futbolcularını protesto eden 60 bin kişi önünde polonya'yı 1-0 yendik
golümüzü birinci devrenin sonunda m. ali iki polonya müdafiini atlatarak yaptı. müdafaamız şahane oynayan turgay'ın yardımı ile polonyalılara fırsat vermedi
maçın bitmesine 8 dakika kala lefter'in attığı ikinci gölü hakem saymadı. çok sert oynayan polonyalılar turgay'ı, metin'i ve isfendiyar'ı sakatladılar. kaya'dan başka büfün yedekler oynadı
varşova'da polonya takımını mağlûp etmenin ne demek olduğunu anlamak için, maçtan evvel söylenen sözleri hatırlatmak kâfitdi: «jean soblevsky'nın ruhu, torunlarının heyecanını kamçılayacak, onlara gayret ve enerji verecekti.»
ama unutulan bir şey vardı: bu, mademki bir insan mücadelesi olacaktı, şu halde ay-yıldızlı çocukların da kullanacak kozları olmalıydı...
bugünkü (dünkü) maçtaki iki kalecimizi ve müdafaamızın mücadelesini görenler bu kozun, iman ve mücadele kabiliyeti kozunun, ne olduğunu rahatça anladılar.
oyunun ilk dakikalarında, doğrusu takımızın ümit verici gözükmedi. forvetimizde insicam yoktu. oyunun büyük yükü, müdafaanın omuzlarında olcağa benziyordu. nitekim, daha sekiz ve onuncu dakikalarda turgay -seneler boyunca bahsedilecek değerde- iki kurtaruş yaparak, hem kendisinin, hemtakımın mâneviyatının kuvvetlenmesine yol açtı. polonyalılar sağdan, soldan mütemâdiyen akın tâzeliyorlardı. haf hattımız top kesmekte pekâlâ muvaffak oluyor, fakat ileriye aktarılan toplar daima havadan olduğu için polonya müdafaası tarafından rahatça kesiliyordu. ilk yarım saatte forvetlerimiz geriden, neticeli akın yapabilecek pas alamadılar.
turgay 25 ve 26 ncı dakikalarda «unutulmaz» iki kurtarış daha yaptı. müdafaamızın hakikaten mükemmel oyununa mukabil forvetimiz, bugün umduğumuz kadar iyi değildi.
sür'atli santrforun âni bir dalışında turgay bir kere daha klâsını gösterdi. turgay bugün muhakkak ki takımın en iyisi. basri'nin de ondan geri kalır tarafı yok...
oyun gittikçe sür'atleniyor ve sertleşiyordu. devrenin bitmesine 8 dakika kala bir korner atışında topu yumruklayan turgay, kıyasıya bir sarja maruz kaldı ve iki dakika tedâvi edildi. oyun bu âna kadar foevkâlade sert olmasına rağmen kasdi fauller pek olmuyorduç fakat dakikalr geçip de polonyalılar gol atamayınca ciddi fauller yapmağa başladılar. nihayet 40 ncı dakikada sağaçığın yaptığı bir ortaya santrforla birlikte fırlayan ve ayaklarına yatarak yerde topu bloke eden turgay'ın başına, santrfor tekmeyi yapıştırıverdi. hakem santora ihtar verirken, 60.000 seyirci de bugün «büyük kaleci» unvanına yakışacak bir oyun çıkaran türk takımı kaptanını alkışlıyor ve «mükâfatını» veriyordu.
turgay'ın yerine şükrü geçti ve oyun başladı. devre bitmek üzereydi, son on dakikada forvetimiz «ayaklanıvermişti.» bu ayaklanmış müdafaaya ayak uydurmak derecesinde değildi ama, düzelmişti. turgay'ın oyunu terkedişinden iki dakikada sonra mustafa, lefter ve m. ali arasındaki mükemmel bir kombinezonda m. ali, lefter'den aldığı topla âniden dalıverdi, iki müdafi arasından kendisine hâs bir vücut çalımiyle sıyrılıp, üzerine gelen kalecinin sağından topu kaleye attı... maçın başından beri gollük tek akınımız buydu ve gol olmuştu. oyuncularını teşçi eden polonyalıların bu golümüzün alkışlamaları «samimi» gözüküyordu.
ikinci devreye rüzgâr altında başladık. nejat çıkmış yerine ali alınmıştı. kalemizi şükrü korurken, turgay başı sarılı olarak maçı seyrediyordu. on beşinci dakikada çok sert bir faule mâruz kalan isfendiyar da oyunu terkedince yerine hilmi girdi. polonyalılar artık açıktan açığa faullü oynamağa başlamış, fakat hakem ilk devrede sertliğe müsaafe etmez gözükmesine rağmen müsamahasını esirgemez olmuştu. iki dakika sonra metin'i biçen sağbeki seyirci ıslıkla protesto ederken, hakem de ihtarı veriyor, fakat aynı oyuncu 23 üncü dakikada metin'in gollük bir dalışında onu bir kere daha biçmekte mahruz görmüyordu. hakem «penaltı» vermek için acaba ne bekliyordu? metin dışlarıda tedâvi edilirken yerine abdullah girdi. bütün müdafaa elemanlarımız «kalburüstü» bir başarı gösterirken basri ve mustafa bilhassa temâyüz ediyordu.
artık maç mutlak suretle bir iman maçı olmuştu. bir taraf maçı vermemek için an'anevi enerjisini ortaya döküyor, diğer taraf -artık kendi seyircisinin de sempatisini kaybetmiş olarak- her çâreye başvurarak maçı kurtarmağa çalışıyordu. maçı bu netice ile bitirmek ay-yıldızlı çocuklar için bir zafer olacaktı. halbuki 82 nci dakikada lefter ikinci golümüzü atınca neticeyi garantiliyorduk. fakat açıkca içeriden çıkarılan topa hakem «gol» demedi.
müdafaamız son dakikaya kadar hemen hemen falsosuz bir maç çıkarıyor ve şükrü, kaptana nazire yapmak için fırsat kolluyordu. nitekim bir çok pozisyonda rahat ve emin kurtarışlarl bu fırsatı rahatça buldu.
oyun bitmişti, fakat çocuklar yarın bir maç daha oynayacakları hissi içindeydiler. yarınki maçı kazanmak lâzım diyorlardı. sanki buradan çıkacak ve yarın yeni bir maç yapacaklardı.