sene 1956... günlerden 25 kısım pazar... prag'da korkunç bir soğuk hüküm sürüyor. suhunet: -15...
milli takım futbolcularının ekserisi heyecanlı, renkleri sapsarı. soğuk ve heyecan... ay-yıldızlı formayı taşıyan gençlerimizi, iliklerine kader sarmış.
netice ne olacak?
idarecisi futbolcusu fısıltı halinde biribilerine bu suali soruyor. iyimser olanlar pek az. «bu şartlarda ve bu sahada büyük bir hezimete uğramazsak, bu bizim için bir başarı olacak» deniliyor. esasen çeklerin kuvvetli oluşunda herkes müttefik. avrupa'nın 9 yıl namağlûp ünvanına sahip olan çekler, macaristan'ı 4-3, brezilya'yı 1-0, isviçre'yi 6-1, belçika'yı 4-1 mağlûp etmişler. bütün bunlar biliniyor. bilinen bir başka hususta - bu daha ziyade bir evvelki neslin malûmudur -çeklerin bize futbol hocalığı etmiş olmalarıdır. dünkü şöhretler, dünü bugüne bağlayanlar «biz futbola çeklerden öğrendik» demektedirler. kısaca saha, seyirci ve iklim dezavantajları karşısında, eski hocalarımızın karşısına çıkıyorduk. çıktık... buzla örtülü sahada ve naftalin gibi yağan karın altında, doksan dakika mücadele ettik. ezilmedik. ezilmek ne kelime, hatta ezdik de... ve zorlu rakiplerimiz, beraberliği temin etmenin sevinci içerisinde sahadan ayrıldılar. millî takımımızın, böyle ümitsiz anlarda kendisinden ümit edilmeyecek neticeleri temin ettiğine pek çok defa şahit olunmuştur. prag maçı bunlardan biridir.
prag maçı, kuvvet ölçülerinin, peşin hükümlerin sahada bozulup dağılmasının tipik bir örneğidir.
o günden bu yana, evvelce de işaret ettiğimiz gibi türk futbolunda bir terakkinin mevcut olduğu, şüphe götürmez bir hakikattir. o gün kurulan takımın iskeleti, bu gün daha olgun bir hale gelmiştir. iki sene evveline nisbetle millî kadronun, yeniden iltihak eden elemanla kazançlı durumda olduğu kanaatındayız.