6.sı italya'da düzenlenen avrupa futbol şampiyonasını finalde belçika'yı 2-1 yenen federal almanya kazanmıştı.
federal almanya, belçika 72 ve yugoslavya 76'dan sonra bu kupada 3. kez final oynadı.
federal almanya, belçika 72'den sonra bu kupayı 2. kez kazandı.
italya 1968'den sonra ikinci kez bu kupaya ev sahipliği yaptı.
belçika ------------------ 1 jean-marie pfaff 2 erik gerets 3 luc millecamps 4 walter meeuws 5 michel renquin 6 wilfried van moer 7 rené vandereycken 8 julien cools 9 raymond mommens 10 françois van der elst 11 jan ceulemans
almanya ------------------ 1 harald schumacher 2 manfred kaltz 3 karl-heinz förster 4 uli stielike 5 bernhard dietz 6 bernd schuster 7 hans-peter briegel (dk. 55 bernhard cullmann) 8 hansi müller 9 karl-heinz rummenigge 10 horst hrubesch 11 klaus allofs
1960 dan 2008 e kadar oynanan tüm avrupa kupası final maçlarında bir maçta 3 gol atan hiçbir futbolcu yoktur.en fazla 2 gol atılmıştır ve hepside alman futbolculardır:
1972 finalinde "bombacı" gerhard müller 1980 finalinde "altın kafa"horst hrubesch 1996 finalinde oliver bierhoff
belçika'nın taktiği, ilk yarıda almanların üzerine fazla yüklenmeme prensibine dayalıydı. nitekim almanya, bernd schuster'in düşünce ve hareketlerindeki süratiyle ilk yarıyı hrubesch'in ayağından kazandığı golle galip kapattı. ikinci yarıda durum değişti. belçikalılar, penaltıyla durumu eşitledi ancak hrubesch, belçika kalecisi pfaff için tam bir karabasan idi. almanya, uluslararası maçlarda ilk iki golünü atan hrubesch ile şampiyonluğa ulaşan taraf oluyordu.
batı almanyanın 3.kez üstüste avrupa futbol şampiyonasında finale çıkıp,2.kez kazandığı turnuva olarak akıllarda kalmıştır.1972 de sscbyi yenip kupayı aldılar,1976 da penaltılarla çeklere kaybettiler ve bu turnuvada da belçikayı 2-1 yenip kupayı aldılar.
almanya dünya kupasında ise 1982 ve 1986 da finalde kaybedip gene 1990 da kazanarak bu alandada ardarda 3 finale çıkma başarısını göstermiş tarihteki tek takımdır.
ayrıca almanya 1972 den sonra 1980 dede avrupa şampiyonu olarak o zamana kadar iki kere bu kupayı kazanan tek takım olmuştu.
2004 ün şampiyonu yunanistanın uluslararası arenada katıldığı ilk turnuva italya 1980 dir.
ıtalya 1980 ayrıca 1960 dan o zamana kadar gelen bence çok saçma 4lü final turnuvalarının da sonuncusu olmuştur.4 er takımlı iki grupta oynanan maçlar neticesnde grup 1.leri doğrudan final,2.leri ise 3.lük maçı yapmıştır.bu nedenle de yarıfinal oynanmayan tek turnuvadır
ayrıca 3.lük maçında uzatma oynanmadan doğrudan penaltı atışlarına gidilmiş ve çekoslavakya normal süresi 1-1 berabere biten maçta italyanları 9-8 yenmiştir
karl-heinz rummenigge turnuvanın kazanılmasındak ikatkılarından dolayı o sene altın top ödülünü alırken ,takım arkadaşı bernd schuster aynı yarışamada 2.olmuştur.
italya ise 1968 den sonra 1980 dede 2.kez bu turnuvaya evsahipliği yapmıştır.bu da o zamana kadar ilk kez oluyordu.daha sonra 1960 dan sonra 1984 de fransa,2000 dede belçika hollanda ile ortak ev sahipliği yapmış oldu(ilki 1972)
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
22 haziran 1980 günü roma'nın olimpiyat stadı'nda "avrupa şampiyonu" nu belirleyecek büyük final oynanırken, tribünler yine dolmamıştı. 65 bin seyirciye organizasyon şükredidu.
ilker yasin arkadaşımla birlikte anlattığımız final, hrubesch'in golüyle açılmış ve federal almanya, belçika karşısında 1-0 öne geçmişti, sonrasında belçika 1-1 beraberliği sağlamıştı. onun ötesinde oyunun en genciyle en yaşlısının başarılı düellosu izlendi. sahada en genç, alman schuster'di. ve harikalar yaratıyordu o gün.. en yaşlı da, belçikalı van moer'di. o da harika yaratmakta schuster'den aşağı kalmıyordu. biri "akıl yaşta değli, baştadır" derken, öteki de "insan azmederse her yaşta başarablir" tezini savunuyordu. seyirci bu şahane futbol düellosunu dakikalarca, alkışlarla izledi ama kupayı getirecek gol görünürde yoktu.
maç yarım saat uzayacak görünüyordu. iste 90'ıncı dakikanın dolmasına sadece 2 dakika kalmışken... 1980lerin "altın kafa"sı hrubesch bir altın golle avrupa şampiyonluğunu almanya'ya getiriverdi. rummenigge'nin köşe vuruşuyla gelen topa öyle yükselmişti ki hrubesch... sonra da muhteşem bir kafa vurmuştu. bu golle federal almanya maçı 2-1 kazanıyor ve "1980 avrupa futbol şampiyonu" oluyordu. almanlar'ın kazanmasına şaşılmazdı, ama belçika'nın "avrupa ikincisi" olurken, turnuvada başından sonuna gösterdiği mükemmel futbol şaşırtıcı olmuştu. otoritelerin çoğu, hrubesch'in golünü "sürpriz" olarak karşılıyor, "maç uzatılsaydı, belçika müthiş fiziğiyle almanları yenerdi" görüşünü öne sürüyordu.
ilk basımı 1993 yılında olan jupp derwall'ın "türkiye anıları" kitabından;
ben ise düşüncelerimde, alman millî takımı'nın 1980'de italya'da yapılan avrupa şampiyonası finalinde, roma'da belçika'ya karşı oynayıp avrupa şampiyonu olduğu güne gitmiştim.
o gün öğleden önce, hamburg spor kulübü'nde oynayan santrforumuz horst hrubesch'e şunları söylemiştim: "horst, bugün elinden gelen her şeyi yapacaksın, hepimiz için en önemli gün bugün. avrupa'nın en iyi takımı olma imkânını bir daha bu kadar çabuk bulamayız. kendini sonuna kadar zorlayacaksın, sahada dizlerinin üzerinde sürünmen gerekse bile. biz seni soyunma odalarına kadar taşırız."
horst hrubesch'in 1.93 boyunda, 88 kg'lık bir adam olduğunu düşünürseniz, böyle bir sözü vermenin cesaret işi olduğunu da anlarsınız.
sanırım, uygun olup olmadığını düşünmeden bu cümleyi hemen herkese söylemiştim. zaferin büyük bir yorgunluğa mal olacağını biliyordum.
bizi kaldığımız holiday inn oteli'nden olimpiyat stadyumu'na götürecek otobüse bindik. iki yıldan beri ilk kez otobüste müzik çalmıyordu. dışarıda kızgın bir güneş vardı; hava boğucu, nemli ve kurşun gibi ağırdı. herkes kendisiyle meşguldü. maçı ve rakiplerini düşünüyorlardı. italyan polisleri özel arabaları ve motosikletleriyle görev başındaydılar. sirenleri ve yanıp sönen ışıklarıyla stadyuma bir an önce varmamızı sağladılar. yolda sıkıntı çekmedik, çünkü bu saatte roma sokaklarında hemen hemen hiç kimse yoktu.
bu öğleden sonra futbol her şeyi yutmuştu. stadyum, restoranlar, evlerin oturma odaları ve hatta otel odalarında.
yolun iki yanında gördüğümüz tek tük insanlar da kimin geldiğini biliyor, durup dostça el sallıyorlar, baş parmaklarını havaya kaldırarak şans dileyip sonra yollarına devam ediyorlardı.
geceleyin, bizim takımla ve rakiple bir kez daha uğraşmıştım. oyun taktiklerini, ikili mücadeleleri ve golleri incelemeye çalışmıştım. takımların formlarını, güçlü ve zayıf taraflarını değerlendirmiştim. her iki takımın da aynı form düzeyinde olması halinde alman millî takımı'nm belçika kaşısında hücumda üstün olacağına inanıyordum. çünkü bizde bir rummenige, hrubesch ve klaus allofs vardı. üçü de hızlı, hareketli ve gol şansı yüksek oyunculardı.
horst hrubesch lig maçlarında, diğerlerinin ayağıyla attığından çok daha fazla golü kafayla atmıştı. karl heinz rummenige ise 26 golle yılın gol kralı olmuştu.
sonra orta saha ve savunmadaki oyuncuların niteliklerini karşılaştırmaya geçtim.
vfb stutgart'dan hansi müller, fc kaiserslau-tern'den peter briegel ve l.fc köln'den bernd schuster ile orta saha, belçika'yla her tür kıyası kaldırırdı.
belki beçikalılar'm oyuncuları daha yaşlı ve deneyimliydi. ama bizim orta sahamız da genç, dinamik, istekli ve 22 yaş ortalamasıyla kondisyonu sağlam, iyi koşan ve mukavemeti yüksek bir ekip olarak kolay kolay dize gelmezdi.
belçikalıların savunması bütün avrupa'da meşhurdu. ofsayta düşürme taktiği varyasyonlarıyla her takım için ne yapacağı önceden belli olmayan bir ekip ve yedi mühürlü kapı gibiydiler. müdafaa, bizim hücumumuz için çetin bir ceviz olacaktı.
bizim savunmamız da hiçbir rakipten korkmayan oyunculardan oluşuyordu. ne de olsa 15 maçtır yenilgi almamıştık. bunlardan son 10 maç farklı galibiyetlerle sonuçlanmıştı.
belçika, ispanya'yı 2-1 yenmişti. ingiltere ile 1-1, italya ile de 0-0 berabere kalmış ve böylece hiç yenilgi almadan finale yükselmişti. avrupa'nın en iyi takımları karşısında olağanüstü bir performanstı bu.
böyle bir final, sadece bir ülkenin futbol federayonuna prestij kazandırmakla kalmaz; aynı zamanda, tüm ülkenin, insanların, sporcuların, ekonominin ve çalışanların prestijini yükselten bir kalite belgesidir. bu nedenle, avrupa kupası'nı sadece şansa değil, sahip olunan niteliklere dayanarak kazanmak önemliydi.
soyunma odalarından çıkıp uzun tünelden geçerek "futbolun arenası"na çıktığımızda bir kez daha her şeyi gözden geçirdim. "her şeyi söyledin mi, yaptın mı; unııttugun bir şey var mı?"diye sordum kendi kendime.
antrenörler oyuncularının her adımını, her jestini gözler ve bunları yorumlamayı hiçbir zaman ihmal etmezler. bu, kendisini oyuncularına bağlı hisseden antrenörün tipik alışkanlıklarından biridir.
söylenmedik bir söz, yapılmadık bir şey kalmadığı, oyuncular görevlerini bildikleri halde, antrenörler neden böyle yaparlar?
çünkü oyunculardan talep edilen yalnızca iyi oynamaları, gol atmaları ve kazanmaları değildir. hayır. seyirciler, taraftarlar ve bütün bir ulus, oyuncuların nasıl kendilerini aştıkları, dişlerini sıktıkları ve güçlerinin sonuna geldikleri sanıldığında bile nasıl kendi kendilerine karşı acımasız olabildiklerini görmek ister.
kulüpler arası şampiyonalar, avrupa ve dünya şampiyonaları, daima zor bir sezonun sonuna denk gelir.
burada bir takımın gerçek fizik ve ruh durumu kendini gösterir. sezon sonunda hâlâ bir turnuvayı kaldırabilecek, hatta bir final maçı oynayabilecek güç ve direnci gösterebilmek için iyi hazırlanmış olmak gerekir.
sabah toni schumacher'le de konuşup, onun da kaleci olarak, hücum oyuncularının yılda pek çok kez takımları için yaptıkları gibi arada sırada bir maçı tek başına kazanmak zorunda kalabileceğini anlatmıştım.
daha 10 dakika geçmişti ki, horst hrubesch durumu 1-0 yaptı. hızla koşarak vurduğu topu 18 metreden belçika takımının birinci sınıf kalecisi jean-marie pfaff in koruduğu kalenin sağ alt köşesine yerleştirdi.
iklim koşullarına uygun olmayan yüksek tempoyu uygulamak, sadece oyuncuların istek ve coşkusuna bağlı olduğundan, maçı çıkarmak kuvvet gerektiriyordu. oyuncular maçın sonunda avrupa kupası'nı mutlaka ellerinde görmek istiyorlardı.
soyunma odalarına döndüğümüzde, futbolcuların 45 dakika boyunca her şeylerini verdikleri ve kısa bir dinlenme arasına ihtiyaç duydukları hissediliyordu.
oyuncu değiştirmek söz konusu değildi. bu futbolcuların halinden anlaşılıyordu ve ben de homojen oynayan bu takımın örgüsünü değiştirmeyi hiç istemiyordum.
15 dakika sonra bizi gerçeğe davet eden korkunç zil tekrar çaldı. bir çember oluşturup birbirimize bir kez daha son gücümüzü vermek, rakibi ilk devrede olduğu gibi baskı altına almak ve maçın temposunu belirlemek için söz verdik.
belçikalıların oyun kurucusu van moer 35 yaşındaydı. kaptanları cools ise 33. biz tempolu oynamaya devam ettik; gençlerin enerjisi, dayanacak güçleri vardı. takımıma bu konuda güveniyordum.
55'inci dakikada peter briegel'in yerine cullman'ı oyuna almak zorunda kaldık. briegel saha kenarında düşmüş ve doktorumuz prof. hess ikinci bir kez daha tedavi uyguladıktan sonra, bana, onu değiştirmemin daha iyi olacağını işaret etmişti.
cullman ilk maçımızda çok talihsiz bir oyun çıkarmıştı ve ona hollanda karşısında görev vermemiştim. "bu kez kesinlikle hata yapmayacaktır," diye düşündüm. aynca son yıllardaki pek çok güzel oyunu hatırlandığında ötekilerle birlikte takımda yer almayı çoktan hak etmişti.
72'nci dakikada stielike'ninin momens'e yaptığı bir faulden sonra durum penaltıdan 1-1 oldu. romen hakem rainea'nın bu penaltıyı ille de vermesi gerekmiyordu. stadyumdaki herkes mommens'e faulün, ceza sahasının iki metreden fazla uzağında yapılmış olduğu konusunda hemfikirdi.
insanın bunu sindirmesi, kendisine hâkimiyetini kaybetmemesi o kadar da kolay değildi. oyuncularımız penaltı meselesini bir kenara bırakıp saldırmaya devam ettiler.
kupa için verilen bu zorlu mücadele 89'uncu dakikada karşılığını buldu. kari heinz rummenige'nin bir köşe atışında horst hrubesch, romanın karanlık gökyüzüne doğru yükselerek kafa vurdu; ıslık çalarak bir bıçak gibi ağlara saplanan topla o kahredici zafer golünü kaydetti.
durum 2-1'di ve maçın son dakikasında artık kimse kupayı elimizden alamazdı. başarmıştık. bu bizim turnuvamız, bizim kupamızdı. almanya, avrupa şampiyonu olmuştu.
oyuncuların hepsi de sert, yetişkin adamlar ve profesyoneller olmalarına rağmen çocuklar gibi sevinmişlerdi. bütün gece coşup şarkılar söylediler. en sona kalanlar yorgun, ama mutluluk içinde eve dönmek üzere bavullarını toplamaya odalarına gittiklerinde hava aydınlanıyordu.
turnuvanın en genç takımı avrupa şampiyonu olmuştu; hiç kimse genç alman takımından bunu beklememişti.
ilk basımı 2009 olan islam çupi'nin "mağlubu anlatmak" kitabından;
30 yıl önce 30 yıl sonra
büyük kupanın mücadelesinde sahneye ilkten b. almanya-çekoslovakya giriyor. sonra sırası ile diğerleri çizmenin çeşitli şehirlerinde şampiyonluk için futbol çizmesi giyecekler.
erdoğan'la uçakta adeniz'in maviliğinde hayallerimi atıp yüzdürürken, kâh şimdiki islâm'ın yazarlık keyfinde uyukluyor, kâh 30 yıl önceki liseli ve çapalı islâm'ın sorumsuzluğunda ceviz ağaçlarının yeşiline yükseliyorum.
çocukluğunda konserve kutusuna, büyüdüğünde ise dünya kasalarına vuran kevin keegan'la roma'nın olimpiyat stadı'nda bir selâmın rüzgârında serinleyebiliriz.
fakat 30 yıl öncesinde lise kitaplarımın arasında dergilerden kestiğim hollandalı wilkes'i tekrardan santraya yürütmem mümkün değil. koca kafası, topu ayaklarında kalem gibi tutan zerafeti ile uçan hollandalı, italya'nın inter takımında oynadığı dönemde bütün basın kendisine tek cümle ile ta-pınırdı...
"ayaklarına pabuç değil, beyin giymiş adam.."
yamulmuş sırtı ve dökülmüş saçları ile franko sonrası daha fazla insanlaşma özgürlüğünün futbol sahasındaki istediği kadar top yuvarlama şampiyonu assensi'ye rastlarken, ben 30 yıl öncesinin briyantinli, arkaya doğru taranmış saçlı îngiliz centilmenini hatırlıyorum.
sağaçıklar kralı stanley mathevvs, uzun donu ve yere doğru iyice küçülmüş ayakları ile, topu karşı kaleye külotunun içinde saklayıp götüren bir sihirbaz olarak ün yapmıştı.
çek ondrus'un uzun boyunda bir kafa golü mehtabı görmeye hazırlananlara, üç vatanlı ve üç ayaklı kubala'yı okumalarını tavsiye ediyorum.
önce çek, sonra macar, sonunda ispanya formasını giyen kubala, 30 yıl öncesinin futbolunda, her lisanı konuşan diplomat idi.
38 yaşındaki dino zoff şu günlerde vatikan'ı değil, kalyan kalesini hâlâ bekleyen bir papa'dır.
şimdi fiat fabrikalarının ensesi kaim hissedarlarından bani-petri ise, 30 yıl önce juventus'un 7 numaralı forması ile rakip kalelere otomobil yerine, yayan gidip geliyordu.
schön'den b. almanya'yı devralan derwall, orta sahada bir overath, bir netzer, bir beckenbauer yumurtlayamadığından şikâyetçi..
herberger 26 yıl önce isviçre'de dünya şampiyonası finaline çıkarken orta saha oyuncusu kaptan fritz walter'e şunları söylüyordu..
"almanya sana emanet... macaristan'la üçüncü defa oynuyoruz. kafanı hiç şişirmek istemem..."
32 yıl önce atina'da 3-1 yendiğimizde akropol'den şişe değil adam düşüren yunanistan finalde...
yolun ve roma'ya konuşumun en büyük zehiri bu...
30 yıl önce ayağıma iki kramponlu pabuç bağladığımda büyük futbolcu olacağıma rüya açardım. 30 yıl önce coğrafya kitabımın yaprakları arasında, her ülkeyi karşılayan sayfada, bir büyük futbolcunun kesilmiş fotoğrafı yatardı. çapa lokalinde her toplandığımızda kalabalığa, avrupa'daki yüzünü sadece fotoğraf olarak gördüğüm yıldızların özelliklerini, sanki her dakika ayaklarını tutuyormuşcasma anlatırdım.
aradan 30 yıl geçmiş.. açılışı roma'da yapılacak bir final başlıyor. ben 30 yıl önceki ben değilim. 30 yıl önceki coğrafya kitabım da yok, içinde sakladığım yıldızlar da..
komşuyu bültende gördükçe şaşıyorum ve de ifrit oluyorum.
ben nasıl yazar oldum ve yunanistan bu finale nasıl geldi?..
belgium: jean-marie pfaff (gk), eric gerets, luc millecamps, walter meeuws, michel renquin, wilfried van moer, rené vandereycken, julien cools (c), raymond mommens, françois van der elst, jan ceulemans
teknik direktör: guy thys (bel)
west germany: harald schumacher(gk), manfred kaltz, karlheinz förster, uli stielike, bernhard dietz (c), bernd schuster, hans-peter briegel (dk. 55 bernhard cullmann), hansi müller, karl-heinz rummenigge, horst hrubesch, klaus allofs
hrubesch turns west germany's unlikely hero published: saturday 4 october 2003, 10.25cet
horst hrubesch, a late pre-tournament replacement, scored his first goals in international football to earn his country their second european crown.
west germany re-established themselves as europe's pre-eminent international force as goals by horst hrubesch, the second with only a minute remaining, earned jupp derwall's side their second uefa european football championship with a 2-1 victory against belgium.
west germany had made a slow start to the 1976 final, going two down within the first 25 minutes, but there was no repeat this time as bernd schuster, the 20-year-old playmaker who once again dazzled in midfield, set up hrubesch for the opening goal on ten minutes. though the belgians' hopes were raised by rené vandereycken's 75th-minute penalty, hrubesch struck again at the death to sink them.
schuster had already given a standout performance in the 3-2 defeat of the netherlands and the 1. fc köln playmaker wasted no time in carving a way through belgium's defence. launching on a diagonal run from right to left, trading passes with klaus allofs before hitting a clever chip for hrubesch to dispatch with a confident shot on the run.
in the european champion clubs' cup final three weeks earlier, the 29-year-old striker had struggled after coming on as substitute. but in italy as a late pre-tournament replacement for the injured klaus fischer, he set about revising the opinion that he was little more than the kopfball-ungeheuer (heading monster) with a confident low shot on the run.
hansi müller blasted over the bar and jean-marie pfaff had to save long shots from allofs (after he had raced past three defenders) and schuster. for all their resilience, belgium were on the rack, although they came back into it as françois van der elst shot wildly after good approach play by jan ceulemans.
vandereycken brought a marvellous save out of harald schumacher and, with their tails up, belgium sent van der elst clear again; uli stielike's trip was adjudged to have taken place in the area and vandereycken took his chance from the penalty spot.
with extra time looming west germany looked out on their feet but, with seconds remaining, pfaff came out to meet karl-heinz rummenigge's cross and was pipped to the punch by hrubesch, whose near-post header found the net. hrubesch's first goals in international football had decided the most important match of his career.
6. avrupa futbol şampiyonası, 11 haziran 1980 ile 22 haziran 1980 tarihleri arasında italya'da düzenlenmiş olan futbol turnuvasıdır.
1980 avrupa futbol şampiyonası, final turunda sekiz takımın yer aldığı ilk turnuva oldu. dörder takımdan oluşan iki grubun birincileri finalde, ikincileri ise üçüncülük maçında karşılaştılar. bu turnuva, aynı zamanda, ev sahibi ülkenin önceden belirlendiği ve seri başı olduğu ilk avrupa şampiyonasıydı.