kemal okuyan'ın "futbolu neden sevmeli? / futbolu neden sevmemeli?" kitabında yer alan "anti-futbol yazısı... ve sınırları!" başlıklı yazısından;
aslında futbolun bizim oyunumuzun çok ötesinde bir ciddiyete sahip olduğuna yedi yaşında gittiğim ilk maçta tanık olmuştum. neden bilmem, ankaralıydık ama babam bizi eskişehirli taraftarların arasına oturtmuştu. es-es'lerin galatasaray'la birlikte şampiyonluğu kovaladığı yıldı. rakip şekerspor kümede kalma mücadelesi veriyordu.
tribünlerdeki şamata nedeniyle "gerçek" futbolun nasıl bir şey olduğunu pek anlayamamıştım. yalnızca eskişehirspor'un maçı kazanmak üzere olduğunu hatırlıyorum. sonra bir serbest atışta ortalık karıştı ve şekersporlu siyahımsı bir oyuncu son dakikada kendi takımını kurtaran golü attı. hatırladığım bir başka şey, golden önce "eyvah, mümin güneşe bakamaz" diyen bir seyircinin telaşıydı.
açık renk gözlülerin güneşe bakamadığını oracıkta onaylamıştım. şeker'in golünü atanın da ismini söylediler: arap güngör!
arap güngör eskişehirli futbolcuları yıkmıştı. maç bitti, biz tribünde onlar sahada donup kalmıştık. koca koca adamların ağlayışı beni derinden etkilemişti. o dakika eskişehirsporlu olmaya karar verdim. üzülenin yanında olmak gerekirdi herhalde...
bir maçta yenildikten sonra hüngür hüngür ağlanmasında hastalıklı bir yan var ama diyorum ki, keşke futbolun ciddiyeti oralarda kalsaydı, bugün hüznü bile paraya çeviren sisteme varılmasaydı.