kalecimiz turgay şerenin berlin panteri ünvanını aldığı maçtır.
turgay şerenin ağzından olayın aslı;
1951`de yani 2. dünya savaşı`ndan sonra almanya harpten yeni çıkmış tabi ki bir milli maçı kazanmak istiyorlar. berlin`deki maça gittik ve hakikaten hepimiz çok mutlu olduk en azından harp sonrası almanya`yı gördük. bizim takımımız gündüz abi, lefter, erol, ali ihsan, müjdat, naci, ben. ilk yarı başladı gündüz abi, recep`e çok güzel pas verdi recep de bizim ilk gölümüzü attı 1-0 olduk. 2. dünya savaşı`ndan sonra ilk defa almanya bir maç yapıyor ve onu da kazanmak istiyor. harpte yenilmiş bir de maçta yenilmek istemiyor. ve orada şansım yaver gitti, inanılmaz şekilde çıkardığım top/lar oldu. maçı 2-1 kazandık. tabii ``berlin panteri`` lakabı da o maçtan kaldı
almanya olimpiyat stadı'nda 100 bin kişi önünde oynanan almanya - türkiye maçını 2-1 kazandık.
güzel bir oyun çıkaran milli takımımızın gollerini recep ve muzaffer attı. maçın ikinci yarısının büyük bir bölümü kalemiz önünde geçti. genç kaleci turgay, almanlar'ın ataklarını müthiş kurtarışlarıyla savuşturdu.
ağustos 2009 tarihli galatasaray dergisi’nin 5 edebiyat köşesinde yayınlanan yazıdan alıntıdır
39 derece ateşle çıkmıştı o maça gündüz kılıç, iğnelerle. ilk yarı tamamlandıktan sonra soyunma odasında fenalaşmış yerine başka bir galatasaraylı, muzaffer tokaç dahil olmuştu oyuna. maçın ikinci yarısını sarıp sarmaladıkları battaniyeler içinde izledi baba gündüz. bitime beş dakika geldi muzaffer tokaç’ın ayağından galibiyet golü. o galibiyetle birlikte ne hastalığı kalmıştı baba gündüz’ün, ne de ateşi. işte o ateşti maçtan sonra bazı alman gazetecilerin de dediği gibi almanya’yı yakan
milli takımımızın geçireceği çetin imtihan bugün, berlin'de alman milli takımı ile karşılaşıyoruz
berlin'in meşhur olimpiyat stadında yapılacak olan bugünkü karşılamada, milli takımımızın ne netice alacağı avrupa spor muhitindede merakla bekleniyor
milli futbol takımımız, bugün berlin'in meşhur olimpiyat stadında. alman milli takımına karşı. ilk maça nisbetle çok daha çetin bir imtihan geçirecektir. 1936 senesinden bugüne kadar yapılan olimpiyat oyunlarının en ihtişamlısına sahne olan berlin stadı, bugünkü maçla sahayı dolduracak 96.000'e yakın alman seyircisi tarafından, yine tarihi bir gün yaşıyacak ve milli futbol takımımız, ilk defa olarak sayısı 50.000 i aşan bir seyirci kitlesiti önünde, futbol tarihimizin en çetin ve enteresan karşılaşmalarından birisini almanlara karşı yapacaktır. bu maçın bizler için olan ehemmiyetibilhassa 3-1'lik isveç mağlûbiyetinden sonra bir kat daha artmıştır. zira., ilk isveç maçında, çok müsbet bir intiba uyandıramıyan milli futbol takımımız, avrupada üstüste yaptığı iki çetin maçtan, hiç olmazsa bir tanesini iyi bir neticeyle kapatabilmek için bugünkü karşılaşmada, herşeyden evvel iyi bir oyun çıkarmak zorundadır.
bugünkü maçın muhetemel neticesi ve milli takımımızın durumu hakkında alman matbuatında çıkan yazılar, umumiyetle bizim lehimizde ve türk futbolunun zannedildiğinden daha kuvvetli olduğu merkezindedir. nitekim, alman gazeteleri, bu hususta şunları yazmaktadırlar: «türk futbolu zannettiğimizden daha kuvvetli ve incedir. türk takımındaki oyuncuların şahsi kabiliyetleri mükemmeldir. sürat bahsinde de bizim en iyi oyuncularımızla baş edebilecek vaziyettedirler. türklerin bilhassa müdafaa oyunları çok göz doldurucudur. hücum hattında göze çarpan vaziyetleri ise, ingiliz sisteminde olduğu gibi oyuncuların mütemadiyen deplasman yapmalarıdır. yalnız, isveçte türk takımının müdafaası güzel bir oyun çıkardığı halde, hücum hâttı karşık bir oyun çıkarmış, bunun için de en müsait fırsatlar da bile bir netice alamamıştır. fakat herhalde türk milli takımını hiçbir zaman ihmal edemeyiz ve alman milli takımının galip gelmek için bir hayli çalışmak zorunda kalacağını da teslim ederiz çünkü. türk takımı bize karşı güzel bir oyun tutturabildiği takdirde kolaylıkla galip gelebilir.»
işte, alman gazetelerinin bizler hakkındaki düşünceleri bu şekildedir. ifade tarzlarından da anlaşılacağı gibi, onlar da bizi çetin bir rakip olarak kabul etmekte ve en küçük bir igmallin kendileri için bir mağlubiyete yol açacağını itiraftan çekinmemektedirler.
diğer taraftan, maçın muhtemel neticesi üzerinde iki tarafa verilen şans nisbeti, almanlra yüzde 60, bize de yüzde 40 olarak gösterilmektedir.
isveç maçında bazı oyuncularımızın aksadıkları ve bilhassa forvet hattını teşkil eden elemanlarımızın hiç de tatmin edici bir oyun çıkarmadıkları herkesin malûmudur. bu sebeple, alman mikki takımına karşı bazı mevkiilerde değişiklik yapmak ve yeni oyuncular oynatmak zarureti hasıl olmuştur.
fakat takım değiştirme mevzuunda önce gelen en mühüm bir aksaklık, bugünkü maçta milli takımımız için çok müşkül bir vaziyet doğurmuş bulunmaktadır. bu da, milli takımımızın iki değerli elemanı olan gündüz ile a. ihsan'ın rahatsızlıklarıdır. eğer bu iki oyuncumuz, rahatsızlıkları sebeiyle, bugün takımdaki yerlerini alamıyacaj olursa, santrhafda vefalı melih ve santrafor mevkiinde de izmirsporlu tarık yer alacaktır ki, bu takdirde milli futbol takımımız, tahminimizce kuvvetinden çok şey kaybetmiş olacaktır.
şimdiki halde, gündüz ile a. ihsanın oynadığı düşünerek milli takımımız, alman maçı için şu suretle tesbit edilmiştir: turgay (gs) - naci (gs), müjdat (fb) - m. ali (fb), a. ihsan (beşiktaş), hüseyin (beşiktaş) - erol (fb), recep (beşiktaş), gündüz (kaptan - gs), lefter (fb), faruk (beşiktaş).
görüldüğü gibi, bugünkü takımımız, isveç milli maçındaki kadroya nisbetle hayli değişik bir durum arzmektedir. sol hafta, hüseyine yer verilmiş, recep sağ içe, lefter sol içe, vefalı ismetin yerine de beşiktaşlı faruk sol açığa alınmışlardır.
bu değişikliğin, milli takımımız için hayırlı olmasını temenni eder ve bugünkü maçın bizler için başarılı bir neticeyle son bulmasını candan dileri.
yüz bin kişi önünde oynanan milli maç türkiye - almanya milli ftbol maçını 2-1 kazandık güzel bir oyun çıkaran milli takımızın gollerini recep ile muzaffer attılar
berlin, 17 (ap) - bugün 100 bin kişi önünde oynanan maçta türk milli takımı alman milli takımını 2-1 yenmiştir.
oyuna başlandıktan 5 dakika sonra türk milli takımı sağ içi recep ilk golü atarak türkleri 1-0 galip duruma getirmiştir. seyirciler bugün oldukça kötü bir oyun çıkaran alman takımı oyuncuları ile adeta alay etmişlerdir. buna mukabil türk takımı birinci devrenin başından sonuna kadar fevkalâde bir oyun çıkarmış ve seyircilerin takdirini toplamıştır.
birinci devrede alman takımı santraforu fritz walter ofsayttan gol atmışsa da hakem bunları saymamıştır.
birinci haftaymda çıkardıkları kötü oyunlarını almanlar kötü oynayan oyuncularından birini çıkararak oldukça düzelttiler bu devrenin bilhassa başlarında türk forvetleri santra çizgisinden rakip kaleye geçmeye muvafak olmadılar. almanlar üstün bir oyun oynamalarına rağmen forvetlerinin çektikleri şutlar isabetsizlik dolayısiyle hiçbir netice yaratamıyordu.
bununla beraber oyun daima turk kalesi önünde oynandığın dan berlin olimpiyad sahasında harika bir oyun çıkaran genç kaleci turgay almanların her tehlikeli hareketine yerinde müdahale ederek vaziyeti kurtarıyordu. 60 ıncı dakikada italyan hakem carpani almanların frikik atışından yaptıkları bir golü gayri nizami bularak saymayınca seyirciler tarafından şiddetle yuhalandı. almanlar türk kalesini mütemadiyen bastırmalarının neticesini sağ açıklarının türk defansını karıştırdıktan sonra sol içe geçirdiği ve sol iç haferkamp'ın yerini bulan bir şutu ile beraberlik gollerini kazandılar. fakat maçın bitmesine iki dakika kala türk milli takımından muzaffer santrfor mevkiinden fevkalade bir şutla türk takımının galebesini sağlayan golü atmaya muvaffak olmuştur.
her iki takım sahaya aşağıdaki kadrolarla çıkmışlardır:
türk takımı: turgay, naci; müjdat, eşref; ali ihsan; hüseyin (mehmed ali), erol, recep, gündüz (muzaffer); lefter; tarık.
alman takımı: turek, streitle, hohimeyer, posibal; liedrich; haferkampf (schanko); gerrifzen; fritz walter; schaade; haferkamp; hermann.
alman milli takımının internet sitesinde (dfb.de) bu maçın 90 bin kişi tarafından seyredildiği ve alman milli takımının beraberlik sayısının 75. dakikada olduğu yazmaktadır.
beşiktaş'ın efsane oyuncularından olan 'baba' lakaplı recep adanır, yıllar sonra haber1903'e konuştu.
alman manşetlerinde yer aldım
1951 yılında a milli takımıyla almanya'ya maça gittim. rakip kaleciye attığım golü halen bugün gibi hatılıyorum. kalecinin gözlerinin içine bakmadan topu ağlara göndermiştim. bu karşılaşmada göstermiş olduğum performanstan ötürü alman basının manşetlerinde yer aldım.
o zaman ne berlinde utandırıcı duvar, ne de futbolümüzde usandırıcı duvar vardı
gündüz kılıç
sene 1951... hislerin henüz duvarlaşmadığı yıllar... ne almanya'da o utandırıcı duvar, ne de futbolumuzda şu usundırıcı duvar var...
milli takımımızın isveç ve almanyada yapacağı iki maç için trabyada bir otelde kamptayız. isveç futbolunu pek mühimsemiyoruz ama alman futbolü hepimizi kara kara düşündürüyor... o günlerde istanbula bir alman takımı gelmişti. bir kulüp takımı. kafilede bulunan gazeteciler, kampımızı görmek istemişler. geldiler, gördüler ve milli takımımızın kaptanı olduğum için bilhassa benle uzun uzun konuşup bol bol notlar alıp gittiler. bunlardan ismi galibi herfux olan birisiyle konuştuklarımızı hiç unutmam.
turek denilen sihirbaz
alman gazeteciyle şöyle pek enteresan bir muhavere geçmişti aramızda... bana sormuştu:
- berlindeki maç için ne düşünüyorsunuz?
- alman futbolü muhakkak ki bizimkinden çok üstün. bunun için iki - üç farklı bir mağlûbiyet bile bizim için hezimet sayılmamalıdır.
- neticeyi rakkamla belirtebilir misiniz?
- mesela (3-1), (4-2), (4-1) filan gibi.
- bakıyorum da neticeleri tahmin ederken daima sizin de hiç olmazsa bir gol atabileceğinizi söylemek ister gibisiniz. alman milli takımına gol alabileceğinize cidden inanıyor musunuz?
- niye olmasın. futbol bu. yenilsek bile gol atmamız da pekâlâ mümkündür.
- yanılıyorsunuz dostum. zira siz alman takımının sihirbaz kalecisi turek'i tanımıyorsunuz galiba.
- turek'in maharetini ve şöhretini bilmiyor değiliz. ancak futbolda öyle pozisyonlar olur ki bir forvetimiz pekâlâ onunla karşı karşıya kalabilir ve tutulmaz bir şut de atabilir bu halde turek ne yapabilir ki?
- işte zaten sizin bilmediğiniz de bu. turek için demin sihirbaz demiştim. zira o asıl, bu pozisyonlarda kendisiyle, burun buruna gelen forvetler karşısında çok soğukkanlı bir şekilde ellerini beline dayar, kalesinden bir iki adım ilerler ve müthiş gözlerini rakip forvetin gözlerine dikerek onu adeta manyatize eder. inanın o zaman forvetin bacakları dolaşır ve topu ya dışarıya ya da turekin kucağına yollar...
ateşler içerisinde
isveçteki maçımızı 3-1 kaybediverdik. ve alman maçını büzbütün kara kara düşünmeğe başladık. berline maçtan beş gün evvel varmıştık. ilk günkü antrenmandan sonra sırtımda bir ürperti, dizlerimde bir dermansızlık hissettim. akşama doğru ise enikonu titremeye başladım. derece kondu, 40 derece ateşim vardı. ulvi ziya yenal kafile başkanımız, adnan akın idarecimiz, rebil erkal antrenörümüz, hep telâşlandılar. doktorlar çağrıldı. ilaçlar... ilaçlar... fakat ne o gün ne de ertesi gün, ateşim düşmedi de düşmedi. eksik olmasınlar, idarecilerimiz bütün çocuklar hep yatağımın başındaydılar. nihayet çok meşhur bir doktor getirildi. o da bir sürü ilâçlar verdi.
gelgelelim maçtan bir gece evveline kadar ateşim bana mısın demedi. doktor da artık tıbbın emrettiği ilaçlardan ümidi kesip bana "gross mutter" yâni bizim kocakarı ilâcı dediğimiz cinsten bir şey deneyeceğini ikrar etmek zorunda kaldı. beni ilkönce yorganlar, battaniyeler altında adamakıllı terlettikten sonra buzlu bir kova içinde ıslatılmış çarşaflara sardılar. bu ameliye üç dört defa tekrar edildi. maç sabahı uyandığım zaman ateşim çok şükür (37.8) e düşmüştü. hemen yataktan fırladım. odada zıplamağa, koşmağa başladım. gözlerim fena halde kararıyordu amma ne olursa olsun maçta oynayabileceğimi söyledim, idareciler şüphe ve kararsızlık içinde yüzüme bakarlarken çocukların samimi sevinçleri, sonunda onları da inandırdı alman doktoru ise bir köşede adnan akın'ın yakasına yapışmış «oynamasına katiyyen müsaade edemem. bu deliliktir sonra hepinizi mes'ul ederim» diye bar bar bağırıyordu...
görülmemiş uğultu
size biraz o günkü berlin olimpiyat stadının halini anlatmalıyım. 120.000 kişilik stad tıklım tıklım dolmuştu. ikinci dünya harbinden yenik, ezik çıkmış olan alman milleti harpten sonra ilk defe milli maç yapan takımını milli bir zafer hasretiyle alkışlamak için sabırsızlanıyorlardı. sahaya çıktığımız zaman halkın kendi takımlarına yaptığı görülmemiş coşkun tezahürattan kulaklarım öylesine zonklamaya başladı ki bayağı kendimi kaybeder gibi oldum. acaba geçirdiğim hastalıktan mı fenalaşıyorum diye düşünürken arkamdan koşan çocukların seslerini duydum: «kaptan bu ne biçim sesler, kulaklarımız sağır olacak uğultudan...»
evet! arkamdaki çocuklar... o kahraman çocukları hemen takdim etmeliyim sizlere. turgay - maci, müjdat - eşref, a. ihsan, hüseyin - erol, recep, lefter, faruk... sonra da m. ali ve mıuzaffer...
oyunun henüz beşinci dakikasındaydık ali ihsan kestiği bir alman hücumundan kaptığı topu «kaptan!» diye bağırarak yerden bana uzattı. top gelirken yan gözle recep'in bomboş olduğunu görüverdim. aksi tarafa dönecekmiş gibi yaparak ayağımın içiyle topu onun önüne düşürdüm. recep topu rahatça alıp yürüdü, yürüdü, onsekize yaklaştı, onsekize girdi... o sırada ister istemez aklıma her fux'un tarabyadaki otelde bana söyledikleri geliverdi. gayriihtiyari kaleci turek'e baktım. dehşetler içinde turek'in tıpkı onun anlatmış olduğu gibi ellerini beline koyup kalesinden birkaç adım atarak, gözlerini recep'in gözlerine diktiğini gördüm «eyvah! recep şaşıracak» derken recep topa müthiş bir darbe yapıştırdı ve top alman kalesinin ağlarını allak bullak karıştırdı. öyle içten bir «ohh!» çektim ki sormayın... devreyi 1-0 ilerde bitirdik.
soyunma odasına girer girmez birden fenalaştım. gusyan etmeye başladım. ağzımdan kara kara sular geliyordu. bir kenara yıkıldım kaldım. bu arada hayal meyal alman doktorumun «ben sizlere demiştim» gibilerinden tehditkar yumrukları salladığını görüyor, «çabuk hastahaneye» gibi laflar işitiyordum. çocuklar ikinci devreye çıkmışlar. neden sonra biraz kendime gelip yakama yapışan doktordan silkinerek saha kenarına koştum. diğer yedek arkadaşlar sırtımı battaniyelerle, başımı havlularla örttüler. halbuki heyecandan onlar da benim kadar titriyorlardı.
turgay... turgay... turgay...
alman takımı seyircilerin anlatılmaz çılgın tezahüratiyle şahlanmış kalemize yüklenmişti. fakat kalemizi koruyan 18 yaşındaki genç. turgay o gün görmeyenlerin inanamayacakları mucizeler yaratıyordu. öyle pozisyonlarda goller kurtarıyordu ki şutu atan alman oyuncuları hayretten saçlarını yoluyorlar, kafalarına vuruyorlardı. ben bütün futbol hayatımda böyle olağanüstü kurtarışları peşi peşine yapan bir kaleciyi hâlâ görmedim. almanlar beraberlik gollerine ancak 70 inci dakikada kavuşabildiler ve büsbütün fırtınalaştılar. turgay da büsbütün mucizeleşti.
taş gediğine...
çocuklar beraberliğin bile şahane bir netice olacağını ister istemez düşünerek dışardan bir direktif almamalarına rağmen takımca korkunç bir müdafaaya giriştiler. seyirciler ise bu 15-20 dakikalık koyu müdafaayı bile o gün öylesine ıslıklamışlardı ki... bu arada oyunun 88 inci dakikasında aniden dönen bir kontr-atağımızda muzaffer galibiyet golümüzü atıverdi... koskoca stad sanki bir mezarlık sessizliğe büründü. birazdan da hakem bitiş düdüğünü öttürdü... artık turp gibi sağlam hissediyordum kendimi. soyunma odasında çocuklarla sarmaştık ve dakikalarca ağlaştık... o gece veriken resmi ziyafette her fux'un benle göz göze gelmemek için yırtındığını hissettim, fakat bir fırsatını bulup yanına yaklaştım «her fux size bir teşekkür borçluyum» dedim.
«eğer istanbulda bana turek'in sihirbazlığını anlatmamış olsaydınız belki recep onun sihrine kapılıp golü atamıyacaktı. halbuki ben sizle konuştuktan sonra çocuklara böyle pozisyonlarda asla turek'in gözlerine bakmamalarını, arkasındaki ağlara bakmalarını sıkı sıkı tembih etmiştim...» her fux kös kös yanımdan uzaklaşırken ben için için gülüyordum...
bugün için dileğim
milli takımımız bugün tam 12 sene sonra gene almanya'da oynuyor. bütün temennim sahadan sadece bir turgay ve önünde bir duvar olmamasıdır artık. çünkü beynelmilel tecrübeleri pek olmayan o on iki sene önceki takım bile ancak 15-20 dakikalık olağanüstü müdafaa yapmak zorunda kalmıştı tâ 1951'de... sonraki senelerde ise çok şeyler gördüler, çok şeyler öğrendiler futbolcularımız. hem şimdi bizlerden çok daha kıymetli futbolcularımız var takımımızda... bugün bu futbolcuları «memlekette ne derler», «sonra yerimizden oluruz» zihniyetlerinin ördüğrdüğü bir duvarın tuplaları gibi kullanmak yazıktır, günahtır... ve o duvar bugün almanyada bir «utanç duvarı» kadar ayıplanır inanın...
on iki sene evvelki takım arkadaşlarımla sizlerin candan duacılarınınız çocuklar! allah yardımcınız olsun...
almanya: toni turek (t), jakob streitle, werner kohlmeyer, werner liebrich, jupp posipal, fritz walter, josef röhrig (dk. 65 erich schanko), fiffi gerritzen, horst schade, richard herrmann, hans haferkamp
antrenör: sepp herberger
türkiye: turgay şeren (t), ali karayiğit, müzdat yetkiner, eşref özmenç, naci özkaya, hüseyin saygun (dk. 46 muzaffer tokaç), lefter küçükandonyadis, faruk sağnak, gündüz kılıç (dk. 46 mehmet ali has), erol keskin, recep adanır
13 yaşında iken seyrettiği milli kalecimizi 15 yıl sonra televizyona alan alman teknisyeni hans jürgen dedi ki:
"turgay'ı berlin panteri olarak alkışlamıştım"
millî takım kampında bir araya gelen iki kaptan şeref ve turgay «nerede lefter, metin, can gibi oyuncular şimdi» diye dertleştiler
nezih alkış
28 yaşındaki alman televizyoncusu hans jürgen, 13 yaşında iken berlin'de «panter» diye alkışlayarak seyrettiği turgay'a hayran hayran bakıyordu... «ne muazzam oynamıştınız o gün. hiç hatırımdan çıkmıyor» diyen alman televizyoncu, turgay’ı da o günlere, yıllar öncesine götür müştü.
fırsatı kaçırmadım, sorunun tam sırası idi. milli takımın iki kaptanı turgay şeren ile şeref has'tan bugünku milli takım ile eskinin milli takımı arasında bir mukayese yapmalarını istedim. arşivden resimler çıkardık, uzun uzun seyrettiler, kiminde yüzlerini buruşturdular, zira yediğiniz golleri gösteriyordu, kiminde güldüler, çünkü o maçlarda da dünyaca meşhur şöhretleri dize getirmişlerdi, sonra da konuşmağa başladılar...
turgay - bugünkü milli takımda o kadar büyük, futbolcular yok. fakat her milli takım gibi gayeleri bir. hepsi de büyük futbolcu olmak arzusunda.
şeref - bu milli takımda eskilerden bir lefter, bir naci, bir basri, bir can, bir metin olmuş olsaydılar muhakkak ki takıma renk katarlardı. bugünkü kadro hiç şüphesiz ki bir ümit takımıdır. çünkü, turgay, ben, fehmi, ogün, ercan hariç hepsinin yaşları 23 - 24.
turgay - metin sakatlanmasaydı, bugün aramızda olacağından emindim. çünkü çok iyi çalıştı ve kendini çok iyi hazırladı. fakat kısmet değilmiş. en kısa zamanda milli takım kadrosuna gireceğine inanıyorum.
şeref - eskiden milli takımda ferdi şöhretler maçı götürürlerdi. bugün öyle mi?
turgay - hayır, şimdi 11 kişi koşuyor. 11 kişi maçı alıyor.
şeref - muhakkak olan bir şey varsa, şimdi kadroda olan arkadaşlar, ne bir lefter, ne bir can, ne bir metin, fakat onların da bu mertebeye ulaşacağına inanıyorum. ve içlerinde bu azim olduktan sonra ulaşacaklar da.
sonunda ikisi de görüş birliğine vardılar. «kollektif futbol şarttır ve bugün de o yola gidilmektedir.»
onunla yanyana oynadık. berlin'de almanya’yı 2-1 yendiğimiz o büyük maçta... ben santrfor, o sağiç... recep büyük bir gol de attı o gün... bu golde benim de hissem vardı... fakat atatürk'ü samsun’a götüren vapurun atatürk'ün büyük başarısında hissesi olduğu kadar... ona topu ben verdim ama recep öylesine ustalıkla götürdü, öylesine dahiyiıne alman ağlarına çaktı ki... böylelikle senelerce ben de «o pası ben vermiştim» diye övündüm, anlattım durdum... recep unutulmaz bir takım arkadaşım idi...
çarşamba günü yapılan futbol federasyonu toplantısında, milli takımımızın almanya ve fransa ile yapacağı karşılaşmaların programı tesbit edilmiş bulunmaktadır.
bu hale göre, milli takımımız 17 haziranda almanyaya giderek, stuttgart’ta alman milli takımı ile karşılaşacak ve bu maçın rövanşı 21 kasımda memleketimizde yapılacaktır.
«b» millî takımımız da 1 kasımda fransa «b» milli takımiyle bordeaux’da, ankaradaki maçın revanşını oynayacaktır.