bağış erten maçın analizini köşesinde şöyle yapmış;
teknik direktörsüz ligde kayıp vermeyen galatasaray, kupa yarı finalinde gençlerbirliği'ne elenmekten kurtulamadı. ilk maçı ankara'da 1-0 kaybeden sarı-kırmızılılar, dün rakibiyle 1-1 berabere kaldı. galatasaraylı lincoln son anlarda penaltı kaçırdı. 20 yıl sonra 'büyük'süz bir kupa finali oynanacak.
hocası olan finale mum diksin
malum, kupa gediklilerine kupa beyi denir. o zaman son on senede yedi final oynayanlardan mürekkep dün akşamki maç kupa papazıyla kupa valesini karşı karşıya getirdi diyebiliriz. fakat kozlu oyun değil pişti hesabı vale kupayı aldı, götürdü. tamam bu aralar galatasaray'ı izlemek ayrı bir zevk. hele de gizli özne olan teknik adamın izlerini aramak... fakat dün akşam takdiri asıl hak eden konuk ekipti. sıkletindeki diğer takımlara inat sanki ligden düşmek kadar bu kupayla da ilgileniyordu alkaralar. kim bilir belki de kötü giden sezona bir teselli takısı takmak için.
trabzon maçındaki fazdan girdi galatasaray. hızlı, hevesli, etkili. 7'de lincoln'ün defansın arasına gizlediği şutun ribaunduna hakan yetişemedi. aynı esnada gençler kalesindeki kaygı ise bu hevesten bir kontra patikası çıkarmaktı. ilk 15 geçilirken beklenti-aksiyon dengesini daha iyi sağlayan galatasaray oldu. araya sızmalar, uzak şutlar, kenar toplar... hepsi vardı ilk yarım saatte. hakan şükür, adnan beyler ya da cevat hoca... bu takımı kim kuruyorsa maçın başında iyi verim aldığı kesindi. 20 geçilirken nonda ve hakan'la başlayan paragrafın son cümlesini kuran servet şutu bu baskın durumun en güzel göstergesiydi. dinamizm gol getirmeyince, sarı-kırmızılılar 25 dönülürken takatten düşmeye başladı. zaten gençler de hafiften rakip sulara girmeye başlamış, niyetini daha sarih belli eder olmuştu. 30'daki penaltı itirazlı kahe pozisyonuyla ilk girişimleri de geldi. 36'da hakan aslantaş'ın şutu ise çok daha tehdit ediciydi ve oyundaki dengenin yavaştan rakibe doğru da bükülebileceğini gösteriyordu. artık rakip sahada daha sık görülüyorlardı. galatasaray ise 37'deki lincoln şutunda olduğu gibi spot olaylar peşinde koşuyordu. devre bu temayla bağlandı.
kezman'a nazire yaptı
devre arasına girerken cevat güler'in arkasından adnan sezgin de seğirtti soyunma odasına. belli ki ikinci yarı stratejisini belirleyecek konsey kararı oradan çıkacaktı. gelin görün ki 49'daki cılız lincoln şutu gibi bir hamleden daha fazlasına ihtiyaçları vardı. baskıyı yine rakip alanda kurmuşlardı ama trafik başlangıçtaki gibi akışkan değildi. bu durum alkaralar'ı çabuk heveslendirdi. 54'te kahe'nin kaçırdığı diz dövdüren cinstendi. üç dakika geçmeden bu sefer hakan aslantaş daha da beterini kaçırdı. bunlar tur getirecek hamlelerdi. hızla iki değişikliğe gitti alkaralar, çünkü zaaf anlarını yakalamışken derhal maçı koparmak istiyorlardı. lakin oyuna yeni giren engin'in ve mehmet nas'ın sert şutları da aykut'a takıldı. işler ev sahibi için giderek sarpa sarıyordu. okan ve ümit karan bu gidişe dur demek için girdi oyuna. fakat konuk ekip hâlâ tehdit ediciydi. 69'da engin'in enfes kaçırdığı mehmet çakır kahe de boş kaleye dürtemeyince, galatasaray efsunlandığına inanıp yeniden direksiyona geçmek istedi. fakat
gençler'in onca emeği boşa gitmesin diyen futbol tanrıları devreye girdi ve 77'de tuna'ya enfes bir röveşata golü attırdı: 0-1. artık 3 gol gerekiyordu ev sahibine, oysa mecalleri de inançları da kalmamıştı. ümit karan'ın 90'daki golü sadece yenilgiyi önledi. son saniyelerde lincoln penaltıyı atsa ne olacaktı ki! gençlerbirlikliler 20 yıl sonra dört büyüksüz kupa finalini çoktan müjdelemişti bile.