fatih uraz'ın "adamın abdalı kaleci olur" kitabından;
yerli panterlerden ne haber!
(...)
az gol yemek bazen önemli bir kriterdir, bazen de değil'. trabzonspor'un fırtına gibi estiği dönemlerde, kalesinde şenol güneş'in yerine başka biri de olsa eminim müthiş müdafaanın arkasında çok gol yemesi mümkün değildi. elbette iyi pozisyon ajma ve oyunu doğru yönetme özelliğiyle fiziksel dezavantajını ortadan kaldırmayı başaran şenol güneş'in hakkını yemek olmaz ama defansta etten duvar ören bir ekip varsa ve kaleciye giden bütün gol yollarını kapatıyorsa onun da hakkını iade etmek lazım diye düşünüyorum.
1990 dünya kupası'nı almanya havaya kaldırırken kalesini bodo illgner koruyordu ve alman ligi'nden hangi kaleciyi kaleye geçirirseniz geçirin sonuç değişmezdi. çünkü o turnuvada illgner'in takıma yaptığı katkı yok denecek kadar azdı... eh ne diyelim, futbol ne de olsa "22 kişinin oynadığı ama sonunda almanlar'ın kazandığı bir oyun"du.
az hata yaparak oynamak gerçek mana da hatırı sayılır bir kriterdir, ancak arada bir de olsa maç kurtarma özelliğiyle desteklenmezse önemini yitirebilir. aynen tuzsuz bir çorbanın verdiği eksik lezzet hissi gibi!
fantastik plonjonlar ve kurtarışlar iki kişi için çok önemlidir: kaleci ve seyirci! seyirciyi yaz-kış aldırmaksızın stadyum kapılarında bekleten nedenlerin başında "güzel goller ve kurtarışlar görmek, değişik enstantanelere şahitlik etmek" arzusu yatar. bu nedenle yalnızca gol olabilecek bir topu çıkarmak değil, aynı zamanda gözleri okşayan bir estetikle, seyir zevki vererek fantastik kurtarışlar sergilemek de kalecilerin asli görevlerinden sayılmalıdır.