlıyor... fakat o tarihteki bu seyirci, maç berabere bitmesine rağmen iki takımın da oyuncularını omuzlara alarak soyunma odasına kadar götürdüler..."
mehmet yüce'nin, "romantik yürekler: futbol tarihimizin yeni devreleri: 1952-1992, türkiye futbol tarihi - üçüncü cilt" kitabından;
olağanüstü arşivi ve kitap koleksiyonu yanında türkiye futbol ve spor tarihine, yaptığı eşsiz çalışmaları ile mühim bir katkı sağlayan cem pekin ağabeyimiz de bu sezonun canlı tanıklarından biri. tam bir futbol âşığı ve dostu olan cem ağabey, yaptığı çalışmalarını hem erdinç ağabey’in internet sitesinde, hem de sosyal paylaşım platformlarında paylaşmayı sürdürüyor.
istanbul lisesi mezunu ve aynı zamanda diş hekimi olan cem pekin’in çalışmalarından bu kitabı kaleme alırken çok istifade ettim. 2. türkiye ligi, türkiye kupası, cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık kupası müsabakalarının detayları hep onun ürünleridir.
cem ağabey’in futbolla ilgili pek çok hâtırası olduğu kuşkusuz. onlardan birini bu kitapta paylaşmama izin verdi. cem ağabey, çok acı bir olaya tesadüf eden bir günde taç çizgisinden maç izlemiş:
cem pekin anlatıyor:
“1968-69 sezonunda türkiye 1. ligi’nin ilk devresi galatasaray’ın 23 puanlı liderliği, eskişehirspor’un 21 puanlı ikinciliği ve beşiktaş’ın 19 puanlı üçüncülüğü ile tamamlanmıştı.
ligin ikinci devresi 15 şubat cumartesi günü başladı. ali sami yen sta-dı’nda pazar günü beşiktaş-istanbulspor ve fenerbahçe-eskişehirspor maçları oynanacaktı.
cumartesi yine ali sami yen’de galatasaray-vefa maçına gitmiş, pazar için de niyetlenmiştim...
şampiyonluk yarışındaki ‘es-es’, o dönemde istanbul’a binlerce seyircisiyle gelirdi... istanbul takımlarının seyircilerini de düşünerek sabah sekiz sıralarında stada vardım.
ali sami yen stadı’nda o yıllarda bilet gişeleri ayrıydı; bilet almak için ayrı kuyruğa girilir, bir de kapılarda kuyruk eziyeti çekilirdi. iki saatlik bir mücadele sonucunda ‘eski açık’ olarak adlandırılan tribüne bilet almayı başarmıştım.
doğrusu stada girmek çok çok zor olmamıştı; ancak içerisi çok kalabalıktı, iğne atsan yere düşmez deyimine birebir uyuyordu.
nihayet saat birde beşiktaş-istanbulspor maçı başladı. zaman ilerledikçe seyirci sayısı daha da artmış ve tribünde dalgalanmalar başlamıştı. sonunda eski açığın ön sırasındakiler tellerin üzerinden sahaya atlamaya başladılar, aksi hâlde ciddi bir ezilme riski içinde kalabilirlerdi. baştan onları engellemeye çalışan güvenlik güçlerinin daha sonra yardımcı olmaya başlamaları ve sahaya açılan kapının kilidini açmaları yaşananların faciaya dönüşmesini önledi. devre arasında bütün tribün sahaya inmiştik. bu sırada askeri birlikler geldi ve binlerce insan sahanın etrafına dizildi. bir saatlik devre arasından sonra beşiktaş-istanbulspor maçının ikinci devresi sahanın etrafında oturan ve ayakta izleyen seyircilerle başladı. sonraki fenerbahçe-eskişehirspor maçı da aynı koşullarda oynandı ve gün başka bir olumsuzluk olmadan sona erdi.
ali sami yen’de taç çizgisinin kenarına oturarak seyrettiğim bu maçların anılarımda önemli bir yeri vardır. zaman zaman o gün yaşananlar aklıma gelir ve çok daha kötü sonuçları olabileceğini, ucuz atlatıldığını düşünürüm...
16 şubat 1969 günü spor tarihimize yukarıda anlattığım olayla geçerken, birkaç kilometre ilerisinde, taksim meydanı’nda ise yakın tarihimizin ‘kanlı pazar’ı yaşanıyordu...”
cem ağabey ve diğerleri neyseki, facianın kenarından dönmüş. mamâfjtaksim’de yaşananlar bu kadar ucuz atlatılamadı. memleketim tahammülsüz grupları, yine gencecik insanların üzerine saldırdı. onlarca yaralının yanında iki genç can verdi.