galatasaraylı anne-babanın oğlu olarak hayata gelirseniz, size pek soran olmaz. tulumunuz galatasaray olur, konuşmaya başladıktan sonra ''gassaray gassaray cim bom bom'' dedirtme çabaları olur. hatta 7-8 yaşına geldiğinizde takım hem ligde hem avrupa'da büyük başarılar elde ediyorsa ve benim gibi çocuğuna 'çok ama çok' düşkün anılara meraklı anneniz varsa, o zamanın teknolojisinin el verdiği ölçüde işe yaramaz kasetlere bazen anneler gününde annenize okuduğunuz şiirler, bazen ise zorlama ile söylediğiniz marşlar çekilir.
hahaha evet 7-8 yaşındayken tam da bunları yaşadım, fazlasıyla ilginç ama fanatik galatasaraylı bir ailenin fanatik oğluydum. farkında olmadan gençlerbirlikliydim de aslında, annem de o zamanlar futbola fazlasıyla ilgili bir kadındı. galatasaray'ın kadrosunu ezbere bilmesi bir yana ankaragücü'nü, gençlerbirliği'ni hatta taraftarlarının hayata bakış açılarını bile bilen biriydi. tabii bir galatasaraylı olarak renklerinden dolayı ankaragücü'nü sevmezdi. -en azından ben o zaman renklerinden dolayı diye sanıyordum-
bazen vakit buldukça ailecek gençlerbirliği maçlarında atkılarımızla yer alırdık. şöyle hafızamı biraz zorluyorum, 19 mayıs stadı'nda izlediğim ilk maçın gençlerbirliği - vanspor maçı olduğunu hatırlıyorum ve internet arşivlerini araştırınca; 02.05.1998 tarihinde oynanmış ve vanspor'un 1-2 kazandığı maç olduğunu biliyorum. yani henüz 7 yaşındayken tribünlere girmişim. ha tabi bu ülkede takım tutmanın tanıl abinin deyimi ile ''delikanlılık, namus kavramı'' olduğu gerçeği ile gençlerbirliği ''ikinci takımımdı''
yıllar boyu böyle devam etti, fanatik galatasaraylı ailenin fanatik galatasaraylı oğluydum ama o zamanki akıl ve toplum baskısı ile ''ankara'da da gençlerbirlikliydim'' 9 yaşında bir fenerbahçe maçı öncesi kendimi tesislerde bulmuştum ve gençlerbirliği'ne moral için antremanı izlemiştim. tellerin arkasından kale arkasında antrenmanı izliyordum. o sırada yanımda benimle aynı yaşta olan komşumuzun oğlu kerem'de vardı. yanımda annelerimiz ile antrenmanı izlerken içimizdeki futbol tutkusu muhtemelen gözlerimizden anlaşılıyordu ki o sırada bir yetkili bizi antrenman sahasının içerisine davet etti. sahanın ortasında tv'de daha önce gördüğüm ''cavcav amca'' vardı. meğer bizleri kendisi çağırmış, bizlere hoş geldiniz dedikten sonra annelerimize, belli ki çocuklar futbola meraklı. takımımızın alt yapısına yazdırın ve çocuklarınızın yeteneklerini değerlendirin sevgili hanımlar belki ilerde bu çocuklar bu sahada oynar.
biz kerem ile kıpır kıpır olduk, acaba olur mu sevinci yaşıyorduk. o arada annem ''ilhan bey teşekkürler ama bulut biraz rahatsız, futbol oynamasına doktorları müsaade etmiyor'' diye kısık sesle fısıldadı. amacı beni üzmeden gerçeği söylemek olsa da ben o zamanlar annemin yabancı insanlara telkinlerinin farkındaydım ve hemen kulak kabartıyordum. gerçekten de doktorumun dedikleri o anda aklıma geldi, mahallede bile maçlarda çok yorulmasın kaleci olsun telkini aklıma gelmişti. aradan geçen yıllarda gençlerbirliği hep gözümün ucuyla takip ettiğim ''sempati duyduğum takım'' olsa da hep fanatik bir galatasaraylı olarak devam ettim. yıllar geçiyor, önce ortaokul sonra lise bitmiş ve üniversite tercihi yapılmıştı. eskişehir anadolu üniversitesi kazanılmış ve istikamet eskişehir'di.
yine arşivden tarihini teyit ettiğim 14.02.2009'da eskişehirspor - gençlerbirliği maçında, gençlerbirliği'ni desteklemek için yerini almış ama hala gençlerbirliği'ni ikinci takımı olarak benimseyen biriydim. maç 0-0 bitmişti ve gençlerbirliği'ni biraz zor günlerin beklediği açıkça görülüyordu. 2008/2009 sezonunun bitimine 3 hafta kala gençlerbirliği gerçekten zor günler geçiriyor ve deplasmanda galatasaray ile oynuyordu. halen galatasaraylı olan ama gençlerbirliği için de içten içe tedirginlik yaşayan hatta galatasaray'ın da şampiyonluk yarışından kopmuş olmasıyla paralel ligde sadece gençlerbirliği'ni takip eder bir hal almıştım. deplasmanda oynanacak maçta 17.05.2009'da oynanacaktı yani galatasaray'ın uefa kupası'nı almasının 9.yılıydı, saçma bir şekilde maçın önemi artmıştı ve okulumdaki galatasaraylılar grubu ali semi yen'e gitmek için bir organizasyon düzenliyordu. benim aklımda ne uefa'nın yıldönümü ne de maçın galatasaray için önemi bulunuyordu ama bu maçta gitmek için içimden bir şey bana baskı yapıyordu.
daha fazla karşı koymanın saçma olduğunu ve maça gitmemin anlamlı olacağını düşündüm, gereken başvuruyu yaptım ve üzerimde galatasaray formam boynumda galatasaray atkım yola çıkmak için hazırken bir yandan da puan durumuna göz atıyordum ve gençlerbirliği'nin hali canımı fazlasıyla sıkıyordu. zira kadronun potansiyelinin farkındaydım ve şampiyonluktan kopmuş bile olsa galatasaray'ı yenmesinin çok zor olduğunun farkındaydım. bir yandan da üstümde formasını taşıdığım takımında yenilmesini isteyemezdim tabii. iki oğlunun maçına tanıklık eden bir baba edasıyla maçın berabere bitecek olması beni üzmeyecekti. maalesef ki öyle olmadı ve galatasaray maçı 2-1 kazandı, yanımdakilerin etkisiyle dönüş yolunda marşlara eşlik ettiysem de eve döndüğümde buruk bir sevinç yaşıyordum. 3 gol atmış ama haftaya oynanacak derbi maçta kart cezalısı olan bir genç futbolcu gibiydim.
gençlerbirliği o sezon, son iki maçını da önce sivasspor'a deplasmanda 3-2 ardından ankara'da kayserispor'a 0-4 yenilerek ligi kapattı. ligi 16.sırada bitirerek küme düşen konyaspor 38 puandayken 15.sırada yer alan ligde kalan denizlispor'un ve 14.sırada yer alan gençlerbirliği'nin de puanları 38 idi. yani gençlerbirliği averajla ligde kalmıştı. o son 3 hafta benim için kabus gibi geçmiş, asıl tuttuğum takımın galibiyetine bile sevinememiştim. aslında farkında olmadan gençlerbirlikli olmuştum, averajla ligde kaldığımızda inanılmaz bir mutluluk yaşıyordum. bu mutluluğun çeyreğini ali sami yen'de yaşamamış hatta ve hatta üzülmüştüm bile.
sonraki sezonda yani 2009/2010 sezonunda gençlerbirliği lige daha iyi başlamış yine orta sıralarda olacağının sinyallerini vermişti. önce 20.02.2010'da eskişehir'de oynanan eskişehirspor - gençlerbirliği maçında tribündeydim ve maç 0-0 bitmişti. hala tam olarak idrak edemesem de gençlerbirlikli olmuş ve 1.5 sezondur gençlerbirlikliydim. öyle ki o sezon eskişehir'de oynanan eskişehirspor - galatasaray maçına gitmemiştim bile. sezonun son maçı ise ankara'da oynanacak gençlerbirliği - galatasaray maçıydı, geçen seneye nazire eder gibi maçın tarihi bu sefer 16.05.2010'du. bu sefer ankara'ya kendi imkanlarımla gitmiş gençlerbirliği tribününde gençlerbirliği formam ve atkımla yer almıştım.
takımın başında alman panzeri thomas doll vardı, birkaç iyi takviye kadroya monte edilmiş ve sezonu orta sıralarda bitirmeyi garantilemiştik -biz, gençlerbirliği- :)
hurşut ve harbuzi'nin golleriyle galatasaray'ı 2-1 yendiğimizde gollere ve galibiyete deli gibi sevinmiştim. sanki yendiğimiz takım yıllarca tuttuğum galatasaray değil de çocukluktan beri nefret ettiğim fenerbahçe'ydi. maç sonrası babamı arayarak ona ''ahahaha sizi nasıl yendik ama?'' dememle de gençlerbirlikli oluşum tescillenmiş ve herkes tarafından fark edilerek, kabul görmeye başlamıştı.
benim gençlerbirlikli oluş hikayem, bu maçta gerçekten gençlerbirlikli oldum :)