fenerbahçe – jena maçını izlemek için türkiye futbol federasyonu kanalı ile vize isteyen doğu alman gazetecilerinden yalnızca bir radyo spikerine vize verilmiştir. diğer gazeteciler ankaraya telgraf çekerek, vizelerin ne zaman verileceğini sormuşlardır. yarın öğleye kadar berlin başkonsolosluğuna vize emri gelmediği takdirde, gazeteciler maçı izleyemeyeceklerdir. bu durumda da muhtemelen türk gazetecilerine revanş maçı için aynı güçlük çıkartılacaktır. birkaç yıl önce gene. galatasaray – magdeburg karşılaşması için doğulu gazetecilere vize verilmediği için istanbul’a gelememişlerdi.
sarı - lâcivertlilerin rakibi, jena bu sabah istanbul'da olacak
teoman güray
carl zeiss jena ile yarın yapacağı avrupa şampiyon kulüpler turnuvası ilk maçına hazırlanan fenerbahçe takımı dün toprak sahada sabah ve akşam olmak üzere antrenör teaşca nezaretinde iki antrenman yapmıştır.
sabah yapılan ilk çalışmaya sadece önceki günkü maçta oynamıyanlar katılmış, diğer futbolcular ise istirahat etmişlerdir.
öğleden sonra saat 16.30'da yine antrenör teaşca yönetiminde sarı-lâcivertliler bir antrenman daha yapmışlardır. iki grup halinde yapılan bu idmanda bir tarafta, maçta oynıyanlar kültür - fizik hareketleri ve çift kale yapmışlar, maçta oynamıyanlar ise daha ağır bir çalışmaya tâbi tutulmuşlardır.
gayet neşeli bir şekilde geçen çalışmadan sonra fenerbahçeli futbolcular kamplarında istirahate çekilmişlerdir.
diğer yandan, antrenör teaşca, çim sahada çalışamamaktan yakınmış ve «böyle bir milli dâvâda bize yardıma olunmaması çok üzücü» demiştir.
yarın akşam fenerbahçe ile karşılaşacak olan carl zeiss jena dün geceyi sofya’da geçirmiştir. doğu alman takımı, dün almanya'dan uçakla bulgaristan'a gelmiş ve geceyi burada geçirdikten sonra bulgar havayollarına ait bir uçakla istanbul’a hareket etmiştir.
saat 20.00’de mithatpaşa stadında başlıyacak fenerbahçe – jena maçını çek hakemler yönetecek. teasca, «galip gelmeliyiz» dedi. maçın biletleri bugün 13’e kadar kulüpte satılacak
nezih alkış
avrupa şampiyon kulüpler kupası’nda türkiye’yi beşınci defa temsil etmekte olan fenerbahçe, bu gece mithatpaşa stadında doğu almanya şampiyonu carl jeiss jena ile şampiyonanın birinci turundaki ilk maçını oynayacaktır.
saat 20’de başlayacak olan karşılaşmaya, sarı-lâcivertli ekip, tur atlama şansını yaratabilmek için çıkacaktır.
maç öncesinde, fenerbahçe’nin romen antrenörü constantin teaşca, «galibiyet almak zorundayız. kuvvetli rakibimizi alt edebilmek için durmadan saldıracağız. fenerbahçe, büyük maç takımıdır. futbolcularımın kendilerini öldürecek derece gayret sarfedeceklerine inanıyorum» derken, alman takımı antrenörü georg buschner, «maçın mutlaka gollü geçeceğini sanıyorum. fazla gol atan takım, oyunu galibiyetle bitirecek» şeklinde konuşmuştur.
bu gece fenerbahçe ile karşılaşacak olan jena futbol takımı oyuncuları, yorgunluk ve uykusuzluktan şikâyet etmişlerdir.
alman futbolcular, son derece yorucu bir uçak yolculuğu geçirdiklerini söylemişler ve sofya havaalanına, bir gece önce sabaha karşı saat 3’te indiklerini belirtmişlerdir. jena’lılar, bu sırada, uçak değiştirmek için, sofya havaalanında, sabaha kadar uyku uyumadan beklediklerini ifade etmişlerdir.
yorgun olduklarından şikâyet eden jenalılar yine de sahaya alışmak için gece 20.00 de başlayan kısa bir çalışma yapmışlardır. mithatpaşa stadının yeni çimleri üzerinde yapılan antrenman 35 dakika sürmüştür.
antrenör georg buschner’in nezaretindeki çalışmada futbolcular on dakika kadar koşmuşlar. daha sonra kısa aralarla tek ve çift kale maç yapmşlardır. bu arada jenalılar çalışmaya top getirmediklerinden tribünlerden atılan meşin yuvarlakla oynamışlardır.
çalışmada futbolcuları üçlü. dörtlü ver-kaç’larla kısa sürede rakıp sahaya indikleri. müdafaaya fazla önem vermedikleri. açık oynadıkları gözden kaçmamıştır.
maç biletleri saat 13’e kadar kulüpte, sonra da m. paşa’da satılacak
fenerbahçe – jena maçının numaralı biletleri. bugün saat 13’e kadar fenerbahçe kulübünde, saat 13’ten sonra da mithatpaşa stadı gişelerinde satılacaktır.
sarı-lâcivertlilerin, d. alman şampiyonu ile yapacağı maçı türkiye radyoları da yayınlayacaktır.
milli takım ve fenerbahçe’nin eski futbolcularından can bartu, «futbolu bıraktıktan sonra, türk sporuna yazar olarak hizmet edeceğim» demişti. işte şimdi bartu bu sozünü yerine getirdi ve milliyet ailesine katıldı. fenerbahçe — jena maçının teknik eleştirmesini yapacak olan can bartu’nun ilk yazısı yarın milliyet'te…
yazan: pfitzner joahim (neues deutschland gazetesi spor yazarı)
kader, bu defa, bir büyük şampiyonanın ilk turunda, carl zeiss jena ile fenerbahçe’yi karşı karşıya getirdi. iki şampiyon ekip arasındaki ilk mücadeleyi bu gece seyredeceğiz. bana kalırsa. ilk maçta fenerbahçe avantajlı. çünkü. kendi sahasında ve kendi seyircisi önünde oynayacak. üstelik, jena, oyununu daha ziyade beraberlik için kuracak. böylece, türk takımı için kendi kabuğuna çekilmiş bir rakiple mücadele etmek pek zor olmayacak.
jena, modern futbolu benimsemiş bir ekip. ayrıca. doğu almanya şampiyonu. vogel, stein ve kurbjuweit gibi yıldız futbolculara da sahip. biz, fenerbahçeyi gözümüzde fazla büyütmüyoruz. fakat. böyle olmakla beraber yine de türk takımının tehlikeli olabileceğine inanıyoruz.
bu geceki maçtan, jena gibi ben de beraberlik bekliyorum. fenerbahçenin tur atlaması için de, bugün mutlaka gol atması gerektiğine inanıyorum. hem de en az üç gol… çünkü revanşta türk takımına şans tanımıyorum.
fenerbahçe - jena maçını izlemek için dün istanbul'a, gelen antrenör molnar. «eski kulübüm fenerbahçe şayet isterse bu maç için taktik verebilirim.» demiştir.
avusturya'nın salzburg şehrinde «futbol information» açtığını, buradan avusturyalıların kendisinden futbolla ilgili konularda akıl danıştığını söyleyen molnar sözlerine şöyle devam etmiştir:
«jena ya kollektif futbol oynar, ya da hiç oynamaz. fenerbahçe eğer bu maçta, mancester city karşılaşmasını tekrarlarsa tur atlamaması için bir sebep göremiyorum.»
sarı - lâcivertlilerin eski antrenörü, daha sonra eskişehirspor'un ilk maçta 1—0 mağlûp olmalarının avantaj kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiş ve «eskişehirspor rahatça ikinci tura yükselir.» demiştir.
jena karşısında dökülen fenerbahçeyi seyreden tarfatrlar dördüncü golden sonra «beş… beş… beş…» diye bağırdılar. hakem sertlik yapan levent’i oyundan attı.
çöktü gitti fenerbahçe... yenilerek değil ezilerek gitti... üstün bir rakip karşısında, kötü tutbol oynadığı için; iyi hazırlanmış fizik bünyelerini akıllıca kullanan rakip futbolcular karşısında zayıf kalarak; kadrosundaki elemanlardan en iyi randımanı alacak akıllı yöneticilerden mahrum olduğu için; sahada dağınık, karışık, bilinçsiz ve anlamsız hareketler yüzünden yıkıldı gitti koca fenerbahçe…
olay bir yenilgiden ibaret kalsa, böylesine yıkılış olmazdı.
şirin fenerbahçe.. koca fenerbahçe!.. futbolun zarifini, şıkını, seyre değerini oynayarak türkiye'nin en sevilen kulübü olan fenerbahçe!..
bir de dün geceki fenerbahçe’ye bakınız. acze düştükçe rakibine tekmeyi basan futbolcular..
sahada oyun durmuşken rakibini tırpanlamak için kovalayan adamlar.. beline sarılıp karşısındakini yere yıktıktan sonra belinin ortasına 'ekmeyi yapıştıran kişiler..
fenerbahçe yenilir… fenerbahçe kaybeder. ama, fenerbahçe böylesine bir fizik ve psikolojik çöküntüye gitmez. o zaman bilinmelidir ki. ortada fenerbahçe yoktur...
sarı bedenli, lâcivert kollu formalarıyla misafirler daha maçtan önce fenerbahçeyi formasından ettiler. fenerbahçe, açık mavi bir forma giyerek maça başladı.
ilk dakikalarda jena'lılar. haklı ve yerinde olarak oyunu yavaşlatmak için gerekeni yapıyorlardı. fenerbahçede ise oyun başlar başlamaz, iki büyük eksik kendini gösteriverdi: orta hücumcu yoktu ve orta sahada oyun hazırlayıcılığı işi tek başına fuat'a kalmıştı.
yâni son zamanların en iyi orta saha adamı ziya, ileri kaydırılmakla, fenerbahçe bir değil iki adam kaybetmişti. üstelik fenerbahçe, adam adama markajla işe başlamak gibi yorucu, yıpratıcı bir taktiği benimsemişti. nitekim: çabuk, ani deparlı, kıvrak dönüşlü ve akıllı ducke karsısında genç ümran, hemen faullere başlayıverdi.
daha maçın onuncu dakikası dolmamıştı, alabildiğine sert, hattâ düpedüz tekmeli bir futbol başladığı zaman…
ev sahibi takım telâş içindeydi. misafir takımda da avrupalı bir futbol anlayışının ve sağlam fiziğin dışında önemli birşey göremiyorduk. ilk devrenin sonuna kadar sahadaki futbolun bize verdiği şuydu: asıl işleri futbol olmayan bazı kişiler iddialı bir maça çıkmışlar… örneğin iki ulusun birer harp gemisi mensuplarıydı bunlar ve iddialı ve hırslıydılar. çünkü rahatça tekmeleşiyorlardı.
kırkbeş dakikayı böyle seyrettik. son dakikanın içinde jena'nın başarılı defans adamı ırmescher bir konratakla fırlayıverdi. vogel’e yuvarladı topu. o da anide krauss'a geçirdi. iyice kaydı avut çizgisine doğru ve çaprazdan yavuz'un kapalı köşesine attı krauss... büyük bir maçta, hiçbir kaleci için affedilmezdi oradan gol yemek. yavu’'u da affedemezdik.
ikinci devrede değişen hiçbir şey yoktu. yok, yok vardı değişen birşey: fenerbahçe iyi yorulmuştu artık… böylesine bir markaj için fenerbahçe'nin ne fizik gücü. ne de futbolculuk kumaşı yeterdi. ve bundan sonra her kaçan rakibin beline sarılmağa başladık… o hale geldi ki fenerbahçe defansı, gerekmediği zamanlarda da futbol dışı savunma araçları aradılar. işte ikinci golü böyle gereksiz bir faul yüzünden yedik: 68’inci dakikada aldığı ileri bir pasla fişek gibi fırlayıp kaçan ducke'yi levent kovalamağa başladı. rakibinden daha ağırdı levent ve belli ki kararlıydı ne bahasına olursa olsun durdurma’ için…
yetişti her nasılsa ve ayak koydu... bir anda ducke topu kayhediyor fakat deparını «onu yılmak için» almış olan levent kararını değiştiremiyordu. bastı tırpanı yıktı ducke'yi...
sersemleyerek kalkan ducke topun dibine sağ ayağının içiyle çok tatlı falso verin yavuz'un sol tarafından direğin hemen dibinden kaleye atıverdi topu…
seyircinin bu golü içten alkışlayışı fenerbahçe’den umutların kesildiğini gösteriyordu.
golden birkaç dakika sonra aynı levent bu defa bir başka jena’lıyı, kaçırdıktan sonra peşinden dalıp harmanladı yere... harmanladı ya! birlikte yere düştükten sonra orada da beline tekmeyi yapıştırmasının sebebi neydi? hakem bunun sebebini sormadı bile ve levent'i oyundan attı... o sırada sahanın ortasındaki kargaşalık heybetli fenerbahçe'mizin tam çöküşü, tam yıkılışı oluyordu.
fizik bitmişti artık fenerbahçe'de. fizik yani yakacak kömür yoktu. üstelik moral da sıfıra indi. bıraktılar oyunu... bıraktıkları futboldu. yoksa futbol dışı silâhları kullanmağa devam ediyorlardı.
sonra 85 inci dakikada ducke ortalardan aldığı bir pasla, diyagonal bir sıyrıl yapıp oldukça uzaktan yavuz'u bir kere daha avladı.
aman çabuk bitsin skor büyüyor!. demeye kalmadan bu defa vogel soldan. numan'ı çalımlayıp girdi. yavuz fırlayıp ayaklarına kapanırken kaçırdı topu, avuta topla beraber çıkacak sanıldığı anda, yani kaleyi hemen hemen bir top genişliğinde gördüğü yerden dördüncü golü de attı...
yıkılıp gitti fenerbahçe. 35 bin istanbullu tarafından yuhalanarak çıktı sahadan. neden? yenildi diye mi? hayır sahip olduğu güçleri kullanmadı diye...
renkleri şaşıran sarı - lâcivertli bir yönetici de jena'nın golünden sonra sahanın içinde teknik adamları öperek tebrik etti.
necati karakaya
fenerbahçenin hareketli ve saha kenarından futbolcularına durmadan bağıran antrenörü teasca, resmi çekildikçe sinirleniyordu. bir foto muhabirine yüzünü kapayarak bağırdı… hele, ikinci golden sonra, resminin çekilmesine hiç izin vermiyordu. bu arada, bir foto muhabiri geçti karşısına ve tam makinasının deklânşörüne basarken, bir pabuç yedi kafasına, romen antrenör, sinirlenmiş ve ayağındaki lâstik pabucunu çıkararak foto muhabirinin kafasına vurmuştu. foto muhabiri:
«dâvâcıyım» diye polis memurlarına durumu belirtirken, tribünlerden olayı gören bir seyirci seslendi: «gazetecinin kafasına pabuç fırlatacağına, sahaya havlu at, hokkabaz adam. baksana, takım nakavt oluyor.»
fenerbahçe antrenör ve yardımcısı, masörü ile yedek futbolcularının maçı saha kenarından izlediği kulübenin içinde, bir de yönetici vardı. jena bir gol atınca, yanındakilere sarılıp öptü. fakat hiç mukabele görmediği gibi, bir de asık suratla karşılandı. «yahu» dedi «gol atıyoruz. gıkınız çıkmıyor.» yanındaki futbolcu cevap verdi: «ağabeycim, o sarı-lâcivertliler jenalılar. bizimkiler maç başında mavi forma giydiler.»
• fenerbahçe'nin saha kenarındaki kulübesindeki futbolcular arasında, formasını sırtından yeni çıkaran can bartu da vardı. devre arasında takım soyunma odasına dönünce, yedekler etrafını sardılar. o: «fenerbahçe bu oyunu ile ayakta duramaz. ikinci devre aynı oyun tekrarlanırsa durum fecî olur» diyordu. 45 dakika sonra can’ın dedikleri oldu.
soyunma odalarında âdeta bir bayram günü yaşıyan jenalılar birbirlerini kucaklayarak tebrik ederlerken, pencere kenarında ellerini kenetliyerek duvara dayanan antrenör george buschner şunları söyledi:
«maçı daha önce plânladığım şekilde kazandık. yabancı ve takımına çok bağlı bir seyircinin bulunduğu sahada oyuna sinirli ve şaşkın bir şekilde başlamıştık. teknik, fizik ve kollektif bir oyun sisteminden yoksun, son derece zayıf fenerbahçe takımı bize ikinci turun kapısını istanbulda açtı. rakiplerimiz faul yapacaklarına biraz oyun oynasalardı oyunun şekli daha değişik olurdu. bütün arzum son dakikalarda dahi olsa fenerbahçenin bir gol atabilmesi idi ama onu da yapamadılar.»
îkinrl turdaki rakiplerinin ajax amsterdam veya bir ingiliz takımı olmasını arzulayan burschner: «fenerbahçe jena'da hiçbir şay yapamaz.» şeklinde konuştu.
yaa... kapıp da kaçar mısın?... ne transfer yap, ne doğru dürüst antrenör, teknik adam getir, ne gerektiği şekilde hazırlan, sonra at palavrayı, «jena'yı yeneriz, eleriz» diye...
futbol, artık matematik metodlar içerisinde oynanıyor... balonculukla bu işin yürümediğini ünlü antrenör herrera bile anladı.. ya, maçtan önce gazetelere verilen beyanatlar? «jena'ya karşı sert oynayacağız..» kim söylemiş bu lafı?.. başkan ılgaz... «jena’yı ancak sertlikle yıldırabiliriz!.» kim savurmuş bu hikmeti? teaşka… beyler. sert oynamak da bir taktiktir.. bu daha evvel basın yolu ile umumi efkâra açıklanmaz... sen bilirsi,n sahaya çıkarken de son dakikada oyuncularına bildirirsin... gerçek şu, fenerbahçe'nin kafasında patlayan bu kabak tâ transfer ayından başlar… yaş vasatisi oyuza yaklaşan bu takıma yenilerini eklemeden bir varlık bekleyemezsin.. bak eskişehir’e… verdi parayı ama, üç golü çakıverdi sevilla’ya… sert oynayayım dersin, beceremezsin, tekme atayım dersin, kendin yeri öpersin, balon uçurayım dersin, elinde sabun köpüğü bile kalmaz ve o taraftarını çılgına çevirtip tribünlerden «beş beş» diye haykırtırsın..
herşeyi anladık, şu jena'nın 90 dakika at gibi koşan futbolcuları var… canavar gibi verkaç yapan, şut atan gençleri var... bir alman takımının sululuğa varan, hattâ onu aşıp edepsizliğe başvurması niye? işte bunu yakıştıramadık jena'ya.. yoksa, fenerbahçe’yi allah için teslim almasını bildi..
perşembenin gelişi, şarşambadan belliydi.. ama baloncular bunu saklamağa ve yutturma edebiyatı ile bu işi götürmeğe çalıştılar...
yıllarca formasını giydiğim fenerbahçe'yi ilk kez bir spor yazarı olarak tribünden izledim...
oyun başladığı zaman fenerbahçe'nin bu maçı galibiyetle bitiremeyeceği gün gibi ortada idi…
işte nedenleri:
geçen sezon muvaffak olmuş fenerbahçe orta sahasında görevli ziya ve nedim ileri itilmişlerdi…
yedi aydır fenerbabçe takımında yer almayan fuat ve serkan orta sahadan görevlendirilmişlerdi... bunlardan serkan devamlı olarak 8 numara ile oynadı… saha kenarına gelen 8 numaranın boşalttığı 60 metre kare içinde fuat yalnız kaldı… bunun da o boşlığu doldurması imkânsızdı… ve gayet tabii olarak da fuat’ta 20 dakika sonra yorgunluk başladı…
keza kaledeki yavuz bir yılda beş – altı defa fenerbahçe’de yer almıştı…
böyle mühim bir maçta yavuz’un yediği hatâlı gollerin günahını, ben onu kaleye koyanda ararım…
üstelik şükrü ve ümran devamlı olarak yerlerini kaybediyor ve arkalarında büyük boşluk bırakıyorlardı…
o halde fenerbahçe, jena’nın karşısına beş adamından mahrum çıktı…
orta sahada futbolu kuracak, yaratacak, arkadaşlarına pas atacak iki adam nedim ve ziya, jena’nın uzun boylu sert defansının içine itildiler. bu durumda fenerbahçe takımı oyunu kuramadığı için, ercan. şükrü ve levent’in karambol ortaları ile sonuca gitmeğe çalıştı. bunlar da hena defansı ve kalecisi tarafından kolaylıkla önlendi.
ilk iki golü hatâlı yiyen fenerbahçe onbiri, karşı tarafın sertliğine sinirlenen ve rakiplerine acemice tekme atan bir kolej takımının hüviyetine büründü.
fenerbahçe’deki futbolcuların tümünün yüzde yüz bu maça kendilerini hazırladıklarına, hırslı çıktıklarına eminim…
kendi çalışma metotlarımıza göre fenerbahçe takımı sezon başında yaptığı hazırlıklarla (kamp devresi) ve oynadığı özel maçlarda gösterdiği kondisyonla böyle zorlu bir maça ne kadar dayanabilirdi? bunun cevabını ben vereyim: ikici golu yiyene kadar…
yukarda da belirttiğim gibi zamansız yenilen goller, karşı tarafın aşırı sertliğine sinirlenen futbolcular başka ne yapabilirlerdi?
eğer fenerbahçe takımının kendi kurmay heyeti, kendi futbolcularını tanımıyorsa, kendi silâhlarını kullanmasını bilmiyorsa. sorarım sizlere başka nasıl bir sonuç beklenir veya alınır?
şunu itiraf edeyim ki böyle 4 – 0 gibi net bir galibiyeti asla tahmin etmiyordum. jena ikinci yarıda yüksek kondisyonu ile fenerbahçe'yi nakavt ederken, gerçekten başarılı bir futbol örneği verdi. aslında jena'nın taktiği de bu oyun düzeni içinde kuruluydu. bir devre, jena rakibinin oyun şeklini izleyecek.
ikinci yarıda ise hatâlarından istifade ederek gole gidecekti. nitekim de böyle oldu. fenerbahçe, jena'nın temposu ile mücadele edemedi. bunda lüzumsuz bir hareketle rakibine faul yaparak oyundan çıkarılan levent'in de hissesi vardı.
kısacası jena, türkiye'den, kendinden iftihar ederek ayrılıyor. çünkü, türk seyircileri onu çılgınca alkışladı ve 30 lig maçında sadece altı gol yiyen fenerbahçe müdafaasına 90 dakikada tam dört gol attı…