genclerbirligi,takımının attıgı 2 golden sonra galatasaray taraftarının kendi futbolcularına, formayı cıkartın öyle oynayın, diyerek bagırdıgı mactır,galatasaray taraftarı kendi oyuncularının galatasaray formasını hakkını vermediklerini düşünmüşlerdi
1980 yılında ilk defa tanıştıgım alisamiyen stadıyla bu macla birlikte veda etmiştim 1980 yılında 0-0 biten bir altay macıyla tanıştıgım ali sami yen bu mactan sonra bir kupa mücadelesi daha vardı fakat bence gercek kapanış benim icin bu mactır,o son mac olan kupa macı gösteri gibi birşeydi cünkü bu genclerbirligi macında gercek anlamda stadı terk etmiştim...eski acıktrübünde yerimi almıştım ve cok soguk bir gün olmasına ragmen hic üşümüyordum cünkü aklım 1980 yılında kalmıştı 1972 yılında bogaz köprüsü projesi kapsamında stad kapatılmış ve yıllar sonra galatasaray altay macıyla acılıyordu orta 1 sınıfa gidiyordum o yıl ve koşa koşa stada gitmiştik arkadaşım savaş,ile birlikte,kapılar macın 2 yarısı acılmıştı ve ilk defa giriş yaptıgım stadtan 2010 yılında bu genclerbirligi macıyla ali samiyen maceramı bitmiş oluyordu.herkes catur cutur koltuk kırıyor sahaya atıyor yada hatıra olarak evine götüyordu ve ben ne koltuk kırdım nede hatıra olarak evime götürdüm cünkü benim anıları farklıydı koltukla alakası yoktu mac bittikten sonra en son trübünleri terk edenlerden biri benim dokunsalar aglayabilirdim o koltukları söken insanları bir nevi anlaya bilirdim cünkü o gencler o koltuklarla büyüdüler o stadta,trübünler boşalmış ben sahayı ve trübünleri süzüyordum yaşadıgım anıları hatırlıyordum ve icim acıyordu o genclkerin beni anlamasına imkan yoktu onlar koltukları sökmekle meşgullerdi ve başarılara alışmışlar başarıları sayesinde o stada geliyorlardı oysa ben galatasaray başartılarından dolayı degil galatasaray oldugu icin tutuyordum ve nasıl galatasaraylı oldugumu bile hatırlamuyordum oysa koltuklar söken cocuklar 2000 yılların cocuklarıydı oysa ben 1980 liyılların galatsaraylı cocuguydum ve benim meselem başkaydı,1980 yılında ilk giredigim o altay macını hatırlıyor ve nerdeyse aglayacagım cok anılarım vardı burada şimdi bunu orada bukunan bir genc arkadaşa anlatmaya calışsam,muhtemelen beni anlayamayacak ,yaa abbi cekil şurdan kafana şimdi bir koltuk gelecek sonrada birde seninle ugraşmayalım diyecek muhtemelen..oysaki onlarbüyük bir keyifle bu koltukları sökerken o soguk havada oturdum ve anılarımı tazelemeye calıştım ve hüzünlü bir şekilde sevgilisinden ayrılmış birinin cektigi acıyı icimde hissederek stadtan cıktım ve arkama bakmamaya calıştım,,şimdi stad yıkılyor işyerim stadın yanında olmasına ragmen henüz gitip o yıkık haline bakmadım bakmıyacagımda, resimlerini görüyorum fakat cıplak gözle bakmayacagım ,cünkü hep o eski haliyle hatırlamak istiyorum...o güzel günlerin anısına
telegraph gazetesi, g.saray'ın kapanan eski evini bütün dünyada düşmanlığın en üst düzeye çıktığı 5 stat arasında gösterdi
ingiliz the telegraph gazetesi'nden henry winter, dünyada kin ve düşmanlığın en üst düzeye çıktığı 5 stat arasında ali sami yen'i de gösterdi. winter, ali sami yen'in kapanmasına üzüldüğünü dile getirirken sarı-kırmızılılar'ın eski mabedi ile ilgili şu ifadeleri kullandı: 'ne yazık ki kapandı ama sonsuza dek düşmanlığın kalesi. g.saraylı taraftarlar maçtan üç saat önce dolup yüksek sesle şarkılar söyler, aslanlar sahaya çıktığında gittikçe vahşileşirlerdi. beşiktaş'ın inönü stadı en gürültülü stat rekorunu kırdı ama hiçbir şey kobra sepetinde kaynayan kobralar gibi olan ali sami yen'e rakip olamaz.' wınter, ali sami yen'in yanı sıra dünyanın en korkutucu 5 stadı arasında vasco da gama'nın stadı sao januario, valencia'nın evi mestalla, dortmund'un kullandığı signal ıduna park ve napoli'nin san paolo stadı'nı gösterdi.
galatasaray"lı taraftarlar alisamiyen stadında oynanan bu son lig macında 2-0 geriye düşen oyuncularına* samiyen hakkını size halal etmiyor*şeklinde tezauratta bulunarak protosto etmişlerdir
cem can'ın "fair play yemin istemez: fan-etik yazıları" kitabından;
iv. bölüm endüstrinin futbolu
şehirden uzaklaştırılan spor
türkiye'de stadyumların hepsi devlet eliyle yapılan yapılar oldukları için asla çağdaş mimari estetiğine sahip olamadılar. sporun önemini çok kavramayan ve spora geleneksel olarak gayet kıt kaynaklar ayıran devlet yönetimlerinin çok karmaşık ve görece büyük yapılar olan stadyumların inşasında iddialı olması zaten olanak dışıydı. stadyumlarımızı gören hiçbir futbolsever mimarisinden etkilenmedi...
devlet önemsediği kurumların yapılarında kaynak ayırmaktan asla kaçınmadı... özellikle ankara'da radyoevine varana kadar birçok bakanlık ve önemli devlet kuruluşunun planları mimarlık yarışmalarıyla seçildi. bugün olduğu gibi bu yapılar gelecekte de sıra dışı estetikleriyle saygınlık uyandıracaklar...
bu yönüyle, kurumların ve belli fonksiyonların toplumsal önemlerin sahip oldukları estetikle ifade edildikleri kolaylıkla söylenebilir.
türk stadyumlarının genel özellikleri yönetim anlayışlarının da kapalı ancak somut bir ifadesidir.
devlerin ve kentin ileri gelenlerine çok özenli davranan fakat sıradan futbol izleyicisine hizmet sorumluluğunu minimumda tutup hiçbir hizmet çeşitliliği üretmeyen, kadınları son 10 yıl haricinde hiç aklına bile getirmeyen, dar kapılı bol bol demir bariyerli ve kafes telli yapılardır türkiye'nin stadyumları.-
geçen yıllar türkiye'de genel bir spor görüşünün gelişimine çok katkı yapmasa da özellikle yurt dışı gözlemlerin artışı stadyumların renovasyonu yönünde bir hareketliliğe yol açtı.
önce çok haksız yere stadyumların "futbol stadyumu" haline dönüştürülmesi yönünde bir akım başlatıldı, güzelim atletizm pistlerinin alanları 15 günde bir belki stada gelecek olan futbol seyircisi için koltuklar yerleştirilerek feda edildi.
ancak futbolun kendi ürettiği zorunluluklardan olmayan bir başka faktör de kent içi ekonominin kendine fırsatlar araması olarak görülmelidir.
her çabanın yeni tüketim kanalları yaratılmışı için harcandığı bir ülkede gözlerin stadyumlara dikilmemesi mümkün değildi.
o gözler zamanında futbol gibi ülkenin çok önemli kültürel yatırımlarından olan eğitim kurumlarının yerlerine de aynı liberal sahiplenme teklifsizliği içinde göz dikmişlerdi ancak eğitim kurumlan kendilerini büyük ölçüde korumayı başardılar. şimdilik...
gerçi okul bahçeleri spordan kopartılıp otoparklara dönüştürülünce okullar kimlik bütünlüklerini kaybettiler ve tarihleri ile antsallaşan okullar üzerindeki planlardan vazgeçilmiş değil, "okulunuzu verin, yerine size başka yerde iki okul yapalım" gibi teklifler hâlâ gündeme gerilmekte...
okulların ve somut işlevi düşük olmasına karşın sembolik işlevleri büyük olan kurumların yerlerini terk edip "başka yere taşınma" baskısına direnişleri sürüyor olsa da, kendini doğru dürüst idare edemeyen, hep zarardaki futbolun elindeki stadyumlara sahip çıkamaması gayet doğaldı.
liberal ekonomi şehir içinde stadyum görmeye dayanamıyor. birçok kentte futbol şehir dışına taşmıyor. henüz yeni stadyum yapmayan kentlerde de yeni stadyum planları hazır.
liberallerin yeni stadyumlar karşılığında "ucuza" elde edecekleri eski stadyum arsaları için tek planları var: büyük alışveriş merkezleri yapmak, gökdelenler falan çıkmak...
herkesin kazanacağı bir çözüm gibi sunulan takas anlayışı, aslında tam bir kültürel dönüşümü de içeriyor.
spor tesisi yerine alışveriş tesisi: spor kültürü yerine tüketim kültürü...
çoğul taraftar ve kulüp kimliği yerine, bireyci bir tüketici kimliği...
kendini spor sevgisiyle tanımlayan insandan alınıp, kendini tüketerek var eden insana sunulan arazilerdir, eski stadyum arazileri...
liberal ekonomi spora değil ama tüketiciye karşı çok naziktir. sporun kendi izleyicisine göstermediği hizmet çeşitliliğini ve özeni, tüketim ekonomisi tüketici için gösterir.
"gelin bize, ışıl ışıl vitrinlerimize bakın. ısıtılmış ve parfümlerle kokulandırılmış havamızı teneffüs edin, dünyada satılan her şeyi siz de alın, hiç değilse hayal edin, plan yapın, olanaklarımız var, stadyumda başkalarını seyredeceğinize, bir şeyler alın, kendinizi seyredin diyorlar.
daha çok tüketim, daha çok tüketici için çalışanlar; onlar hep milyonlarca dolar daha biriktiriyorlar, daha da çok biriktirmeye çalışıyorlar ama bu başka sayfaların konusu…
giden stadyumlarla giden, tüketilen şeyler ise bizim konumuz...
ali sami yen hakikaten çağdaş yeterliliklerden uzaklaşmış bir stadyum haline gelmişti.
neden? tarihi bir stadyum olduğu için... kritik nokta da burada zaten: yeni mi sami yen'in tarihten taşıdığı hiçbir şey yok!
eski ali sami yen'in her bir tuğlası türk futbolunun da yapı taşı idi. bundan vazgeçiliyor...
ali sami yen'in o koridorlarından geçerek sahaya çıkan isimler alt alta getirilse, yalnızca türk değil, avrupa futbolunun da inanılmaz görkemde bir listesiyle karşılaşırız.
yeni ali sami yen, bu futbolcuların kramponlarının sesini de geçmişte barakan bir stadyum olacak..
her şey "şimdiki" tüketicinin "hemen" tüketeceği para için mi?
futbolda duygudan başka şey üretilmez. bütün yatırımlar ve harcanan paralar o duyguyu üretmek içindir...
ya yeni ali sami yen, eski ali sami yen'den getirilen mimari unsurlar taşımalıdır, o koridor sökülüp yenisine götürülmelidir, ya da dış kapısının kilidi, o taba dış duvarın bazı bölümleri... ya da yeni yapılacak alışveriş merkezinde, eski ali sami yen'in bazı mimari unsurlarının korunacağının garantisi vermelidir. en iyisi, iki alternatif birlikte kullanılmalıdır...
geçmişi "tüketen", geçmişle kurulacak önemli bir bağı ortadan kaldıran hiçbir çözüm gerçek bir çözüm değildir...
zaten süreç hep geçmişi silmek doğrultusunda işletildi...
futbolumuzun kağıt üzerindeki geçmişi, futbol federasyonunun özerklik öncesine ait bütün dokümanları seka'nın fırınlarında boş kağıtlara dönüştürüldü. basit arşivleme işinden kurtulmak ve küçük bir ekonomik katkı için geçmişimiz silindi, mesela türk futbolunun gerçek köklerini oluşturdukları halde 1966767'den itibaren 3. ligin kurulması sürecinde birbirleriyle birleşerek tek bir kent takımı oluşturulması için kapatılan yüzlerce kulübün bilgisine artık ulaşılamaz hale gelindi...
stadyumlar da bunun son halkası...
modern stadyumlara ihtiyacımız olduğu kesin ancak başkaları bunları stadyumları yerin de modernleştirerek yapıyorlar... barcelona'nın camp nob stadyumu gibi... wembley de yenilendi ancak, eski yerinde...
üstelik stadyumun kentin her yerinden gece gündüz görülmesini sağlayacak, futbol farkındalığını arttıracak büyüklükte bir dev bir yay ekleyerek...
kentten kovulan değil, eski yerinde yenilenen stadyumların futbolun kentteki ağırlığını ve değerini arttırdığı kesindir...
little oz kanka wanted to write today's post. so here he is:
"gencler beat galatasaray. hursut and orhan scored. you can write the rest daddy."
a budding blogger if ever i have seen one.
galatasaray 0 - 2 genclerbirligi
the snow was coming down in both ankara and istanbul saturday night but that didn't stop a decent crowd from showing up at the beer bus. no one was expecting much, what with all of our injuries and so we were in shock in the first minute when hursut had a shot that beat the keeper. a whole 33 seconds in and we were already one nil up. amazing stuff.
in wounded lion-mode galatasaray then attempted to throw everything at us. our defense stood strong though and it was great to see that for the whole match galatasaray were being forced to make shots from 30, 40 metres out. needless to say the shots went flying high into the stands.
then in the 26th orhan had a shot from an acute angle and amazingly it went in. two-nil up and i was in shock. we all were. here was genclerbirligi, the team beaten by konyaspor last week, defeating galatasaray in their final-ever match at ali sami yen. remember that for future pub quiz nights.
two-nil up and gencler seemed to be relying on counter-attacks. only some good defending stopped us from possibly grabbing another.
the rest of the match was tense in the sense that i was sure we would find a way of buggering it all up. we didn't though, thanks to great defence. cheers went up at the beer bus as the television showed pictures of fans smashing their seats. it won't happen because the tff are spineless but wouldn't it be great if the gala opening of galatasaray's new home ground be a match in which spectators are banned.
that was three points we desperately needed. happy days.
sana ilk geldiğim zaman 4 yaşındaydım, maç 6-2'lik kazandığımız galatasaray-vanspor maçı, elimde küçük galatasaray bayrağıyla, birde babamın bana giydirdiği parçalı forma ile tam olarak yanına niye geldiğimi bilmeyerek, hiçbir şeyin farkında olmayarak, babamın omuzlarında, onun zoruyla gelmiştim kollarına. maçın daha ilk yarısı olmadan babamın anlattığına göre onun omzunda uyuyaka...lmışım... maçı çok net hatırlamıyorum ama sana olan sevdamın ve tutkumun o gün başladığını çok iyi hatırlıyorum. babama 'baba beni bir daha buraya getir' diye sorduğumda babam gerçekten çok duygulanmış ve o günden sonra küçüklüğümden başlayarak beni senin yanına her maça götürmüş. bu büyüme sürecinde neredeyse sende olan her maça geldim, sana küçük bir çocuğun sevgisiyle bağlanmıştım bir kere, bir daha nasıl vazgeçebilirdim ki? büyüdükçe, zaman akıp geçtikçe yavaş yavaş statta neler olup bittiğini anlamaya başlıyordum ve günden güne daha çok bağlanıyordum hem sana hem galatasaray'ıma, ama inanın ki orası bizim için bir stattan çok daha fazlasıydı. orası bizim için bir mabetti, kendi evimizdi. sırf ali sami yendeki maçlar değil, çevresi de çok farklıydı oranın. herkesin maçtan önce seçilmiş bir yeri vardır, bizimde babamla uğurumuz mecidiyeköy'de sami yen'e maksimum 500-600 metre olan 'imren' lokantası'nda kimi zaman baba-oğul, kimi zaman babam ve onun arkadaşları ile ocakbaşına birlikte gitmek ve orada her şeyden kopup maç muhabbeti yapmaktı. çok lüks bir yer değildi belki ama bize dünyaları verseler sana gelmeden önce imren'e gitmeden gelmezdik. istisnasız her zaman oradan çıkıp gelirdik sana. ordan çıkınca da zaten sevgiliye, galatasaray'ımıza kavuşmanın sarhoşluğuyla gelirdik yanına. ne zaferler gördük, ne maçlar yaşadık, belki de hayatımızın en güzel günlerini biz sami yen'de yaşadık. dünya'da bir millet daha yoktur ki, bir stad yıkılınca sanki en yakınını kaybetmiş gibi ağlasın. ben şahsen bunu yaptım, üstelik bir de ozaman istanbul'da olamamanın üzüntüsü vardı içimde, benden başka da bunu yapan bir sürü kişiyi tanıyorum. yukarıda da söylediğim gibi orası bizim için bir stad değil, bizim evimizdi. hani galatasaraylılar arasında bir söz vardır, bunu sadece galatasaraylılar bilir 'sizi kim galatasaraylı yaptıysa bugün ellerinden öp, şükret, kıymetini bil.' beni babam galatasaraylı yaptı ama benim şuan bu satırları yazarken ellerinden öpüp, teşekkür edeceğim biri yanımda yok. 2011 benim en çok sevdiğim 3 varlıktan 2'sini elimden aldı biri babam öbürü de sensin sami yen. geride kalan ise bir tek annem var. babamın kulaklarını her gün çınlatırım, annemle beraber çınlatırız, kalbimin en özel köşesinde, herşeyimdi benim. senin de kulaklarını neredeyse her akşam çınlatıyorum be sami yen, hep en önce babamla, sonra yalnız veya arkadaşlarımla gittiğim maçlar göz önüne geliyor gece yatmadan ve inanın ki daha huzurlu uyuyorum. bu gerçekten o kadar farklı bir duygu ki sadece galatasaray'ı gönülden sevenler ve sami yen'de anıları olanlar bilebilir. ey ulu samiyen! biricik babamın kollarında tanışmıştım seninle, onun omzunda görmüştüm seni ilk. babam artık yok sende artık yoksun ama her zaman kalbimde olacaksınız, hiç silinmeden, her gün dahada güçlü bir biçimde... son olarak ali sami yen'de geçirdiğim son 15 sene'de geçirdiğim bütün duyguları, bütün yaşadığım olayları özetleyen bir sözü, kim söyledi herhangi bir fikrim yok, paylaşmazsam kendimi suçlu hissedeceğim. 'ey ulu sami yen, çektiysen kahrımı, helal et hakkını'... unutma bir gün geleceğiz yanına bir gün yeniden... seni seviyorum baba... hoşça kal ali sami yen...
bu maçtan 2,5 yıl sonra yıkılması kararlaştırılan istanbul'un en önemli ve eski stadı olan inönü stadında oynanan son lig maçında da sahada yine gençlerbirliği vardı.
sıra dışı, eşsiz ve benzersiz bir stad için gerçekten sıra dışı bir son lig maçı oldu. yıllarını geçirdiği stadında oynadığı son lig maçında biraz olsun asılırdı, kazanmak için elinden geleni yapardı. ama taraftarı olmaktan gurur duyduğum galatasaray'ım, elbette ki "unique" olmanın gereğince maçı rakibine verdi ve soğuk bir cumartesi akşamına saldı taraftarlarını.
devrim çocuklarını yer derler, doğruymuş. "total futbol" devrimini gerçekleştireceğiz derken, hem stadı hem de "koskoca!" takımı yıkıma kurban verdik. ali sami yen'e dair an itibarıyla en son anım budur: stadındaki son lig maçında yenilen (üstelik debelenmeden yenilen) bir takımın taraftarıyım ben.
ben ki artık 45 yaşında bir taraftar olarak 13 yıllık şampiyonsuzluk döneminden, o buzul çağından sağ çıktım, ufukta olanca karanlığıyla yükselen yeni buzul çağını da atlatırız. hiç sorun değil. demem o ki ... stadımızın yıkımı dolayısıyla ... oyuncusundan yöneticisine, masöründen doktoruna, hatta sevgili adnan biraderlere dek, galataray futbol takımının şu anki haline katkıda bulunan herkesin yanaklarından öpüyorum.
fakirliğin kol gezdiği 1940'lı yıllarda g.saray'da a 4 sınıfında okuyan öğrenciler olarak stat için elimizde avucumuzda ne varsa verdik. sonra futbolcu olarak unutulmaz başarılar yaşadım. bir tarih kapandı ama anılar hep gözümün önünde
ali sami yen stadı'nın bende çok büyük hatıraları var. g.saray lisesi'nin ortaköy'deki ilk kısmında okurken, g.saray kulübü'nden bir talep geldi. 'stat yapacağız' dediler ve 'sizlerden maddi destek istiyoruz' diye de ricada bulundular. her sınıfa gittiler ve g.saray'ın böyle bir stada temel harcı olarak bizlerin vereceği katkıyı büyük bir yüreklilikle istediler. hepimiz coşmuştuk. makbuzlar, 5 ve 10 kuruşluktu. bu söylediğim aşağı yukarı 1940'larda olan bir olaydır. paranın özellikle talebelerin cebinde çok az bulunduğu bir zamandır. ama biz gidip de verilen haftalıklarımızı herhangi bir yerde sarfetmektense hatta makbuzsuz, karşılıksız kulübün bu girişimine faydalı olmak dileğiyle cebimizde ne varsa verdik.
artık g.saray'ın değil yıllar da geçse diyorduk ki 'hatırlanacağız...' işte bak bugün hatırlanıyoruz. 4-a sınıfındaki arkadaşlarımın çoğu rahmetli oldu ama benim gibi hala yaşayanlar var ve g.saray'ın yaptırdığı bu stada hep beraber para verdik diye o günkü mutluluğumuz halen devam ediyor. bazen buluşuyor, yıllar öncesini hatırlıyoruz. ne güzeldi o günler. ama şimdi stat g.saray'ın değil. g.saray lisesi'nin ilk kısmını bitirdikten sonra beyoğlu'ndaki lise'ye geçtik. zaman öyle çabuktu ki, birden bire kendimi lise kısmında buldum. lise takımında santrfor oynuyordum. g.saray'ın a takımında ise kaleciydim. o zamanki lig maçları ali sami yen'de oynanmaya başladı. zira bizlerin zamanında tribünleri olmayan ama sonradan tribünleri yapılan bu statla g.saray övünüyordu. deniz tarafına tribün yapmıştı kulüp. harcadığı para da 200 tl'ydi. ama o zamanlar bu para büyük paraydı doğrusu. antrenmanlara gelirken tabii ki tramvaylara biniyorduk. o zamanlar şişli deposunda iniyorduk. zira daha ileriye ray yoktu. ve bülent ağabey önde, gençler arkada, mecidiyeköy'deki stada doğru yürüyorduk. baraka gibi soyunma odamız vardı. topraktı saha. o zamanlar çim sahada oynamak harcımız değildi...
pırlantaya karşı teneke her antrenmandan sonra iki kolumda ve dizimde olan kanamaları masörümüz baba yorgo temizler tekrardan bizi maça hazırlardı. günler su gibi geçti. g.saray kalesinde oynamanın yanı sıra kaptan da oldum. sene başında saha çimlenirdi sonra o çimenler gider yerini toprağa bırakırdı. en önemlisi o zamanki başkanımız suphi batur, bize ali sami yen'i anlatırdı. g.saray'ın nasıl kurulduğunu izah ederken ağlar, bizi de ağlatırdı. bu bir üzüntü ağlaması değildi, doğrusu g.saray kurucusu ali sami yen'in g.saray'da yaptığı iyi şeylerden dolayı kendisine gösterdiğimiz sevgi ve saygıdandı. ali sami yen'in gözleri şimdi yaşlı. nedeni g.saray onu terk etti. pırlanta yüzüğü bir teneke yüzüğe tercih ettik. g.saray'ın yeni stadı var deniyor. inanın içimden gidip bakmak bile gelmiyor. ali sami yen'de galibiyetler, zaferler kazandık. şampiyonluk kupaları aldık. yenilmedik mi tabii ki yenildik ama bu yenilgiler bizi hiçbir zaman yıldırmadı. sonunda arzuladığımız yere ulaştık. işte o ali sami yen'in gözleri yaşlı demiştim.
ali sami yen ağlıyor dikkat ederseniz g.saray oradaki son lig maçını kaybederken ali sami yen'in kemikleri sızladı. sulu kar şeklinde yağan yağmur, sanki ali sami yen'in gözünden inen yaşlar gibiydi. herhalde aradan bir gün geçmesine rağmen kurucu başkanım ali sami yen hala ağlıyordur. ne diyeceksiniz, g.saray son maçında bu formaya yakışmayacak şekilde yenildi ve herkesi üzüntüye itti. şimdi herkes düşünüyor; g.saray nereye gidiyor diyorlar. bunun cevabını kim verebilir?
bir saat önce evime gitmek için stadın yanından geçtim. gerçekten durum iç acıtıcıydı. maalesef türkiye'de bizlerin bu anlamda maneviyatı çok zayıf. herşey paraya endeksli. bu proje her ne olursa olsun ali sami yen stadı gibi bir şehir anıtı, en azından sembolik biçimde korunarak(mesela bir duvarı) orada emek sarfetmiş, yaşayan yaşamayan tüm insanların ruhlarına hakettiği saygıyı gösterecek bir hava sağlanablirdi. maalesef para ne hatıra dinliyor ne ruh. bu stadın bu şekilde yıkımı sadece galatasaray için değil, türk sporu ve istanbul şehri için de bir kayıptır. keşke büyüklerimiz de bunları böyle değerlendirebilselerdi
1973 yapımı "teslim ol baba" filminde ali sami yen stadında çekilen sahneler vardır
filmin konusu
zor şartlarda para kazanıp çocuğuna ve kendisine bakan bir adam hasta olduğu için çalıştığı fabrikadan atılır. hem kendisi hemde hasta çocuğunun tedavisi için paraya ihtiyacı olan baba, bu parayı denkleştirmek için bir fabrikanın veznesinde çalışan genç kızı tehdit eder. fakat işler istediği gibi gitmez ve amansız bir kaçış başlar.
not
yıldırım önal fatma belgen'den parayı ali sami yen stadı'na getirmesini istiyor.yani filmin finali ali sami yen stadı'nda geçiyor.ali sami yen stadı o sırada henüz 7 yıllık bir stad.
istanbul'da etkili olan soğuk hava, galatasaray-gençlerbirliği karşılaşmasına taraftarların ilgisini düşürmedi. gün boyunca oldukça soğuk bir havada devam eden yağmur ve kar yağışın rağmen karşılaşmayı izlemeye gelen taraftarların sayısında düşüş olmazken, ali sami yen stadı'nın tribünleri önemli ölçüde doldu.
sarı-kırmızılı taraftarlar, yaptıkları tezahüratlar ve açtıkları pankartlarla ali sami yen stadı'na veda ettiler. taraftarlarca, "ali sami yen stadı/hayatımın tam ortası/nice şampiyonlukların/zaferlerin mekanı/her köşende bir anın var/hüzünler ve mutluluklar/gözümde yaş kalbimde sızı/zaman ayrılık zamanı" tezahüratı yapılırken, ayrıca "aslantepe bekliyor" ve "seni yıkacak dozerin..." pankartları açıldı.