maç için saat 2 servisiyle sabancı üniversitesi kampusundan hareket ettim. saat 3 buçuk oldu ama hala altunizadeyi geçememiştik ki köprü turnikelerinden geçip hızla taksime yol aldık. adem ve maliyle buluşup karnımızı doyurduk birer de bira içip stada geçtik.
sırt çantamı arayan polis deodarantı alamayacağını söyledi. kenara bırakırsanız ben çıkışta alırım dedim. polis gitti en kuytu yere koydu kutuyu. ben de ya aydınlığa koyun bulmam kolay olsun dediğimde, "yok olmaz çıkışta başkaları alır ordan" dedi. ben de "ne başkasından söz ediyorsunuz içerideki herkesi tanıyorum zaten" dediğimde gençlerbirliği taraftarları olarak alışık olduğumuz bir yüz haline büründü. deodorant maç çıkışı yalan oldu tabi..
içeride 6 kişi artı 1 de tanımadığımız her iki anlamda da yabancı gözüken biri daha vardı. ikinci yarı ortadan kayboldu.
gıcır alkaralar polarının karizmasını ordaki diğer arkadaşlara göstermek pahasına sanırım 6 taraftar arasında en fazla üşüyen ben oldum.
bir de mehmet abi benim holigan yüzümle karşılaştı bu maçta. ağzımı sanırım çok bozdum 90 dk boyunca.
iki golü de pek anlayamadık açıkçası. oyuncular sevinince biz de sevinmeye başladık.
ben ankarada böyle hava görmedim arkadaş.kar yağıyorsa hava umuşak olur diye öğretmedi mi bize coğrafya hocalarımız ve ankara tecrübelerimiz? yüzüme saniyede onlarca toplu iğne yemişiz gibi bir his vardı maç sırasında.maç sonu taksimde otururken adem mali ben, hepimizin yüzü kıpkırmızıydı: rüzgar yanığı...
güzel insanlarla birlikte güzel bir geceyi üşümemek için dip dibe durarak güzel bir şekilde noktaladık! umarım baki olur bu sevincimiz.
ve son: geceyi eski bir arkadaşımla yeni türkü konserinde bitirdim. "geçse de yolumuz bozkırlardan denizlere çıkar sokaklar" dizesini inadına tersine söyledim!