"dün dolmabahçe stadını dolduran 41 bin 801 seyircinin pek çoğu tam kadrolu fenerbahçe'nin sekiz eksikli galatasaray'ı kolay hatta farklı yeneceğini tahmin etmişti" diye yazıyordu rıdvan yelekçi maçtan sonra. oyle olmadı. sarı kırmızılı gurur, kazandırsa şampiyonluk turu atacak rakibine gol fırsatı vermedi. lefter, ogün, şenol, birol ve diğerleri galatasaray savunması arasında kayboldu, rakiplerine duydukları saygıyla sahadan ayrıldılar.
not: 22 mayıs 1963 de fb-gs maçı yok. bir önceki yıl vs de. sanırım bu maçı anlatmak istemiş yazar...
sarı - krımızılılar, f. bahçe maçı için yalova'da kampa girdi. sarı - lacivertliler de bugün çalışacak
fenerbahçe ile 24 nisan'da yapılacak milli lig maçı için dün yalova'da kampa giren sarı - kırmızılı takım akşam hafif bir çalışmaya tabi tutulmuştur.
galatasaray profesyonel takımı santrhafı ergun ercins, formsuzluğu sebebiyle kadrodan çıkarılmıştır. teknik menecer gündüz kılıç tarafından bir gün istirahat verilen suat mamat'ın izni bu gün bitecektir. mamat akşam yalova'daki kampa katılacaktır.
her gün antrenman
23 nisan akşamına kadar kamp yapacak olan galatasaray'lı futbolcular hazırlanan çalışma programına göre her sabah saat 9'da jimlastik, akşamları ise topla idman yapacaklardırç
f. bahçe pazar akşamı kampta
fenerbahçe futbol takımı demirspor ve izmirspor ile yapacağı iki milli lig maçından sonra pazar akşamı kadıköy'de kampa alınacaktır.
sarı - lâcivertli takımın kaptanı lefter, «havaların açtığına çok memnunum, çamur kalkınca istediğim futbolü oynuyorum, fıtığım da tamamen kayboldu» demiştir.
fenerbahçeliler bu sabah kendi stadlarında antrenman yapacaklardır.
dev maça bir gün kala: f. bahçe dün kendi sahsında çalıştı
idareciler şanssızlıktan şikâyetçi.. futbolcular bugün eyüp'ü ziyaret edecek. maçı italyanlar idare ediyor
yılın dev maçı yarın akşam saat 20'de fenerbahçe ile galatasaray arasında oynanacaktır.
evvelki gece kampa giren sarı -lacivertliler dün 16 da hafif bir çalışma yapmışlardır. fenerbahçeli idareciler takımda küçük bir revizyon yapılacağını ve kadronun ancak bugün açıklanacağını söylemişlerdir.
fenerbahçe profesyonel takımı bu sabah topluca eyüp'e gidecek ve eyüp sultan'ın türbesini ziyaret edecektir. f.bahçeli idareciler takımın şansızlığından şikâyet etmişlerdir.
dün öğleden sonra yalova'daki kamp yerinden şehrimize dönen galatasaray futbol takımı ise, akşam istanbulspor ile yaptıkları lig maçından sonra bu defa beyoğlu'nda bir otelde kampa alınmışlardır.
kadrodan çıkarılan ergun ve sakat turgay'dan mahrum bir kadro ile sahada yer alacak olan sarı -kırmızılı takım da bu sabah bir antrenman yapacaktır.
maçı italyan hakemler idare edecek
yarın gece fenerbahçe ile galatasaray arasında oynanacak karşılaşmayı italyan hakemler idare edeceklerdir. hakemler bu akşam uçakla şehrimize geleceklerdir.
milli ligin ikinci kademe dev maçından ilki bu gece oynanıyor
g. saray - f. bahçe
istanbulspor'u hezimete uğratan sarı - kırmızılılar daha şanslı. kılıç sakatlıktan şikâyet ediyor
f. b. umumi kaptanı nayır: "rakiplerimizin galibiyeti bizi korkutmuyor"
milli ligin ikinci turunun ilk büyük maçı bu gece mithatpaşa stadında saat 20.00 de g. saray'la f. bahçe arasında oynanacaktır.
final mücadelesinin ilk hartasında bir hayli puan kaybetmiş olmalarına, rağmen, şampiyonluk üzerindeki iddialarını devam ettiren ezeli rakiplerin bu mecsim ilk defa yapacakları karşılaşmayı italyan hakemi idare edecektir.
ezeli rekabetin alışılmış sinirli havasında ve zorlu geçeceği tahmin edilen bu müsabakaya tarafların şu kadrolarıyla çıkmaları beklenmektedir:
galatasaray: bülend - candemir, büyük ahmet - mustafa, talât, kadri - tarık, suat, metin, nuri, uğur
dünkü günü sakat futbolcularının tedavisi ile geçiren iki takım idarecileri netice hakkında bir tahminde bulunmaktan kaçınmış ve «oyunun ortada olduğunu» söylemişlerdir. galatasaray meneceri gündüz kılıç, fenerbahçe maçı hakkında şunları söylemiştir: «istanbulspor maçından sonra normal olarak fenerbahçe için ümitli olmamız gerekirdi. fakat, çok fena bir şans eseri suat, uğur, büyük ahmet, metin, candemir ve talât gibi futbolcularımızın ciddi sakatlıkları bizi düşündürüyor. bunlardan ikisi veya üçünün oynayamayacaklarından korkuyorum. elde kalacak arızalı takımımızla ne olursa olsun, bütün gayretimizle mücadele edeceğiz.»
fenerbahçe kulübü umumi kaptanı mehmet reşat nayır ise, takımın üstüste maç yapması sebebiyle yorgun düştüğünü belirtmiş ve «buna rağmen, rakibimizin 6-0'lık galibiyeti bizi korkutmuyor» demiştir.
g. saray daha şanslı görünüyor
yetkili idarecilerin yukardaki demeçlerine rağmen, evvelki gün mükemmel bir oyunla istanbulspor'u bozguna uğratan ve elde ettiği 6-0 lık skorla büyük maçtan 24 saat evvel adeta bir gövde gösterisi yapan galatasaray bu maçta favori kabul edilmektedir. santrhaf mevkiine bir hücum elemanı olan talât'ı yerleştirmek cesaretini gösteren sarı - kırmızılı idareciler haf hattını mustafa, forveti ise nuri gibi rahat ve verimli paslarla çalışan bir elemanla takviye ederek isabetli bir karar almışlardır. bu maçtan evvel netice hakkında söylenecek söz şudur: «fenerbahçe maçını karamürsel'de kampa çekilerek bekleyen galatasaray, istanbulspor karşısında modern futbol oynama ve çok gollü bir prova imkânı bulmuştur. ezeli rakibine nazaran daha zinde görünmekte, futbol ölçülerine göre ağır basmaktadır. fenerbahçe ise, takım tertibi üzerinde yapılan değişikliklerden henüz kafi neticeyi almamıştır. oyun yapıcı ve sayıya gidici hücum ve defans oyuncularında, mevsimin başına nisbetle hissedilir bir durgunluk ve form düşüklüğü dik kati çekmektedir.»
ancak, maç yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, ezeli rekabetin fenerbahçe - galatasaray maçlarını saran gerginliğin derecesine uygun bir seyir takip edecektir.
fenerbahçe ile galatasaray futbol takımları bugün 180. maçlarını oynayacaklardır. iki ezeli rakip arasında 17 ocak 1908'den bugüne kadar yapılan 179 maçın 67 tanesini fenerbahçe, 67 tanesini galatasaray kazanmış, 45 mac berabere bitmiş, 10 mac muhtelif sebeplerle yarıda kalmıştır.
179 karşılaşmada galatasaray'ın fenerbahçe kalesine attığı 254 gole, sarı - lâcivertliler 248 golle mukabele etmişlerdir.
galatasaray, fenerbahçe'ye karşı en farklı galibiyetini 1911 senesinde elde etmiş ve sarı - lâcivertlileri 7-0 mağlûp etmiştir. fenerbahçe ise en farklı galibiyetini 1936 senesinde galatasaray'ı 6-1 yenerek elde etmiştir.
tarih 1 aralık 1956 idi... ve mithatpaşa'da mevsimin büyük maçlarından biri daha oynanıyordu. bu oyunun neticesi ezelî rakiplerden birini ilk federasyon kupasının finaline götürecek ve şampiyonluğu iki takımdan birinin beşiktaş'la yapacağı mücadele tâyin edecekti. galatasaray sahaya «turgay - ergun, enver - coşkun, saim, ali - isfendiyar, metin, suat, kadri, güngör» tertibiyle çıkmıştı. fenerbahçe ise onbirini şöyle kurmuştu: «selâhattin - seracettin, basri - akgün, naci, necdet - lefter, şeref, şirzat, can, ergun.»
büyük maç bir yıldırım hızıyla başladı.
fenerbahçe henüz 5. dakikada can'ın golüyle 1-0 galip duruma geçiyor, bundan tam 5 dakika sonra kadri takımının beraberliğini temin ediyor ve şirzat, nefesleri kısan bu heyecan fırtınası altında tekrar galibiyet sayısını çıkarıyordu. bu, fenerbahçe - galatasaray maçları için alışılmamış bir skordu. ama, bu büyük maç 3 golle bitmeyecekti. oyunun en hararetli anında galatasaray'ın kazandığı penaltıyı değerlendiremeyen metin oktay, yıllar sonra, tekrar bir fenerbahçe maçının heyecanı başladığında «en unutulmaz hâtıram» diye bu hâdiseden bahsedecekti...
«... evet, 2-1 mağlûp duruma düştmüştük. 50. dakikada akgün, güngör'ün bir kafa şutunu eliyle kesti. penaltıyı ben atacaktım. attım da, fakat dışarıya... dünya başıma yıkılıyor sandım. o gün çektiğin üzüntünün izah edemem. devreyi 2-1 geride bitirdik. fakat, fazla ümitli değildik. üstelik ergun sakatlanmış ve solaçıpa geçmişti. bu, bizim için büyük bir talihsizlikti. açıkcası, hepimiz bir hezimetten korkuyorduk. rakibimizin de iyi günlerinden biriydi...»
galatasarayın o günkü toy delikanlısının unutamadığı fcnerbahçe maçını anlatmaya devam ediyordu...
- sonra?..
«- sonra... sakatlanan ergun'un berberlik golü oyunun kaderini değiştiriverdi. arkadaşımızın fedakârlığı hepimizi ayağa kaldırmıştı. bir gol arıyordum. fenerbahçe defansı önünde. nihayet beklediğim sayıyı buluyordum. geriden ortalanan topa kuvvetli bir vole yapıştırdığım, o kadar.. stadyum uğulduyor ve ben, yine dünyanın başımda döndüğünü hissediyordum. maçı 3-2 kazanarak finalist olduk. işte, galatasaray - fenerbahçe maçlarına dair büyük hatırım...»
lefter diyor ki: "galatasaraya ilk golümü unutamam"
«okadar maç oynadım, galatasaray karşısında o kadar yer aldım ki... hangisinin daha mühim olduğunu kestirmek doğrusu zor oluyor. sonra her maç mühim, her maç iddialıdır. birbirinden ayırmak doğru olmaz. ancak şu kadarını söyleyeyim ki, her futbolcu gibi benim için de ilk maçım mühimdir.»
bu sözleri bugün taraftarlarının kendisinden çok şey beklediği fenerbahçe takım kaptanı lefter küçükandonyadis söylüyordu.
«evet... 21 aralık 1947 günü şeref stadyumunda oynanan g. saray maçında, lefter ilk defa sarı - kırmızılı takım karşısında sağiç olarak yer alıyordu...
her iki takım şöyle dizilmişti:
fenerbahçe: cihat - murat, ahmet - selâhattin, samim, kâmil - k. fikret, lefter, suphi, müjdat, halit
galatasaray: necdet (bülent) - fazıl, sâlim - musa, bülent (naci), doğan - isfendiyar, naci, gündüz, muzaffer, m. ali
hakem sıtkı eryar idaresindeki müsabakaın daha ilk dakikasında galatasaray kalecisi necdet, halit'in tekmesi ile sakatlanmıştı. sarı - kırmızılı takım 10 kişi kalmıştı... kaleye santrfor bülent geçmiş, onun yerini ise sağiç oynayan naci almıştı...
devre 0-0 berabere neticelenmiş, 52. dakikada muzaffer'in pasını gündüz isfendiyar'ın önüne düşürmüş, o da yerden bir şutla ağları görmüştü: 1-0..
lefter «unutamadığım maç» dedi. bu maçın sonrasını şöyle anlatıyordu: «bu gol bizi adeta çılgına döndürdü. zira, galatasaray kalecisiz kaldığı halde, galibiyet golünü atmıştı. ben ise adeta kendimi kaybetmiştim. ilk maçımda ezeli rakibimize mağlûp olacaktık. bütün bunları iki dakika içerisinde düşünmüştüm ki: tam bu sırada top cihat ağabeyin elinden sekiverdi... yetişen solaçık ikinci galatasaray golünü yaptı... işte o anda şeref stadyomu sanki kafama yıkılıverdi... hele, gündüz ağabey ilk devrede bir şut atmış, top iki yan direk arasında mekik dokuduktan sonra dışarı çıkmıştı... ya o top da içeri girse, halimiz ne olacaktı? biraz sonra şimdi beykoz antrenörü olan naci özkaya ile çarpışan santraforumuz suphi sahadan çıkınca 10 kişi kaldık. nihayet müjdat golümüzü yaptı. tek arzum beraberlikti.. saha o kadar çamurdu ki adeta birbirimizi tanıyamaz hale gelmiştik... maçın bitmesine bir dakika kalmıştı.. 2-1 mağlûp durumda oynuyorduk.. ceza sahasının hemen başından savurduğum vole, beraberliğimizi sağladı... gol tribünleri teri bir anda kaldırdı.. iki taraf seyircisi biriblrlerine girmişti... ben hayatımın en mes'ut anlarından birini yaşıyordum. ilk maçımda attığım gol ile takımım mağlûbiyetten kurtulmuştu...»
m. paşa'da ilk defa 38.662 seyirci önünde oynanan maçta galatasaray ile fenerbahçe yenişemedi
kahraman bapçum
sahneyi aydınlatan ışıkların yeşilimsi bir sarı rengi vardı. artistlerin yüzleri olduğundan daha solgun görünüyor, balmumundan maske takmış «yunanı kadim» oyuncularını hatırlatıyorlardı.
oynanan oyun bizim sahnelerde çok görülmüş bir komedi idi. komedinin adı «türk futbolu» ve artistler -birçoklarının adı dillere destan olmuş- türk futbolcuları idi. bir de misafir sanatçı vardı: sinyor politano...
bütün sanatçılar başarılı idi. yani komedide hisselerine düşeni yaptılar. ama asıl başarı bu eseri hazırlayanlara aitti. bu eseri türk futbolu ile ilgili herkes birden hazırlamıştı. seyircisinden, antrenörüne, gazetecisinden federasyon başkanına kadar...
eserde esas tema -her zamanki gibi- şu idi: futbol oynar gibi gözüken fakat futbol oynamayan bir takım insanların macerası.
misafir sanatçı yerli sanatçıların rollerini çalıp ön planda gözükmek başarısını da sağladı. dikkati çekmek için olmadık işler yapıyor, milli bir italyan sanatı olan pandomimada da usta olduğunu gösteriyordu. bu hali ile rollerini heyecan içinde kendilerini kaybeden artistlerin serleştirdiği havayı alabildiğine yumşatıp seyircileri bol bol güldürdü.
evet... sahada galatasaray'la fenerbahçe lig maçı oynuyorlardı. ve oynanan şey asla «futbol» değildi. insanlar koşuşuyorlar, insanlar çarpışıyor, insanlar meşin bir yuvarlağı tekmeleybilmek için itişip duruyordu. ama bu hareketlerde bir «şuursuzluk» bir «ne yaptığını biliş» yoktu. hele fenerbahçelilerde...
maç her iki taraf da gol yapamadan bitti. buna tabi sarı - lâcivertliler sevindi. çünkü o kadar dağınık o kadar telaşlı, o kadar tesadüfe bağlı bir çalışma içindeydiler ki, galibiyet onlar için ancak bir hayal olabilirdi.
galatasaraa gelince: rakiplerinden bir tek noktada farklı idiler, arada sırada «futbol taklidi yapmak» tam vazgeçip «futbol» oynayabileceklerini gösteriyorlardı. yani bir iki pas, bir kısa dripling...
maçtan notlar
sonra maç bitti. ve biz tuttuğumuz notlara bakınca «futbol» adına kaydedilmiş not olarak ancak şunları bulabildik:
dakika 15: lefterin 30 metreden frikiki. direğin toprakla brleştiği yere vurup çıktı.
dakika 22: gene lefterin solaçık yerinden frikiki. ters köşeye giden top üst direğe vurup çıktı.
dakika 25: lefterden gelen topa selim ceza sahası dışından çaktı. temiz, sert, güzel şut, direğin yanından dışarı gitti.
dakika 52: kaleden gelen topa suat akrobatik bir dalışla girdi. düzeltti ve falsolu vuruşunu yaptı. hazım karşıladı. yeni bir hamle ile hâkim oldu.
dakika 57: metin, suat paslaşmasında suat'ın güzel şütü ile oturmadı. yoksa...
dakika 58: metin'in bomba gibi frikiği hazım yukardan kornere çıkarttı.
dakika 82: tarık, topu nuri'ye geçirdi. nuri kale ağzında vurdu topa. ama o kadar yavaş ki... direk. hazım, tekrar direk, tekrar hazım ve açtılar...
işte bu kadar... ve ramp ışıklarının yeşilimsi bir sarı rengi vardı. oyuncular balmumu maske takmış eski artistlere benziyorlardı.
sarı - lacivertli umumî kaptan nayır, "hakem yerinde kararı ile müessif hâdiseleri önledi" dedi. metin'le italyan hakem politano maçtan sonra beraberce hatıra resmi çektirdiler
maç berabere bitmişti. bu neticeden dolayı üzülmek, veyahut sevinmek her iki takımın müşterek bir hakkı olabilirdi... ama, doğrusunu aramak lâzım gelirse, revinç tebessümleri sadece fenerbahçe odasında görülüyordu...
nitekim umumi kaptan mehmet reşat nayır şöyle söylüyordu: «maç, kalite itibariyle vasatı aşamadı. zaman zaman her iki takım da sayısız fırsat kaçırdı. eski an'aneye dayanarak bu maçta başka bir atmosfer içeninde oynanmasına imkân yoktu. hakem ise yerinde kararları ile müessif bir hadiseyi evelinden önlemiş oldu...»
teknik eleman antrenör kokotoviç de bu görüşe iştirak ederek diyordu ki: «maç çok zayıftı... iki tarafda zaman zaman üstünlüğü rakibine bırakarak beraberliğe razı oldular.. bence sahanın en iyisi hakemdi...»
idarecilerin bu serin kanlı konuşmaları yanında futbolcuların konuşmaları onları tekzip eder mahiyette idi...
özer: «seyirci nedense hep bizim faullerimizi gördü ve protesto etti... halbuki durum, kimin daha faullu oynadığını açıkça ispat ediyor.» fenerbahçe sağhafı bu arada kafasındaki sargıları işaret ediyordu... lefter, şeref ve selim en çok üzülenler arasında idiler...
g. saraylılar üzgündü
galatasaray odasında da, fenerbahçelilere nazaran idareciler de üzgündüler. nuri, bir köşeye çekilmiş ağlıyor, candemir ve ahmet sert bir lisanla 90 dakikanın kritiğini yapıyorlardı. metin ise: «sadece şans» diyordu...
işte bu anda konuşan menecer gündüz kılıç'ın sözleri şu oldu: «fenerbahçe beraberlik için oynadı. bunu elde etmek için de oyunu yavaşlatmağa gayret etti ve zaman zaman da sertleştirdi. maçın hakemini şikâyet etmek klâsik bir şey olacak, ancak, uğur2un çıkışı ofsayt değildi... fenerbahçe sahayı bir beraberlik için çıktı, bunda da muvaffak oldu.»
antrenör coşkun özarı, takımının oyunundan ve aldığı neticeden memnundu. şöyle konuşuyordu: «şimdiye kadar fenerbahçeyi en fazla sürklase ettiğimiz bir oyundu. fenerbahçe sadece yenilmemek için mücadele etti. ve oyunu sertleştirerek, topu taça atarak bunda muvaffak oldu. galibiyet hakkımızdı. »
bütün maç boyunca metin'i yakından takip eden, hareketlerine faul veren italyan orta hakemi, onu çağırmış ve yanyana resmini çektirmişti... metin, hakem hakkındaki kanaatini şöyle cevaplandırıyordu: «maçı idaresi hakkında bir şey söylemeyeceğim. tipik bir italyan hakemi. belki beni hatırlamış olacak. bir ara o da bana italya'daki futbolumu hatırlattı.»
dün, iki tarafı memnun eden tek nokta, 38.662 taraftarın mithatpaşa stadyomuna gelerek, seyirci rekorunu kırmaları idi.
1935'den 1963'e kadar bir çok kereler fenerbahçe'ye karşı oynadım. ve onunla oynayan takımların antrenörlüğünü, menecerliğini yaptım. fakat bu bütün müddet zarfında fenerbahçeli hiç bir zaman dünkü maçtaki gibi, oyunun başından sonuna kadar beraberliğe razı «oynamam da, oynatmam da» havası içinde görmedim.
evet, dün gece mithatpaşa'da fenerbahçe, oyunun başından itibaren yalnız galatasaraylı futbolculara her türlü sertliğe başvurarak topları gelişigüzel ileri savurup oyundan soğutarak futbol oynatmamayı düşündü durdu. halbuki fenerbahçe, beşiktaş, galatasaray kendiliklerinden almadıkları, geçmiş şerefli senelerin hakettirdiği uç büyükler adı ile anılmakta idiler. ve çok kere diğer takımların puan kaybettiklerinde rakiplerinin aşırı derecede kapalı sert müdafaa yapışlarından amiyane tabiri ile dan dun oynayıp kendilerini futboldan soğuttuğundan şikâyetçi idiler. bence fenerbahçe'yi, dün belki tarihinde ilk defa, üç büyüklerin daima şikayet ettikleri zihniyet içinde görmek cidden üzücü idi. hem bir, galatasaray - fenerbahçe maçında tribünleri hıncahınç dolduran seyircilere böyle bir futbol göstermek haksızlıktı. galatasaray herşeye rağmen maçı almalı idi. zaten, birinci haftaymda attığı nefis ve tam mânası ile nizami golle almıştı da. fakat yerli yan hakemi anlaşılan beraberliği bozmak istemeyen bir sulhperverdi. orta hakemi ise, bütün maç boyunca ters ve çoğu galatasaray aleyhine tecelli eden kararları ile sarı -kırmızı baskısı altında sadece kalelerini korumak için didinen fenerbahçeye yardımcı olmak istedi durdu. kısaca, maç berabere bitince eskiden be büyüklere yakışan klasik şikâyeti bu sefer yalnız galatasaray ediyordu.
espri, kapalı tribünde büyük maçı seyreden bir seyirciye ait. muhakkak ki bir fenerbahçe taraftarı. zira, sarı - lâcivertli renklere gönül verenlerin kümelendiği tribünde benimsenen bu cümle, maç boyunca italyan hakemin fenerbahçe lehine verdiği her ceza atışından sonra tekrarlanıp durdu.
hakem politano'yu ilk defa mithatpaşa'da seyrettik. şöhretli bir isim değil. belki de politano, hakemlik hayatı içinde kendi memleketinde mithatpaşa'daki kadar seyirciler tarafından tcşçi edilmemiştir. şu veya bu, bizce uzun boylu, zayıf yapılı, oyuncuları sahada dut ağacı silkeler gibi sallayan hakem, aslında fevkalâde bir maç idare etmedi. bol bol avantaj kaidelerini çiğnedi. bu aleyhte not. lehinde olan taraf ise, rakiplerin birbirlerine amansız şekilde, daha doğrusu kasten girmelerini affetmemesi, oyunu en az bir futbolcu kadar sahada koşarak takip edişi ve profesyonelce yapılan numaraları yutmaması oldu. bu bakımdan bir trafik polisi gibi sık sık düdük çalışını ve futbolcuları sahada hırpalayışını mazur gördük.
büyük maç, büyük maç diyoruz. ismen büyükler, ne hikmetse ortaya doyurucu bir futbol koyamıyorlar. elektrikli bir hava, acaip bie tansiyon. lüzumsuz sertlik ve bol bol tekme... dün geceki fenerbahçe - galatasaray maçından da zihinlerimizde kalan sadece bunlar. yukarıda üç beş cümle ile çizebildiğimiz tabloya ilâve edebileceğimiz bir renk de italyan hakemin maçtan sonra aynı sert ifade ile metin oktay'ı koltuğunun altına alışı ve fotoğrafçılara bir hâtıra resmi çektirişi oldu.
büyük maç dedik... mevsimin ilk dev maçı dedik... mithatpaşa'da fırtına kopacak dedik... galatasaray — fenerbahçe maçı demekti bunlar... seyirci, veya taraftar, önü alınmaz bir ar-zu ile gecenin serinliğinde oynanacak bu iddialı oyuna koşmuştu. tribünler heyecandan sarsılıyor, taraftarların uğultusu 180. fener - g.saray mücadelesinin startını veriyordu...
...sonra, bütün düşüncelerden, bütün tahminlerden uzak bir oyun oynanmaya başladı sahada... eğer ezeli rekabetin bundan evvelki devirlerini yaşayanlar bu ciddiyeti kaybolmuş maçta hazır bulunmuşlarla, mutlaka üzülmüş, mutlaka dövünmüş ve «vahh, vahh. fenerbahçe — galatasaray rekabeti ne hale getirilmiş» demişlerdir.
bir itişme, favl yapma, can acıtma ve kısacası «futbol oynatmama» iddiası üzerine kurulmuş bir oyundu bu.. koca maçta 4 şut, bir, iki, iyiye yaklaşan paslaşma, hepsi, hepsi o kadar..
bu müsabakaya gelen bir seyirci, eğer bir futbol müsabakasının ilk seyircisiyse türk futbolunun iki büyük kulübünün modernize ettiği ezeli rekabet maçını, hayatının futbol sahalarındaki ilk ve son hatası kabul edip, bir daha o kalabalığın arasına girmezdi..
büyük maç dedik.. mevsimin ilk dev maçı dedik.. mithatpaşa'da fırtına kopacak dedik... gerçi, bu tip bir mücadeleyi saracak gerginliğin işaretleri, hoşa gitmeyen sahneleri olacaktı. ama, böylesi değil. hasılı günlerdir beklenen bir koca g.saray - fener maçından seyredilmesi değil, anlatılması dahi dinleyene üzüntü veren ve artık rekabet vasfını kaybetmeye başlayan bir didinme kaldı hâtıralarda...
bu sıralarda hep aynı müşkülâtla karşılaşıyorum. sahada futbol diye oynanan oyunun bu oyuna benzememesinden dolayı, cereyan edenleri okuyucuya anlatamamak müşkülatı....
dün geceki galatasaray - fenerbahçe maçı da aynı zorluğu karşımıza çıkardı. düşünüyorum, düşünüyorum, gözlerimin önünde, güreşen, boğuşan, tepişen futbolculardan başka birşey beliremiyor.
bu boğuşmada fenerbahçe rakibinden çok daha baskın çıktı. bilhassa, özer'in topa her müdahale ettiği sefer vaktiyle ispanyada da seyrettiğim boğa güreşini hatırlamaktan kendimi alamadım.
maçın bir de kulakta kalan kısmı var... hayır seyircinin koro hâlinde ettiği küfürler değil, hakemin, her beş saniyede bir çalmağa mecbur kaldığı düdük sesleri.
bunlar dışında, futbol yönünden iki takım arasında bir kıyaslama yapmak gerekirse, rakibini oynatmamak gayesiyle sahaya çıkan fenerbahçeye nazaran galatasaray daha iyi idi diyeceğiz.