ankara’da yaşayan gençlerbirliği taraftarı amerikalı/fransız thomas b. gençlerbirliği – trabzon maçını tribünden yazdı, tribün arkadaşı özgür ş. serbest çevirdi.
ankara, 04 aralık 2012 genclerbirligi.org.tr
iş çıkışı su ve yemek ihtiyacımızı gidermek için mecburen mola verince, başlama vuruşunu kaçırmış olduk. demir kapılardan ellerimiz havada, köfte ekmek ağzımızda geçildi. yukardan gelen evsahibi gençler taraftarlarının tezahüratları ile ortalık yıkılırken güvenlik kontrollerini engelsiz aştık. ortamın çoşkusu ile çok da aşina olmadığım bir şekilde tüylerim diken diken oldu. ankara’ya taşındığımdan beri beşinci kez 19 mayıs stadyumunda gençler’i futbol – ya da bizim tabirimizle soccer – oynarken destekleyecektim.
içeride ise bizi, kırmızı karalar içindeki taraftarların kulakları sağır eden gümbürtüsünün yanı sıra kör talih beklemekteydi: tam oturacak bir yer bulmuşken, bulanık bir korner sonrası topu kalemizde gördük. tribünlerde sadece 3 basamak çıkabilmiştik ve birbirimize şaşkınlıkla bakıyorduk.
şoku çabuk atlattıktan sonra sahayı tam hizadan gören bir yere konumlandık ve maçın havasına girmeye başladık. sahanın davetkar yeşilini, santra yapmak üzere oyuncuların pozisyon almasını, iki takımın taraftarının eski stadımızda yankılanan tezahüratlarını zevkle izliyordum. ankara’nın soğuk, temiz ve berrak rüzgarı hafifçe esmekteydi ve yağmur beklemiyorduk. ertesi sabah ankara’ya kar yağacağını ise henüz bilmiyorduk.
oturduğumuz yerler sahadaki futbolcular ile göz hizasında olduğundan gençler oyuncularının çoğunu rahatça görebiliyordum ve stadyumda maç izlerken yapmayı en sevdiğim şeyi yaptım: favori oyuncularımı radara aldım: hurşut her zamanki gibi canlı ve heyecanlı bir şekilde sağ kanatta ileri geri koşturup çok sevdiği topu mümkün oldukça ayağında tutuyordu. ramazan dimdik ayaktaydı, sabit, sakin ama bir stoacı bir filozof gibi derin, ilk dakikalarda gelecek akın dalgalarına hazır görünüyordu. jimmy durmaz ben takibe alana kadar evsahibi taraftarı çoşturacak bir iki hareket çekmişti bile ve mehmet sedef yeni bıraktığı bıyığı ile geçmişten fırlayıp gelmiş bir fitbolcuyu andırıyordu. bıyığı ve tavrı ile bugün ciddi müdafaa yapmaya hazırım mesajı veriyordu.
ankara ekibi erken yediği golden sonra iyi oynuyordu ve karadeniz savunmasında yavaş ve emin bir şekilde boşluklar yaratmaya başlamıştı. kendi kendime yakında atarız diye düşündüm. rüzgar bile durmuştu ve hava biraz ısınmıştı. herşey iyiye doğru gidiyordu. 17. dakika civarı trabzonspor yarı sahasının ortalarından bir yerlerde gençlerbirliği bir faul kazandı. oynama şevkiyle gençler oyuncuları ceza sahasının içinde pozisyonlarını aldılar. hakem kalabalığa doğru ilerlerken geçecek süreden istifade, pantalonuma bulaşan çekirdek kabuklarını temizlemek bana o an için iyi bir fikir gibi geldi. birden etrafımdan güçlü bir tepki dalgası ve “yuuuhhhhh” patladı. her zamanki gibi ne olduğunu en son gören / duyan durumuna düşmüştüm. fosforlu sarı giyen küçük adam bir kartı havada tutuyordu ve yalnız bir gençler oyuncusu başı önde sahayı terk ediyordu. ne olduğunu anlamak için etrafımdakilere baktığımda ise tek gördüğüm yüzlerdeki şok ve hüsran oldu. hakemin kararına anlam veremeyen bazıları ise sanki herşey kötü bir şakaymışcasına gülüyorlardı. takımın yeni bir taraftarı olarak gönülden bağlı taraftarlar kadar olmasa da ben de üzülmüş ve hayal kırıklığına uğramıştım. ama esasında tribünde olmanın etkisiyle koyu taraftarların üzüntüsü de bana sirayet etmekteydi.
trabzonspor bu noktadan sonra akılcı bir şekilde oynadı ve topun ilk yarının sonuna kadar ve ikinci yarının başında mümkün oldukça kendisinde kalmasına çaba gösterdi. ikinci trabzonspor golü ise adını hep unuttuğum ve kısaca “hamit’in kardeşi” diye bildiğim oyuncudan geldi. al karalar ise zaman zaman parladılar ama bir türlü net bir gol fırsatı yaratamadılar. sahada 10 kişi olunca o iş biraz zordu. taraftarın umudunu tüketen üçüncü gole kadar trabzonspor’un hücumlarını engellemeyi ise başardılar. o noktada ikinci yarının ortalarındaydık ve ben dahil tüm gençler taraftarları tezahürat yapmaya ve gergin tiklerimize ve totemlerimize devam ettik. hatta biz belki şans gelir diye üçüncü sıradan en tepeye bile tırmandık. burada ise gözlerimi deri ceket giyen kocaman bir adamdan alamadım. gergin gençler taraftarı bu abi, sigara üstüne sigara yakıyordu. ama normal bir içme değildi onunki, adeta kutsal bir ayin gibi belirli senkronize hareketler zincirinden oluşuyordu: derin bir nefes çek-sigarayı elinde afilli şekilde ters döndür-ucundaki köze parmak ucunla dokun- yeniden döndür- içine çektiğin dumanı köze üfle- yeniden nefes çek. tüm bunları her 3 saniyede bir tekrar et. sigara bitince yenisini yak ve aynı sürece baştan başla. abinin gerginliği bana da bulaştı ama en çok tesadüfen yanında oturan uzun saçlı, sakallı, sosyoloji doktora öğrencisi kılıklı arkadaş etkilendi. bir an için üçümüz sahadaki futbolcuların yaşadığı gerilimi aramızda kurulan bağla birebir yaşamaya başladık.
oyunun sonlarına doğru trabzonspor’un dördüncü golü atmasıyla beraber tribünler de sakinleşip çöktü ama iri abi sigara olimpiyatlarında teknik ve artistik hareketlerini ara vermeden sürdürdü. esas hoşuma giden ise gençler taraftarlarının çok büyük bir çoğunluğunun kararlı bir şekilde maçı izlemeye devam etmeleri ve oyunun kendisinden zevk almaları oldu. herkes gülümsüyor (ya da seri bir şekilde çekirdek çitliyor) ve iyi vakit geçiriyordu. saatler ilerledikçe, skorun etkisiyle mi bilinmez, rüzgar yeniden esmeye ama bu sefer rahatsız etmeye başladı. türkiye’de başka takımların da bir çok maçına gittim ve evsahibi takım yeniliyorsa maçı erkenden terk eden bir çok taraftar gördüm. ankara’da gençlerbirliği taraftarları olarak ise ortamdan zevk almak için, oyundaki mücadeleyi izlemek için, bir arkadaş veya tamamen yabancı biriyle ortak bir bağ kurmak için oradaydık. yensek de yenilsek de.