siyah – beyazlı takım farklı bir galibiyeti kaçırdı. fenerbahçe tekrar millî lig liderliğine yükseldi
golleri, mustafa ve birol attı. sahanın yıldızı muhittin’di
…. genç adam kollarının bütün kuvvetiyle kartalı havaya kaldırmıştı. heyecanlı bir sesle bağırıyordu. besbelli ki beşiktaş’ın gönüllüsü idi bu adam.
bütün gözler bir anda beton kulenin üzerinde yükselen kartala çevrildi. adam bağırıyordu: «heyyy…»
ses bir anda beşiktaşlıların oturduğu kapalı tribünlere ulaştı. oradan da gür bir tempo yükseldi: «kara kartal çok yaşa…»
hâdise büyük mücadelenin 60. dakikasına tesadüf ediyordu. genç adam. beton kulenin üzerinde kartalını havaya kaldırmak için beşiktaşın ikinci golünü beklemişti. gerçi, takımı galatasaray karşısında 1-0 galip durumda oynuyor, hem de iyi bir futbol oynuyordu. ama. lig maçıydı bu… bir aksi tesadüf. bütün gayretleri boşa çıkarır ve beşiktaş bir kazâ golüne elinde tuttuğu «maçı» veriverirdi… adam bundan korkuyordu… nihayet kartallı adamın beklediği ân gelmiş ve beşiktaş 2-0 öne fırlamıştı. bu. iyi futbolla gelen galibiyetin kilidi olacak ve beşiktaş hakkını alacaktı… artık sahada her şey, beşiktaşın sahada lâyık olduğu başarıya ulaştığını gösteriyordu. artık kartallı adam, uzun bir bekleyişten sonra kulübünün sembolü olan kartalı ortaya çıkartabilir ve hattâ bir yolunu bulabilirse kulenin üzerinde yükseltebilirdi.seyirci bu hâdiseyi heyecanla takip ediyor ve siyah – beyazın taraftarları büyük galibiyetin çocuklarını doyasıya alkışlıyorlardı. çünkü: taraflısı, tarafsızı hemen herkesin ittifakla birleştiği nokta beşiktaşın kudretli rakibi karşısında «su götürmez» bir neticeye ulaştığıydı. ve doğrusu bu ya. beşiktaşın 2-0 galip duruma geçtiği 54. dakika kartalların meydana çıkacağı zamandı…
beşiktaş oyuna giriyor
beşiktaş. rakibinden biraz evvel çıktı sahaya… tribünler dopdolu… biraz evvel genç milli takımın bulgarları yenişini kutlayan seyirciyi artık durduramazdınız. zirâ. başlayan kulüp renklerin mücadelesiydi. siyah – beyazlılar çıktılar. büyük tezahürat vardı… galatasaray ise taraftarlarını bekletiyordu. ve onlar da çıktılar. aynı sevgi gösterisi… ellerinde şeker kutuları vardı. sarı – kırmızılılar. turgay hariç. şekerleri beşiktaşlılara verdiler. turgay ise kutuyu beşiktaş tribünlerine hediye etti. hâsılı oyun «tatlı» başlıyordu…
beşiktaş iniverdi… güvenin şutu biraz yüksekten dışarı giderken beşiktaş bitşeyler yapacağa benziyordu. bunu galatasarayın akını takip etti. cenap ve bahri kale önünde âdeta birbirlerine girdiler. ama, beşiktaş mutlaka daha canlı. sağaçıktan ahmetin her kaçışı galatasaray kalesi için korkulu oluyordu. galatasaray ise tutuk. arzusuz… 7. dk. metinin soldan ortasına cenap yetişemedi. hani yetişse. o güzelim topu nasıl kullanacağı merak edilirdi ya… 12. dakikada mustafa ortadan topu götürüyor. metine uzattı. ceza sahası içerisinde hafif şut attı. beşiktaşta erdoğan çok çalışıyor. erdoğanın her pası ahmeti buluyor ve oradan da galatasaray ceza sahasını. 20. dakikada mustafanın pasına bahri daldı… hemen arkasından cenap’ın şutuna bahri ayak koymak istedi. bunlar. galatasarayın müsabakanın hemen başında ele geçirdiği mühim fırsatlardı. beşiktaş ise oyunu ortada toparlamağa çalışıyor ve derli toplu paslaşmalarla az. fakat tehlikeli hücum yapıyordu.
ilk gol atılıyor
ilk beşiktaş golü 25. dakikada atıldı. ahmet, beşiktaşın ahmed’ini ancak kornere topu atmakla durdurabilmişti. korneri yine ahmet çekti. güven daldı buna. sarı – kırmızılılar uzaklaştırdılar. o ne? tam ceza sahasının üzerinden beşiktaşın mustafasının. uzaklaştırıldı zannettiğimiz topa bir sol çaktığını gördük. turgay köşeye uçarken, top ellerine dokunarak ağları buldu. stad yıkılıyordu sanki. beşiktaş. taraftarı ile. futbolcusu ile coşmuş, galatasaray ise eriyivermişti iki dakika sonra yine mustafa ertan daldı, şutunu çekeceği esnada çelmelendi. düşmedi. güven kaptı topu şut! yurgay köşeye attı kendini ama… birol ve erdoğan galatasarayın gerilerindeki boşluktan sıyrılıp, devamlı fırsat hazırlıyorlar. şenol ise oyunda yok âdeta. bir müsbet hareketini daha göremedik. devre sonunda galatasarayın yine mustafadan çıkan şutunu necmi kesti. ve bu biterken de erdoğanın şutunu galatasaray direkleri önledi. siyah – beyazlılar devreyi 1-0 önde bitiriyorlardı…
galâtasaray yok…
galatasarayda ikinci devrenin forveti «cenap, ayhan, metin, bahri, mete»… sarı – kırmızılılarda ikinci devrenin başında biraz kıpırdanış vardı. 49. dakikada metinin sert frikikini necmi kurtardı. derken. ayhanın rahat pozisyondan çektiği şutu yine necmi durdurdu. işte. ikinci devrenin başında hızlı dediğimiz galatasaray bu kadardı. ne metin, sessiz, sedasız fakat büyük futbol oynayan muhittin’in markajından kaçabiliyor. ne bahri o sert ve hareketli yapısına rağmen etrafını çeviren çemberden sıyrılabiliyordu. geriye kala kala ayhan kalıyordu ki, onun da forvet hattının neresinde oynarsa oynasın «çabuk ve mücadeleci» beşiktaş defansına karşı bir başarı şansı kuvvetli gözükmüyordu. siyah – beyazlılar topu yerden paslarla kullanıp, galatasarayı çalışamaz hale getirirlerken ikinci gollerini kazandılar. oyunun 54. dakikası oynanıyordu. güven ceza sahası üzerinde mustafadan söktüğü topu sola aktardı. erdoğan üzerinden atladı. birol sola kaymıştı. ve düşünerek, görerek attığı şutla topu turgayın sağından sağ köşeye indirdi. turgay gibi bir kalecinin – rakip oyuncunun ayağından çıkan şut istenildiği kadar bir düşüncenin eseri olsun– bu golde hatâsı büyüktü. siyah – beyazlılar için artık şahlandılar demek icabedecekti. zirâ, her akın galatasaray kalesini karıştırıyor, her top bir şeyler vaadediyordu. ama, beşiktaş iyi olduğu kadar da talihsiz bir günündeydi. işte. 60. dakikada şenolun şutu kaleye girerken candemir tarafından önleniyor. 70. dakikada güven’in vuruşu ağlara yönelirken yine direklere çarpıyordu. galatasaray ise bu fırtınalaşmış rakip önünde suat’ı ileri, bahri’yi ise geriye almak lüzumunu duymuştu. gerçi suat ileride çabalıyor ve onun bir şutunu necmi korkunç bir kupanışla toparlıyordu. fakat, bu ve bunun gibi birkaç hareket galatasarayı dünkü fırtınadan kurtaramayacaktı. beşiktaş bir milli lig maçı değil, bir final maçı oynuyordu. galatasaray ise bu haliyle milli lig şampiyonluğu iddiasında olan bir takım olmaktan çok, çok uzaktaydı. ve karakartal bileğinin hakkıyla maçı alıp. gidiyordu.
… kulenin üzerindeki kartallı adamın. bu yüzden, kuvvetli ve heybetli bir duruşu vardı zaten…