ilk basımı 2008 yılında olan harun çelik'in "bize her yer trabzon" kitabından;
gamze bal, trabzonspor tribünlerinin eli kalem tutan güzel kızı... hayata dair her adımında trabzonspor olmuş. bakalım gamze bize neler anlatacak?
trabzonspor tarihi, her ömürce, başka başka yazılıyor
8 yaşındayım...
kulübün yıkım günü, benim doğum günüm sayılıyor bordo mavi sevdası adına. 96'nın yazında, sıcak bir mardin akşamında, eşyaları toplanmış, tayini yeniden istanbul'u gösteren trabzonlu ailenin çocuğu gamze, golümüz sonrası inletiyor tüm lojmanı kardeşiyle birlikte...
ortaokuldayım...
fanatikliğe doğru adım adım ilerlerken marşlar yazıyorum trabzonspor'uma kendi çapımda... o dönemlerde tuttuğum ajandanın 11 nisan'ı gösteren sayfasında, küçük bir kız çocuğunun eksik/yanlış bilgileri ve dar kelime haznesiyle yazdığı; ancak trabzonspor'a olan sevgisinin ne kadar büyük olduğunun marşın son iki kıtası;
liglerin kaderini yazan sensin karadeniz'in en büyüğü sensin taraftarın gönlündeki tahtlar senin trabzonspor'um şampiyon sensin laylaylaylaylaylaylaylaylaay
bugün senin için çok konuşuyorlar ama yarınlarda mutlak utanacaklar herkes trabzonspor'u tutmayacak ama hepsi sana saygı duyacak unutma
lisedeyim...
artık tam bir fanatiğim...
ilk maçıma gidiyorum. istanbulspor karşısında 2-1 galip geliyoruz. stada gidene kadar hissettiklerim anlatılmaz... stat kapısında "ne kadar da çok trabzonsporlu varmış istanbul'da..." diyorum safça...
son sınıfta okul dergisi çıkarmaya niyetleniyoruz. genel koordinatörlüğü bana teslim ediliyor. okulumuzun ünlü mezunlarıyla röportajlar ayarlıyorum; onlardan biri de güven kocabal, istanbulspor'dan hatırlarsınız. o dönem beşiktaş'ta oynayan güven'le röportaj yapmak için nevzat demir tesisleri'ne gidiyoruz. antrenman sonrası herkes bir imza alma telaşına giriyor. sakinim... okan buruk yaklaşıyor, imza alacağımı düşünerek bakıyor. sakince dosyalarımın arasına sıkıştırdığım trabzonspor dergisini gösteriyorum "bunu mu imzalayacaksınız?" dercesine... gazetecilerden kahkahalar yükseliyor, okan buruk gülümsüyor; "ben de trabzonluyum' diyor. "biliyorum' diye yanıtlıyorum. dergi ile fotoğraflarımızı çekiyorlar... mağrurum... trabzonlu güven kocabal ile röportajı "hemşo - güven ağabey" hitaplarıyla sürdürüyoruz, trabzonspor dergisi masanın üzerinde nefeşlenirken... ve günü temsiliyet görevimi yerine getirmiş olmanın verdiği hazla bitiriyorum...
beden derslerinde giydiğim yakalı bayan formasını çıkarmıyorum hiç. gömlek üzerine forma, forma üzerine bordo kravat... adım "tiki trabzonlu"ya çıkıyor, aldırmıyorum...
üniversitedeyim...
bordomavi.net ile tanışmışım... tsira şimal yıldızı bayan taraftar grubuna katılmışım. trabzonspor kulüp üyesi olmuşum... daha bilinçli, davasına daha sahip çıkan bir trabzonsporlu oluvermişim...
kültür inceleme diye bir ders alıyorum, birinci sınıftayım henüz. konum daha ilk günden belli; trabzonspor... sunum günüm gelip çatıyor. başlıyorum anlatmaya, anlattıkça açılıyorum. açıldıkça rahatlıyorum, mutlu oluyorum. derken sıra yılmaz okumuş'un "nasıl trabzonsporlu oldum?" yazısına geliyor. yazının bir bölümünde 3 istanbul takımının maskotlarıyla dalga geçiliyor... o anda sınıftan bir kişi sözümü kesiyor;
"hayvanlaştıramazsınız! sadece karadeniz fırtınası!"
sınıfta buz gibi bir hava ve arkasından gelen hiddetli tartışmalar. imdada hocam yetişiyor, davamda haklı olduğumu belirterek sunumuma devam etmemi rica ediyor. öyle de yapıyorum. tabi, kötü bakışlar üzerimde... aldırmıyorum yine! ve o dersten, sınıfın en yüksek notuyla geçiyorum...
birçoğu gibi, benim de bir trabzonspor kronolojim var işte... kimisinin 30'unda başlayan hikâyesi benim daha küçük yaşlarıma denk geliyor. şanslıyım...
anlatacak daha çok şey olmakla birlikte, yaşayacak da çok şey var ileriki günlerde... hissedilenler, hissedileceklerse cabası... hemen her günü trabzonspor ana temalı bir anıyla dolu geçip giden hayatlar bizimkisi...
yaşanılanlar farklı farklı, hissedilenler farklı farklı, ama konu hep aynı...
trabzonspor tarihi, her ömürce, başka başka yazılıyor işte...