belki gene aynı ifâdeyi kullanır ve «neden rüzgârlı havalarda yağmur eğri yağar?...» sualini sorardı. belki öyle demez de sellerin fenerbahçe kalesi önünde yaptığı geniş tahribata başka bir meteorolojık sebep arardı. çünkü, dünkü milli lig fırtınasında doğrusu bu ya, rüzgârın şiddetini ölçecek bir âlet yoktu. ve muhakkak ki, o sel, o istanbulspor seli incecikten yağan, eğrilerek ıslatan bir yağmurun eseri olamazdı… zaman ilerlemiş fenerbahçe kalesinin sellerin baskın’na uğradığı görülmüştü. bu baskından genç sarı – siyahl ekip iki gol fırsatı ele geçirmiş ve ikisini de yerine oturtmuştu. zaman ilerlemiş, sellerin sadece iki puanı değil. fenerbahçenin nâmağlûp ünvanını da önüne kattığı farkedilmişti. yine zaman ilerlemiş zayıf bir barajın önünde çalışan iki futbol adamından evvelâ birinin - şeref - sonra diğerinin - lefter – sellere kapılıp giden iki puandan ancak birini kurtarıp, suyun yüzüne çıkarabildiklerini şahit olunmuştu.
rahat bir deyimle averaj hayaliyle sahaya çıkan fenerbahçe, karşısında hic beklemediği bir rakip, tas gibi bir istanbulspor bulmuş. 2-0 mağlûp duruma düştüğü sırada da kadere rıza gösteren bir hal takınmıştı…
bir ünvanın da kurtarılışı…
bu, sadece iki puandan birinin değıl bir unvanının da kurtarılışıydı ya? . galiba fenerbahçe 0-2 den, 2-1 oeraberliğe vükseldiği anda tribünlerde kopan sevinç tezahüratının stadın üzerinde yükselen müthiş uğultunun da seoebi buydu. nasıl olsa puan pavoettik bâri nâmağlûp unvanı bizde kalsın düşüncesi fenerbahçeli sevircileri coşturmaya kâfi gelmişti.
şu futbol denen oyun ıeyircilerne garip rürprizler hazırlıyordu. ve şamoiyonluğa namzet bir takımın taraftarları ıstanbulspordan koparılan beraberliğin şerefine ne büyük sevinç göst-cileri tertipliyordu. ama, futboldan, biı mücadele sporundan da beklenen bu olmalıydı heyecan, sütpriz hareket sürat ve netice… netice de kazananlaı gene kaliteli futbol seyredemedikleri için şikâyette bulunan seyirciler oluyordu…
macın başındaki fenerbahçe baskısı nariç istanbulspor kuvvetli rakibi ile sportmencı mücadelede bulunan klâs bir ekip hüviyetindeydi. ilk 20 dakikada sarı lâcivertliler, süratil, bol deplâsmanı ve hareketli bir oyun tutturmuslard mikro mustafa sağd arı gib çalışıyor, lefter eski lefter’i aratsa, dahı takımına faydalı olmaya özenıyordu geride şeref ve ısmali ise bakışta güven veren adam ardılar.. fenerbahçenin bastırdığ bu zaman içerisinde kaleci sabih, blokajları tehlikeli bulan bir kaleci zekasiyle umumiyetle vumruklarını kullandı. hemen kaleye atılan her şürte sabin’in en sert ve düzgün şütleri yumrukla hertaraf ettiğini görüyorduk. doğrusu kaleci olarak sabihin yaptığı bu kurtarışlarla takımına morai verdiğı bir hakikatti. bunlardan oiri 16 dakikaya teaadüf ediyor sabih lefterin ayağından çıkan mermiyi kesiyordu. yine aynı sabihın lefterın 30 metreden savurduğu şütü 24. dakikada zararsız hale getirişi için mükemmel demek icabedecekti. ama aynı sabih nacinin oyunun başında altı pastan kaçırdığı fırsatta sanslı bir kaleci olarak da dikkati toplamıstı zira. fenerbahçe kaptanı, lefterin müsait bir pasını evire çevire dışarı göndermişti. h’asılı istanbulspor arka arkaya tehilkeler atlatarak geldiği 25. dakikada 1-0 öne geçiverdi. öyle, rahatsız edici seklide müdafaa yapmayan sarı – siyahlılara golü bek nedim’i gecerek topu ortalayan solaçık nedim hazırlam. özcan hatâl bir yatışın kurban olurken bilge yakıncacıktan dokunuvermişti. 0-1. fenerbahçe devreyi bitirirken 0-1 gerideydi ve naci bir ahar pozısyondan daha faydalanamamıstı…
ikinci devre kaliteli futbolun, birbirinden güzel akınların seyredildiği devre oldu. istanbulspor fenerbahçenin gerilerindeki zaafın tabil bir neticesi olarak hızla oyuna girmiş ve daha tesirli olmaya başlamıştı. sarı-lâcivertli defansın orta haf mevkiine geçen osman’la, sağ hafa kaydırılan avni de rakip takımdaki bu düzenli bestırısı bastırmakla güçlüğe uğruyordu ki.
ist. spor bir gol daha atıyor dk. 64: fenerbahçe kalesinin önü yine karışık. topu uzaklaştıramayanlar. karambolü karambollaştıranlar.. bilge daldı tabii. nâzım kale ağzındaydı. boş kaleye dolduruverdi. top -yanılmıyorsak- ismail’in kafasına çarparak içeriye girdi. esasen top istikametini almıştı ve ismali de golü kolaylaştıran bir adam olarak hatâ aramak hata olurdu. ve tabii tribünlerde üç üç seyleri yükseliverdi. hani istanbulspor maçın bu anına kadar getirdiği serinkanlılığını devam ettirse ve biraz lecrübeyesahip olsa, o, yani üçüncü gol de olacaktı. zirâ fenerbahçe’de her şey maçın kaybediğimi gösteriyordu.
bu golden sonra sarı-lâcivertlılerin geçirdiği sallantı kısa surdü. şeref toıvete alınmış. naci geriye geçmişti. ileri alınan şeref tam 61. dakikada kaybedilen maçın kaybedilmeyeceğini ilân eden golü attı ılk pas hilmi’nin olmuş, onu lefter topu kepçeleyerek takip etmişti. ve şeref de kale ağzında kendini yere atarak kafa ile vazifosıni yapmıştı. gol sarı-lâcivertlileri hızlandırdı. hemen hemen bütün takım ıstanbulspor yarsahasına yerleşmiş. fevkalâde bir müdafaa yapan genç rakibini zorluyordu. böylece 75. dakikaya kadar gelmiş oluyorduk. bu, fenerbahçe’nin nâmağlûp unvanının adeta geri alındığı andı da. avni’nin yaptığı bir ceza vuruşundan lefter, naci’nin aktardığı topu hafif bir kol vuruşla ıstanbulspor ağlarına bıraktığı zaman oyunun neticesi belli oluyordu: 2-2…