tacını, korkunç ve tarifsiz karanlıklar içinden kopara kopara almasını becerip, kimsenin yardımı olmadan kendi elleriyle başına yerleştiren ve kendisine yakıştıran kral! selam sana!...
bu selam yalnız şampiyon galatasaray onbirine değil... spor sahalarında yapılan mücadelenin, insan gücünün nasıl ilâhi bir tecellisi olduğunu idrak etmiş bütün hakiki şampiyonlaradır bu selâm...
selâm onlara ki, bir amaca kendini verişin büyüklüğüne ermişlerdir. vatan sınırlarında kanının son damlasına kadar çarpışmaya benzeyen bir tek his vardır insan oğlu için: spor sahalarında enerjisinin son ünitesini de harcayabilmek...
çok kullanılmış deyimler vardır; moral gibi... fizik kondisyon gibi; nefes gibi... bunların hepsi boş lâf... dünkü maçı bir tek şey kazandı: irade.
kelopatra'nın burnu biraz daha uzun olsa, dünya tarihi başka şeyler yazacaktı. öyle derler...
ve şenolun şutu dört parmak daha aşağıdan gitse, şampiyonluk tacı şimdi başka bir kralın başında olacaktı. iyi ama, o zaman hakedilmiş bir taç mı olurdu bu?
bir tarafta - ilk devredeki devleşmiş hali ile - özcan, rahmi ve biraz sabahattin bu ala mücadele ediyorlar; beri yanda ise onbir adam tak bir finalist gibi çalışıyorlardı. bir harb silahının tutukluk yapmadan çalışan mekanizması gibiydiler. onbir çelik parçadan kurulu bir mekanizma.
sonunda bu çelik parçalardan biri, o bütün içersindeki son görevini de şerefle başarmış olarak, diğerlerinden ayrıldı gitti. suat soyunma odasına tek başına ve seremoniye katılmadan gidiyordu.