takvimler haziran’ın üçünü gösterdiğinde türkiye’de hayat durmuş ve trt türk televizyon tarihinin en yüksek reytingini yakalamıştı. maç ts ile 12:00 de başlıyordu ama bu resmi dairelerdekiler de dahil kimsenin maçı izlemesini engelleyemiyordu. rakibimiz yıllarca karşılıksız desteklediğimiz brezilya idi ve bu kez biz kendi çocuklarımızı tutuyorduk. dünya kupasına katılmanın keyfini yaşamaya başlamıştık. fena da oynamıyorduk hani. rüştü kalesini başarıyla müdafaa ediyor, diğerleri ona ayak uydurmaya çalışıyordu. şampiyonlar liginde final oynayan ilk ve tek türk olan yıldıray ise sahanın en iyilerinden birisiydi. ve ilk yarının sonlarına yaklaşılırken o ana dek pek de etkili olamayan hasan,ceza sahası içinde çaprazdan enfes vurdu ve biz inanamadık;gol olmuştu. hasan’ın öyle bir sevinmesi vardı ki,sanki ömrünün her gününde üç defa brezilya’ya gol atıyormuş da buna alışmış gibi… ikinci devre bir çırpıda geçiverdi. şenol güneş’in yıldıray’ı neden oyundan aldığını anlayamadık. devrenin başında ronaldo beraberliği sağladı. bir puanı umarken kim vurduya gittik. maçın g.koreli hakemi “kim” acemilikleriyle hem bizi hem de brezilyalıları çıldırttı. hakeme o kadar kızmıştık ki,kore savaşına atıfta bulunarak;”kurtarmayacaksın abi böylelerini!..” muhabbeti bile yaptık.