türk futbolunun efsane ismlerinden olan hakan sükür bursaspor formasi altindaki ilk golünü bu macta atmistir. f.bahce 37 de vokri 57 de de gerson ile 2-0 önde iken 79. dakikadada hakan sükür macin sonucun tayin etti.
ayrıca 1991 senesinde kiralık olarak alınan gerson'un ilk imza töreni sırasındaki ilginç bir sözü hâlâ aklımdadır.
gazeteciler gerson'un 3-5 pozunu çektikten sonra, ondan atatürk büstünün önünde durmasını ve resim çekeceklerini söylediler. büstde siyah bir malzemeden yapılmıştı. gerson önce büstü şöyle bir süzdü ve gazetecilere;
"sizin atatürk'de mi zenciydi" demez mi?
bu sözler ordaki herkesin imza töreni boyunca sürekli gülümsemesine sebeb oldu. bu sempatikliği belki de onun tüm fenerbahçelilerce önceden sevilmesini sağlamıştır.
can kozanoğlu'nun futbol ve kültürü kitabında (ilk basım 1993) yer alan "gençler deplase olunuz!" başlıklı yazısından;
evet, özellikle bitişik nizam oturulduğunda bir avuç olmak gerçekten zordur. daha beteri ise birkaç kişi rakip tribüne düşmektir. insanın başına gelmeyince "susup oturulur herhalde" diye düşünüyor ama susulamıyor. hani kendi tribününüzde olsanız, belki hiç ses çıkarmadan seyredeceksiniz maçı. ama deplasmanın da deplasmanında, yabancı bir şehirde ve rakip takımın tribünündesiniz ya, sürekli çenenizi çalıştırma ihtiyacı hissediyorsunuz. rakip takımın, oyuncularından şikâyetçi taraftarı gibi görünmeye çalışıyorsunuz. tribünün en ateşli taraftan kesilip, "yalancıktan kendi takımınız"ın oyuncularına küfredip duruyorsunuz. sonra durum çakılacak korkusuna kapılıp, bu sefer gerçek takımınızın oyuncularına giydiriyorsunuz. garip bir ruh halidir ki, iki kez başımıza geldi. bursa ve eskişehir'de. bursa vakası sırasında, hilmi'nin gerson'a ettiği küfürler ku klux klan'ın gözlerini yaşanırdı herhalde. derken gerson bir de gol atmadı mı, hilmi'nin sevinçten ruhu kabarıyor ama ağzını açtıkça gerson'a da, ondan gol yiyen bursaspor defansına da...
bursaspor: gheorghe nitu, feti okuroğlu (dk. 65 hacı murat yılmaz), adnan örnek, taner ertaş, salih yalçın gündüz, turan şen, ersel uzgur, jan gabriel (dk. 40 ali beykoz), vytykaç paval, ali nail durmuş, hakan şükür
yedekler: ümit şengül, tunahan akdoğan, mehmet tezcan
teknik direktör: ?
fenerbahçe a.ş.: engin ipekoğlu, ahmet suphi evke, semih yuvakuran, ahmet oğuz çetin, müjdat yetkiner, turhan sofuoğlu, ümit birol (dk. 75 hakan tecimer), piotr soczynski, tanju çolak, gerson candido de paula, fadıl vokrri
10 numaralı formayı kimin giyineceği tartışmasının yapıldığı haftanın sonucundaki bu ilk maçta oğuz 4, tanju 9, gerson ise 10 numaralı formayı giymiştir.
fenerbahçe formasıyla ligde ilk golünü atan ve fenerbahçe tarihinin ilk brezilyalı futbolcusu olan gerson da yine fenerbahçe tarihinde ilk defa gol atan brezilyalı futbolcu olarak tarihe geçti.
11 eylül 1991 tarihli dünyada ve türkiye'de spor dergisinden;
bursa 1 fenerbahçe 2
metın ve tanju
güneri civaoğlu
tanju bu maçta da gol atamadı... gelecek hafta atacağı gollerin açılışını ise simgesel olarak spor'a yaptı. bununla ilgili fotoğrafları ve yazıyı daha ilerideki sayfalarda bulacaksınız.
tanju, gene kendisi gibi bir büyük golcü olan, hatta türk futbolunun en büyük gol adamı olan metin oktay'ın da zaman zaman tutukluk yaptığını bilmelidir. metin için de tribünlerde bir süre gole özlem duyulurdu. dostum arkadaşım metin ile tanju arasında birkaç satırla karşılaştırma yapalım. belki futbolun bu hoş nostaljisinden, tanju'nun gol geleceğine izler bulabiliriz.
baba yok
tanju galatasaray'dan koptu, fenerbahçeli oldu. metin de galatasaray'dan kopmanın eşiğine gelmişti. izmir'de oya sarı'ya aşıktı. oya, o'nun izmir'e dönmesini istiyordu. metin, karar vermişti izmirspor'a gidiyordu. bütün galatasaray camiası ayaktaydı. bu karara büyük tepki gösteriliyordu. spor basınının tek konusu buydu o günlerde. fakat metin kararlıydı... gidecekti. rahmetli baba gündüz, metin'in çok yakınıydı. en güvendiği büyüğüydü. metin'i çekti bir kenara... birkaç saat konuştular. metin, oya'ya rağmen galatasaray'da kaldı. tanju'yu ise galatasaray'da bırakacak gündüz gibi bir baba, bir simgesel ağırlıklı isim yok artık. fenerbahçe'de de yok...
metin sağıyla ve soluyla müthiş vururdu. ağları delerdi. kafa hakimiyeti korkunçtu.. çok yükselebilirdi. havada kalça savurmalar, omuz silkmeleri ile etrafında boşluklar yaratacak boğa gibi gücü vardı. tanju da görebildiğim kadarıyla o denli olmasa bile çok güçlü. vuruşları metin kadar gülle fırlatırcasına sert değil, ama tanju, metin'e göre daha hızlı daha çabuk.
maria ve hülya
metin öyle sıkı disiplini, hapishane gibi kamp yaşamını sevmezdi. antrenörlerine "sör, beni rahat bırak... gece çıkayım. maç sabahı geleyim. sonra ardarda leblebi gibi goller sıralayayım" derdi... ve dediğini yapardı, leblebi gibi golleri sıralardı. metin'in gece hayatına çaktırmadan göz yumulurdu. tanju'nun da bir playboy tarafı var. o da öyle kamp yaşamına, yatılı mektep havasına göre adam değil. ama leblebi gibi golleri sıralamakta bazen aylarca isteksiz olabiliyor. metin bu kadar ara vermezdi gole...
metin önce istanbul'u sonra türkiye'yi elektriklendiren, fransa'nın ünlü sinema oyuncusu dehşetli güzel maria vincent'la çıkardı. tanju da türkiye'nin şöhreti hülya avşar ile... ikisi de şöhretin faturalarını ödüyorlar, şöhretin güzelliklerini de yaşamak elbette yazgıları.
bilek ve namlu
metin, milli takımda galatasaray'da ve diğer ekiplerde bilek güreşi şampiyonuydu. halter ve boks yapmıştı. vurduğunu yıkacak acı bir güce sahipti. ama o gücü hiç kullanmazdı. yeşil sahalarda o'nu bir tek kişiyle itişirken, bir tek kişiyle yumruklaşırken gören olmamıştır. sahaların en efendi futbolcusuydu. zaten metin'in gücü kuvveti bilinirdi, kimse o'na bulaşmazdı. saygı görürdü. bu efendiliği nedeniyle sadece galatasaraylılar değil, tüm takımların taraftarlarınca sevilirdi. tanju da müthiş güçlü bir fiziğe sahip. o da itişip kakışmak, kavga etmek eylemleri içinde olmuyor... üstelik bir de silah sevgisi var.
metin, devrinin en çok para kazanan futbolcusuydu. ama, para tutmadı. kumar seviyordu. bir transfer parasının tamamını o gece sabaha kadar kumar masasında tükettiği olmuştu. dostlarına, arkadaşlarına son kuruşunu harcardı. tanju ise kazandığı parayı çok iyi değerlendiriyor.
iyi kazanan ticarethaneleri, değerli gayrimenkulleri var. geleceği sağlam.
metin, izmir'de mütevazi bir semtte, varlıklı olmayan bir ailenin çocuğu olarak, bez topa vurarak futbol kariyerine başladı. tanju ise müller hayranıydı. müller'in video bantlarını evindeki video/tv'den defalarca izliyor, onun tekniğini alıyordu. adidas topa vuruyordu.
işte özellikleri bunlar...
altalta koyun... siz yorumlayın. tanju yorumlasın. bir sonuç çıkaracağını sanıyorum.
gerçek şu ki, ikisinin de yazgıları, kendilerinden gol beklenmesidir. sahaya çıktıkları zaman omuzlarında tonlarca yük gibi taşıdıkları "gol atma zorunluğu" bir müthiş baskıdır. gol atamadıkları gün kendilerini suçlu hissetmek, psikolojik bunalıma girmek gibi bir ağır sorumluluk, bir kabustur.
metin tribünleri gole doyurarak futbolu bıraktı. tanju'dan da beklenen bu doyumdur. tanju büyük kalitelere sahip bir genç adam. avrupa gol kralı olan bu tek türk'ün önünde harikulade bir gelecek var...
11 eylül 1991 tarihli dünyada ve türkiye'de spor dergisinden;
maçın analizi
teknik direktör: geçen hafta aksayan yerlere monte ettiği oyuncularda ne kadar iyi seçim yaptığı görüldü.
kaleci: maç boyunca büyük hata yapmadı. rakibin etkisizliği nedeniyle rahat bir maç çıkarttı.
savunmanın lideri: semih.. süperdi. soczinsky, müjdat ve ahmet suphi ise uyumlu gözüktüler.
oyun kurucu: oğuz.. eski rahatlığına kavuşuyor. akıllı ve sakin oynadı. gol yollarına yeterince pas atamaması eksik yönüydü.
dinamo: gerson.. fenerbahçe'nin en büyük farklılığı.. koşuyor, pres yapıyor. savunmanın rahatlatıcısı, hücumun destekçisi..
gol umudu: tanju, top alamadı. ancak bu biraz da iyi marke edilmesinden kaynaklandı.. vokri ise golünü attı, sonra etkisiz kaldı.
olumlu gelişmeler: herkes kazanmak için oynuyor. yabancılar takıma uyum sağladı. savunma düzeliyor. olumsuz gelişmeler: türkiye'nin en büyük gol silahı tanju henüz kullanılmadı. gol yenildiğinde ise herkes dünyanın sonu gelmiş gibi davranıyor. geçen hafta aynı nedenle aydın maçı kaybedildi. bu hafta da bursa maçı riske edildi.
fizik tamam ama
bursa'da takımın en güçlü futbolcularından ikisi turhan ve müjdat'tı. ancak fenerbahçe'nin unutulmaz liberosu alpaslan eratlı'nın devre arasındaki teşhisine göre müjdat savunmada süper, oyun kurmada kötü bir grafik çizmekte.... turhan ise geçen maça oranla biraz tutuk göründü.
11 eylül 1991 tarihli dünyada ve türkiye'de spor dergisinden;
önce huzur..
altan tanrıkulu
bursa'ya ayak basışımızdan maçın başlama düdüğüne kadar kime sorduysak aynı yanıtı aldık: "fener bugün kazanmak zorunda.."
ve fener gerçekten maçı kazandı..
peki bu ne kadar sürecek? taraftarın, yöneticinin, basının bu şartlanması ne zaman bitecek? fener formasını giyen futbolcu ne zaman rahat olacak? ne zaman taraftar en ufak hatada futbolcusuna "dışarı" demeyecek? ne zaman futbolcular maç sonrasını değil de, maçı düşünecekler?
bu soruların yanıtı çok basit.. fenerbahçe türkiye'nin en popüler, en fazla taraftarı olan, en fazla para harcayan, en çok seyirci toplayan, en sevilen ve en sevilmeyen takım ünvanlarını yitirmediği sürece..
maç öncesi bursa çelik palas oteli'nde kalan fenerbahçeli futbolcular sessiz ve sakindiler. fakat bu, rahatlıktan değil, rahat olmaya çalışmaktan ileri gelen bir sessizlikti. günlerdir "10 numara" kavgasi içine itilen oğuz ve tanju öğle yemeğinden sonra aynı asansöre binip odalarına çıkarken "restoranda benim sandalyeme oturdun" diye kavga etmiyorlardı (!) ikisi de bu tür bir tartışmanın takıma zarar vereceğini biliyordu. çünkü biri "kral", biri "imparator" du..
gerson mükemmeldi. zaten aydın ve bursa maçını izleyen herkes fenerbahçe'nin "siyah orfe"sini alkışladı. vokri attığı gol dışında yoktu. tanju yine top alamadı.. soczinsky ve müjdat görevlerini sakatlanma pahasına yaptılar.. turhan çalışkan, ümit biraz bencildi..
bir de kaptan oğuz.. aydın maçının 67'nci dakikasında "dışarı" diye bağrılan o.. bursa maçında en çok alkış alanlardan biri yine o.. maç sonrası gece 23'de telefonla sorduğumuzda, "ben iki maçta da aynı oyunu oynadım" diyen yine o.. galiba bir yerlerde bir yanlışlık var. ve bu yanlışlığın en çok farkına varanlar da futbolcular..
tekrar fenerbahçe'ye dönelim.. geçen yıl olduğu gibi aydın'a yenilerek başladı fener.. sonra deplasmanda alınan galibiyet.. o da geçen sezonun aynısı..
fark olup olmadığını önümüzdeki iki-üç hafta gösterecek.. şu an sakat olan aykut'un "geçen yıldan en büyük farkımız hocamız.. hiddink fenerbahçe dışındaki herşeyi düşünüyordu, venglos ise sadece fenerbahçe'yi düşünüyor." sözleri doğrultusunda biz de hocaya güveniyoruz.