penaltı özürlü ingilterenin euro 96 da çeyrek finalde ispanyayı penaltılarla elemesi şuana kadar penaltılara kalan maçlardaki tek galibiyetidir,
geriye kalan 5 maçta hep elenen taraf ingiltere olmuştu.bu maç bahsedilen maçlardan biridir.
euro96 da yarıfinalde almanyaya 6-5, euro 2004 de portekize gene 6-5, 1990 dünya kupasında almanyaya 4-3, 1998 dünya kupasında arjantine 4-3, 2006 dünya kupasında gene portekize 3-1 elenmişler.
2004 elemelernde beckhamda istanbuldaki son maçta penaltıyı dışarı atmıştı.bu sene şampiyonlar ligi finalinde iki ingiliz takımı vardı.artık bir tanesi penaltılarla kazansın canım).
tarih: 04 temmuz 1990 turin / delle alpi stadyumu seyirci: 62628 hakemler: jose ramiz wright (brezilya), armando perez hoyos (kolombiya), joel quiniou (fransa)
b.almanya: bodo illgner, klaus augenthaler, guido buchwald, jürgen kohler, thomas berthold, thomas hässler (68 stefan reuter), lothar matthäus (kaptan) olaf thon, andreas brehme, rudi völler (33 karl heinz riedle), jürgen klinsmann teknik direktör: franz beckenbauer (b.almanya)
ingiltere: peter shilton (kaptan), des walker, terry butcher (72 trevor steven), mark wright, paul parker, david platt, paul gascoigne, stuart pearce, chris waddle, gary lineker, peter beardsley unused subs: c woods, a dorigo, s mcmahon, s bull teknik direktör: bobby robson (ingiltere)
goller: andreas brehme (b.almanya) 60, gary lineker (ingiltere) 80
penaltı atışları, gary lineker 0-1 andreas brehme 1-1 peter beardsley 1-2 lothar matthäus 2-2 david platt 2-3 karlheinz riedle 3-3 stuart pearce 3-3 kaçırdı olaf thon 4-3 chris waddle 4-3 kaçırdı
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında benjamin holland'ın "hayal kırıklığı yılları. dünya kupası'nda ingiltere" başlıklı yazısından;
takımı forvette yine gary lineker sürüklüyordu ve yanında o zamana dek hiçbir ingiliz futbolcunun yaklaşamayacağı bir maharette performans gösteren genç orta saha oyuncusu paul gascoigne de vardı. ingiltere gruptan sıyrılmış, ikinci turda uzatmanın son dakikalarında atılan golle belçika'yı elemişti. sonra, muhtemelen taraf tutmayan herkesi hayal kırıklığına uğratarak, iki tane tartışmalı penaltının da yardımıyla ve hak etmeden de olsa kamerun'u kupanın dışına itmişti. artık yarı finaldeydik ve rakip eski düşman almanya'ydı; '66 finalinde yendiğimiz almanya (fazla "kültürlü" olmayan ingiliz taraftarlar arasında popüler olan tezahüratın sözleri şöyle başlar: iki dünya savaşı ve bir dünya kupası...). onlar bir gol altı, biz bir gol attık; sonra da kimse atamadı. gascoigne sarı kart görmüş ve muhtemel final maçında oynayamayacağını anlayınca ağlamaya başlamıştı -ki bu hareketle, sonraları fazla kilolarına, psikolojik çöküntülerine rağmen bütün ingiliz futbolseverlerin gönlünü fethediyordu. maç penaltılara kaldı ve sonra... bir sakıncası yoksa devam etmek istemiyorum. almanya devam etti ve kupayı aldı.
ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
italya '90 dünya kupası, gözyaşlarıyla hatırlanan bir turnuva olacaktı. futbolun en ilginç kişiliklerinden ikisi, ingiliz paul gascoigne'le arjantinli diego maradona, onları televizyon başında izleyen milyonlarca kişinin önünde gözyaşlarına boğulmuşlardı. aslında ikisinin ağlama nedenleri birbirinden çok farklıydı.
herkesin önünde duygularını ifade etmek, ingilizlerin karakterine pek uyan bir durum değildir. ağlanacaksa, bu, gizli yapılmalıdır ya da hiç ağlanmamalıdır. ama gascoigne'in biyografisini yazanlardan biri olan lan hamilton'ın da belirttiği gibi, batı almanya ile oynadıkları yarı final maçında döktüğü gözyaşları, gazza'nın bir anda futbolun kötü çocuğundan milli kahramana dönüşmesine yol açmıştı. bu gözyaşları aslında önce kendisi içindi; sarı kart görmüştü, turnuvadaki ikinci sarı kartı olduğu için, bu, ingiltere finale çıksa bile kendisinin oynayamayacağı anlamına geliyordu. ama maçın bittiğini ilan eden düdükçaldığında, gazza'nın gözyaşları, samimi bir duygudaşlığın, cesaret ve kahramanlıkla oynadıkları bir maçı kaybeden ingilizlerin yaşadığı samimi üzüntüsünün ve seyircilerin onların duygularına gösterdiği sempatinin ortaya çıkmasını sağlayan şey olmuştu. gascoigne'in torino'da döktüğü gözyaşları bir sembole dönüşmüş ve posterlerde, tişörtlerde, atkılarda, kupalarda" yankı bulmuştu.
maradona'nın gözyaşları ise, ingilizler'in çıkmayı başaramadıkları finalde, arjantin'in batı almanya'yla oynadığı maçtan sonra dökülmüştü. ama bu maçta kahramanlık falan yoktu, futbolun sihri ise hiç ortalarda görünmüyordu. son derece sert ve çirkin bir mücadele olmuştu. dünya kupaları tarihindeki en çirkin final maçlarından biri olduğu bile söylenebilirdi. turnuva boyunca bol faullü bir oyun ortaya koyan arjantin'in daha önceki maçlardan cezalı olan dört oyuncusunun üzerine, bu maçta da iki oyuncuları oyundan atılmıştı. çoğunluğunu italyanlar'm oluşturduğu seyirciler, maç boyunca maradona'yı ıslıklamış ve onunla alay etmişlerdi.
italya '90'da arjantin takımının giderek daha sevimsiz bir takım haline gelmesi, teknik direktör carlos bilardo'nun yaşanabilecek kötü sonuçları önlemek için yeni fikirler peşine düşmesine yol açmıştı. bilardo, arjantin milli marşının çok uzun olduğunu ve maçlarda çalınmaya uygun olmadığını düşünüyordu. marş ona göre oyuncuların konsantrasyonunu bozuyor ve iyi niyetli olmayan taraftarların daha maç başlamadan oyunculara öfkelerini kusmaları için çok fazla zaman sağlıyordu. en azından marşın biraz kısaltılmasını, arjantinlilerin bayrakları için canlarını vereceklerine yemin ettikleri, uzun bir operayı andıran son kısmın kesilmesini istiyordu. ama bu tarz bir girişimin arjantin'de milliyetçilik duygularını ayaklandırabileceğini düşünen bilardo, italya'da bu işin peşine daha fazla düşmemeye karar vermişti. ancak bu kararına pişman olacaktı.
final maçında arjantin takımı milli marşları çalınırken hazrolda dikildiği sırada, italyan taraftarlar içlerindeki zehri kusmaya başlamışlardı. yuhalamaları ve ıslıklarıyla marşı bastırmışlar ve törenin ihtişamıyla alay etmeye başlamışlardı. maradona'nın tepkisi ise kameraların önünde bir küfür savurmak olmuştu: "orospu çocukları" diye mırıldanmıştı içinden. söylediği şey elbette duyulmamıştı, ama ne söylediğini anlamak için bir dudak okuma uzmanına da gerek yoktu. maçı yayınlayan televizyondaki yorumcu ve milyonlarca seyirci bu sözleri fark etmişlerdi. gözyaşlarına gelince, yolun kenarındaki bir oluktan akıp giden sular gibi akıp gitmişlerdi, kimse umursamamış ve ilgilenmemişti. maradona çok fazla ağlıyordu. hakemlere sürekli itiraz etmesi ve gökyüzündeki tanrı'ya sık sık şükretmesi gibi, duygusal patlamaları da fazla kullanılmaktan yalama olmuştu. bu kez maradona'nın gözyaşları sadece kendisi için akıyordu. milyonlarca seyirciye göre, bu gözyaşları, iyi yönden bakılırsa maradona'nın kibrinden doğan abartılı bir tepkiydi. en kötüsünden ise, maradona'nın kafayı yemiş olduğunun kanıtıydı. italya'daki kupada kafayı yediği düşünülen, gazza değil, maradona'ydı.
maradona'nın yaşadığı bu son sinir krizi, turnuva öncesindeki aylar boyunca yavaş yavaş birikmekteydi...
ilk basımı 2002 olan christian eichkler'in "futbolun beceriksizleri ansiklopedisi" kitabından;
pearce, stuart, "sapık" lakaplı oyuncu 1990 dünya kupası yarı finalinde penaltı atışlarında topu kaleye öyle sert vurmuştu ki, alman kaleci bodo illgner'in, her ne kadar penaltı katili olarak tanınmasa da, yerinden kıpırdaması bile gerekmemişti. hemen ardından, üstelik en iyi ingiliz, chris waddle, topu kalenin üstünden aşırttı ve almanya finale kaldı. böylelikle almanya için üçüncü kez dünya şampiyonu olma yoluna bir engel daha aşılırken ingilizler için ebediyen sürecek bir penaltı travması başlamış olacaktı. aynı şey 1996 avrupa şampiyonasında wembley'de yine almanya karşısında tekerrür etti: gareth southgate, ingilizlerin altıncı penaltısını kaleci köpke'nin kucağına gönderdi ve 1998 dünya kupası ikinci tur maçlannda, profesyonel yaşamında hiçbir penaltı kullanmadığından, hiçbir penaltıyı kaçırmamış olan david batty, arjantinli kaleci roa'yı geçememişti.
2001'de almanya, elemelerde ukrayna karşısında dünya şampiyonasına katılmayı garantileyince daily mail gazetesi şöyle yazdı: "şimdiden penaltı atışı çalışmaya başlasak hiç fena olmaz."
1990 finalleri'ne penaltı atışları damgasını vuruyordu. toplam 4 karşılaşmasının sonucunu penaltı atışları belirlerken, bunların ikisi ise her iki yarı final karşılaşması olarak tarihe geçiyordu.
#4 palyaçonun gözyaşları ingiltere vs almanya, 1990
belki daha birçok şeyin etkisi vardı ama futbolun modern çağa ayak uydurmasının asıl belgesi paul gascoigne'un gözyaşları oldu. bu spor bir anda sert çocukların oyunu olmaktan çıktı. onun göz yaşlarını formasına silerkenki hali butan'daki pullara bile basıldı. thomas berthold ile mücadeleye girmesi budalaca bir şeydi belki ama futbolcunun düşüşü ve alman yedek kulübesinin tepkisi de bayağı abartılıydı. brezilyalı hakem kararını vermişti, gazza'ya turnuvadaki ikinci sarı kartını çıkardı. bu ingiltere'nin finale kalması durumunda gazza'nın o maçta oynama şansını kaybettiği anlamına geliyordu. gary lineker de bobby robson'a gazza'yı göstererek "onu teselli et" dedi. birkaç dakika sonra ingiltere maçı penaltılarla kaybedince, kimsenin kimseyi teselli edecek hali kalmadı ve tüm ulus onunla beraber ağladı.
bence şampiyonlar ligi, dünya kupası'ndan daha önemli... iki kupayı kaldırmış biri olarak söylüyorum, iki kupa da önemli ama şampiyonlar ligi sezon boyunca devam eden bir süreç, dünya kupası dört maçlık bir turnuva. ülkenizi temsil ettiğiniz için değeri daha fazla ama ben şampiyonlar ligini kazanmayı tercih ederim. belki de final maçında gol attığım için öyle düşünüyorumdur. almanlar asla penaltı idmanı yapmazlar...
en azından ben milli takımda oynarken yapmazdık. bu konuda neden bu kadar iyi olduğumuzun sebebini bilemiyorum. 1990 dünya kupası yarı finalinde ingiltere'ye karşı atmış olduğum penaltı, benim hayatımdaki ilk penaltıydı. maç penaltılara kaldığında franz beckenbauer üç oyuncu belirledi: lothar matthaus, andreas brehme ve olaf thon. diğer iki oyuncu içinse bir arayış içindeydi yanıma geldi ve at ıp atamayacağımı sordu, daha önce hiç kullanmadığımı söyledim. herkesin uyduracağı bir bahanesi vardı. hafiften "balta" jürgen kohler'e yaklaştığını gördüğüm anda dayanamadım ve penaltıyı kullarıanabileceğimi söyledim. başkasının atmasına fırsat vermediğiniz bir penaltıyı kullanmak sizi daha çok strese sokuyor tabii ki. doğrusu o an benim için en önemlisi kohler'in beyaz noktaya gelmemesiydi.
owen ve gerrard ilk günden farklılardı...
onları ilk gördüğüm anı hatırlıyorum; daha 17 yaşındalardı ve isimlerini. hiç kimse bilmiyordu. şimdiye kadar gördüğüm en yetenekli genç oyuncular olduklarını söyleyebilirim. hemen menajerime bir telefon çtım ve bu oyuncuların dünya çapında futbolcu olacaklarını ilettim. şimdiki durumlarını görüyorsunuz, ekleyecek pek fazla bir şey yok.
gary lineker: "çocuklar sadece iki gol attım sanıyor"
gördüğüm en komik olay
"biraz çocukça bir davranıştı ama gazza'nın 1990 dünya kupası'nda sürekli ruud gullit'in saçlarını çekiştirmesi beni gülmekten yerlere yatırmıştı. en komiğiyse yine aynı yaz yaşandı. hepimiz bir kenarda, çok gergin bir halde almanlara karşı penaltı atmak için bekliyoruz. bobby robson gelip bizlere,'beni hayal kırıklığına uğratmayın çocuklar, unutmayın, ülkemizde 30 milyon insan bunu seyrediyor'dedi. ardından peter beardsley işemeye başladı ve biz de ona katıldık. üzerimizdeki baskıdan mı bahsetmiştik?"
gary lineker: "çocuklar sadece iki gol attım sanıyor"
yaşadığım en kötü an
"sanırım brezilya'ya karşı kaçırdığım ve bobby charlton'ın rekorunu egale etmeme engel olan penaltı pek hoş sayılmazdı ama rekorlar zaten benim için hiç o kadar önemli olmamıştı. doğrusu bu. yaşadığım en kötü an, dünya kupası yarı finalinde batı almanya'ya karşı olandı. dünya kupası finaline bu denli yaklaşıp da kaybetmek gerçekten çok acı. kazanacağımızı düşünüyordum. peter shilton'la aynı odada kalıyorduk ve izlediğimiz penaltı vuruşlarının ardından atış sırasında yerinde beklemesi halinde beş penaltıdan en az ikisinin üzerine geleceği konusunda fikir birliğine varmıştık. fakat almanlar'ın bütün penaltıları direk dibinden içeri girdi. hiç şansı yoktu."
gördüğüm en kötü kalecilik
"çok gülünç hatalar gördüğümü hatırlamıyorum. bir keresinde bruce grobbelaar bir merseyside derbisinde kevin ratcliffe'in yaklaşık 27 metreden çektiği şutu kollarının arasından kaçırmıştı. benim 1991 federasyon kupası yarı finalinde arsenal'e attığım ikinci golde de top david seaman'ın elleri arasından geçmişti. onu avlayan tamamen şutun sertliğiydi."
yardımcı hakemler: joel quiniou (fra), armando perez hoyos (col)
germany fr: bodo illgner (gk), andreas brehme, juergen kohler, klaus augenthaler, guido buchwald, thomas haessler (dk. 66 stefan reuter), rudi voeller (dk. 38 karlheinz riedle), lothar matthaeus (c), thomas berthold, juergen klinsmann, olaf thon
yedekler: pierre littbarski, frank mill, raimond aumann, uwe bein, paul steiner, andreas moeller, hans pfluegler, guenther hermann, andreas koepke
teknik direktör: franz beckenbauer (ger)
england: peter shilton (gk), stuart pearce, des walker, terry butcher (c) (dk. 70 trevor steven), chris waddle, peter beardsley, gary lineker, paul parker, mark wright, david platt, paul gascoigne
yedekler: gary stevens, neil webb, bryan robson, john barnes, chris woods, tony dorigo, steve mcmahon, steve hodge, steve bull, dave beasant
teknik direktör: bobby robson (eng)
goller: 1-0 andreas brehme (frg) 60' 1-1 gary lineker (eng) 80'
sarı kartlar: paul parker (eng) 65', paul gascoigne (eng) 98', andreas brehme (frg) 110'
penaltı atışları: almanya: andreas brehme, lothar matthaeus, karlheinz riedle, olaf thon ingiltere: gary lineker, peter beardsley, david platt, stuart pearce -kaleci kurtardı-, chris waddle -kaçırdı-
ingiltere teknik direktörü, kamerun maçını değerlendirdi
robson: şansımız vardı
kamerun karşısında elde edilen galibiyetin sevincini uzun süre yaşayan robson, “rakibin adına bakıp aldanmayın. karşımızda en az almanya ve italya kadar güçlü bir rakip vardı” dedi.
cumhut canbazoğlu
napoli — ingiltere teknik direktörü bobby robson, kamerun galibiyetinden sonra san paolo stadı'ndaki basın merkezinde gazetecilerin sorularını yanıtlarken, zor gelen galibiyetten son derece mutluydu.
bobby rabsoni konuşmasına kamerun'un çok güçlü bir takım olduğunu söyleyerek başladı. “rakibin adına bakıp aldanmayın. karşımızda italya ve almanya kadar güçlü bir ekip vardı. kamerun'dan ikinci golü yiyince, bir an 'yarın sabah uçakla eve dönmenin zamanı geldi' diye düşündüm. ama çocuklar zoru başardılar."
wright’ın sakat oynamasının ingiltere'yi ateşlediğini söyleyen teknik direktör robson konuşmasını şöyle sürdürdü "omam bıyık'ı tutan tutan wrighte çok körü sakatlandı. başına 7 dikiş attılar. bandaj gözünü kapadı. topa kafa vurmaması gerekirken çekinmeden tüm pozisyonlara girdi ve çok da başarılı oldu. böyle savaşçılara yarı finalde de gereksinimim var."
robson, maçta tribündeki seyircilerin sürekli kamerun lehine tezahürat yapmasını "normal" karşıladığını da söyliyereki "kamerun küçük bir ülke, dolayısıyla başarısı sempati yaratıyor. arjantin ve kolombiya’yı yendiklerinde ben de çok sevinmiştim. bu kez bizden iyi oynamalarına karşın daha ileriye gidemediler. şanslı olduğumuzu iddia edebilirsiniz. ama dünyanın 4 büyük takımı arasına girmek için yalnız şansın yetmeyeceğini de bilmek gerek. italya '90 maceramız burada bitmeyecek" diye konuştu.
almanya'nın güçlü bir rakip olduğuna da dikkat çeken robson, "ancak ingiltere herkesi yenecek güçte. iki uzatma devresi oynadık. psikolojik olarak da yorgunuz. ama ingiliz inatçılığyla işi sonuna dek götüreceğiz" dedi.
takımda sakat futbolcuların çoğalmasının kendilerini olumsuz yönde etkilediğini, ancak paniğe gerek olmadığını vurgulayan robson şöyle konuştu, “saırım wright'ın sakatlığı finale kadar sürer. barnes da sakat. lineker de kendini iyi hissetmiyor. ancak taraftarlarımız üzülmesin, üç günde her şey düzelecek.
toplantının sonunda kendisini sürekli eleştiren ıngiliz basınına da takılmadan geçemeyen robson, "bakalım şimdi ne diyecekler? kimse buraya kadar geleceğimize inanmıyordu. ben elimdeki futbolcuların kalitesini biliyordum. şu anda yarı finaldeyiz. ve finale hazırlanıyoruz. basın adına üzgünüm ama ingiliz uçağı biraz daha bekleyecek" dedi.
torino (cumhuriyet) - torino valisi'nin korktuğa başına geldi. ingilizler kamerun'u yenip torino'nun kapılarına dayandılar. italya dişişleri bakanlığı bu maçta ingiliz ve federal alman hooliganların taşkınlıklarını önlemek amacıyla sekiz bin polis görevlendirdi.
federal almanya, iki tane 120 dakikalık final oynayan ingilizlere oranla maça daha diri çıkıyor. sakatlanan wright'ın olmaması voller için avantaj. federal almanya'da sakatlığı süren bein, maç saatine yetiştirilmeye çalışılıyor.
lineker iddialı
lineker bu maçta patlama yapıp gol kralı olacağını iddia ediyor. ingiltere'nin büyük kozu gascoigne süper formda. beckenbauer son maçlarda golü attıktan sonra skoru koruma endişesi ile yaptığı gibi bu maçta top dolaştırmayacak. federal almanya'nın kalecisi illgner aksıyor. robson, waddle'a uzaktan şut çektirecek. barns'ın da sakatlığı sürüyor. kaleci shilton ise süper bir form tuttu. 42'lik file bekçisi "almanlara geçit yok" diyor.
3-4-5 ve 6 temmuz günleri kurban bayramıydı ve o günlerde kurban bayramın 2., 3. ve 4. günleri sadece bayram gazetesi yayınlanırdı. bu yüzden bu maçla ilgili geriye dönük gazete araştırmalarında malesef herhangi bir bilgi bulunamıyor. sadece bayram gazetesi bulunabilirse o günlerde yapraklara bu maçla ilgili nelerin düştüğünü görebiliriz.
fakat bayram gazeteleri bir yerlerde saklanıyor mudur işte bu büyük bir soru işareti. belki milli kütüphanede?