fakirliğin kol gezdiği 1940'lı yıllarda g.saray'da a 4 sınıfında okuyan öğrenciler olarak stat için elimizde avucumuzda ne varsa verdik. sonra futbolcu olarak unutulmaz başarılar yaşadım. bir tarih kapandı ama anılar hep gözümün önünde
ali sami yen stadı'nın bende çok büyük hatıraları var. g.saray lisesi'nin ortaköy'deki ilk kısmında okurken, g.saray kulübü'nden bir talep geldi. 'stat yapacağız' dediler ve 'sizlerden maddi destek istiyoruz' diye de ricada bulundular. her sınıfa gittiler ve g.saray'ın böyle bir stada temel harcı olarak bizlerin vereceği katkıyı büyük bir yüreklilikle istediler. hepimiz coşmuştuk. makbuzlar, 5 ve 10 kuruşluktu. bu söylediğim aşağı yukarı 1940'larda olan bir olaydır. paranın özellikle talebelerin cebinde çok az bulunduğu bir zamandır. ama biz gidip de verilen haftalıklarımızı herhangi bir yerde sarfetmektense hatta makbuzsuz, karşılıksız kulübün bu girişimine faydalı olmak dileğiyle cebimizde ne varsa verdik.
artık g.saray'ın değil yıllar da geçse diyorduk ki 'hatırlanacağız...' işte bak bugün hatırlanıyoruz. 4-a sınıfındaki arkadaşlarımın çoğu rahmetli oldu ama benim gibi hala yaşayanlar var ve g.saray'ın yaptırdığı bu stada hep beraber para verdik diye o günkü mutluluğumuz halen devam ediyor. bazen buluşuyor, yıllar öncesini hatırlıyoruz. ne güzeldi o günler. ama şimdi stat g.saray'ın değil. g.saray lisesi'nin ilk kısmını bitirdikten sonra beyoğlu'ndaki lise'ye geçtik. zaman öyle çabuktu ki, birden bire kendimi lise kısmında buldum. lise takımında santrfor oynuyordum. g.saray'ın a takımında ise kaleciydim. o zamanki lig maçları ali sami yen'de oynanmaya başladı. zira bizlerin zamanında tribünleri olmayan ama sonradan tribünleri yapılan bu statla g.saray övünüyordu. deniz tarafına tribün yapmıştı kulüp. harcadığı para da 200 tl'ydi. ama o zamanlar bu para büyük paraydı doğrusu. antrenmanlara gelirken tabii ki tramvaylara biniyorduk. o zamanlar şişli deposunda iniyorduk. zira daha ileriye ray yoktu. ve bülent ağabey önde, gençler arkada, mecidiyeköy'deki stada doğru yürüyorduk. baraka gibi soyunma odamız vardı. topraktı saha. o zamanlar çim sahada oynamak harcımız değildi...
pırlantaya karşı teneke her antrenmandan sonra iki kolumda ve dizimde olan kanamaları masörümüz baba yorgo temizler tekrardan bizi maça hazırlardı. günler su gibi geçti. g.saray kalesinde oynamanın yanı sıra kaptan da oldum. sene başında saha çimlenirdi sonra o çimenler gider yerini toprağa bırakırdı. en önemlisi o zamanki başkanımız suphi batur, bize ali sami yen'i anlatırdı. g.saray'ın nasıl kurulduğunu izah ederken ağlar, bizi de ağlatırdı. bu bir üzüntü ağlaması değildi, doğrusu g.saray kurucusu ali sami yen'in g.saray'da yaptığı iyi şeylerden dolayı kendisine gösterdiğimiz sevgi ve saygıdandı. ali sami yen'in gözleri şimdi yaşlı. nedeni g.saray onu terk etti. pırlanta yüzüğü bir teneke yüzüğe tercih ettik. g.saray'ın yeni stadı var deniyor. inanın içimden gidip bakmak bile gelmiyor. ali sami yen'de galibiyetler, zaferler kazandık. şampiyonluk kupaları aldık. yenilmedik mi tabii ki yenildik ama bu yenilgiler bizi hiçbir zaman yıldırmadı. sonunda arzuladığımız yere ulaştık. işte o ali sami yen'in gözleri yaşlı demiştim.
ali sami yen ağlıyor dikkat ederseniz g.saray oradaki son lig maçını kaybederken ali sami yen'in kemikleri sızladı. sulu kar şeklinde yağan yağmur, sanki ali sami yen'in gözünden inen yaşlar gibiydi. herhalde aradan bir gün geçmesine rağmen kurucu başkanım ali sami yen hala ağlıyordur. ne diyeceksiniz, g.saray son maçında bu formaya yakışmayacak şekilde yenildi ve herkesi üzüntüye itti. şimdi herkes düşünüyor; g.saray nereye gidiyor diyorlar. bunun cevabını kim verebilir?