acı blânço: 16 maç, 6 galibiyet, 5 beraberlik ve 5 mağlûbiyet
g. saray'ın kaybedecek hiç bir şeyi kalmadı...
sarı-kırmızılı'lar dün de feriköy'e karşı ruhsuz bir oyunla 1-0 mağlûp oldular
necmi tanyolaç
galatasaray bir daha daha kaybetti... bu kaçıncı mağlûbiyetiydi galatasaray’ın? oturup hesaplamak lâzımdı.
ne seyircide bir kıpırdanma oldu, ne de futbolcusunda... futbolcular taş gibi sahaya bakan taraftarlarının gözü önünde «sağol, sağol, sağol» dediler mi? onu da duyamadık. her halde durumun sağlıkla, iyilikle bir ilgisi olmadığı için, söyleseler de duyulmaz, bağırsalar da bir kıymet ifade etmezdi. günlük bir olay yaşamıştı seyirci o kadar. galatasaray, bir zamanlar en kurtarılmaz maçlara asılıp, dağı taşı yıkarcasına maç kazanan galatasaray yoktu artık. oyuncuları iki tarafa bırakıp kendi derdine düşmüş, idareci idareciliği bırakmış, idare hayâline düşmüş. galatasarayla o en kurtarılmaz zannedilen maçlara asılmasını öğreten gündüz kılıç'ın da ne kadar kusuru olursa olsun, bu darmadağın adamlardan görülmemiş bir tablo yaratmasını bekleyenlere cevabı, puppo sondro’nun dediği gibi «ben sihirbaz değilim» olacaktır...
şahsiyetsiz takım
bir futbol takımının şahsiyeti bu derece kaybolmuş, bir futbol takımının güçlülüğü bu derece yok olmuş, bir cemiyetin düzeni bu derece sarsılmışsa, bu şerefli kulübün perişan halini kongrede verilecek reylerle düzeltmeye imkân yoktur. bir ihtilâl kurtarabilir galatasaray'ı. sokak barlarında pusula dağıtanlar değil. yara derinliğine işlemektedir ve kurtuluş, 11 zavallı futbolcunun ayaklarında değildir.
feriköy, böylesine bitik bitik bir rakip karşısında galibiyeti alıp giderken çok kimse galatasaray'ın artık kaybedecek bir şeyi kalmadığına inanmıştı... oyunun futbol olarak havası da bu idi aslında. gençler takımı feriköy 41. dakiakda penaltıdan attığı golün üzerine alkışlanacak bir defansoyunuyla yatarken, zamanında mağlûbiyetin üzerine dalgalar gibi koşan galatasaray bir mucize bekliyordu. mucize de tutmadı tabii.
oyuna kırmızı - beyazlılar çabuk çabuk paslarla girmiş, galatasaray kalesi tam 15 dakika sıkışmıştı. sonra galatasaray’ın oyunu açtığını, ancak başta tarık, diğerlerinin kale önlerindeki beceriksizlikler yaptığını görüyorduk. devrenin sonunda feriköy tekrar saldırmaya başlamıştı. penaltı bu saldırığın neticesi oluyor ve ahmet, kale önünde akan mahmut'un önündeki topu eliyle kesiyordu. penaltıyı bek tuncer attı içeri ve devre 1-0 bitti.
ikinci yarıda galatasaray toparlanabilirse galibiyet için çok vakit vardı. ama, yoktu böyle bir takım. topa vuramayanların, koşamayanların, arzusuz adamların takımı haline gelmişti eski dev şampiyon. feriköy akıllıca hareket edip orta sahada topla oyalanma tarafna gitti. hücum etse bir şeyler çıkarırdı karsı kaleden. mamafih eski tek seçici eşfak aykaç'ın korkulu rakipler karsısında nasıl defans yapıldıını gösteren taktiğini çizdi genç feriköylüler sahaya. zamandan çaldılar kısacası...
galatsaray sahayı terkediyordu. ne seyircide bir kıpırdanma, ne futbolcuda... bir eski galatasaray santrforu tam stadın önünde bir lâf etti. yazamayacağım, suç olur. adamın içi kan ağlasa da...