gençlerbirliği ile bursaspor'un lig tarihinde 55. kez karşı karşıya gelecekleri maç.
54 maçta gençlerbirliği'nin 17g, 17b ve 20m'i var. 65ga, 78 gy.
ankara'da oynanan 27 maçta ise gençlerbirliği'nin 12g, 8b, 7m'i var. 34ga, 31gy.
gençlerbirliği'nin rakibine karşı 2 maçlık yenilgisizlik serisi var. bu maçlarda gençlerbirliği bursa'da rakibini 2-1 ile geçerken ankara'daki maç 0-0 sona ermişti.
47 yıllık tarihinde bir ilki gerçekleştirerek 2009-10 sezonunda ligi şampiyon olarak tamamlayan bursaspor, geçtiğimiz sezon ilk yarıda 35 puan toplarken, bu yıl devre arasına 1 hafta kala 34 puan topladı.
yeşil beyazlılar, gençlerbirliği maçından da galibiyet ile ayrılırsa kendi rekorunu kırmış olacak.
“türk futbol tarihi boyunca” birkaç maç haricinde asla “yeterli” bulunmayan… sürekli eleştirilen… 1960’dan itibaren “giderlerini karşılayabilen” takımlar için yabancı ülkelerden “ithal” edilen meslektaşları yüzünden görevlerinden olan… avrupa’daki meslektaşları ile sürekli karşılaştırılıp beğenilmeyen… günü kurtarmak niyetindekilerin “günah keçisi” ilan ettiği… ne yaparsa yapsın iki tarafı da asla tatmin edemeyen… ortada kalmış… türk hakemleri…
hem izleyenler, hem de oynayanlar için futbol basit bir oyun. ama ya yönetenler için?
şunu kabullenmek gerek ki, hakemlik gerçekten zor bir meslek. hiç durmadan çekilen bir aksiyon sahnesi içinde her an olabilecek bir olayı, tam zamanında, en uygun yerden görüp, hızlı bir şekilde doğru kararı vermek/verebilmek… hem de bunu defalarca yapmak/yapabilmek…
dünyada bunu kusursuz olarak başarabilen birçok hakem var. fakat bu hakemlerin kusursuz maç idare etmelerinin tek nedeni “iyi bir hakem” olmalarından kaynaklanmıyor. biz çoğu zaman hakemin sadece 90 dakikalık maç içerisinde verdiği kararlara odaklanıyoruz. oysa hakemin “temiz” bir maç yönetmesi için maç öncesi ve maç sonrası da çok büyük önem taşıyor…
türkiye’de maç yöneten tüm hakemler şu ya da bu şekilde hep yerden yere vurulurlar. bunlardan biri de cüneyt çakır. son birkaç ayda cüneyt çakır’ın kulüp düzeyinde dünyanın bir numaralı kupası olan şampiyonlar ligi’nde 3 maçta görev alması ve bu maçlarda kusursuz yönetim göstermesi birçok kişinin kafasında soru işaretleri yarattı. “madem bu kadar iyi bir hakem, o zaman neden bizim maçlarımızda dökülüyor?”
işte bu sorunun cevabı, türkiye futbol federasyonunun hakemi olmak ile uefa’nın hakemi olmak arasındaki farktan kaynaklanıyor. yani maç öncesi ve sonrasından…
maç öncesine dönelim…
bir hakem görev aldığı maça göre para kazanıyor. eğer hakem “büyük” takımların maçlarını yönetirse daha fazla para kazanıyor. kısacası bir hakemin ilk hedefi “büyük” takımların maçlarını yönetmek oluyor… bu maçlara atanmanın çoğu zaman en büyük nedeni “büyük” takımlarla herhangi bir sıkıntı yaşamamak oluyor. işte bu yüzden bir hakem maça çıktığında kafasında sadece “maç” olması gerekirken ister istemez farklı şeyler de oluyor…
maç içine dönelim…
genellikle önce anadolu takım maçlarını yöneten hakemlerimiz, kariyerlerinde biraz ilerledikten sonra “büyük” takımların maçlarına atanıyorlar. bu maçlardaki yönetim çoğu zaman maç öncesindeki unsurlardan etkileniyor. bir hakem “büyük” takım ile anadolu takımı maçını yönetirken tıpatıp aynı pozisyonlarda bile farklı kararlar verebiliyor.
anadolu takımının ceza alanı içerisinde büyük takımın bir futbolcusunun düştüğü bir pozisyonda kararsız kalan hakemin kafasında 2 olasılık beliriyor; “vermezsem ve gerçekten penaltıysa büyük takımın basını, yazarları, idarecileri ve taraftarları beni linç ederler”, “verirsem ve penaltı değilse anadolu takımının maç sonrası birkaç idarecisi, taraftarı ya da yerel basını beni linç eder…” bu linç girişimlerinden hangisinin hakemin kariyeri için iyi olacağını düşünün…
tabi bir de maç içerisinde “büyük takım oyuncusuyum bana bir şey yapamaz” diyerek hakemi sahada zor durumda bırakacak her türlü hareketi yapan futbolcular da hakemin “temiz” yönetimini zorlaştırıyorlar… ki burada bir parantez açmak gerek. herhangi bir anadolu takımında forma giyerken “ne efendi adam” denilen birçok futbolcu “büyük” bir takım formasını giydiği anda “sahanın efendisi benim” tavrı sergilemektedir ki bu başka bir yazının konusu…
maç sonuna dönelim…
bir hakem “herhangi” bir maçta büyük takım lehine hata yaptığında cezalandırılmazken, anadolu takımı lehine hata yaptığında cezalandırılıyorsa… iyi bir maç yönetmesine rağmen büyük takımın aldığı kötü sonuç yüzünden linç edilmeye çalışılıyor ve federasyon tarafından sahip çıkılmıyorsa… veyahut büyük takım idarecilerinin “biz bu hakemi bir daha maçlarımızda görmek istemiyoruz!” gibi açıklamalarının ardından “o büyük” takımın maçlarına bir daha atanmıyorsa…
işte o zaman hakemin kariyeri için sahada gördüğünü değil de istenileni çalması kaçınılmaz oluyor…
ama uefa’nın hakemleri için bu koşullar tamamen değişiyor. maç öncesinde, içinde ya da sonrasında uefa hakemini , “temiz” maç yönetirse kolluyor ve onu mükafatlandırıp daha prestijli maçlarda görevlendiriyor. cezalardan çekinen ve liglerinde belirli bir “eğitim” düzeyine ulaşan futbolcuların sahada hakeme yardımcı olmaları da hakemin işini hafifletiyor.
bu tutum farklılıkları yüzünden aynı hakem, farklı çatılar altında yönettiği maçlarda benzer pozisyonlarda farklı kararlar verebiliyor. tabi türkiye’de hakemin verdiği kararlar doğru dahi olsa “büyük” takımın canını yakıp yakmamasına göre de hakemin kötü olup olmadığına karar veriliyor…
17. dakika şık bir çalımla 3 rakibini geçen genç oyuncu, ceza sahasına girerken bir çalım daha attı ve muhteşem bir vuruşta takımını öne geçirdi: 0-1.
ancak şoku çabuk atlatan başkent ekibi, organize ilk atağında golü buldu. 26. dakikada oktay'ın nefis ara pasıyla topla buluşan soner, aşırtma bir vuruşla skora eşitlik getirdi: 1-1.
gençlerbirliği'nin gol sevinci sadece iki dakika sürdü. ani gelişen atakta ıvan ergiç, kafayla topu ceza sahasına indirdi. ozan ipek'in sert şutu kaleci serdar'ın ellerinin altında ağlara gitti: 1-2.
başkent temsilcisi, 34. dakikada beraberlik golüne çok yaklaştı. ceza alanında müthiş bir hareketle iki rakibinden sıyrılan murat kalkan'ın bekletmeden yapığı vuruşta, meşin yuvarlak direğin dibinden auta gitti. ilk yarının son uzatma dakikasında batalla ile verkaç yapan sercan, düzgün bir vuruşla kendisinin ikinci, takımının üçüncü golüne imza attı: 1-3.
ev sahibi, ikinci yarıya değişiklikle başladı. teknik direktör ralf zumdick, billy mehmet'in yerine tambwe'yi sahaya sürdü. ancak bu değişiklik de başkent ekibinin maça ortak olmasını sağlamadı. her atağında tehlike yaratan bursaspor, 53. dakikada farkı üçe çıkardı. savunmanın ters vuruşuyla topu önünde bulan turgay bahadır sert vurdu, serdar'ın çabası yetmedi: 1-4.
bursaspor, bitime iki dakika kala 5. kez gol sevinci yaşadı. arjantinli futbolcu nunez, oyunu girdikten sadece bir dakika sonra fileleri havalandırdı: 1-5.
gençlerbirliği : serdar kulbilge, orhan şam, aykut demir, ante kulusic, murat kalkan, hurşut meriç, cem can, oktay delibalta, soner aydoğdu (dk. 71 mehmet akgün), serkan çalık (dk. 58 alparslan erdem), william mehmet "billy mehmet" (dk. 46 patiyo tambwe)
teknik direktör : ralf zumdick
bursaspor : dimitar ivankov, mustafa keçeli (dk. 87 leonel nunez), ömer erdoğan, serdar aziz, gökçek vederson, sercan yıldırım (dk. 83 ismail odabaşı), ivan ergic (dk. 74 ozan has), pablo batalla, gustav svensson, ozan ipek, turgay bahadır
gençlerbirliği lig tarihi boyunca ankara'da oynadığı 640 maçta 2. kez kalesinde 5 gol gördü... ki bu gol sayısı aynı zamanda ankara'da evsahibi olarak oynadığı lig maçlarında kalesinde gördüğü "en fazla gol" sayısıdır...
ilk maç 2006-07 sezonu 6. haftadaki 5-0'lık manisaspor maçı idi...
geçen hafta istanbulda galatasaray'ı 2-0 yendiğimizde sanki takıma bir shirli değnek değdiğini düşünmüştük ama bu maçta bunun bir hayal olduğunu anladık. altındaki takımlardan sadece 1 puan alan (kasımpaşa-sivas) veya alamayan (konyaspor) gençlerbirliği'nin galatasaray'ı yenmesi sadece süprizmiş ve gerçeği ya da bir düzelmeyi işaret etmiyormuş...
skorla sahada oynana futbol arasında biraz fark var aslında. maçın başında bursaspor çok fazla çekingen oynadı mesela. ilk ciddi ataklarında (ki onda da sercan'ın nefis hareketleri ve gençlerbirliği defansının rezalet hareketleri vardı) sercan kişisel gayreti ve nefis vuruşu ile takımını öne geçirdi. gençler maçı bırakmadı ve ileride bugüne ait hatırlamak isteyeceğimiz tek şey olan 19 yaşındaki genç yıldızımız soner'in oktay'ın nefis ara pasının altına girip vankov'un üstünden aşırtma golü geldi... bu golden birkaç dakika sonra bursaspor 2. ciddi atağında serdar'ın büyük hatası ile 2-1 öne geçti. gençlerbirliği yine oyunu bırakmadı. 1-2 pozisyon kaçırdı derken 45+3'de ceza alanı içinde 3-4 gençlerli arasında yapılan paslaşmaların ardından sercan skoru 3-1'e getirdi ve maç da orada bitti...
ikinci yarıda gençler 3-5 dakika gayret etti derken skor 4-1 oldu ve maç "farka gitmesin bari"ye döndü... hiçbir beklentiniz olmadan tribünde maç izlemenin ne kadar büyük eziyet olduğunu ve zamanın gerçekten bitmek bilmediğini farkettik. sadece lagaluga yaptık başka da bir şey yoktu zaten... lig tarihinde ankara'da en fazla kalemizde 5 gol görmüştük ve onu da 4 seozn önce manisaspor'dan görmüştük o yüzden 5 olmasın diye konuşurken 5. gol geldi ve tek tutunduğumuz dal da kırıldı gitti...
böylece ilk yarı bizim için bitmiş oldu. 17 maçta sadece 17 puan topladık ve rezalet bir sezon geçirdik. sakatlar iyileşecek mi? iyileşirlerse takıma katkıları olacak mı? transfer yapılacak mı ve bunlar takıma nasıl katkı sağlayacaklar gibi birçok soru var akıllarımızda...
ilk yarıda bursaspor'un bir atağında aykut topu taça attı. ama bu arada topla beraber dışarı çıktı. top toplayıcı sanki maç bursa'da oynanıyormuş gibi çok hızlı bir şekilde elindeki topu bursasporluya verdi o da ızlı bri şekilde taçı kullandı. haliyle tribünler bu olayı ıslıkla protesto ettiler. sonra bir arkadaşım "ligin en iyi niyetli top toplayıcıları gençlerde" dedi. gülüştük ve ekledim "bence ligin en iyi niyetli herşeyi gençlerde. baksanıza sahada futbolcular hiçbir şeye itiraz etmiyorlar. hatta taçları bile 3-5 metre rakip kaleden daha uzaktan kullanıyorlar"
maç 4-1 olduktan sonra erdem bana dönüp geçen hafta sami yen'deki 2-0'lık galatasaray maçına gönderme yaparak "geçen hafta tribünlerden emekli olmalıydım!" dedi. ben de "evet ya. zirvede bırakmalıdık" diye ekledim...
pankart yasağının sadece ankara takımlarına uygulandığının bir kez daha anlaşışdığı maç olmuştur. öyle ki bizlerin en ufak pankartı tribünlere asılamazken bursa taraftarları yanlarında getirdikleri tüm pankartları tellere asabilmişlerdir. emniyete bunun gerekçesi bir arkadaş tarafından sorulmuşsa da tatmin edici bir yanıt alınamamıştır.
türkiye'de pankart yasağı olan tek şehir olan ankara'da bu yasağın sadece evsahibi takımlara uygulandığının bir kere daha görüldüğü maç...
deplasman takımı olan bursaspor taraftarlarına ayrılan saatli kale arkasında bir sürü irili ufaklı pankart vardı. bu pankartların açılmasına göz yuman emniyet nedense gençlerbirliği taraftarlarının hiçbir pankartına izin vermiyorlar ya da inanılmaz derecede uğraştırıyorlar. haliyle de bir süre sonra pankart açma kültürü ankara 19 mayıs stadında evsahibi taraftarlar için yok olup gitti...
yasakçı zihniyete tebrikler demek lazım!
deplasman takımlarına pankart konusunda, boş bırakılması gereken merdivenlerin boş bırakılmaması konusunda, gollerden sonra yanıcı maddelerin yakılması konusunda, maçtan sonra amigoların sahaya inmek istemeleri konusunda gösterilen "anlayış" neden evsahibi takımlara gösterilmiyor sorusunu kim cevaplayacak o da belli değil...
2009-10 sezonunda ligi şampiyon olarak tamamlayan bursaspor, gençlerbirliği maçında üç puan alarak tarihi bir rekora daha imza attı. timsahlar 47 yıllık tarihinde ilk kez, ligin ilk yarısını 37 puanla tamamladı. geçen sezonunun ilk yarısını 35 puanla üçüncü tamamlayan bursaspor dünkü galibiyetle 37 puana ulaşıp tarihinin en yüksek ilk yarı puanını almış oldu.
bursasporlu futbolcular karşılaşma sonrası kendilerine tribüne çağıran taraftarları selamladı. ankara'ya gelen bursasporluların yanı sıra kardeş kulübün ankaragücü'nün taraftarları da maçta yeşil-beyazlıları desteklerken, maç sonu taraftarlar ile futbolcular karşılıklı olarak tezahüratlar yaptı.
şampiyonlar ligi’ndeki 6 maçta adeta dayak yemelerine rağmen dönüşlerde 14 puan toplamayı bildiler. arjantinlilerden beklenen verimi alamamalarına rağmen geçen sezonun üstüne 2 puan koydular. ikinci devre devler ligi derdi olmayan bursa, ön tarafa iki de iyi alternatif bulabilirse, ligin yine sakin gücü olmaya aday… bursa’nın başarılı hocası sağlam, geçen sezon şampiyonluğa giderken hemen hiç sakatlık sorunu yaşamamış, ileri dörtlüsünü de hep volkan-batalla-ozan-turgay(sercan) olarak kurabilmişti. yaz transfer döneminde o bölgeyi çeşitlendirmek için bursa’ya arjantinliler getirildi, ama yarım ınsua hariç güney amerikalılardan hemen hiç verim alınamadı. nunez ve steinert sıfır, stepanov, ınsua ve svensson da sadece dönemsel katkılar yapınca bursa’da iş yine şampiyon kadroya düştü. 17 lig, 6 avrupa ve 2 kupa maçını hemen hemen yine aynı 13-14 oyuncu götürdü. ilk yarıda vederson 24, ozan ve sercan 23, ıvankov ve ömer 21, batalla, turgay ve ergiç 20’şer maça çıktılar. tabii diğer avrupa yarışçısı beşiktaş’ın revirinde yatak kalmazken, bursa’nın bu sezon da yine çok az sakatlık sorunu yaşamasının tesadüf olmaması gerek. bursa’nın bu dayanıklı kadrosu, ligdeki istikrarlı performanslarıyla geçen sezonki başarının tesadüf olmadığını şüphesiz gösterdiler, ama esas gösteriyi 6-1’lik valencia hezimetinin ardından bursa’da yaptılar. 29 kasım pazartesi gecesi kayseri önünde özellikle ikinci yarıda kurdukları baskı, ligin en zor pozisyon veren takımına karşı attıkları 18 şut, son çeyrekte rakibi adeta bayılttıktan sonra bulunan 2 gol şunu da gösterdi: bursa hâlâ hemen hemen aynı bursa. eğer volkan’ın inönü’deki kırmızı kartı gibi sürprizler yaşamazlarsa yine ligde her takımı yenebilecek güçteler. ve yine şampiyonlar ligi biletinin en güçlü adaylarından biriler.
satır başlarıyla bursa ilk yarının yıldızı ibrahim öztürk kaledeki güvensizliğe rağmen bursa’nın hâlâ az gol yiyor olmasındaki sır savunmada. ömer de çok iyiydi, ama kulübeden gelip ibrahim olgunluğunu/istikrarını göstermek, her babayiğidin harcı değil.
en çok yükseliş gösteren serdar aziz ömer, ibrahim ve stepanov gibi 3 süper rakibi varken formayı kapan serdar’a ancak şapka çıkartılır. sadece sarı saçlarıyla değil, soğukkanlılığıyla da bir “1990 dünya şampiyonu alman stoperi” tadı hissettiriyor.
en çok düşen dimitar ıvankov gerek geriden acemi oyun kuruşları, gerekse uzaktan gelen şutlardaki basit hatalarıyla geçen sezonu aratıyor. ikinci devre formasını yavuz’a kaptırırsa bana sürpriz olmayacak.
en iyi transfer gökçek vederson valencia ve trabzon gibi iki kritik maçta yaptığı büyük hatalara rağmen, bütün yeni transferler berbat performanslar gösterdiği için, kötünün iyisi o.
en kötü transfer leonel nunez çok sayıda rakibi vardı, ama burun (pardon göbek) farkıyla ödül ona gitti. 26 yaşında bir oyuncunun bu kadar kilolu, isteksiz, rahat ve ağır olmasını insan anlayamıyor.
anahtar sayı 37 geçen sezon fair-play ligini de şampiyon bitiren bursa, bu yıl gördüğü 37 kartla sıkıntılar yaşıyor. antalya önünde kirita gereksiz faulüyle neredeyse 2 puanlık, beşiktaş önünde volkan 3 puanlık hatalar yaptılar. ikinci yarıda bu hatalar tekrarlanırsa, telafisi pek mümkün olmayabilir.
dezavantajı bursa’nın en önemli dezavantajı özellikle gerideki grubunun yüksek yaş ortalaması. hemen hepsi 30’larda dolaşan ali, mustafa, ömer, ibrahim, vederson, ergiç, hüseyin, ınsua grubunun müsabaka sonlarında enerjilerinin düşmesi sıkıntıya neden olabiliyor.
avantajı olgun takım endişesini bir miktar azaltan enerjiyse altyapıda. ismail odabaşı ve serdar aziz rotasyona girdiler, eğer kontrat sorunları çözülürse muhammet’le eren de sıradalar.
transfer projeksiyonu ertuğrul sağlam’ın sezon başında yapmak istediği şey, ileri beşlisine alternatifler üretmekti; muhtemelen devre arasında da amaç volkan-ozan-batalla-turgay-sercan’ın ikisi formsuz olduğunda oynayacak iki adam bulmak olacak.
gençlerbirliği – bursaspor: bir taraftarın gözünden!
“takımımız izinli olduğundan bu haftaki yazımızı yayınlayamıyoruz”
özet bir tavan bir taban yapan takımımız hakkında yorum yapmak gittikçe imkansız hale geliyor. “biz ne diyelim şimdi” düşüncesi tribüne hakim. kısacası yorumlarda anlaşmak güç. bu düşünceler bir yana bursaspor karşısında kötü bir maç oynadık. ikinci yarıda neredeyse hiç mücadele etmedik. en düşündürücü kısım da bu.
hikaye daha önceki yazılarımın birinde de söylemiştim: artık gençlerbirliği için yorum yapmak çok zor. bir ümitleniyoruz, bir hayal kırıklığına uğruyoruz. taraftar olarak ne düşüneceğimizi bilemez olduk.
bursapsor maçına gelelim. ağır bir yenilgi. gözümün önüde maç öncesi sokaklarda “beş beş” yapan taraftarlar geliyor. beş gol bir fenomendir ve dün gençlerbirliğinin başına gelen de bu. bakarsınız bu 5 parmaklık şamar işe yarar.
bursasporun maçlarını olabildiğince takip etmeye çalışıyorum. bu yıl neredeyse tüm maçlarda geriye düşüyorlar ve çok zorlanıyorlar. ankara deplasmanları hariç. dün bursaspor ilk sezonun en rahat maçlarından birini oynadı. karşısında neredeyse hiç direnç gösteremeyen bir gençlerbirliği vardı.
ilk dakikalarda maç ortadaydı diyebiliriz. erken gelen bursa golüne sonerle yanıt vermeyi bildik. ümitlendik. ancak ikinci gol hemen geldi ve maç da o dakikada bitti. sonrası biz gençler seyircileri için bir eziyetti.
sercan bu sezonun en rahat maçını oynadı. şov yaptı desek yerinde olur. bursaspor ofansı gençler defansıyla resmen oynadı. sanki halı saha maçı oynadılar zayıf bir rakip karşısında. kale önünde defalarca yapılan kısa paslar inanılmazdı. ve tabi goller.
bizim içinse maçtaki en kötü şey daha 60. dakikada maçı bırakmamız oldu. kimse koşmak istemedi. maç bitse de gitsek. tribünler de o çoşkuyu oyunculara vermedi. aynı hava tribünlerde de vardı. tabi seyircilerin şansı maç bitmeden stadı terk edebilme lüksü.
bursapsoru tebrik ediyoruz. bakalım biz devre arasını nasıl değerlendireceğiz. ilhan cavcavın her zamanki yaklaşımıyla bir kaç oyuncu ve belki de yeni bir teknik direktör takıma katılacak. her zamanki hikaye…
maçın adamı maçın adamı sercan oldu diye düşünüyorum. gençlerbirliği adına en verimli oyuncu sonerdi. böyle bir maçta insan kendi takımı için iyi bir şey düşünemese de duyguları bir kenara bıraktığımızda sonerin takıma faydasını ve kendine olan güvenini görmemek mümkün değil.
taraftarın güzelliği bu maçta hava her ne kadar soğuk olsa da tribünlerimiz her zamankinden birazcık daha doluydu. ancak maçın gidişatı soğuğunda etkisiyle tribünlerin erkenden boşalmasına neden oldu.
bursa tribünleri güzel şovlar yaptı. hop oturup hop kalktılar. ister istemez defalarca gözümüz oraya kaydı. ha bu arada maçı izleyebildiler mi ona şüpheliyim. daha çok kendi eğlenceleriyle ilgileniyorlardı. bursa taraftarından bir kere bile kötü tezahürat duymadığımızı da belirtmek isterim.
haftanın önerisi bursa tribünlerinin önü klasik bursa pankartlarıyla doluydu. bize yasak misafir takıma serbest. ne de olsa biz başkent taraftaryız. bize yakıştığı gibi davranmalıyız. pankart bizim ne haddimize.
önerim tabiki de şöyle: “saçma” ve anlamsız pankart uygulamasının bir an önce sona ermesi.
after all the fun i had last week writing about the legal handbags hapening at ankaragucu it is with deep hopelessness that i report (rather late i know) on genclerbirligi's stunning collapse early saturday evening.
flying dutchman kanka joined little oz kanka and myself at the beer bus and little oz kanka and all was good with the world. it was a little chilly but the snow had all melted away and as flying dutchman said, perfect football conditions.
genclerbirligi 1 - 5 bursaspor
bursa came out with the plan to deny us any time on the ball and it worked to an extent but at the same time for the first 20 minutes or so we were playing to plan. what wasn't to plan was some slack defending that allowed bursa to score in the 16th minute.
annoying but it wasn't long later that soner took the ball from a long pass and found himself one-on-one with the keeper. usually these end up being smothered out, when i see usually i mean "genclerbirligi usually", but instead soner placed it nicely and all was square.
then bursa scored four goals. end of report.
so that's the end of the first half with gencler down near the bottom of the table. there is a bright side though as a number of our players, including zec, jedinak and stewart should be back from injury by the time the second half gets under way in about a month's time. by that time we will probably have a new coach, with the rumour mill saying it will be mesut bakkal, or maybe giray bulak or someone else.
first though we have the turkish cup this wednesday night at 7pm. genclerbirligi are home and season tickets are valid for the match. for you ankaragucu lot it is 10 tl for maraton seats.
temsilci: gazanfer doğu, selçuk küçükoğlu, erhan aslan
gençlerbirliği: serdar kulbilge, aykut demir, ante kulusic, serkan çalık (dk. 60 alparslan erdem), billy osman beyza (dk. 46 patiyo tambwe), oktay delibalta, hurşut meriç, soner aydoğdu (dk. 71 mehmet akgün), cem can, orhan şam, murat kalkan
yedekler: bekim balaj, emre balak, özkan karabulut, uğur çiftçi
teknik direktör: ralf christoph bernard zumdick
bursaspor: dimitar ivanov ivankov, serdar aziz, gökçek vederson, ömer erdoğan, sercan yıldırım (dk. 82 ismail haktan odabaşı), karl gustav johan swenson, pablo martin batalla, ozan ipek, turgay bahadır, mustafa keçeli (dk. 87 leonel jorge nunez), ivan ergic (dk. 73 bekir ozan has)
yedekler: yavuz özkan, hüseyin çimşir, kirita giani stelian, milan stepanov