revanşı mithatpaşa stadında kolay alacağı tahmin edilen
fenerbahçe, altay'a takıldı: 0-0
sarı - lâcivertliler dün oyunu yavaşlatan siyah - beyazlıları ve varolu yenemediler
necmi tanyolaç
bir nokta üzerinde durmakta fayda var... biz, futbol maçlarında futbolcunun oyun içersindeki «hâlini» değerlendiriyoruz. mükemmel diyoruz, dört yıldız veriyoruz. vazifesini yapana iki yıldız veriyoruz. bunlar arasında fenası ve berbatı da var...
sportmenlik kaidesini mücadelenin tabii bir icabı saydığımız için, sportmenliği değerlendirilen bir tabloya lüzum görmemişiz. ve itiraf edelim ki, hataya düşmüşüz.
misal olarak dünkü maçın gerçek yıldızı, ama futbolcu olarak, varol'u alacağız. bir gün evvel istanbulspor'dan beş gol yemiş varol fenerbahçe'nin karşısında sanki çelikten örülmüş bir kale... her akında bir gol kurtarıyor. kalelinin köşelerine giden topları o köşelerde öldürüşünü parmak ısırarak seyrediyoruz. en umulmayan anlarda varol, altayın kurtarıcısı oluyor... hasılı her yerde varol.. bu futbolcuyu alkışlar, takdir edersiniz değil mi?
bir de şu varol'a bakınız... o, her gol kurtarışında seyirciyi ayağa kaldıran kaleci yok mu? bir bakıyorsunuz, yerde kıvranıyor. içiniz burkuluyor. yazık oldu, çocuğa diyorsunuz. melekler onu koruyor adeta. yerde kıvrım kıvrım kıvranan varolcuk sendeleye sendeleye ayağa kalkıyor ve kalesinin başına geçiyor. o ne, demin o, öylesine sakatlandığını zannedip, içinizi sızlatan futbolcu, bir bakıyorsunuz demir gibi olmuş - yine kurtarıyor. varol gol kurtarıyor, varol sakatlanıyor - varol yerde kıvranıyor. kale önlerindeki bu «parçalanmışlarından» biri doğru olsaydı, genç futbolcu varol'un bugün allah saklasın cenaze merasimine gitmemiz gerekecekti... ya hakemin gözünden kaçan bekleyişleri? top'la oynuyor. oynar ya kaideler kendisine, hakem müsamahakar olunca bu hakkı veriyor. iyi ama, futbol seyircisinin bu işte şikayeti yok mu? para veriyor, futbol seyretmeye geliyor. seyrettiği ise tam tersine sirk cambazlığı ve «ölüm numaraları (!)» işte, bu noktadan hataya düşmüşüz. eğer sportmenlik de futbol maçlarında rakamla değerlendirilebilseydi, dünkü maçın büyük kalecisi varol'a gözümüzü kırpmadan içi boş yıldız verir ve bu hareketlerini tekrarlamasının, futbolu tabii gayesinden çok ötelere götürdüğünü izaha çalışırdık.
maç başlıyor...
tekrar şampiyonluk şansını yakalayan fenerbahçeyi altayın çekmelediği maçta varol yine kaderi çizen adam oldu.. gerçi altay, bir gun evvelki hezimetin tesiriyle sahaya azimli çıkmış, rakibiyle ölesiye bir mücadeleye girişmişti. ama, altayın bu diriliğe rağmen bittiği anlar oluyor ve o zaman varol başlıyordu. izmir'in siyah - beyazlıları durgun fenerbahçe karşısında evvelâ kuvvetli bir defans oyunuyla işe başladılar. sert oyuncu önder geride boş sahayı kolluyor, iki süratli ve şutor adam, nail ile ali de ileride yokluyorlardı. sarı - lâcivertliler topu havaya kaldırdıkları ilk çeyrekte tek bir akın yapamadılar. 15. dakikada hüseyin'in çok sert şutunu varol bir tramplenden fırlarcasına kornere attı. böylece bizim «panter kalecimiz» sahneye çıkmış oluyordu. devre biterken altay, varolun ve hakikaten çok iyi bir gününde olan müdafaanın gayretiyle bir kaç gol tehlikesini savuşturmuştu.
fenerbahçe ikinci devreye hücumla girdi. bu defa selim ortada çalışıyor, hiç bir işe yaramayan nedim de solaçıkta oynuyordu.
rahatça ifâde edilebilir ki, altay oyun düzenini bir puan üzerine kurmaktan vazgeçip, maçı kazanmak yolunu tercih etseydi, bu maçı kazanırdı. zira, fenerbahçe de geriyi tutan adam olarak sadece naci kalıyor, iki yan hafta bülend kaptırdığı toplarla henüz bu yerin oyuncusu olmadığını gösteriyordu. iki bek'e gelince, onlar için de başarılı demek zor olacaktı.
ikinci devrenin ortalarından itibaren fenerbahçe iyice bastırmaya başladı. bir defasında naci dahi ileri sokulmuş ve bir şutla takımının talihini denemek istemişti. ama, nafileydi bunlar. zira, ne naci, ne lefter, ne şeref, ne de hilmi kaleleşen varol'un bir zayıf tarafını bulamayacak ve maçın golsüz kapanışına mani olamayacaklardı. iyi, çok iyi oynuyordu varol. fakat sportmenliği unutuyordu ki, seyirciyi çileden çıkaran da buydu...
hakem de bu hadiselere seyirci kalırken suçluydu tabii. maçın sert bir cereyana dökülmesine göz yummuş avantaj kaidelerini çiğnemiş, ters kararlar vermiş, şunu yapmış, bunu yapmıştı. bunları affedebilirdik. ama, bir hakemin bir futbol maçının sahadan alınıp sahanın dışına taşınışına seyirci kalması affedilecek şey değildi.
hakem orhan gönül'e sormak yerinde olur. acaba, dünkü maçta top ne kadar zaman oyunda, ne kadar zaman oyunun dışındaydı?