ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
önceki kasım ayında, uefa kupası'nın ikinci turunda wettingen'le oynayacakları maçın bir saat öncesinde, kulübün yeni teknik direktörü arrigo sacchi, maradona'nın sakat olduğunu söyleyerek onu kadrodışı bırakmıştı. maradona birkaç antrenmana çıkmamıştı ve bu önemli maçtan önceki geceyi yine haz peşinde koşarak geçirdiği sanılıyordu. tıpkı üç ay önceki camorra olayında olduğu gibi, maradona yine kendisine komplo kurulduğunu iddia etmiş ti. ertesi ay paranoyası yem boyutlara ulaşmış ve dünya kupası kuralarının önceden ayarlandığını söylemişti.
hiçbir kanıta dayanmayan bu açıklamayla, maradona, dünya futbolunun en büyük örgütüne karşı atıp tuttuğu pek çok açıklamaya sadece bir yenisini eklemiş oluyordu. fıfa ise bu açıklamaları maradona'nın olgun bir insan olmayışına bağlayarak ciddiye almıyordu. fifa'nın o dönemdeki genel sekreteri joseph blatter şöyle demişti: "ya aptal, ya da kötü niyetli." bu duygu, kendisinden ilham almadığı sürece her şeyi çöp yerine koyan maradona nm davranışlarından sıkılmaya başlayan italyanlar arasında da yayılmaya başlamıştı. ayrıca maradona, göründüğü kadarıyla, ilham verme yeteneğini de kaybetmeye başlamıştı.
noel'e doğru, napoli, italya liginde yine üst sıralara tırmanmıştı, ama maradona bu arada oynadığı on altı maçta sadece altı gol atabilmişti, bunların üç tanesi de penaltıdandı. ama yeni bir dünya kupası'nda oynama ve bu arada milli takımın kaptanlığını yapma düşüncesi, bir süreliğine de olsa motivasyonunu tekrar kazanmasını sağlamıştı. daha çok antrenman yapmaya başlamış ve kilosunu daha da düşürmek ve kaslarını güçlendirmek için yeni bir tedavi programına girmişti. kortizon iğnelerini de bırakmıştı. napoli'yi ikinci şampiyonluğuna taşıdığı birkaç hafta boyunca eski dehası geri gelmiş gibiydi. ama bu başarı, onun için bir pirus1 zaferi olacaktı. napolililer'in kutlamalarında, maradona, 1987'de ilk scudetto'ların kazandıkları zaman gördüğü kadar büyük bir ilgi görmüyordu. biraz olsun ilgi gördüyse de, kısa süre sonra italya'nın başka bir bölgesinde karşılaşacağı tepkiler bütün bunları gölgede bırakacaktı.
napoli'nin kuzeyinde yaşayan italyanlar, maradona'ya zaten büyük bir sevgi duymuyorlardı. sezonun sonuna doğru napoli'nin milan'la giriştiği tartışmaları kazanması, onların maradona'ya duydukları öfkenin daha da artmasına neden olmuştu. atalanta'yla yapılan bir maçta napoli'nin kalecisi alemao'nun rakip taraftarlardan birinin attığı bir bozuk paraya hedef olması sonucu gidilen tahkim kurulu, maradona'nın kulübünün kaybettiği iki puanın geri verilmesine karar vermişti. milan'ın başkanı silvio berlusconi verdiği demeçlerde, olayın çok fazla abartıldığını ve alemao'nun aslında sakatlanmadığını ve numara yaptığını söylemişti. yaptığı itiraz reddedilmişti, ama halkın kafasında kuzey italya'nın güney'dekı sonradan görme zenginler tarafından ve özellikle de bu sonradan görmelerin en büyüğü diego maradona tarafından aldatılmak istendiğine dair bir düşünce oluşmasına yetmişti.
napoli'nin ikinci scudetto'sunu kazanmasından sonra, maradona şu açıklamayı yapmıştı: "memleketim arjantinliler'e şunu söylemek istiyorum. bu kupayı, bu yeni sevinci babama adıyorum. maç bittikten hemen sonra telefonda konuştuk ve beraber ağladık... bana benim için ve benim yanımda olanlar için sevindiğim, ama başkaları için sevinmediğini söyledi. o, bugün geldiğimiz yere gelmek için, ta en alttan en üste çıkmak ıçm ne kadar çabaladığımı herkes bilirken, bazılarının bana sorumsuz dedığini unutmuyor... ağladım, onunla birlikte ağladık. bu kupayı ona adıyorum, çünkü benimle birlikte acı çekti."
kutsal üçlemenin baba ve oğul'u buradaydı işte, eksik kalan hiçbir şey yoktu. ama başkalarının kafasında maradona'nın bu kadar kutsal bir yeri olduğu söylenemezdi. italya '90'ın başlamasına az bir süre kala, bütün ülkede bir video kaset dolanmaya başlamışa. kasetin başrolünde 'la cicciolina', yani italyan porno yıldızı ve parlamento üyesi olan ilona staller vardı. filmde şehvet düşkünü bir peri kraliçesi, yani la cicciolina, maçlardan önce italya-milli takımı'nın rakiplerinin kondisyonlarını tüketerek vatanseverlik görevini yerine getiriyordu. filmin kötü adamı ve la cicciolina'nın asıl hedefi, aşırı kilolu bir aktörün oynadığı maradona'ydı. filmdeki maradona, kendini öyle büyük bir aşkla seviyordu ki, la cicciolina'nın letafetinden yararlanmak yerine mastürbasyon yapmayı yeğliyordu. film tam zirvede, kendi kendine doruğa ulaşan maradona'nın 'bravo, bravo' sesleri arasında sona eriyordu. dünya kupası başlamadan önce, maradona, kuzey'deki italyanlar kendisine tavır alsalar bile, çok sevildiği güney'den gelen taraftarların turnuva boyunca onu yalnız bırakmayacaklarına inanıyordu. birçok kez, napoli taraftarlarının kendi milli takımları yerine, neredeyse tek başına kulüplerine üst üste zaferler yaşatan futbolcuyu destekleyeceklerini umduğunu belirten açıklamalar yapmıştı. böylece fifa'nın yıllardır politik entrikalardan ve kişisel öç girişimlerinden uzak tutmaya çalıştığı kupanın ruhuna büyük zarar vermiş oluyordu.
maradona bu tür açıklamalar yapmaktan uzak dursa ve kendi futboluna konsantre olsa, yaşanacak rezaletlerin bir kısmını engellemiş olabilirdi. ama meksika'da maradona'nın yanından eksik olmayan sihri, italya '90'da ortalarda görünmüyordu. takıntılı bir şekilde oynuyordu, oyunundan pek keyif almıyordu. ona yakın olan kişiler, carlos bilardo'nun onu kontrol edememesinden ve napoli'yle ilişkileri bozulmaya başladığı andan beri maradona'nın üzerinden eksik olmayan baskılardan şikayetçiydiler. kamerun'la oynadıkları ilk maçlarında maradona pek bir şey yapamamıştı. bir önceki kupanın sahipleri, maçı 1-0 kaybetmişlerdi ve milano'nun san siro stadyumu bu sonucu onaylayan bir tezahüratla inliyordu.