gençlerbirliği, karabükspor deplasmanından aldığı 1 puanla yenilmezlik serisini 5 maça çıkardı. karabükspor ise orduspor ve eskişehirspor karşılaşmalarının ardından galibiyet hasretini 3 maça çıkardı.
gençlerbirliği teknik direktörü fuat çapa, kardemir karabükspor ile deplasmanda berabere kaldıkları maçın ardından karşılaşmayı değerlendirdi.
çapa karşılaşmanın kolay ya da zor geçmesinin kendi ellerinde olmasına rağmen bunu gerçekleştiremediklerini ifade etti.
fuat çapa'nın zemin isyanı!
karabükspor'un oynadığı oyunun gözardı edilmemesi gerektiğini vurgulayan çapa, şöyle konuştu:
''en azından vermiş oldukları mücadeleye bakıldığı zaman, karabükspor belki geçen haftaya göre çok iyi oynadı. oynamak istediğimiz oyuna zemin çok fazla müsaade etmedi. çünkü biz daha çok yerden pasla oynayan, kombinasyonlu oynayan bir takımız. bu tür sahalarda da bunu gerçekleştirebilmemiz mümkün değil. burada daha çok mücadele etmek gerekiyor. o açıdan da takımımızın göstermiş olduğu mücadeleden umutluyuz.''
karşılaşmada, her iki takımın da birkaç pozisyonu değerlendiremediğini aktaran çapa ''üst takımlarla bizim aramızdaki puan farkının artmamış olması sevindirici'' dedi.
gençlerbirliği oyuncusu petroviç de en zor deplasman maçlarından birini oynadıklarına değinerek, ''kazanmak için gelmiştik. iyi savaştık, bir puan aldık'' dedi.
kulusıc ise kazanamadıklarını ama bir puan için sevindiklerini kaydetti.
kardemir demirçelik karabükspor teknik direktörü michael skibbe, golsüz berabere kaldıkları gençlerbirliği maçına ilişkin, ''takımımın göstermiş olduğu performanstan çok memnunum'' dedi.
michael skibbe, karşılaşmanın ardından düzenlenen basın toplantısında, gençlerbirliği karşısında alınan sonuçtan memnuniyet duymadığını söyledi.
maçın hakeminin özellikle ikinci yarıda rakibin bazı pozisyonlarında sarı kartlarını kullanmadığını, takımının kullanması gereken serbest vuruşu vermediğini savunan skibbe, yine de hakemin çok büyük hatalar yapmadığını vurguladı.
skibbe, herkesin karabükspor'un kazanmasını istediğini aktararak, ''karabükspor'un bütün taraftarları takımlarının bugünkü oyunundan gurur duymalı'' diye kaydetti.
karabüksporlu futbolcu erdem de taraftarlara galibiyet hediye etmek istediklerini ama başaramadıklarını ifade ederek, ''bugün çok iyi mücadele ettik. sadece gol eksikti'' diye konuştu.
bertul ise ellerinden geleni yaptıklarını ve iyi mücadele ettiklerini dile getirerek, ''iki puan kaybettik diye düşünüyorum. haftaya telafi edeceğiz'' dedi.
spor toto süper lig'de 9. hafta mücadelesinde kardemir karabükspor ile gençlerbirliği kozlarını paylaştı.
necmettin şeyhoğlu stadı'nda oynanan karşılaşma 0-0 eşitlikle sona erdi.
mücadelenin ilk yarısında her iki takım da ciddi bir tehlike üretemedi. maçın ikinci yarısında 3 puanı daha çok isteyen taraf ev sahibi karabükspor oldu. rakip kalede baskısını kuran skibbe'nin öğrencileri kaleci ramazan'ı geçemedi.
son 20 dakikalık bölümde oyuna denge geldi. yapılan oyuncu değişikliklerine rağmen her iki takım da fileleri havalandıramayınca 1'er puana razı oldu.
bu sonucun ardından karabükspor puanını 9'a yükseltirken, gençlerbirliği de 14 puana ulaştı.
ligin bir sonraki haftasında karabükspor deplasmanda kayserispor ile karşılaşacak. gençlerbirliği ise sahasında sanica boru elazığspor'u konuk edecek.
maç hikâyelerini taraftarlarımızdan almaya devam ediyoruz. son karabük deplasmanı izlenimleri erdem ceydilek’ten. ceydilek, 1985 doğumlu. kendisini “ankaralı ama daha çok ankaracı” diye anlatıyor. gençlerbirliği ve ankara yazılarını topladığı bir blogu var. bir de gençlerbirliği’nin alt liglerde geçirdiği ağrılı yılları (1970-1982) anlatan bir belgesel için çalışıyor.
bir hedef peşinden yollara düşmek… asırlar boyunca bir hedef uğruna binlerce kilometre yol kateden insanlar oldu. ferhat, şirin’in peşine düştü, avrupalılar kudüs’ün peşine düşerken, osmanlılar viyana’nın peşindeydi. macellan ve kolomb bir keşfin peşindeyken, mustafa kemal bandırma vapuru’ndaydı. acılı anneler tepki için ankara’ya yürüdü tıpkı arjantin’deki muadilleri gibi. barış için şırnak’tan ankara’ya yürüyenler de oldu, pippa bacca gibi bu barış yürüyüşü trajediyle sonlananlar da. farklı farklı ve hatta bazen çatışan hedefleri de olsa, yollara düşmek hep takdir edilesi ve biraz da romantik bir kıymete sahip oldu insanlık tarihinde.
madem hayat fena halde futbola benziyor, aynı kıymetin futbol cenahına yansıması ise deplasmanlar. deplase olmak, tanıl bora’nın bir zamanlar ingiltere ligleri’nden bizlere aktardığı sadakat puanı uygulamasında yüksek puan getiren cevaplardan biri. armanın peşinde olmak, renklerin, formanın peşinden gitmek gibi romantize edilmiş ifadelerin de gösterdiği gibi değişik bir haz var ortada. “harbi” taraftar olduğunu eşe dosta ve tabii ki kendine kanıtlama fırsatı en nihayetinde.
ligin 9. haftasında deplasmanda oynadığımız karabükspor maçında, deplasman tribününde yerini alan hatırı sayılır kalabalığın içindeki gençlerbirliklilerden biri olarak sadakat puanı haneme bir miktar daha puan yazdırdım. şehrin girişinde, demir-çelik fabrikasının, 19. yüzyıl ingiltere’sini anımsatan görüntüsü karşıladı bizleri, araçtan indiğimizde ise boğazımızı yakan dumanlı bir hava. deplasmanın sadece cefasını değil sefasını çekmeyi tercih edenler olarak kısa bir safranbolu gezisinin ardından santra vuruşundan bir iki dakika sonra girdik stada. en büyük arzumuz bizim bulunduğumuz taraftaki kaleye ilk yarıda bulacağımız bir gol ve ardından bizim tribüne koşan futbolcumuzla bir “sevinç yumağı” olabilmekti ama maç başladığı gibi 0-0 bitti. bizim “sevinç yumağı” işi de başka deplasmanlara kaldı. (ve evet itiraf ediyorum: yıllar önce adana’da oynadığımız ve 3-0 kazandığımız kayserispor maçında troisi’nin tellere tırmanışına tanıklık eden taraftarlarımızı hala kıskanıyorum!)
aslında maç öncesi şehirde hoşgeldiniz demeyi eksik etmeyen karabüksporlu taraftarlar bile gençlerbirliği’ni favori gösteriyorlar ve geçen hafta kalelerinde gördükleri 5 golün ürkekliğiyle stada geliyorlardı. sahaya ramazan-tosic-ante-aykut-serkan-petrovic-cem can-azo-jimmy-hurşut-zec on birini süren fuat hoca, özgür-petrovic değişikliği dışında geçen haftanın kadrosunu bozmamıştı.
stattaki skor tabelası bozuk olsa da, soldan azo’nun kullandığı köşe vuruşunda, son haftalarda gol atmayı adet haline getirmiş stoperlerimizden ante yükselip iyi vurdu. kış saati uygulamasına geçmiş saatlerimiz 16:05′i gösteriyordu ve tribünde bizler top üst direği sıyırarak dışarıya çıktığında maça daha yeni ısınıyorduk. ilk yarıda karabükspor’un daha etkili geldiği dakikalarda topun önüne cansiparane atlayışlarıyla aykut ve kalede güven veren duruşuyla ramazan maça seyrini veren isimler oldular. 45. dakikada zec’in bulduğu pozisyonda topun bir karış kenardan gittiğinde ise tribünde ben dahil gol diye sevinenler vardı. bakış açısı hayatın her yerinde olduğu gibi tribünde de önemli elbette!
ilk yarıya düşülmesi gereken bir not daha var. geçtiğimiz hafta galatasaray maçında, rakip takımın kendi oyuncuları yerdeyken oyunu durdurmayıp, top gençlerbirlikli topçuların ayağına geldiğinde hakemin oyunu durdurmasını unutmak mümkün değil. aynı durum bu kez aksi istikamette gerçekleşti: zec yerde kaldı; bizim topçular oyunu durdurmadı; atak yaptılar; top karabüksporlulara geçince ise hakem oyunu durdurdu. hatırlamak bir vicdan meselesidir ve tribündeki gençlerbirlikliler “keşke olmasaydı” diyerek hatırladılar geçen haftayı.
ikinci devre, gençlerbirliği tribünleri için bir birliktelik gösterisiydi. yıllardır gençlerbirliği tribünlerinde alışık olmadığımız tezahüratlarla ev sahibi tribünlerle didişen küçük bir grup önce susturuldu, ardından da tribünün üst katında yalnız bırakıldı. yılların birikimi gençlerbirliği kültürü ve değerlerine önem veren taraftarlar alt kattaki tribünde toplandı. yan tarafımızdaki karabük tribünlerinden bizlere doğru gelen teşekkür alkışları, bu maçta alamadığımız 3 puan kadar değerliydi bizler için.
ikinci yarıda karabükspor’un ahmet ilhan ve lua lua gibi seri futbolcularının ceza sahamızın etrafına zorlanmadan gelmeleri ve bu ataklar sonunda kazandıkları birçok duran top ile kalemizde tehlikeli pozisyonlar gördük. ramazan’ın artık ülke gündemine oturmaya başlayan performansı bu pozisyonlarda da devam etti ve kritik kurtarışlarla bizler için eve dönüş yolunun eziyete dönüşmesine engel oldu. serbest vuruş organizasyonunda azo’nun şutunu kalecinin direğin dibinden çıkardığı ve karambolde altıpas içinden ante’nin vurduğu top, uzak kale arkasındaki taraftarlarca çok net görülemedi ama yine de ahlar vahlar yükseldi tabii ki tribünden.
fuat hoca’nın lekic, oktay ve özgür değişiklikleriyle yaptığı müdahaleler, takıma bir dirilik getirdiyse de, hücum bölgesinde bir üretkenlik yaratmada çok başarılı sonuçlar vermedi. hakem maçın bitiş düdüğünü çaldığında karabük’ten ankara’ya dönüş yolunda, sadakat puanlarımıza ek olarak puan cetvelinde bir puanı da cebimize koymuştuk.
bizleri tribünden geç çıkarmayı planlayan güvenlik görevlilerine forma ve atkılarımızla dolaştığımız hiçbir şehirde başımıza bir şey gelmediğini anlatıp kapıyı açtırdıktan sonra, koleksiyon için atkı isteyen karabüksporlu küçük taraftarların arasında kaldık. 1960′lı yıllarda ankaragücü’nde de top oynamış karabükspor taraftarı bir amcanın yanımıza yaklaşıp “bir şeye ihtiyacınız var mı?” diye sorması da deplasmanın artıları hanesine yazıldı.
dönüşte kulüp otobüsüyle önlü arkalı geldik ankara’ya kadar. kulüp otobüsü, bayram dönüşü kalabalığında çok güvenli ve temkinli şekilde geliyordu. tıpkı fuat hoca’nın gençlerbirliği gibi. temkinli ama kendinden emin adımlarla yürüyoruz.
son 3 haftada 7 puan toplayan ve 8. haftayı 5. sırada tamamlayan ekibimizin karabük deplasmanı çok önemli idi. çünkü bu maçta alınacak galibiyet lider ile aramızdaki farkı aynı tutacak ve takıma sonraki maçlar için büyük moral verecekti.
maç oynandığı sıralarda, bayram tatili için gittiğimiz sinop’ta idik. normalde yaptığımız plana göre maçı izlemeyecektik fakat aynı gün saatler geriye alınınca hava erken karardı ve biz de teyze’nin yeri’nde sinop mantısı yemek için arabamızı park edip merkeze doğru yola çıktık. mantıcının 2-3 bina yanında yer alan kahvede maçın canlı yayınlandığını görüp heyecanlandık ve abreg ile oturup maçı takip etmeye başladık. maçın otuzuncu dakikaları idi ve karabük daha etkiliydi. sanırım sadece ileri çıkarılan bir pasın yerden sekip kaleciye çarptıktan sonra zec’e çarpması ve az farkla dışarı çıkması dışında net pozisyonumuz yoktu.
devre arasında deplasman yapan ural, zeynep ve erdem’i sıra ile aradım ama ulaşamadım. ardından zeynep aradı ve ortamın gergin olduğunu söyledi. “hayırdır” dedim. kale arkasının solunda iki kat olarak deplasman tribünü verilmiş. alt katta bizimkiler üst katta da haydigencler ve dernek tayfası varmış. bir ara ortada hiçbir şey yokken üst kattaki dernek tayfası karabüklülere sataşmaya başlamış. onlar da karşılık vermiş. bu arada bizimkiler dellenip dernek tayfasına “küfretmeyim, gençlere yakışmaz” diye tepki göstermişler. bu sefer dernek tayfası bizimkilerin üzerine yürümüş. polis girmiş araya. ardından haydigencler’den olanlar alt kata inmiş. inerken de “yukarıdakiler çok kızgın erken çıkın isterseniz” demişler. bizimkiler de, “biz maç izlemeye geldik onlar erken çıksın” diye yanıtlamışlar.
ikinci yarı ramazan’ın iki net kurtarışı vardı. bizim de birkaç ufak pozisyonumuz. onun dışında da bir numara yoktu. 0-0 bitti. tek tesellimiz ilk iki sıradaki takımlar üçer puan alsalar da diğerleri haftayı puansız kapatınca haftayı 3. olarak tamamlamamız oldu.
maçtan sonra zeynep’i arayıp durumu sorduğum. polisin bizimkileri erken çıkartıp diğerlerini tuttuğunu söyledi. bu şekilde kazasız belasız tribünden ayrılmışlar.
kısacası, tatsız tuzsuz maçta tek olay dernek tayfasının her zamanki gibi ortamı germesi ve bize yakışmayan saçmalıklarına bir yenisini daha eklemesi olmuş. bu adamların bir şekilde tribünden uzaklaştırılması gerekiyor. yoksa ankara’da tepki göreceklerini bildiklerinden pek seslerini çıkartamasalar da deplasmanlarda terör estiriyorlar…
rahatsızız mehmet ali çetinkaya 06/11/2012 mehmetalicetinkaya.com
15 ekim 2006 pazar sabahı 6-7 arkadaş ile birlikte haydarpaşa’da trenden inip vapurla önce beşiktaş ardından da istiklal’e gitmiştik. ilk iş olarak biletix’ten akşam ki beşiktaş deplasman biletlerimizi alıp dolaşmaya başlamıştık. maça bir saat kala, bize ayrılan tribünden, ilk defa geldiğim beşiktaş inönü stadını inceliyordum. maçın başlamasına kısa bir süre kala, üzerlerinde gençlerbirliği’ni anımsatacak hiçbir giysi bulunmayan 3-4 adam tribüne giriş yaptılar. öncesinde çok umursamasam da, devre arasında sağ tarafımızda bulunan beşiktaş taraftarlarına pis pis sırıtarak küfürlü tezahüratlara başladıklarında oldukça şaşırmıştım! bir süre sonra, beşiktaş taraftarlarından bazıları ters ters baksa da pek umursamadıklarından susup oturmuşlardı. maçın bitmesine 10 dakika kala yanımıza gelen polisler “isteyen şimdi çıksın, yoksa beşiktaşlılar tribünleri boşalana kadar bekleteceğiz” dediğinde aynı kişiler tribünü terk etmişlerdi…
16 eylül 2012 pazar günü, abim ve oğlu ile birlikte 15. deplasmanım için eskişehir atatürk stadındaydım. deplasman tribünümüzde alışık olduğumuz gibi kadınlar, çocuklar ve “eli yüzü düzgün” birçok insan vardı. eskişehirspor skoru 4-0’a getirdiğinde bile (alışkın olduğumuz gibi) kimse, rakip taraftara, oyunculara ya da teknik direktöre küfretmiyordu. sonrasında 2 gol bulduk ve maç 4-2 bitti. bizler çıkış tüneline doğru yol alırken 5-6 kişilik “malum” adamlar “esrarımızı içeriz, uhumuzu çekeriz” tarzında tezahüratlarda bulunuyordu. bir yanımdaki arkadaşlarıma, bir tribündeki insanlara, bir de onlarla baktım. garipti…
28 ekim 2012 pazar günü sinop’ta bir kahvede, deplasmandaki karabük maçımızı izlemeye başladık. ilk yarının sonlarına doğru karabük taraftarlarının bizim tribüne topluca küfrettiğini duyup şaşırdım. çünkü geçen sezon arkadaşlarımızı lokumlarla karşılayarak “hoş geldiniz” demişlerdi. devre arasında bizimkilerden birini aradım. bana ortamın çok gergin olduğunu söyledi. “hayırdır?” dediğimde anlatmaya başladı.
tribün iki katlıymış. bizimkiler alt katta, malum adamlar da üst kattaymışlar. ilk yarının sonlarına doğru bu ekip, durup dururken karabük taraftarlarına küfretmeye başlamışlar. rakip tribün de aynı şekilde cevap vermiş. bu arada bizimkiler üst katı ıslıklamaya ve “küfretmeyin, gençler’e yakışmaz!” diyerek onları susturmaya çalışmışlar. bunun üzerine karabük tribünleri bizimkileri alkışlarken, üst kattakiler bizimkilerin üzerine yürümüş. sataşmalar ve arbede yaşanmış. araya polis girmiş.
maç sonunda tekrar aradığımda, polisin bizimkileri maç bitimiyle birlikte çıkarttığını, diğerlerini ise tuttuğunu söylediler. böylece sağ salim bir şekilde ankara’ya dönüyorlardı…
yazdığım üç olayın, türkiye’de tribüne giden ya da bir şekilde “işin içinde” olan insanlar için oldukça naif anılar olduğunun farkındayım. “ne var ki bunda?” diye hayıflananları da şimdiden duyuyorum.
ama…
2001’den bu yana, 400’e yakın gençlerbirliği maçını tribünden izlemiş olsaydınız. içeride ya da dışarıdaki bu maçların sadece bir tanesinde (o günlerde “cavcav’cı” olduklarından, 5-0’lık manisaspor mağlubiyetinden sonra, başkanı istifaya davet ettiğimiz için, malum adamların bizim tribüne saldırdıkları maçta) kavga çıktığını, tüm deplasmanlarda rakip taraftarların “hoş geldiniz!”leriyle karşılandığımızı, onlarla forma, atkı değiştirip “futbol konuştuğumuzu”, gençlerbirliği tribününün (ne olursa olsun) asla küfretmediğini, küfredene, sahaya bir şey atana anında tepki gösterildiğini, maça gelenlerin çok büyük bölümünün sadece maçla ilgilendiğini ve skor ne olursa olsun eğlenmeye çalıştıklarını bilseydiniz, belki beni daha iyi anlayabilirdiniz.
tribündeki büyüklerimizden devralıp devam ettirmeye ve aktarmaya çalıştığımız “gençlerbirliği kültürü” ile uzaktan yakından alakası olmayan bu adamlardan ötürü rahatsızız. özellikle deplasmanlarda karşımıza çıkmalarından ve bizi küçük düşürücü hareketlerinden ötürü rahatsızız. teknik direktör ile yapılan bir söyleşide ondan bilet isterlerken utancımızdan nereye gireceğimizi bilemediğimizden ötürü rahatsızız…
bayramın son gününe denk gelen maç için yapılan ilk plan sinop gezisi sonrası maça gitmek olsa da, bir ev taşıma planı nedeni ile sinop gezisi yatınca deplasman gezisi günübirlik bir karabük-safranbolu gezisine dönüverdi.
aslında bir önceki deplasman maçımızda adem karabük gazını vermişti.ben, zeynep, adem, lale ve tijin deplasmana gidecektik. fakat bir süre sonra farkettim ki bu plandan sadece adem ve benim haberim vardı. son gece lale ve tijin gelemeyeceklerini bildirince hemen ekibe erdem ve kutay katıldılar.
sabah sekizbuçukta buluşmak için ekiple sözleşsek de saatlerin geri alındığını farketmeyen adem ve erdemin yedide başlayan tacizleri yüzünden son bir saatlik uyku piç oldu ve erken erken kalkmak durumunda kaldık. yine de buluşma saat sekiz buçukta gerçekleşti.ve yola çıkıldı.
yolda bizi bir sürpriz bekliyordu. bayram nedeni ile otoban ücretsizdi. arabada bir sevinç dalgası yayıldı. şarkılarla yola devam ettik. hemen bir karar vererek eğer iki farklı maçı kazanırsak maçtan sonra amasra'da balık yeme sözü verdik.
maç önü epeyce vaktimiz olduğundan önce safranbolu'ya uğrayarak ufak bir tur attık. cengiz abi ile karşılaşarak içtiğimiz biralarla safranbolu turumuzu sonlandırarak oldukça yoğun bir trafik eşliğinde karabük'e geri döndük. burada da cengiz abinin kuzenlerinin pastanesinde içilen çaylardan sonra soluğu stadda aldık.
yakın deplasmanların iki özelliği var. birincisi gitmesi ve dönmesi kolay. ikincisi de bu kolaylık çok fazla kişiyi deplasmanlara çekebiliyor. en birlikte olmak istemediğiniz insanları bile.
burada da durum benzerdi. ankara'da çok fazla sıkıntı çıkaramayan ekip buradaydı ve devre bitmeden karabük taraftarına küfür etmeleri küfürle karşılık buldu. bizlerin küfürleri susturma çabası ise yine bize sözlü ve yarı fiziksel sataşmalarla.bu tartışmalar esnasında polisin aramıza set çekmesi ise son zamanlarda yaşadığım en utanç verici anlardandı.
maça dair söylenecek çok fazla bir şey yok. son zamanlarda alışılmış kötü bir deplasman oyunu ile beraberliğe sevindik. tartışmalar nedeni ile diğer grup stadda tutulurken bizi polis maçın bitimi ile birlikte dışarı bıraktı. maç önünde bizi misafir eden inci pastanesi maçtan sonra da çay ve cevizli çörek ile aynı misafirperverliği gösterdi ve saat yedi sularında dönüş yolculuğu başladı. yolculuğun otoban gişelerine kadar olan bölümü şehir içi mesai saati sonu trafiği kadar kötü olsa da sonrası rahattı. özellikle eve varmaya bir saat kala kulüp otobüsü ile karşılaşıp türlü şebeklikler yaparak biraz eğlendik ve sonrasında hızlanarak eve döndük.
bu deplasmandan sonra aldığım en önemli karar yakın deplasmanlar konusunda daha temkinli olunması gerekliliği. mümkünse gidilmemesi hatta. ağzımızın tadı iyice kaçıyor öbür türlü.
a guest post this week as i was unable to get to today's away match. luckily oguz and spine decided to make the 200 kilometre hike to karabuk. i had to follow the match on twitter as i couldn't even find the bloody thing on the radio. i did though get to learn one really cool word from this tweet from @kirmizikara
dk 60|kornerden gelen topta kafa vuruşunu ramazan mükemmel bir plonjonla direk dibinden çıkarıyor
plonjon! brilliant! apparently it means when a keeper makes a full on parallel stretch to save a shot. that made my miserable day. now on to @spinesideburn for his report.
karabukspor 0 - 0 genclerbirligi
after so many weeks of goals and excitement, the universe restored equilibrium this week by providing a goal-free and deeply undramatic 0-0 draw at karabuk.
the home side had conceded five a week earlier, and spent the first few minutes utterly determined to make sure that wouldn't happen again. so determined were they to keep a clean sheet, that it took them a while to realise that gencler were actually rubbish and were not about to score any goals. once they twigged, karabuk took the match to the visitors and ought to have scored, but for strong work by the back four and ramazan.
no one looked good for gencler. passes went astray, hursut was anonymous, zec unlikely and poorly served. fuat capa clearly thought he had better on the bench when he took jimmy and zec off in the 58th minute. but his chosen replacements oktay and lekic were no better, and the latter looked particularly out of his depth.
the real event was the minor civil war that failed to completely break out between two gencler camps. the top deck of karabuk's rather nice stadium was occupied by sweary supporters, who were liberal with the "i" word, and directed it at our valued hosts. the lower deck was mainly alkaralar people, who objected to the swearing. there was almost a fight. then the police came. angry men cried "hold me back!". the end.
even the crowd trouble was a little disappointing. still, karabuk is pretty, their ground's a nice one, and we were back in ankara for supper.