kadir has stadyumu'nun ankara 19 mayıs stadyumu'na uzaklığı: 312 km.
kayseri’ye deplasman yapma planlarına yaklaşık 3 hafta önce başladık. en başta ömer abim, oğlu ve kayseri’de akrabaları olan yengemlerle hafta sonu kayseri’ye gidip hem gezip hem de maçı izleyip dönmeyi düşündük. ama bu plan çeşitli aksaklıklarla iptal oldu ve onun yerine abimle birlikte alkaralar’ın “gitme planı” dahil olduk. ama maçtan bir gün önce o plan da iptal oldu. bunun üzerine cumartesi öğlen birkaç hızlı telefon görüşmesi sonucunda mustafa ateş, ömer abim ve arkadaşı ile birlikte tek arabayla deplasman planına son noktayı koyduk.
ekip, saat 10:22’de benim evimin önündeydi. uzun uzun türk futbolundaki çarpıklıklardan, sistemsizliklerden, gençlerbirliği’nin durumundan, cavcav’dan konuşa konuşa yolu kısalttık ve 13:50’de kadir has stadyumunun önündeydik.
şehir merkezine uzak bir yerde bulunan stadyum, anadolu şehirlerinde diğer statlara göre oldukça “profesyonel” görünüyordu. dışarıdaki ingilizce/türkçe yönlendirmeler ve tabelalar da çok güzeldi. stadın birkaç fotosunu çektik, deplasman biletlerimizi aldık ve bir şeyler yemek ve yengemin eniştesini görmek üzere arabaya doğru ilerledik.
stadı arkamıza alıp otoparka doğru giderken çevredeki gecekonduları görüp oldukça şaşırdım. bir stada baktım, bir de etraftaki gecekondular. garipti! sanki gecekondu mahallesine uzay üssü kurulmuş gibi bir izlenimi vardı stadın.
tcdd garında hüsamettin abiyle buluştuk. bu arada hava sıcaklığı 15 dereceye yakındı ve şubat ayında yapılan bir deplasman için bulunmaz bir güzellikti bu. valiliğin ve kalenin bulunduğu şehir merkezine gittik, bir şeyler yedik, biraz laklak ettik ve ardından dönüşte götürmek için tadımlık pastırma ve sucuk aldık.
saat 15:30’da stada doğru yola koyulduk. trafikten ötürü stadın yanına geldiğimizde saat 15:50 idi ve park yerleri tamamen doluydu. heyecanlanmıştım. allahtan son anda mustafa abi kuytu bir boşluk görüp oraya girdi ve girişe doğru ilerledik.
kale arkasının tam çaprazında yer alan deplasman tribününe ilk polis aramasından sonra, yuvarlak/döner bir merdivenden çıktık. bu tarz giriş/çıkışları san siro ve santiago bernabeu’da görmüştüm. ama onlar merdivensiz/basamaksızdı ve bu yüzden daha fazla insan aynı anda ve daha hızlı bir şekilde giriş/çıkış yapabiliyorlardı. en üst kata tırmandıktan sonra ikinci bir polis araması yapıldı ve ardından biletlerimizi gösterip içeri giriş yaptık.
2 katlı stadın üst katında ve kalenin sol çaprazında yer alıyorduk. çoğu deplasman tribününe göre görüş açımız (önümüze gerilen filelere rağmen) oldukça iyiydi. kale arkasında olduğumuz için uzak kaledeki pozisyonları görmek yine zordu ama üst katta yer almak bu dezavantajı biraz olsun hafifletiyordu. içeride 100 kadar gençlerbirlikli vardı. tanıdıklarıma selam verdikten sonra koltuğumuza oturup ve stadı incelemeye başladım.
33 bin kişilik kadir has stadyumu, bugüne kadar gördüğüm anadolu takımlarına ait stadyumlarının arasında, hiç kuşkusuz en iyisi. fakat istanbul takımlarının statları ve yurtdışında gördüğüm statlarla karşılaştırınca maalesef şu ya da bu şekilde “işçilik biraz eksik” kalmış izlenimi veriyor. bunu düşünmemdeki en büyük sebeplerden biri, katların arasındaki geçişlerin ve koltukların kabalığı. bir diğeri de locaların (nedense) kötü/özensiz sunumu.
bu konuda bir dip not olarak, tribündeki koltukların rengarenk oluşu stada ilginç ve “cıvıl cıvıl” bir hava vermiş durumda.
takımlar sahaya çıktığında, fuat çapa’nın geçen hafta mersin karşısında 3-1’lik galibiyet alan kadroyu koruduğunu gördük. sadece sarı kart cezalısı olan tosic’in yerinde serkan kurtuluş vardı sahada. ilk dakikalardan itibaren baskılı oynayan ve topa sahip olan takım bizdik. fakat ceza alanında net bir pozisyon yaratamıyorduk. bu arada kayserispor bir yandan çok fazla top kaybediyor ve oldukça etkisiz bir oyun sergiliyordu. bir yandan da oyunun temposunu sürekli düşürmeye çalışarak, “beraberliğe çıkmış” izlenimini yaratıyorlardı. böyle olunca iştahımız kabarmış ve galibiyeti bekler bir duruma geçmiştik.
jimmy’nin ceza alanı dışında sert şutunun direğin dibinden dışarı çıkması ve 39’da serkan’ın ortasını kalecinin tek yumrukla uzaklaştırması ve hurşut’un gelişine vurduğu topun yine direk dibinden dışarı çıkmasına oldukça üzülüyorduk.
ikinci yarının hemen başında, bizim önümüzdeki kalenin solundan kayserispor’un kullandığı serbest atışın devamında salih’in attığı kafa golüyle 1-0 yenik duruma düştük ve morallerimiz bozuldu. yediğimiz golün bana göre tek ilgi çekici yanı ardından white stripes’in seven nation army melodisinin çalınmasıydı!
golden sonra fuat hoca jimmy yerine orta sahaya azo’yu ve tomic’in yerine orta kanat-ileriye zec’i oyuna aldı. böylece ileride daha fazla çoğalmayı planlıyordu. fakat her hafta görmeye alıştığımız şeyleri izlemeye başladık. ikili mücadelelerin çoğunda, önde olan takımın bir oyuncusu yerde kalıyor, hakem gelip bir süre muhabbet ediyor, ardından sedye geliyor ve oyuncunun dışarıya taşınmasını bekliyorduk. bir süre sonra bu, o kadar sık yaşanmaya ve haliyle oyun o kadar çok durmaya başladı ki, pozisyonsuz ve rezil bir maç izler olduk.
maçın son bölümlerinde ise zec’i topla buluşturmaya başladık ve tempo artmaya başladı. bunlardan ilkinde, ceza alanının sol çaprazından, yerden sert bir şut attı zec, kaleci ertuğrul zor çıkarttı. ardından röveşata ile topu filelere göndermeye çalıştı ama top direğin hemen üstünden avuta çıktı. ve sonrasında maçın dönüm anlarından ilki yaşandı. zec sağ çaprazdan bomboş içeri girdi ve sert şutu üst direkte patladı. ikinci dönüm anının kahramanı ise soldan zec’in yaptığı ortaya, nefis bir kafa vuruşu yapan vleminckx idi ama ertuğrul bunu da çok iyi çıkartıp takımının kahramanı oldu.
tribünümüz ile ilgili olarak tek negatif şey, en son fenerbahçe deplasmanında gördüğüm gibi yaşları 17-21 civarında olan ve “bedava otobüsle” gelen "çocuk taraftarların" ikinci yarıda kayseri tribünlerine el hareketleri çekmeleri idi. içimizden bazıları birkaç kez onları uyardı ama bizim gibi taraftarlar için oldukça can sıkıcı ve utanılması gereken bir durumdu.
maçtan sonra yaklaşık yarım saat polis tarafından bekletildik. bu arada saha içinde daha önce hiç tanıklık etmediğim bir hareketlilik yaşanıyordu. önce kale direkleri toplandı ve götürüldü. ardından 3 tane beyaz uzun alet sahanın bir yarısına yanlamasına dizildi. önce sulama aleti olduğunu düşündük ama sonrasında bunların çime “güneş” vermek için kullanılan aydınlatma cihazları olduğunu fark ettik.
ardından arabamıza atladık ve buruk bir şekilde dönüşe geçtik. günün özetini ömer abim yaptı: “güzel bir hava, güzel bir gezi, güzel bir stadyum, güzel pozisyonlar ama güzel olmayan bir skor!”
dip not: kadir has stadından önce gördüğüm 18 stadyum sırasıyla şunlar: ankara 19 mayıs, cebeci inönü, mudanya ilçe, beşiktaş inönü, sakarya atatürk, yenikent asaş, bursa atatürk, san siro / giuseppe meazza , santigao bernabeu “maç yoktu. stat turu ile gezdim”, konya atatürk, eskişehir atatürk, 5 ocak, ali sami yen, samsun 19 mayıs, fenerbahçe şükrü saraçoğlu, 19 eylül, istanbul atatürk olimpiyat, recep tayyip erdoğan.