galatasaray beşiktaşı da 1-0 yendi ve liderliği bileğinin hakkıyla aldı
ilk devrede fevkalâde oyun çıkaran sarı-kırmızılılar ikinci yarıda rakiplerinin hâkimiyetini kabul ettiler
… ve g. saray beşiktaş’ı da yenerek liderliği bileğinin hakkiyle aldı… fenerbahçe’yi 19 senedenberi bu yana 5-0 gibi müthiş bir netice ile mağlûp eden sarı – kırmızılılar, dün son mâniayı da aşmasını bildiler.
ama itiraf etmek gerekir ki bu hiç de kolay olmadı.. hattâ zaman zaman galatasaraydan ümidini kesen, ve âniden filelere çarpacak bir gol ile «kepçenin, ters döneceğini» bekleyenler olmuştu… ilk devrede sarı – kırmızılı takımın avrupai bir temposu vardı. arı gibi işleyen iki yan haf, ileri geri çalışan iki insayd, hücumda metin, bahri kardeşlerin çift santrfor olarak beşiktaş defansını zorlamaları… niyazinin pasif, recebin ise ağır temposuna rağmen ince ve şirin pasları… gerçi sürat bakımından forvete, ilk nazarda recep ayak uyduramaz gibi gözükmüştü. ama, bahriye ve metine attığı yüzde yüz gollük üç pas «matlûp olanı» temin edecek değerdeydi. recep büyük hatâ yapmadı. yapsaydı da onu affetmek icap edecekti. zira uzun yıllar emek verdiği, hizmet ettiği renklerine karşı çıkıp oynamak… bu, dile kolaydı. hele recep gibi hassas bir insan için… avrupada profesyonelliğin icabı olarak kabul edilen bu hal nedense bizde muhafazakâr kulüpçülerin daima muhalefeti ile karşılaşmıştı. recep bu halin menfi reaksiyonundan elbette ki korkmuştu. ama ne kadar fanatik olursak olalım, bu ölçü şahıslara göre değişiyordu. işte recep korktuğunun tamamen aksine olarak vefakâr beşiktaşlılar tarafından eski beşiktaşın kaptanı recep gibi karşılanmış, alkışlanmıştı. bu muhteşem tezahürat karşısında recep, siyah – beyazlıların bulunduğu tribünün önüne kadar gitmiş ve onları göz vaşları içerisinde selâmlamıştı. sonra aynı sesler galatasaray tribününden yükselecekti. recep orayı da ziyaret edecek ve onları da selâmlayacaktı. sevilen adam olmak… bir fâni için bunu hayatta anlamak büyük bir değer taşırdı…
evet maça gelince, galatasarayın sahâne futbol oynadığını kaydettik. ya beşiktaş hiçbir şey yapmadı mı yook, haksıznk etmeyelim. dün en az fenerbahçeyi 3-1 yendikleri maçtaki kadar başarılıydılar… sabahattinin biraz da faulle kilitlediği metin, münür – tuncay ve kayanın bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji ile her gedik veren yere saldırışları müsabakanın başında beşiktaşın kolay yutulur bir lokma olmayacağını gösteriyordu. forvet için aynı sözleri tekrarlamak ve «muvaffaktı» demek imkânsızdı. eğer forvet ikinci yarıda elde ettiği fırsatları değerlendirebilse idi, netice en azından bir beraberlik olurdu. ne erdoğan, ne şenol, ne birol, ne de selim, ne de fenerbahçe maçının kahramanı kücük ahmet… uykuda gezen adamlar gibi galatasaray kalesi önünde tam 90 dakika birer hayalet olarak dolaştılar. forvetin aksadığını kaydederken galatasaray müdafaasının muvaffakiyetini küçümsediğimiz zannedilebilir… bu sebeple hemen tasrih edelim ki: besiktaş forvet hattının halkalarının kopup dağılmasında suat, mustafa ergun, ahmet ve candemirin büvük rolü olmuştu…
kaliteli bir maç
1961 yılının ilk gününde zevkli ve mücadeleli bir maç seyrettik doğrusu. buyük rakiplerin karşılaşmalarında dunkü kadar kaliteli bir futbol sevretmek her zaman mümkün değildi. zira bir âsab mücadelesi havayı gerginleştiriyor ve futbolcuları kaskatı hale getiriyordu. dün bunlardan hiç biri mevcut değildi. ağır ve kaygan sahada yirmi iki hüsnüniyet sahibi futbolcunun âzami randımanı vererek ortaya seviyeli bir futbol koyduğuna şâhit olunmuştu. gönül isterdi ki hakem cihat ergün de günün temposuna ayak uydursun… ama ne gezer? hatâ hatâ üzerine, gaf üzerine gaf…. hele ikinci devrede, «şu beşiktaş bir gol atsa da muvazene hâsıl olsa» diyecekmiş gibi bir hali vardı…. neden böyle hareket etmişti, neden bazı faulleri ters şekilde cezalandırıyordu, neden tek taraflı gözüküyordu? bu nedenlere mâkul bir sebep bulmak elbette imkânsızdı.
ilk devre g. saray’ın
ilk dakikalarda galatasaray oyunda bir hâkimiyet kurmuştu. metenin uzaktan savurduğu şüt. bahrinin kaleci necmiye topu yakın mesafeden teslim edişi bir fırtınanın, şüphe götürmez öncüleri idi. nitekim 5. dakikanın dolduğu bir sırada metinin çektiği frikik, beşiktaş barajı içerisinde bulunan metenin ayağına çarparak ters falso alacak ve kaleye şandellenecekti. necmi ve bahri bir anda havaya fırıaoılat. fakat pozisyona bahri hâkim oldu ve havada voleyi patlattı. top filelerde. necmi ise yerde kıvranıyordu. bu kıvranışın sebebini sakatlıkla izah etmek pek de mümkün değildi. siyah – beyazlılar ise golün faulle yapıldığı iddiası ile hakeme ıtıraz ediyorlardı.
ilk anlarda atılan bu gol beşiktaş tribünlerinde bulunanların dahi nefeslerini kesmiş ve «acaba mı?» sualini zihinlere takmıştı. çünkü galatasaray bundan iki hafta evvel yine böyle bir liderlik maçında fenerbahçe’nin kale ağlarını ilk dakikalarda havalandırmış ve rakibini ağır farklı bir mağlûbiyete uğratmıştı.. gerçek olan da buydu. ve her an farklı neticeye gidebilirdi sarı-kırmızılılar… zirâ, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi galatasaray avrupai bir futbol oynuyordu. 29. dakikada bahri’nin sağaçığa kayarak yapmış olduğu ortaya metin havada uçmuş, fakat o müthiş kafa şutlarından birini topa denkleştirememişti. metin gibi bir futbolcunun topu ayarlayamamasına doğrusu hayret edilmişti. 31. dakikada recep’ten çok müsait bir top alan metin’i tuncay ve sebahattin ceza sahası içerisinde adetâ makaslamışlardı. bu bariz penaltıydı. ama hakem cihat ergün’un kitabında her halde bu madde tam tasrih edilmemiş olmalıydı. zira daha sonra da aynı hakem beşiktaşlı şenol ve selime yapılan penaltılık iki hareketi cezalandıramıyacaktı. itirazlar, protestolar.. 35. dakikada ise niyazi’nin sürdüğü ve ortaladığı topu metin yakın mesafeden kaleci necmi’ye teslim ediyordu. beşiktaş ise sağnağın dinmesini bekliyordu. nitekim 40. dakikada ahmet, büyük ahmet ve mustafa’yı çalımlayacak ve sert bir şüt atacaktı. kaleci bülend topu elinden kaçırmıştı. suat o anda kalenin önünde bitmemiş olsaydı…
ikinci yarı beşiktaş’ın
sıra beşiktaş’a gelmişti. aynı oyunu şimdi siyah-beyazlılar gösteriyor, galatasaray ise 1-0 lık neticeyi muhafaza etmenin yolunu arıyordu. havadan uzun paslar ve kontrataklar. beşiktaş müdafaası vazifesini tam yaptığı gibi zaman zaman da kaya ve tuncay vasıtasıyla forvet hattını desteklemeye muvaffak oluyordu. sarı-kırmızılılar bu fırtınayı dindirebilmek için sağiç mete’yi geriye çekmeye mecbur oldular. hattâ birara niyazi de sol haf gibi oynuyordu. bahri, metin ve recep.. galatasaray’ın hücumdaki kuvveti bu üç adamdan müteşekkildi. şenol’un 58., doğan’ın 60. dakikalarda kullanamadıkları iki fırsattan sonra beşiktaşlılar yüzde yüz gollük bir pozisyona daha girdiler. doğan’ın ortaladığı ve birol’un kaleye havale ettiği topu bülend elinden kaçırdı. şenol yetişecek, şütünü atacak, fakat bu top da müdafilere çarparak geriye dönecekti. bülend henüz yerden kalkmamıştı. bu sefer de topa erdoğan hakim oluyor ve boş kaleye şütünü atıyordu, ama bunu ergun kale ağzında karşılayacaktı. böylece beraberlik şansını kaybeden siyah-beyazlılar maçın sonlarına doğru oyundaki tazyiklerini büsbütün arttırmışlardı. ama hayır, forvet gol atmamakta kararlıydı. nitekim 71. dakikada da birolun çektiği frikiki ahmet hemen kalenin iki metre yakınından kafayla dışarı atıyordu.
son dakikalarda ise galatasaray yine toparlanmış ve beşiktaş kalesine tehlikeli olmaya başlamıştı. baştan beri devam eden mücadelenin iki taraf oyuncularını da yorgun düşürdüğü anlaşılıyordu. bu sebeple ne galatasaray ikinci ikinci bir gol atabildi ne de beşiktaş beraberliği temin edebildi.
1961 yılına dünkü kaliteli müsabakayı gördükten sonra iyi girdiğimizi söyleyebiliriz. temenni ederiz ki ou iyilik ve güzellik bir yıl boyunca devam etsin..
galatasaray büyük bir rakibi yendi. beşiktaş büyüktü çünkü daha henüz birkaç hafta evvel o eski kudretli eski beşiktaşlılığına kavuşmuş ve ligin en önceki takımlarıyla omuz omuza gelivermişti. takım kendine inanmış, taraftarları takıma inanmış, böylece ortaya taptaze moralle dolu bir beşiktaş çıkmıştı.
fakat galatasaray da bütün bunları hissedecek kadar bir his takımı idi. beşiktaştan çekiniyordu hattâ çekiniyor değil de düpedüz korkuyordu. bu korku beşiktaşlı idarecilerin büyük konuşmağa başladıkları âna kadar devam etti. işte o zaman koru yerini «yenilmiyeceğiz biz yeneceğiz» iman ve azmine kırakıverdi. kısacası bence beşiktaşı vakitsiz «galatasarayı muhakkak yeneceğiz» böbürlenmesi yendi. bu pek büyük bir idari hatâ idi. yoksa beşiktaşlı futbolcular dün de herşeye rağmen sahada gösterdikleri futbolla kolay kolay yenilecek takım değildi.
galatasaray dün tam bir milli lig lideri gibi oynadı. bilhassa ilk devrede sarı – kırmızılıların çıkardığı oyun bir klâs ifâde ediyordu. iki yan haf – suat ve mustafa – sadece kendi bölgelerinde değil, bütün sahayı ören bir dinamizm ve ustalıkla galatasarayı devleştiriyor, solbekte ahmet berman büyük bir futbol oynuyor, metini, bahrisi, recebi, metesi ve niyazisi ile kusursuz bir hücum hattı seyrediliyordu.
ikinci devrede beşiktaş maça hâkim olmuştu. siyah – beyazlılar ilk devredeki gibi rakip forvete hücum serbestisi tanımıyor ve âni toplarla gol şanslarını arıyorlardı. beşiktaşta dün üç ortaya gelen fırsatlardan herhangi birini topa vurmasını bilen bir futbolcu değerlendirebilirdi. netice olarak beşiktaş umumi görünüşü vasatın üzerinde seyreden bir mücadeleden mağlûp, fakat ezilmeden çıktı. galatasaray ise bir «takım beraberliği»halinde bu neticeyi sağlamış ve ilk devreyi önde bitirmişti. biraz geriye gidenler, galatasarayın 38 haftalık yolun yarısında yaptığı bu atağın zor pozisyonda başarılmış ve hedefini bulmuş bir atak olduğunu kabul edeceklerdir. zira, sarı – kırmızılı takım bundan bir buçuk ay evveline kadar fenerbahçeyi 5 puan farkla tâkip eden bir takımdı.
metinin ceza evine girişi, sakatlıklar, cezalılar… bütün bunlar milli ligde şampiyonluk iddiasını taşıya bir takım için – hele en hareketli bi devrede – aşılması kolay engeller değildir. ama, galatasaray menecerinden, antrenörüne, en genç futbolcusundan en yaşlısına kadar bir moral harbini kazanmanın lüzumunu inanmış ve başarıyı bir samimiyet havası içerisinde temin etmiştir. elindeki bütün kozları teker teker harcayan, avantajlarını, bitmeyeceğine inanılan servet gibi israf eden bir diğer büyük kulübümüzün hali ortadadır. bu sebeple galatasarayın milli ligin ilk devresi sonunda kazandığı liderliği, üzerinde durulacak bir hâdise kabul ediyoruz.
dünyanın en eski mesleğinin hangisi olduğu tartışılıyormuş. doktor «hiç münakaşaya lüzum yok, demiş, en eski meslek doktorluktur. havvâ anamız âdem babamızın belkemiğinden yaratıldığı gün doktorluk başladı.» mimar «o bir efsane» diye cevap vermiş, «dünyanın ilk hali taş, toprak, kaya, dağ, gelişi güzel bir manzara arzediyordu. işte dünyayı biçime soktuğu için mimarlık en eski meslektir.» bu sefer politikacı itiraz etmiş: «taş, topraktan evvel insanları düşünelim. dünyanın ilk insanları tam bir karışıklık içinde yaşıyorlardı. bunları bir cemiyet nizamına sokmakla, politikacılık en eski meslek oldu.» bu âna kadar söze karışmayan futbol hakemi birden yerinden fırlamış: «evet, demiş, dünyanın ilk halinde tam bir karışıklık hüküm sürüyordu. ama o karışıklığı kimin çıkarmış olduğunu hiç düşündünüz mü? yaaa… ceddim olan ilk futbol hakeminin eseri idi bu kargaşalık…»
ve işte dünkü galatasaray – beşiktaş maçını karıştıran hakemi gördükten sonra, bu iddianın doğruluğuna biz de inandık.
düşenin dostu olmazmış. dünkü hakem de, kolundan, bacağından çekilip düşenlere hiç dost olmadı. aslında dünkü maç futbol hakem kursu için pek isti adeli ve «bakın, denmeli idi, hakemin umursamadığı şu hareketleı var ya.. kaideye göre bunların hepsinde penaıtı vereceksiniz işte!»
dünkü maçın tek gari tarafı, hakemin idaresinden ibâret değildi: metin gol atmadığı halde, galatasaray galip geldi.
beşiktaş taraftarları eski emektarlar, recep’i galatasaray forması altında da alkışladılar. bu sıcak tezahürat vaktiyle «recep devrini doldurdu» diye düşünmüş beşiktaş idarecileri için soğuk bir duş gibi idi.
eski yılın pek palas pandıras gittiği anlaşılıyordu: 1960 telâşla kaçarken, mithatpaşa sahasının çamurunu almayı unutmuştu…
beşiktaş forvetinde dün «şenol» da vardı, «birol» da vard., eksik olan, adece «gol» dü…
gaıatasaraylılar sahaya kollarında merhum hocaları için mâtem bandı ile çıktılar. sahadan ayrılırken ise sarı – kırmızılıların hepsinin yüzünde, vazifesini yapmış talehelerin sevinci okunuyordu.
«yeneceğiz demektense, yendik demek daha zevkli oluyor. her şeyi çocuklar yaptı, hepsinle iftihar ediyorum» bu sözleri maçtan sonra galip takımın soyunma odasında gündüz kılıç söylüyordu.
sarı-kırmızılı futbolcular bir zafer daha kazanmanın sevinci içinde şarkı söylüyorlar, teker teker duşlarını alıp giyiniyorlardı. ama, her şeye rağmen galatasaray’ın soyunma odasının havası için hiç te bir bayram sevinci içerisindeydi diyemiyecektik. gerçi idarecisinden futbolcusuna ve taraftarına kadar odada bulunan bütün galatasaray’birbirlerini öperek tebrik ediyorlardı. ancak, yine de ortada sebebi anlaşılamayan tuhaf bir burukluk vardı.
galatasaray’lılar için günün adamı kimdi? golü atan bahri mi?.. belki. fakat her şeye rağmen eski takımı beşiktaş’a karşı bunca seneden beri ilk defa oynayan bir recep de vardı ortada. ve receb’in basın mensuplarına «beşiktaş taraftarlarının şahsıma gösterdikleri sevgi tezahüratına hir ömür boyunca minnettar kalacağım. bütün beşiktaşlılara sevgi ve hürmetlerimi yollarım. iki taraftan galip gelen takımda bulunuyordum, işte hepsi bukadar» derken sesi titriyordu.
odanın diğer bir köşesinde ise antrenör coşkun özarı bütün anormal şartlar karşısında takımının yine de lik devreyi lider olarak bitirdiğinden dolayı duyduğu memnuniyeti belirtiyor ve «şimdi yolun yarısındayız ikinci devreye bütün imkânlarımızla daha ciddi olarak hazırlanacağız» divordu.
ya beşiktaş’ın soyunma odası
siyah-beyazlılar’ın üzüntüleri odayı kaplayan sessizlikte derhal anlaşılıyordu. tek konuşan menecer şeraf görkey’di «top yuvarlaktır, bir takım her zaman maç kazanmaz. bu bakımdan hiç üzülmüyorum. bizi galatasaray’ın şansı yendi. gol, nizamî değildi hakem gol kararı hariç iyi bir idare tarzı gösterdi»
1. g. saray..19..12..5..2..38..12..29..9 2. f. bahçe..19..11..6..2..36..17..28..10 3. beykoz..19..9..8..2..27..13..26..12 4. g. birliği..19..11..4..4..30..18..26..12 5. beşiktaş..19..10..5..4..31..19..25..13 6. k. güm...19..7..7..5..27..20..21..17 7. d. spor..19..6..8..5..22..24..20..18 8. a. ordu..19..5..9..5..21..19..19..19 9. iz. spor..19..6..7..6..18..17..19..19 10. a. gücü..19..6..6..7..25..25..18..20 11. altay..19..5..8..6..15..20..18..20 12. ist. spor..19..6..5..8..22..28..17..21 13. göztepe..18..5..6..7..22..26..16..20 14. ş. hilâl..19..3..10..6..17..26..16..22 15. vefa..18..5..6..7..14..24..16..20 16. k. yaka..19..4..6..9..18..24..14..24 17. k. paşa..19..3..8..8..11..17..14..24 19. feriköy..19..5..5..10..10..22..13..25 18. ptt..19..3..7..9..14..26..13..25 20. a.d. spor..19..2..6..11..14..31..10..28
k.gümrük takımının attığı gol gazetede 20 gözüküyor, ama 21 olacaktı. a.gücü takımının attığı ve yediği gol gazetede 25 gözüküyor, ama attığı gol 24, yediği ise 26 olacaktı. kasımpaşa’nın attığı gazetede 17 gözüküyor, ama 18 olacaktı. feriköy’ün galibiyeti gazetede 5 gözüküyor, ama 4 olacaktı.
1. g. saray..19..12..5..2..38..12..29..9 2. f. bahçe..19..11..6..2..36..17..28..10 3. beykoz..19..9..8..2..27..13..26..12 4. g. birliği..19..11..4..4..30..18..26..12 5. beşiktaş..19..10..5..4..31..19..25..13 6. k. güm...19..7..7..5..27..20..21..17 7. d. spor..19..6..8..5..22..24..20..18 8. a. ordu..19..5..9..5..21..19..19..19 9. iz. spor..19..6..7..6..18..17..19..19 10. a. gücü..19..6..6..7..25..25..18..20 11. altay..19..5..8..6..15..20..18..20 12. ist. spor..19..6..5..8..22..28..17..21 13. göztepe..18..5..6..7..22..26..16..20 14. ş. hilâl..19..3..10..6..17..26..16..22 15. vefa..18..5..6..7..14..24..16..20 16. k. yaka..19..4..6..9..18..24..14..24 17. k. paşa..19..3..8..8..11..17..14..24 19. feriköy..19..5..5..10..10..22..13..25 18. ptt..19..3..7..9..14..26..13..25 20. a.d. spor..19..2..6..11..14..31..10..28
k.gümrük takımının attığı gol gazetede 20 gözüküyor, ama 21 olacaktı. a.gücü takımının attığı ve yediği gol gazetede 25 gözüküyor, ama attığı gol 24, yediği ise 26 olacaktı. kasımpaşa’nın attığı gazetede 17 gözüküyor, ama 18 olacaktı. feriköy’ün galibiyeti gazetede 5 gözüküyor, ama 4 olacaktı.
beşiktaş – galatasaray 28 ocakta ankara’da oynuyor
beşiktaş ve galatasaray futbol takımları 28 ocak pazar günü ankarada milli güreşçiler menfaatine bir maç yapacaklardır. bu hususta her iki kulüp idaresileri tam bir mutabakata varmışlardır.
diğer taraftan galatasaray kulübü idarecileri kasımpaşa maçında burun kemiği kırıln kaleci turgaya 21 gün istirahat vermişlerdir.
altay, 90 bin lira karşılığında ayhan’ı galatasaray’a bıraktı. cenap bugün mukavele imzalayacak.
ara transferin ilk gününde izmirspor’lu güven, beşiktaş’la iki yıl mukavele imzalayarak profesyonel olmuş, altay kulübü de 90 bin lira karşılığında ayhan’ı galatasaray kulübüne bırakmıştır.
cenap bugün mukavele yapıyor
izmir’li cenap ise bugün galatasaray kulübüyle iki senelik mukavele imzalayacaktır.
spor – totonun 18 inci haftasında bir kişi 13 doğru tahminde bulunmasına rağmen kupona yaşını yazmayı unuttuğundan dolayı ikramiye alamıyacaktır. teşkilât mensupları bu hususun toto talimatnâmesinde açık olarak belirtildiğini söylemişlerdir. dün sona eren ilk tasnif neticesinde ikramiyeler şu şekilde dağıtılacaktır.
12 bilen 12 kişi 29.863.40 ar lira 11 bilen 196 ki i 1828.40 lira 10 bilen 1680 kişi 213.30 lira.
4 ocak 1961 tarihli milliyette çıkan gündüz kılıç’ın haftanın ardından köşesindeki “1960 yılının takımları” adlı yazıdan alıntıdır;
herkesin sevgilisi baba recep
geçenlerde dayanamayıp ona dedim ki: «nerdeyse sana benim de baba diyesim geliyor… o kadar iyi, o kadar insan, o kadar efendisin ve etrafına o kadar hürmet telkin ediyorsun ki»… bu duygunun sadece şahsî sempatimden gelmediğini geçen pazar oynana galatasaray – beşiktaş maçı başlarken ona yapılan umumi sevgi gösterilerinden anlayıp büsbütür. memnun oldum ve kendimi iyice haklı buldum…
galatasaray takımı sahaya çıktığı zaman beşiktaş taraftarları ve galatasaray taraftarları baba recebi alkışlamak için âdeta birbirleriyle yarış ediyorlardı. stadlarımız bu kadar güzel bir sahne az görmüşlerdir. kendi kendime bunun sebeplerini araştırdım. recep galatasaraya geçtikten sonra bir gün olsun, k ymetler.ip recepleştiği beşiktaşı için âslâ kötü lâf etmemiş, bilâkis her fırsatta beşiktaşa, ve beşiktaşlılara olan minnetlerini, şükranlarını belirtmiştir. profesyoneldi, orada bazılarınca istenmemişti, yaşamak için mecburen renk değiştirmişti. halbuki öyleleri vardı ki birer varlık haline geldikleri eski kulüplerini durmadan kötülemeği, küçültmeyi kendilerine vazife edinmişlerd’ ve onlara şimdi hem eski kulüplerinin, hem de yeni kulüplerinin taraftarları inanmıyorlardı.
maçtan sonra recebi bağrıma basarak dedim ki: «ne kadar iftihar etsen azdır recep! şu çoklarınca nankör, vefasız, dönek olarak bilinen tribünlerdeki topluluğun öyle şaşmaz, isâbetli kararları vardır ki… belki içleirnde seninle hiç konusmamıslar, seni yakından bile görmemisler çok. fakat bak hepsi de senin sağlam karakterin için müttefikler… senin de daima onlara kıymet verdiğini, onların iyi notlarını kazanabilmek için mütevazi, nâzik, terbiyeli bir spor hayatı yaşamağa gayret ettiğini biliyorlar»… darısı bütün futbolcularımızın başlarına…
kuponun yaş hanesini boş bırakan tandoğan «bu para benim hakkımdır» dedi ve bir avukatla ilgililerle görüşmek üzere dün ankara’ya gitti
ömer faruk tandoğan isminde bir vatandaş, toto’nun 18. haftasında 13 maçı doru olarak bildiği halde kupona yaşını yazmayı unuttuğu için 268.000 liralık ikramiyeyi ödemeyen spor – toto müdürlüğünü dün noter vasıtasiyle protesto etmiş ve «bu para benim hakkımdır» demiştir.
üsküdar’da uncular caddesinde 4 numaralı evde oturan ve inşaat ustalığı yapan tandoğan şunları söylemiştir: «pazar akşamı neticeler belli olduktan sonra 10 kolon halinde oynadığım toto kuponuna baktım. 13 maçı tutturmuştum. yaşımı kupona kaydetmediğimi bilmiyordum. sevinçle evime gittim. çoğuna tahsil imkânları sağladığım 8 kardeşim boynuma sarıldı. dün sabah gazetenizin spor sahifesinde rastladığım haber uykularımı kaçırdı. büyük sevinç birden yok oldu. zira, bu haberde toto müdürlüğünün kupona yaşımı kaydetmeyi unutmuş olmam yüzünden ikramiyeyi ödemeyeceği bildiriliyordu.»
ö. faruk tandoğan ankara’ya gitti
geçen haftaki toto’da 13 maçı doğru olarak tahmin eden tek meraklı dün sabah bir avukatla anlaşmış ve toto idaresi müdürlüğüyle görüşmek üzere ankara’ya gitmiştir. tandoğan 268.000 liralık ikramiye kendisine ödenmediği takdirde alâkalı teşkilâtı mahkemeye vereceğini beyan etmiş ve «bir unutkanlık yüzünden bir vatandaşın bu şekilde mağdur edilmesinin hukukî bir mesnede dayanmadığını» belirtmiştir.
«ismim var, soyadım var, adresim var. oynamış olduğum kuponda en ufak bir tahrifat yok. üstelik kuponu da kendi el yazımla doldurdum. buna mukabil yaş hanesini boş bırakmış olmam beni hayatım boyunca çalışmakla elde edemeyeceğim bir servetten elbette mahrum edemez» diyen ömer faruk tandoğan koyu bir fenerbahçe taraftarı olduğunu, 10 haftadanberi spor – toto oynadığını, ihtilâfa yol açan kuponu bir otelde öğle saatlerinde doldurduğunu ve bayilerin kapanmasından çekindiği için acele hareket ettiğini, bu sebeple yaşını yazmayı unuttuğunu sözlerine ilâve etmiştir. üzüntüden bir gün içinde zayıfladığını söyleyen tandoğan, ikramiyeyi aldığı takdirde bunu nasıl kullanacağına dair bir suali «hele bir parayı elime alayım. ondan sonra size ne iş yapacağımı söylerim» şeklinde cevaplandırmıştır.