istanbulspor onun için bir yuva gibidir. yöneticileri ve antrenörleri onun eğitimini aksatmaması için ellerinden geleni yaparlar. takım sayısının çokluğu nedeniyle cumartesi-pazar üst üste iki maç oynanan yıllarda, arkadaşları ankara ve izmir deplasmanlarına tren ve gemiyle gidip dönerken o cuma günleri derse girer ve akşam uçağıyla gider. aynı şekilde pazartesi okula gidebilmek için pazar günü maçtan sonra akşam uçağıyla istanbul’a döner. bu döneme ait hoş bir anısını şöyle anlatıyor: “1963 veya 64 senesi, şeref stadında idman yapıyoruz. takım ertesi gün izmir’e gidecek. vapurla bandırma’ya geçiyorlar, oradan trenle izmir’e devam ediyorlardı. ben cuma akşamı uçakla gidiyorum, pazar akşamı dönüyorum. idmanda antrenörümüz aydemir nemli, ‘sen maçlarda hiç şut atmıyorsun,’ dedi. on sekiz üzerine on tane top dikeceğim, bunlara vuracaksın, idmanın bitecek,’ dedi. okula gitmek için acele ediyordum. ben farkında değildim, tuncay becedek birkaç arkadaşıyla birlikte kalenin arkasına toplanmış. birinci topa vurdum, aceleyle altına vurduğum için kalenin üstünden gitti. kale arkasında toplananlar ‘martı biiiir!’ diye bağırdılar. sinirlendim, ikinciyi de kötü vurunca, ‘martı ikiiii!’ dediler. topları hep bu şekilde dışarı attım. ‘hadi martıcı, antrenmanın bitti,’ diye dalga geçtiler. o sinirle kimseyle konuşmadan çıktım ve duş alıp gittim. izmir’e gidip otele girdiğim anda, ‘ooo, martıcı geldi,’ diye takıldılar. ertesi gün göztepe ile oynuyorduk. hareketli toplara iyi vururdum. bir pozisyonda top önüme geldi, bir vurdum, doksandan gol oldu. ‘gelin şimdi martıcıyı öpün!’ dedim.”