galatasarylı arif erdem ve hakan ünsaldan koreye gidiş yolundaki anı;
..."orada korkunç anılarımız var." diyor arif. şu an belki de röportaj yapamayacaktık diye onu destekliyor hakan ünsal. ve adeta soluksuz anlatıyorlar güney kore'den japonya'ya gidişlerinde başlarına gelen o unutulmaz uçağın irtifa kaybetmesi anını: "bulutun içerisindeydik. ne kadar sürdü, 1 dakika mı, 5 dakika mı bilmiyoruz."
yıldıray’ın garip rüyası...
arif alıyor sözü: "ben zaten uçaktan korkuyordum. hakan ünsal sol tarafımda, iki sıra önümdeydi. yanımda abdullah vardı. lavaboya gidecekti. tam o esnada kemer ikaz ışıkları yandı. 'otur apo' dedim. dinlemedi. 'bir şey olmaz' diyerek kemerini çözdü. tam ayağa kalktı o an uçak sanki bir yere vurdu. 'allah' dedim. öyle bir bağırdım ki. uçakta herkes bağırıyor. uçak hızlanmaya başladı. garip sesler geliyor dışardan. ben arapça dua okuyorum sesli bir şekilde. alpay arkadan ağlamaklı sesle, 'arif, türkçe söyle lan biz de amin diyelim.' diye yalvarıyor. sol tarafımda kaptan bülent ve tayfur nasıl ağlıyorlar. çatır çatır sesler geliyor. kaptan pilotta ses yok. okan uyuyordu o esnada. tam olay anında uyandı. herkese gülücükler dağıtıyor ama bir baktı hepimizin yüzü bembeyaz. rüyasında büyük çekmece'den uçakla florya'ya gittiğini ama uçağın hep alçak uçtuğunu görüyor o an. yıldıray da uyuyordu. o da uyandı. o da rüya görüyordu. uçak düşüyormuş rüyasında. ama beyaz sakallı biri geliyor, uçağın önünü kaldırıyor. ergün abi de uçağa binmeden önce rüyasında uçağın düştüğünü görüyor. dişleri de ağzından dökülüyor rüyasında."
sonra ne oldu biliyor musun diye sözü alıyor k.hakan: "otobüse bindik. kimsede çıt yok. derken otele girdik. otel korku filmlerindeki gibi. hava sisliydi zaten. altı yedi kişi hep beraber dolaşıyoruz. odaya çıktık. otelin penceresini açtık, karşıda dev bir buda heykeli. gözlerinden de kırmızı ışık saçıyor etrafa. sislerin arasından garip bir şekil almış o haldeki heykeli görünce içimizden biri, "oğlum biz öldük mü lan" diye sordu.