sana ilk geldiğim zaman 4 yaşındaydım, maç 6-2'lik kazandığımız galatasaray-vanspor maçı, elimde küçük galatasaray bayrağıyla, birde babamın bana giydirdiği parçalı forma ile tam olarak yanına niye geldiğimi bilmeyerek, hiçbir şeyin farkında olmayarak, babamın omuzlarında, onun zoruyla gelmiştim kollarına. maçın daha ilk yarısı olmadan babamın anlattığına göre onun omzunda uyuyaka...lmışım... maçı çok net hatırlamıyorum ama sana olan sevdamın ve tutkumun o gün başladığını çok iyi hatırlıyorum. babama 'baba beni bir daha buraya getir' diye sorduğumda babam gerçekten çok duygulanmış ve o günden sonra küçüklüğümden başlayarak beni senin yanına her maça götürmüş. bu büyüme sürecinde neredeyse sende olan her maça geldim, sana küçük bir çocuğun sevgisiyle bağlanmıştım bir kere, bir daha nasıl vazgeçebilirdim ki? büyüdükçe, zaman akıp geçtikçe yavaş yavaş statta neler olup bittiğini anlamaya başlıyordum ve günden güne daha çok bağlanıyordum hem sana hem galatasaray'ıma, ama inanın ki orası bizim için bir stattan çok daha fazlasıydı. orası bizim için bir mabetti, kendi evimizdi. sırf ali sami yendeki maçlar değil, çevresi de çok farklıydı oranın. herkesin maçtan önce seçilmiş bir yeri vardır, bizimde babamla uğurumuz mecidiyeköy'de sami yen'e maksimum 500-600 metre olan 'imren' lokantası'nda kimi zaman baba-oğul, kimi zaman babam ve onun arkadaşları ile ocakbaşına birlikte gitmek ve orada her şeyden kopup maç muhabbeti yapmaktı. çok lüks bir yer değildi belki ama bize dünyaları verseler sana gelmeden önce imren'e gitmeden gelmezdik. istisnasız her zaman oradan çıkıp gelirdik sana. ordan çıkınca da zaten sevgiliye, galatasaray'ımıza kavuşmanın sarhoşluğuyla gelirdik yanına. ne zaferler gördük, ne maçlar yaşadık, belki de hayatımızın en güzel günlerini biz sami yen'de yaşadık. dünya'da bir millet daha yoktur ki, bir stad yıkılınca sanki en yakınını kaybetmiş gibi ağlasın. ben şahsen bunu yaptım, üstelik bir de ozaman istanbul'da olamamanın üzüntüsü vardı içimde, benden başka da bunu yapan bir sürü kişiyi tanıyorum. yukarıda da söylediğim gibi orası bizim için bir stad değil, bizim evimizdi. hani galatasaraylılar arasında bir söz vardır, bunu sadece galatasaraylılar bilir 'sizi kim galatasaraylı yaptıysa bugün ellerinden öp, şükret, kıymetini bil.' beni babam galatasaraylı yaptı ama benim şuan bu satırları yazarken ellerinden öpüp, teşekkür edeceğim biri yanımda yok. 2011 benim en çok sevdiğim 3 varlıktan 2'sini elimden aldı biri babam öbürü de sensin sami yen. geride kalan ise bir tek annem var. babamın kulaklarını her gün çınlatırım, annemle beraber çınlatırız, kalbimin en özel köşesinde, herşeyimdi benim. senin de kulaklarını neredeyse her akşam çınlatıyorum be sami yen, hep en önce babamla, sonra yalnız veya arkadaşlarımla gittiğim maçlar göz önüne geliyor gece yatmadan ve inanın ki daha huzurlu uyuyorum. bu gerçekten o kadar farklı bir duygu ki sadece galatasaray'ı gönülden sevenler ve sami yen'de anıları olanlar bilebilir. ey ulu samiyen! biricik babamın kollarında tanışmıştım seninle, onun omzunda görmüştüm seni ilk. babam artık yok sende artık yoksun ama her zaman kalbimde olacaksınız, hiç silinmeden, her gün dahada güçlü bir biçimde... son olarak ali sami yen'de geçirdiğim son 15 sene'de geçirdiğim bütün duyguları, bütün yaşadığım olayları özetleyen bir sözü, kim söyledi herhangi bir fikrim yok, paylaşmazsam kendimi suçlu hissedeceğim. 'ey ulu sami yen, çektiysen kahrımı, helal et hakkını'... unutma bir gün geleceğiz yanına bir gün yeniden... seni seviyorum baba... hoşça kal ali sami yen...