şenol'un golleri ile devreyi 3-0 kapayan siyah - beyazlılar, ikinci devreyi parlayan rakipleri karşısında bocaladılar: 4-2
necmi tanyolaç
ağır saha... yarım düzine gol... canlı akınlar... canlı takımlar... bu sahada futbol oynamak imkansızdı... nerede kaldı ki gol atmak?...
hem de altı tane. üstelik de bütün bunlar. iyinin üzerinde seyreden bir futbolun getirdiği hadiselerdi... hele ikinci devredeki heyecan?.. hani, beşiktaşla ptt'ye ikinci yarıdaki «başa baş, dişe diş» mücadele için «bir kupa finalinin takımıydılar» diyebilirdik.
beşiktaş, oyunlu beraber takibine yüklenivermişti... bunda şaşılacak bir taraf yoktu. zira, bu yükleişi, siyah - beyazlılar mevsim başından bu yana bir itiyat haline getirmişlerdi henüz 4. dakikada rahmi'nin bir ortasını eliyle çeviren k. mustafa, şenol'dan korkarak penaltıya sebebiyet veriyordu. şenol atti penaltıyı. hizli vuru;tu. ağlara yapıştı kaldı meşin top: 1-0...
beşiktaşın sürati arttıkça artıyordu. 4 dakika geçt, geçmedi, ahmet çok geriden aldığı topu, götürdü, götürdü, haydi ortaya. coşkun fırladı. metin karşıladı. şenol, araya girerek bir bomba daha patlattı: 2-0...
seyirci memnun. beşiktaş tribünü memnun. eh biz de memnunuz. küçük küçük paslarla oynayıp, futbola ve gole iştihlı beşiktaşı durdurmaya çalışan ptt bile kendince sahaya bir şeyler veriyordu... 35. dakikada santrhafın ıskaladığı topu, o kolay ve rahat pozisyonda üçüncü sınıf bir santrforgibi dışarı gönderen şenoli ayıbını kapadı. birinci sınıf bir santrfor hüviyetiyle nedim'den aldığı pası kullandı ve çok güç yerden ptt kalesine sallayıverdi: 3-0...
beşiktaş hızlıydı, beşiktaş iyi oynuyordu. defansı ile, forveti ile... beşiktaş ilk devre sonundaki 3 farklı avantajı sağlayan bir adam daha vardı: kaleci özcan... kalecinin, ilk devrede köşelerden, yanlardani yerlerden topladığı gollük vuruşlardaki «kaleciliğine» ancak bravo denirdi. bunlardan biri veya ikisi girse, beşiktaş aynı rahatlıkla oyuna devam eder miydi? orası şüpheli...
ve ikinci yarıdaki ptt...
kimimiz, «ikinci devrede beşiktaş üç yazarsa altı olur» dedik. kimimiz, «dört, beşte kalır...» hep aldandığımızı itiraf edelim. zira, ptt'nin böylesine canlanacağını, beşiktaşı oyun dışı edecepinin tahmin edememiştik. beşiktaş, rakibinin vastrışından bezmiş, durgunlaşmış, ilk devredeki ahengini kaybetmişti. ptt ise inadına sayı arıyordu. daha 3. dakikada özcan,, santrforun girişine kendini paralarcasına mani olmasaydı... ama, ptt, işi bırakmayacaktı. nitekim yılmaz'ın uzattığı topu kapan solaçık yüksel (dk. 53) özca, falan dinlemedi ve takımının ilk golünü çıkardı: 3-1... bütün gözlerin ptt'nin çalışkan ve fırsatçı solaçğıa çevrildiği bir an: yükselin yavuz ve erkan'ı geçerek beşiktaş ceza sahasına girdi ve bir tane daha: 3-2...
oyun güzelleşmiş, hareketlenmiş gidiyordu... ptt, beraberlik golüne hazırlanırken harikulade bir sol vuruş, beşiktaş için tehlikeye giren maçı bir zırh gibi ördü. bu harikulade vuruşun çıktığı ayak yavuz'un ayağıydı. gösterdiği bu hareket için genç futbolcuya teşekkür etmek gerekiyordu. her ne kadar, bundan evvel vazifesini yapmamış olsa dahi...
durumu 4-2'ye getiren beşiktaş için artık bir tehlike var, sayılmazdı. hem ptt'deki ümidin, hem de zamanın bitişinden...