ilk basımı 1993 yılında olan jupp derwall'ın "türkiye anıları" kitabından;
beşiktaş, fenerbahçe ve galatasaray arasında başa baş bir yarış olacaktı.
sonraları geriye, şampiyonluk için tarifi mümkün olmayan bir mücadele veren beşiktaş ve galatasaray kaldı. birbirimize hiçbir ödün vermeden geldiğimiz son maçlarda kimin şampiyon olacağı hâlâ belli değildi.
o yıl şampiyon olmayı başaramadık. beşiktaş'a oranla iki maç daha az kazanmıştık. beşiktaş'dan dört fazla beraberliğimiz vardı. buna karşılık sezon boyunca tek bir oyun bile kaybetmemiştik. sezon sonundaki durum belki tatmin edici değildi ama, bizim için hayli öğreticiydi. gelecek yıl şampiyon olmayı başarabileceğimizden emindik.
yine de büyük bir üzüntü içine düşmüştük. bu, bütün sezon boyunca ellerinden geleni yapmış olan futbolcularımız için son maçlarda ortaya çıkan küçük bir trajediydi. sadece bu sezonda altı maç golsüz berabere sonuçlanmıştı. tek bir değerli gol bile daha fazlasını elde etmemize neden olabilirdi. bu bize, on dört yıl aradan sonra tekrar şampiyonluğa ne kadar yaklaştığımızı gösteriyordu.
bir diğer hata kaynağını da, beşiktaş'la aynı puana sahip olmamıza rağmen ligi ikinci olarak bitirmemize neden olan, averajımızın ondan eksi 7'lik bir fark göstermesinde aramak gerekiyordu.
eksiğimizi sezon başında göremediğimiz açıktı. uç adamlarımız yeterince "sivri" değildi. gerçi geçen yıla göre 23 gol daha fazla atmış ve 8 gol daha az yemiştik. ama bu, lig sıralamasında diğer takımlarla aramızı kesin bir şekilde açıp şampiyonluğa ulaşmak için yeterli değildi.
taraftarlanmız ve hayranlarımız çok mutlu değillerdi belki, ama, keyifleri yerindeydi.
takımın, bir adım ileri atmanın ötesinde başarılı olduğunu göstermiştik. uefa kupası'na katılmanın yanı sıra, artık, avrupa şampiyon kulüpler kupası'nda da yer almak için fazla bir şey gerekmiyordu belki de.
pek çok oyuncuda, gösterilen performansın sonuç getirmemesi ve başarısızlığın ortaya çıkması sonucu oluşan ve ezici bir etki yapan o büyük yük ve baskının kalktığını hissediyordum. aslanlar gibi mücadele etmişler, bütün bir sezon direnmişler ve saygıyı, kabulü ve değer verilmeyi hak ettiklerini kanıtlamışlardı. artık hiçbirimizin saklanmasına, şehirde utanç içinde dolaşmasına, yetersizlik ya da yenilgiler yüzünden sataşmalara ve laf atmalara hazırlıklı olmasına gerek kalmamıştı. birdenbire yine hayranlık ve takdir görmüştük ve bu, insanın kendini iyi hissetmesi, tartışması ve gelecek hakkında konuşması için çok olumlu bir etki yaratmıştı.
oyuncular ise takımın ve kulübün sorumluluğunu taşıma duygusunu keşfetmişlerdi. herkes kendini rahat hissediyordu ve takımı günde bir kereden fazla antrenmana çağırmak hiçbir sorun yaratmıyordu. anlayış, ilgi, merak ve başarı isteği ortaya çıkmıştı. bunlar umuttan da ötesine olanak veren özelliklerdi.
artık antrenmanlara ve antrenman maçlarına taraftarlar da gelmeye başlamıştı. 3. lig takımlarıyla yaptığımız maçlar büyük seyirci çekiyordu. mutlaka pek çok amatör lig ve üçüncü lig takımı da şampiyonluk maçlarında kendilerini bu kadar çok sayıda coşku dolu taraftarın desteklemesini isterdi.
takımımız taraftarlarına tempolu futbol ve nefis tek pas örnekleri sunuyordu; kimse yanlış pas vermekten korkmuyordu. tek tek rakip oyuncular karşısında da taktik olarak üstündük; futbolcular antrenman çalışmalarından da, maçlardan da zevk alıyorlardı. bu ortamda nepimiz 1986-87 sezonuna büyük umutlarla bakıyorduk.