"a" kadromuz santiago'da, "b" takımımız mithatpaşa'da iki çetin immtihan geçiriyor
madrid'de bütün şartlar aleyhimizde lâkin, takımımızın şahlanması neticeyi değiştirebilir
gündüz kılıç madrid'den bildiriyor
türkiye - îspanya «a» millî futbol takımları bugün santiago'nun 90 bin kişilik bernabeu stadında türkiye saati ile 16.45 te karşı karşıya geleceklerdir. ispanyol'ların büyük bir heyecanla bekledikleri maçı portekiz federasyonuna mensup 3 hakem idare edecektir. maçın biletleri iki gün evvelden bitmiş bulunuyor. gazetelerde karaborsadan şikâyetler göze çarpıyor. alâkanın sebebi, ispanyolların dünya kupasında millî takımımıza takılarak finallere girememeleri. bu bakımdan türkiye - ispanya millî takımlarının son senelerin en çetin mücadelesini yapacakları tahmini umumî.
takımlar
takımlar maça aşağıdaki kadroları ile çıkacaklardır:
türkiye: turgay - ali, basri - mustafa, naci ahmet - hilmi, mehmet ali, metin, kadri, lef ter.
ispanyollar bu kadroya çok güveniyorlar. hatta, farklı, çok farklı bir galibiyeti peşinen bekleyenler pek fazla sayıda. maamafih, idarecileri ihtiyatı elden bırakmıyor. bunun misalini son idmanda gördük. seleksiyonerlez heyeti tam kadro halinde idmanımızı takip etti. gazetelerde bu gün lefter ve szekelly'nin beyanatları çıktı. madrid radyosu ise turgay'la yaptığı bir röportajı yayınladı. meşhur «ohadellumez gazete» si spor sahifesini tamamen milli maça tahsis ederken, türk futbolünden de sitayişkâr bir lisanla bahsetmeyi unutmamıştır.
espriler de var
halk, italya'da kur'a ile kaybettikleri kupa şansını diline dolamış. bununla ilgili espriler pek çok. meselâ «tombala bu defa yok» diyorlar. takımımıza galibiyet şansını verenler pek dikkati çekmiyor.
dün de bildirdiğim gibi polonya ve mısır maçlarındaki taktiği tatbik edeceğiz. çocuklara, rakiplerimizin süratine nasıl karşı koyacakları bir kere daha anlatıldı. defansta ali, naci, ahmet ve basri ilk kademeyi teşkil edecekler, orta hatta mustafa ve kadri, hücum hattında ise hilmi, mehmet ali ve metin çalışacaklar. kadri'nin vazifesi çok zor ve mühim. çünkü di stefano'yu marke edecek ve fırsatını bulduğu anda da ileri kayacaktır. naci, boş sahaya verilmiştir. bu sebeple hilmi'nin de zaman zaman geriye yardım etmesi icabedecektir. szekelly, neticeden ümitli. «maçı lehimize çevirebiliriz. yeter ki taktiği tatbik etsinler» diyor. bilhassa rakiplerimizin delici üç ortasınna karşı müdafaada açık vermememiz ilk şart antrenör de bu husus üzerinde ısrarla durdu ve seri deplasmanlar karşısında tutulacak hareket tarzını izah etti. futbolcularımız rakibin kudretine rağmen azimli ve moral bakımından dimdik. hepsi, istanbul'daki maçı oynayacak kardeşlerine muvaffakiyetler dilediler.
dün alınan bir habere göre ispanyadaki maçı yalnız ankara radyosu 16.46 dan itibaren naklen yayınlayacaktır. «b» maçını ise 14.30 dan itibaren istanbul radyosun verecektir.
kubala 1 penaltı, 1 ofsayt ve bir de güzel golle takımımızı 3 - 0 yendi
takımımız bozuk bir oyun çıkardı. daha açık farkla mağlûp olabilirdik
ispanyollar seri, deplasmanlı ve tesirli oynadılar. bu fırtınayı önleyemedik
gündüz kılıç madrid'ten bildiriyor
ispanyol takımı zorluydu.. ispanyol takımı kuvvetliydi.. ve, avrupa klâsmanında hattâ, dünya klasmanında iyi bir yeri vardı bu milletin. mevkii olduğu kadar büyük yıldızlara da sahipti. mesela di stefano, meselâ gento. miguel ve kubala.. kendi sahası, kendi seyircisi önünde, oynamak mecburiyetinde kalmıştık bu sefer ispanyollarla. yani. 1-0 mithatpaşa stadında mağlubiyete uğrattığımız şartlar bugün aleyhimizdeydi. o günden bu yana türk futbolünde bir ilerleme olduğunu kabul ediyorduk. ama gene kabul etmek mecburiyetinde olduğumuz bir şey daha vardı. o da ispanyol futbolunun bir çöküntü devrini atlatmış olduğu ve bu iyi bir hale geldiği..
ispanya yolculuğuna bu bakımdan çok güç şartlar altında çıkmıştık. ama her şeye rağmen gene de milli takımımızdan bir şeyler yapmasını bekliyorduk. bu biraz gönül arzusu. bu biraz da ay-yıldızlı formayı sırtına giyen futbolcularımıza olan inancımızdan ileri geliyordu. hasılı rakibin kuvvetini kabul etmiştik. evet, buna rağmen yukarıda bir iki düzeltme ile izahına çalıştığımız sebeplerle ümitliydik. fakat doğrusunu söylemek icabederse, gönlümüzdeki bu arzu ve ve bu ümit oyunun tam yirminci dakikasından sonra kayboldu, silindi. santiago'nun bernabeu stadı için yüklü denebilecek bir kalabalık vardı.
maçın başında bu rakam 80.000 daha sonra 90.000 i bulmuştu. ispanyollar aynı bizim gibi ateşli ve heyecanlı insanlar. takımlarını sık sık teşçi ettiler. alkışladılar. bâzen de di stefano'nun, kubala'nın fevkalade süratli deplasmanları karşısında müdafaamızın çöküşünü gülerek karşıladıkları görüldü. anlaşılan istanbul mağlubiyeti ve onu takip eden roma'daki beraberlik onları fazlasıyle üzmüş olmalı idi.
ispanyol takımı seri ve bol deplâsmanlı bir futbol oynuyordu. ekseriya ataklar sağ bekten başlıyor ve seri halinde aynı kanattan müdafaamıza kadar intikal ediyordu. hücum hattında mihrak noktası teşkil eden di stefano, kubata topu enson kullanan elemanlardı. hava pusluydu. saha kaygan... uzun müddet bizim futbolcularımız hem seyirciyi ve hem de sahayı yadırgadılar. aldıkları taktik icabı 4 forvet oynamaları hücum gücümüzü kırmıştı. kadri'nin nazım rolü oynayan di stefano'yu marke etmek maksadiyle geri çalışışı ve alhmet'in çift santrhaf olarak daşma naci'nin önünde bulunuşu ispanyolların seri iki insaydının ve açıklarının ekseriya demarken kalmalarını temin etmiştir. hoş rial hariç eğer defansımız yakın markajla da oynamış olsaydı, ispanyol forvetini gene durdurmaya muvaffak olamazdı. zira bu hatta yer alan dört futbolcu çok seyyal, çok hareketliydiler. yerlerinde durmuyorlar, sahanın içerisinde en müsait pozizsyonlara kayıp gidiyorlardı. kubala şöhrretli futbolcu... onun için çok fey söylenmişti. artık formunu kaybetti, fizikman kalınlaştı, şişti futbol oynamıyacak hale geldi demişlerdi. kubala'yı gördükten sonra onun hakkında böyle düşünenlerin haksızlık ettiğine inandım. aslen macar olan bu futbolcu bir çığ gibi kopup kalemize geliyordu. mağlûbiyetimizin başlıca âmili olmuştu.attığı bu üç golün kısaca izahı şöyleydi: biri güzel bir şutla, diğeri ustaca bir penaltı atışiyle, üçüncüsü ise bariz bir ofsayttan...
bizim takım için uzun boylu bir şey söylenemezdi. futbolcularımızın hepsinin hüsnüniyet sahibi oldukları muhakkaktı. ellerinden geldiği kadar çalıştılar. fakat itiraf edelim ki, bu çalışma ve iyi niyet bize arzulanan neticeyi temin etmek için kâfi gelmedi. hücum hattında biraz lefter, müdafaada ise, evvelâ mustafa sonra basri... ya diğerleri, onlara tek cümle ile kifayetsizdiler.
takımlar
üç portekizli hakemin idaresinde maça takımlar şu kadrolarla çıkmışlardır:
türkiye: turgay - b. ali, basri - mustafa, naci, ahmet - hilmi, m. ali, metin, kadri, lefter
oyuna mahalli saatle 14.45 te türk millî takımının vuruşiyle başlandı. mûtad merasimden sonra ilk anlarda hücum insiyatifini ellerine alan milli takımımız evvela lefter'in ve sonra da metin'in ayağından iki mühim fırsat kaçırdı. taraflar sahada evvelce ilân edilen tertipleriyle yer almışlardır. başlangıçtaki sü^'at bir saman alevi gibi uzun ömürlü olmadı. parladı ve söndü. daha sonra dakikaların ispanyollar lehine inkişaf kaydettiğine şahit olundu. bilhassa müdafaadan her uzatılan pas büyük futbolcu ünvanına sahip di stefano'nun aynğını buluyor ve tevziat buradan yapılıyordu. takımın beyniydi di stefano. kadri bütün gayretine rağmen bu futbolcuyu tesirsiz hale getiremedi. keza, miguel ve gento - ki her 2 futbolcu da bir sür'at koşucusu kadar hızlıydılar - müdafaamız için daimi bir tehlike oluyorlardı. türk kalesine alarm çanları çalmaya başlamıştı. tehlike sezilmiş olmasına rağmen, maalesef önlenemedi. 19 uncu dakikanın dolduğu bir sırada sagaçık miguel santra civarından kaptığı topu demarke vaziyette bulunan kubala'ya aktardı. ayağından topu açmadan ve vücudundan beklenmeyecek bir sür'atle kalemize doğru sokulan kubala 18 pas civarı üzerinden çok sert bir şut attı. turgay topu takip etmişti. fakat şut o kadar ani ve şiddetliydi ki, topun direğe vurmasiyle köşeden fileleri bulması bir anda oluvermişti bile.. seyirciler büyük tezahürat yapıyordu. tribünlerde bir bayram havası hâkimdi. bu gol esasen dağınık olan takımımızı sarsmış, âdetâ sahada tel tel çözüp dağıtmıştı. şuursuz bir mücadele faslı başlamıştı. tazyik gittikçe ağırlaştyordu. evet, alarm çanları bütün şiddetiyle türk kalesinde tehlike olduğunu ilan etmekteydi.
penaltı golü
dakikalar hızla gelip geçiyor. ve bir türlü toparlanıp düzeltmiyorduk. bu zaaftan faydalanmasını bildi ispanyollar. lefter vasıtasiyie sol kanattan yapmış olduğumuz bir atağa aniden sağaçıkları ile mukabele ederek bir anda kalemizin önünde bitiverdiler. miguel ceza sahası içerisine dalmıştı. onu kovalayan bir tek ali vardı. ali gücünün yettiği kadar bu seri sağaçığı yakalamak için didindi, çırpındı. fakat muvaffak olamayacağını anlayınca bu sefer son ça reye başvurdu. yani faulle durdurmak. evet, miguel durdu ve top da dışarıya çıktı. hakem görmemiş olsaydı dava hallolmuş olacaktı. ama ispanya'nın yakın komşusu portekizli hakemden böyle bir dalgınlık beklenir miydi ki? nitekim sert düdüğünü öttürmüş ve parmağiyle penaltı çizgisini göstermişti bile.. şimdi dava kubala ile turgay arasındaydı. kubnla gerindi. topa hızla geldi. doğrusu hepimiz çok sert şüt bekliyorduk. fakat usta futbolcu plase bir vuruşla topu adeta yuvarlarcasına sol köşeden filelere bırakıverdi. 2-0 mağlûp duruma düşmüştük. tribünlerin hali ilk goldeki gibiydi. aynı sevinç, aynı alkış... devrenin mütebaki kısmında kaydedilmeğe değer mühim bir hadise olmadı. 43 üncü dakikada metin çok sıkışık durumda lefter'e pas vermeseydi belki bir şeyler olabilirdi. metin bidayetten beri aksıyor, aksıyordu... ilk devre böylece milli takımımızın aleyhine kapandı.
ikinci devre
türk takımı ve ispanyol takımı iki oyuncu değiştirmek hakkının birer tanesini kullanarak sahaya çıktılar. hilmi'nin yerine isfendiyar geçmişti.
eğer bu hak ikiden fazla olsaydı. türk takımını idare edenler şanalarını bu hakkı sonuna kadar kullanmakla deneyeceklerdi. nitekim 61 inci dakikada suat'ı alarak kontenjanı doldurdular. fakat bu da bir netice vermedi. 51 inci dakikada metin 6 pastan mühim bir fırsatı kaçırmamış olsaydı hiç olmazsa bir şeref golü kazanacaktık. işte bütün oyun müddeti içerisinde yakaladığımız ve vah, vah dediğimiz büyük fırsat bu idi...
dakikalar gene aleyhimize çalışmaya başlamıştı, ispanyollar açıldıkça açılıyor, müdafaamız büsbütün bir abluka altına alıyorlardı. 64 üncü dakikada portekizli hakem bariz bir ofsaytt görmedi. bunda kasid aranmazdı ama. kubala'nın yakın mesafeden attığı şut ağları bulmuş olsaydı günah kimin olacaktı? bu tehlikeli akınları 68 inci dakikada di stefano'nun sert şutu takip etmişti.
72 nci dakikada di stefano'yu ahmet ve naci makasa aldılar, bu hareket de portekizli hakemin miyop tarafına gelmişti. fakat. 80 inci dakikanın dolduğu bir sırada topun fileleri bulması gene portekizli hakemin bariz bir ofsayte bigâne kalışı neticesinde oldu. kubala'nın çok müsait pasını sağaçık miguel gene kubala'ya iade etti. bu oyuncu ofsayt pozisyonunda bulunuyordu, hem de en azından 2 metre. müdafaamız bir anlık tereddüt getirdi ve hakemin düdük çalacağını tahmin etmişti. çalmadı! kubala ise bu fırsatı değerlendirmesini bildi: 3-0 mağlûp duruma diüşen takımımız şeref sayısını çıkarmak için çalıştı ama bunda muvaffak olamadı. 90 dakikalık oyunun 80 dakikasında hakim oynayan ispanyollar böylece haklı bir galibiyet alarak sahadan ayrıldılar.
futbol federasyonu. ispanya millî maçları için teşkil edilen kadroların bozulmamasını uygun görmüştür. iki kadro da bir program dahilinde çalışacak, çekoslovakya ve belçika maçlarına hazırlanacaktır. ancak mühim hallerde icabedene küçük tadiller olacaktır.
not: 1 aralık da çeklerle bir maç yapılması düşünülüyormuş ama maç 1 yıl sonra 18 aralık 1958'de yapılmış...