dönemin kız arkadaşını mutlu etmek amacıyla kendisini son maçı izlemeye götürdüm. o zamanlar fenerlist vardı, bir dolu arkadaşım da üyesi.
eh, izmirliyiz, sarı kırmızı renklere karşı da gelişmiş bir refleksimiz vardı, sevgili de mutlu olsun istiyoruz.
highland'de izledik maçı. bir önceki maçı da aynı tayfa ile izlemiştim. gençlere birkaç da tezahürat öğretmiştim.
herkes beni fenerbahçeli sanmasın mı, anlatamıyorsun da derdini, kardeeeş, tek ortak yanımız sarı ve kırmızının yan yana gelmesini istemememiz diye. hatun da süper seviniyor, çakalca yaşasın mutlu oldu, bize de yansır bu diyorsunuz.
tabii, trabzonspor anadolu takımı değildir, olamaz da derdim her zaman, hala da hiçbir sempatim yoktur kendilerine.
bir yandan fener maçı devam ediyor, diğer yandan da trabzon'un yediği goller ekrana geliyor (lütfen hatırlayalım, bilmiyorsak da bulalım izleyelim).
o gün benim açımdan trabzonspor'un bordo-mavi-sarı-kırmızı renklerinde olduğu tekrar ispatlanmış oldu.
maçı takip eden yıllarda ise "abi sen fenerli değil miydin" sorularına defalarca maruz kaldım.
haa, bir de dip not var. kızılay'a inildi maçtan sonra. şu 4 metrelik bayrak sopaları vardı, uzayan plastik zımbırtılar. benim arkadaşın elinde, ama kırılmış, sallanmıyor yere değdiği için bayrak. ben de arkadaşımı omzuma aldım mutlu olsun bayrağı sallasın diye.
ertesi gün de tv'de izledim sahneyi. gören olmamıştır dedim ama neyse, her zaman en önemli şey sevgilinizin mutluluğu değil midir? (öyle midir ki?)