galatasaray vefa’yı 2-0 yenerken yorulmadı. yorulmadı ama, geçen seneye kıyasla oyunu bakımından da bir fevkalâdelik göstermedi.
gerçi hemen hüküm vermek doğru değil. çünkü, amatör takımda bulunan samim ve yine amatör olarak transfer edilen cenap ve ayhan takımdaki yerlerini almamışlardı. bu oyuncuların da iltihakı ile elbette kurulacak tertip dünkünden çok daha değişik olacaktır. bu noktadan yürünürse, galatasarayın dünkü neticesi için «iyi» demek yerinde olur…
yeni transferler, recep, bahri ve niyazi’nin takıma intibak ettikleri görülmüştür. incelen ve 90 dakika nefesini idare eden recep, enerjik, mücadeleci niyazi ve her hareketi ile ilerisi için ümid vadeden bahri… bu üç futbolcunun diğer elemanlarının durumlarının müsbet neticelenmesi halinde dahi takımda yer bulacakları muhakkaktır.
maça gelince: galatasaray oyuna hızlı bir tempo ile başlamış, fakat bu hızı, ilk 15 dakikalık zaman içerisinde enerjik bir mücadele gösteren vefa karşısında tesirsiz kalmıştır. eğer yeşil – beyazlılar bu müddet içerisinde ibrahim hariç, tek yıldızdan yukarı barem tutturamayan bir forvete sahip olmasalardı, girdikleri pozisyonlardan gol kazanmaları pelk de güç olmayacaktı. 20. dakikadan sonra sarı – kırmızılı takımın oyunda bir ağırlık teşkil etmeye başladığı görüldü. rakip forveti üzerine çeken galatasaraylıların kontr paslarla âni hücumlara geçişi her an için bir gol tehlikesi yaratıyordu. yalnız, yeşil – beyazlı defansta, metin’i biraz da favile marke eden nejat, galatasarayın hücum gücünü kırıyordu. ilk gol 28. dakikada atıldı. hakem bariz ofsayd vaziyette bulunan suat’ı görmemek için âdeta gözlerini yummuştu. yan hakemi kavasoğlu da öyle… suat topu aldı, düzeltti, kaleye sokuldu ve sert bir şütle turgut’un kapadığı köşeden filelere taktı. halbuki vefalı’lar hakeme itimad ederek durmuşlardı. itimada hatâ ettiklerini ancak topun kaleye girdiğini gördükten sonra anladılar. genç oyunculardan kurulu yeşil – beyazlı takım ofsayd golden sonra sarsıldı ve dağıldı. bunu, iki dakika sonra mustafa’nın kendi sahası içerisinden sürüp götürdüğü ve metin’e teslim ettiği ve metin’in de şahâne bir şütle kaydettiği ikinci gol takip etti.
sarı – kırmızılı takım ve taraftarlar artık rahatlamışlardı. farkın dörde, beşe yükselmesi için hiçbir mâni yoktu. zira en bozuk oyuncu dahi bu ân içerisinde takım ahengine ayak uyduracak şekilde futbol oynuyordu.
fakat bu düşünce doğru çıkmayacak ve ilk devrenin bitiminde âdeta maç da bitecekti. ikinci yarıda ne kayda değer bir hâdise, ne yerini ve adamını bulan bir pas, ne kollektif oyun, ne de yazacak bir şey…
85. dakikanın gelip çattığı an… takımlarını her hareketi ile teşçi eden sarı – kırmızılı seyirciler dahi uyumamak için kendilerini bir hayli zorlamak mecburiyetinde kaldılar. yazacak bir şey bulamadığımızı söyledik. o halde neden 85 inci dakikada durduk? durduk, çünkü son 5 dakikada ulyazi’nin yaptığı ortaya metinin havada dönerek attığı şahâne vole için… metin âdeta binlerce seyirciyi uynandırmak için bu hareketi yapmıştı. ama, top büyük bir talihsizlik eseri olarak direğin hemen üzerinden dışaroya çıkıyordu…