ben, 1960 yılında karşıyaka lisesi'ne kaydolmadan önce, ortaokulu bir taşra kasabasında, kırkağaç'la okumuştum. bir futbol takımı tutma alışkanlığı daha o zamanlar da vardı. gerekçesini hatırlamıyorum ama ben galatasaray'ı tutardım. o zamanların galatasaray'ı metin oktaylı, suat mamatlı, b.ahmetli, can-demirli, turgaylı, ısfendiyarlı, ismail kurtlu galatasaray'dı. pazartesi sabahları okula gittiğimizde ders zili çalmadan önce maçlardan başka bir şey konuşulmazdı. boyutu bugünkü kadar olmasa da, fanatiklik o zamanlarda da vardı. fanatiklerin maç konuşmaları hep kavga gibi olurdu. üç büyüklerden başka futbol takımını tutan kimseyi hatırlamıyorum. o zamanlar bir takımı tutmanın, taraftar olmanın birinci şartı, üzerinde "zenci kız" resmi olan mabel çikletlerinden çıkan futbolcu fotoğraflarından tuttuğunuz takımın kadrosunu oluşturup cebinize koymanızdı. eğer babanızın verdiği harçlık biraz fazla ise, yine mabetlerden çıkan real madrid veya barselonalı futbol yıldızlarının fotoğraflarım da biriktirdiniz mi havanızdan geçilmezdi.
dükkân komşumuzun oğlu güven taner (şimdi spor yazarı) kırkağaç'ta değil, izmir'de okurdu. futbolcu fotoğrafı koleksiyonu en zengin olan oydu. üç büyüklerden beşiktaş'ı tutardı. ne zaman hangi takımı tuttuğu sorulsa "istanbul'da beşiktaş, izmir'de altay, avrupa'da real madrid" derdi. o zamanların real madrid'i de gentolu, puşkaşlı, santa manalı, di stefenolü müthiş bir takımdı.
kırkağaç'tan, manyetolu telefonla izmir görüşmesinin 3-6 saat bekleme ile gerçekleştiği dönemlerde türk gençliği real madrid'in maç sonuçlarını günü gününe gazetelerden izlerdi. bunu anlardık da güven'in izmir'de altay takımının taraftarı olmasını bir türlü anlayamazdık. izmir'de altay'ı tutacağına, kırkağac'ın acar idman'ını tut derdik de kıs kıs gülerdi.
gel zaman git zaman, deve tellal, pire hamal oldu. günün birinde ben de kendimi izmir'in karşıyaka'sında buldum. o zamanlar bugünkü gibi her köşe başında bir lise yoktu. benim de kayıt olduğum karşıyaka lisesi'ne yalnız karşıyaka'da oturanlar değil, ayvalık'tan, bergama'dan, aliağa'dan, menemen'den çok sayıda öğrenci gelirdi. ama yine de çoğunluk lisenin ortaokul bölümünden gelen karşıyakalı gençlerden oluşurdu.
futbol kırkağaç'ta olduğu gibi burada da gündemin birinci sırasından düşmüyordu. pazartesi sabahları herkes normalden en az yarım saat önce okula gelir. okul bahçesinin arka tarafındaki çamlı yola girdi mi başlardı kaf kaf kaf sin sin sin diye zafer şarkılarına. eller yumruk yapılır, sıçranır göğüsler yerden bir karış havada çarpışılırdı. tabii karşıyaka galip geldiyse... ve tabii ki bu madalyonun bir de ters tarafı vardı. hala yazmaya, düşünmeye bile elim varmıyor. eğer yenilmişsek ağızları bıçak açmaz, kaçan fırsatlara dövünülür, kahır dolu bir hafta yaşanırdı. biz kırkağaç'tan, ayvalık'tan, bergama'dan gelenler önceleri şaşırıp kalmıştık bu olanlara. ama 3-5 ay sonra biz de farkında olmadan sıkı birer ksk'li oluvermiştik. fırsat buldukça antrenmanlara giderdik. bulut'lar, burhan'lar, erol'lar (3 erol vardı, gazcı erol, küçük erol, baş erol), argun'lar ağabeyimiz olmuştu. her gün akşamüstleri sahilde karşılaşırdık. galatasaray'a, fenere, beşiktaş'a gol atan kahramanlarımızla sahilde selamlaşmadan geçilmezdi. zaten o zamanlar karşıyaka büyük bir aile gibiydi. herkes birbirini tanırdı. takımda oynayanların yarısından fazlası karşıyaka'nın kendi gençleri idi. alsancak stadı küçük olduğundan yer bulamayız dışarıda kalırız diye maç günleri stada, pikniğe gider gibi erkenden giderdik. daha karşıyaka'ya geleli bir yıl bile olmamıştı ama biz fanatikleşmeye başlamıştık bile...
benim karşıyaka lisesinde öğrenci olduğum 1960-1964 yılları arasında okuldaki sınıflar arası futbol maçları şölen gibi olurdu. öğle arasında aç kalma pahasına kimse evine gitmez, kızlı-erkekli sınıflarımızın maçlarında kendimizi parçalardık. o zamanlar lise'deki sınıf takımları ksk'nin alt yapısı gibi idi. nitekim ibrahim'ler, atilla'lar, ekrem'ler, okan'lar lise'de yetişip ksk'de oynayan ilk aklıma geliverenler. hele bir de atatürk lisesi, namık kemal lisesi, motor sanat enstitüsü ile yapılan okullar arası maçların tadına doyum olmazdı.
* * *
fakat kim ne derse desin o dönemlerden kalma en derin futbol izleri, üç büyüklerle yapılan maçlardan sonraki karşıyaka dönüşleri idi. yanlış hatırlamıyorsam 1963 yılı idi. bir karşıyaka-fenerbahçe lig maçından önce verilen beyanatlar gazetelere manşet olmuştu. gençlerle en iyi diyalog kuranlardan küçük erol son antrenmanda "ağabeycim 2 gol benden kazanamazsak hepinize gazoz" demişti de saf saf bayram etmiştik. gerçekten maçı da 2-1 ksk kazanınca sanki ulusal bayram ilan edilmiş gibi olmuştu. ksk'li futbolcular da aramızda olmak üzere 1000 kişilik sur vapuru'na en az 3-4 bin kişi binmiştik. vapur deniz seviyesine kadar inmiş, kaptan köşkü işgal edilmiş, vapurun sirenini "arap osman" eline geçirmiş, alsancak'tan karşıyaka'ya kadar "kaf kaf kaf sin sin sin kaf sin kal sin kaf" çekerek gelmiştik. sanırım mayıs ayı idi. karşıyaka'ya yaklaşınca yüzlerce kişi elbiseleri ile sapır sapır denize atlamıştı. biz vapurdakiler birkaç bin kişi idik. ama karşıyaka sahili insan selini andırıyordu. çılgınca bir alkış tufanı ile vapurdan inen her kes sanırım kendini kore gazisi gibi hissediyordu. başta futbolcular konvoy halinde kulübe kadar yürüdüğümüzü hepimizin bağırmaktan seslerinin kısıldığını dün gibi hatırlıyorum. bu muhteşem şölenler "üç büyüklerle" ve izmir takımları ile yapılan her maçtan sonra böyle devam etti, gitti.
yıllar sonra hâlâ dilim anlatmaya varmıyor ama bu madalyonun bir de arka yüzü vardı. kaybedilen maçların dönüşleri. o dönüşlerde aklımıza hep yahya kemal'in "sessiz gemfsi şiiri gelirdi. kimsenin canı konuşmak istemez, hakemlere, rakip oyunculara bol bol çıkışılarak hınç alınmaya çalışılırdı. bir vapur taraftar, futbolcuları teselli etmeye çalışırdı. ama şu bir gerçek ki "baba cevat" maçlardan sonra adeta 10 yıl yaşlanır, herkes o büyük karşıyakalıyı teselli etmekten kendi üzüntüsünü unuturdu. kaybedilen maçlar sonrasında alsancak'tan kalkan sur veya efes vapurları karşıyaka'ya yolcu değil, bir hafta sürecek kahır taşırdı sanki. ama galiba acı gerçek şu ki kaderi hiç gülmemiştir karşıyakalı'nın... kahır maçları, kahır yıllan mutluluk yıllarına hep on basmıştır.
haaaaa... bana hangi takımı tuttuğumu mu soruyorsunuz... karşıyaka spor kulübü... neden mi? çünkü ben karşıyakalıyım... yaşım mı? 62... belki karşıyakalı olmasaydım 52 olabilirdim. olsun varsın... ben karşıyakalıyım... yaşadıkça..