mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
altmışlı yıllarda milli takım ve geleneğin icadı
ikinci dünya savaşı sonrasında değişen koşullar, futbolun daha başka bir gözle görülmesine yol açmıştı. futbol, endüstrileşmeye doğru giden yolda ülkelerin ve toplumların gelişmişliklerini belirleyen bir göstergeye dönüşmüştü. bu nedenle iyi bir ulusal takımla uluslararası arenada başardı olmak özel bir prestij kazanacaktı.
ellili yıllar, futbolda savaş öncesi dönemde ekol hâline gelmeyi başarmış ülkelerin ağırlıklarını sürdürdükleri bir dönemdi bu dönem aynı zamanda bu ülkelerden bazılarının kendilerini yeni bir futbol anlayışı eşliğinde geliştireceği bir değişim dönemiydi. geçmişte başarılı olmuş bazı ülkeler ise kendilerini yenilemeyi başaramayarak yavaş yavaş sahneden çekilmişti örneğin almanya kendini yenileyerek futbolda büyük aşamalar kaydederken; macaristan, avusturya, çekoslovakya düşüşe geçen ve bir müddet sonra sıradanlaşan ülkeler olacaklardı, avrupa kıtasında futbolun yeniden şekillendiği dönemde, yetenekli futbolculardan oluşan bir kadro ile futbol sahnesine çıkan türkiye de mütevazı ölçülerde başarılı sayılabilecek bir çizgiyi tutturmuştu.
bu yıllarda kazanılan basanlar, türk futbolunun kendine özgü bir stili olması sayesinde kazanılmış değildi. bu başarılar, türkiye futbolda çok yetenekli bir futbolcu nesli yetiştirmiş olduğu için de kazanılmamıştı. türkiye'nin başarıları, daha çok uluslararası futbol ortamının içinde bulunduğu geçiş döneminden faydalanılarak kazanılan "konjonktürel" başarılardı. kazanılan galibiyetler tüm ülke çapında coşkuyla karşılanmıştı. genel kanaat ise, bu başarıların arkasının geleceği yönündeydi. ancak altmışlı yıllara gelindiğinde, dünya futbolunun yaptığı aşamaların ve gelişmelerin uzağında kalan türk futbolu, acı gerçeklerle yüzleşecekti.
1956 yılındaki macaristan maçından sonraki dört yılda toplam on altı milli maç yapan türkiye, çoğunlukla orta düzey takımlar karşılaşmış ve yedi galibiyet almıştı. bulgaristan, romanya ve henüz aşama yapmamış belçika, hollanda gibi ülkeler karşısında alman bu galibiyetlere karşın; ispanya, çekoslovakya, portekiz karşında alman mağlubiyetler, türk futbolunun konumunu gösteriyordu. belirli bir sistemi olmayan türk futbolu, altmışlı yıllara gelindiğinde dönemsel basanlardan da uzak kalacaktı.
bu dönemde, milli takım için beslenen umutlar yavaş yavaş yerini eleştiriye ve umutsuzluğa bırakmaya başlamıştı. ellili yılların nispeten başardı kadrosunun yenilenememesi yanında asıl sorun; sistemi, altyapısı ve yeterli tesisi olmayan türk futbolunun, bu koşullar altında batı ile yarışmasının mümkün olmadığının anlaşılmasıydı. nitekim milli takınım unutulmaz kalecilerinden turgay seren 1963 yılında verdiği bir demeçte etrafı toz pembe görmenin bir işe yaramadığını söyleyecek ve bunun "bizi aslında felakete sürükleyen yegâne neden" olduğuna işaret ederek, "doğru düzgün sahaların hatta topun bile bulunmadığı bir ortamda başarılı olmanın mümkün olmadığını" belirtecekti
ikinci lig'in kurulması, genç milli takım oluşturulması, hep futbolu tabana yayarak gelişmesini sağlamak içindi ancak işlerin sistemli bir bütünlükten uzak yürütülmesi, beklenen sonuçların alınmasını önlüyordu. dünya futbolundaki gelişmelerin çok uzağında kalan türkiye için kelimenin tam anlamıyla hüsran dolu yıllar başlıyordu. milli takım altmışlı yıllarda israil, tunus ve etiyopya gibi takımlar karşısında galibiyetler alsa da, futbolda ileri konumdaki almanya, polonya, çekoslovakya gibi milli takımlar karşısında hezimet olarak tanımlanan cinsten farklı yenilgiler alacaktı. dünya kupası ile altmışlı yıllarda başlayan avrupa uluslar kupası da türkiye için sadece grup maçları aşamasına katılınan, finalleri ancak uzaktan izlenen organizasyonlar idi.
sürekli yıkımlar yaşayan bir insan gibi, türk futbol dünyası da çareyi geçmişe yönelmekte ve eski başarıların gölgesine sığınmakta bulmuştu. 1956 yılındaki 3-1'lik o meşhur macaristan maçı adeta yeniden keşfedilmişti. bu maç, futbolla ilgili hemen her konuda bir tür mihenk taşı haline gelmişti. nitekim, 1962 yılında macaristan'da oynanan ve türkiye'nin 2-1 kaybettiği maç "rövanşı verdik," diye değerlendirilecek ve 1956'daki maçın bir kıstas alınması belki de o an netleşecekti.
bu tarihten sonra oynanan maçlar kaybedildiğinde, macaristan maçını nasıl kazandığımız hatırlatılarak milli takım eleştiri yağmuruna tutulacaktı. kazanıldığında, bu kez de "1956 ruhunun" sahaya yansıdığı anlatılacaktı. örneğin 16 ekim 1966 tarihinde rusya'da elde edilen 2-0'lık galibiyeti, o güne değin görülmemiş bir şekilde birinci sayfadan sekiz sütuna manşet yapan hürriyet gazetesi, bu galibiyeti macar maçından sonraki en büyük zafer olarak kaydetmişti.13 bu galibiyet sonrasında futbol federasyonu başkanı orhan şeref apak da türk futbolunun gelişme yoluna girdiğini ve bu başarının altında başlattıkları ikinci lig ve genç takımlar projelerinin olduğunu söyleyecekti. ancak milli takımın daha sonra oynadığı irlanda ve almanya maçlarını kaybetmesi, değişen fazla bir şeyin olmadığını gösteriyordu.
bu yıllarda milli takımın tek başarısı rcd (kalkınma için bölgesel işbirliği örgütü) kupası'nı kazanmasıydı. rcd, abd öncülüğünde ön asya'da sovyet yayılmasına karşı oluşturulan ve türkiye, iran, pakistan arasındaki ekonomik dayanışma yı geliştirmeyi amaçlayan bir örgüttü. bu örgüt adına 1967 yılında pakistan'ın dakka kentinde düzenlenen turnuvada iran ve pakistan milli takımlarını mağlup eden türkiye, şampiyon olmayı başarmıştı. her ne olursa olsun uluslararası nitelik taşıyan bir turnuvada birinci olmak kamuoyunda sevinçle karşılanmışsa da, yönünü batı'ya dönmüş ülkede bu "doğulu" şampiyonluk, pek kalıcı bir iz bırakmamıştı.
yetmişli yıllarda, milli takım ara sıra alınan tesadüfi galibiyetler bir yana bırakılırsa birbiri ardına başarısız sonuçlar almaya devam etmişti. o dönemde macaristan maçı başarısız sonuçlardan sonra anımsanan bir nostaljik öğe olmaktan öte, yıldönümünde gazetelerde anılarak ritüelleşmişti. "macar maçı" tanıklık edenler şöyle dursun gün dünyada olmayanlar tarafından bile "tanınıyor", adeta kutsanıyordu. o kadroda yer alanlar, neredeyse birer futbol azizi yerine konuluyordu.