daha futbol oynamadan önce galatasaray beni istedi. bunun ilginç bir hikâyesi var. basketbol a milli takımı'yla yugoslavya'dan dönmüştük. suadiye otel'in arkasında golf sahası vardı. orada da çadırspor diye bir takım kurulmuş, beşiktaşlı coşkun ve sedat, galatasaraylı süt ali, kâmil, yüksel oynuyorlar. çiçek sineması'nın karşısında da 7 kişilik bir futbol sahası var. "hadi" dediler, "basketbolcularla maç yapalım." maç 6-6 berabere bitti, bunları mahvettim. dediler ki, "turnuva başlıyor, aman sen de çadırspor'dan oyna." baba gündüz de orada, maçları seyretmeye geliyor. galatasaray a takım oyuncularıyla fenerbahçe'nin a takım oyuncuları karşılaşıyor, ben de galatasaraylıların içindeyim. metin falan oynayamıyor o takımda. fenerbahçe ile galatasaray finalde karşılaşacak. beni "galatasaraylıların arasında oynama" diye tehdit ediyorlar. eve kaçtım. anneme "aman sakın bana izin verme, hadise çıkacak" dedim.
galatasaraylılar üç kişi geldi, annem "hayır" diyemeden yaka paça alıp beni götürdüler. saha tıklım tıklım dolu. en az 10 bin kişi var. maç başladı, 9-0 yaptık, 9 golü de ben attım. kaleci selahattin'i bir o yana yatırıyorum, bir bu yana. fenerbahçeliler beni dövmek için sahaya girdiler, linç edecekler. kavga çıktı, polis geldi, maç yarıda kaldı. neyse, suadiye golfe döndük. gırgır olsun diye, "bu futbol çok hoşuma gitti, kavgalı mavgalı bir spor. karar verdim, futbol oynayacağım" dedim. suat, "oğlum burası parke mi, yağmurda çamurda nasıl oynayacaksın? futbol oynamayı o kadar kolay mı zannediyorsun?" dedi. "sen kendine yer ara, ilk milli maçta sağ iç ben oynayacağım" karşılığını verdim. o dönemde henüz futbol oynamıyorum. neyse bu olaydan sonra fenerbahçe beni kadroya aldı. ilk milli maçta sağ iç ben oynuyorum, suat yedek. tek seçici de galatasaraylı eşfak aykaç. o maçta polonya ile 1-1 berabere kaldık.