profesyonel futbol disiplin kurulu'nun 14.11.2013 tarih ve 31 sayılı toplantısında almış olduğu karar aşağıda belirtilmiştir.
- trabzonspor a.ş. sporcusu jose bosingwa da silva'nın, 10.11.2013 tarihinde oynanan gençlerbirliği - trabzonspor a.ş. spor toto süper lig müsabakasında, rakip takım sporcusuna yönelik ciddi faulü nedeniyle takdiren 2 resmi müsabakadan men cezası ile cezalandırılmasına,
my voice is certainly worn out after one hell of a match that saw incompetence, show-off fancy boy stuff, a dodgy penalty, a referee who sprayed us with yellow cards, as straight red towards the end to a trabzon player... and last but no least a brilliant come back from two-nil down.
genclerbirligi 3 - 2 trabzonspor
a decent crowd with eight of us at the beer bus this afternoon where we found the bar staff were wiping the floors and chairs. it seems that a huge crowd of trabzon supporters had just left. poor buggers had to go to the stadium more than an hour and a half before kick-off to guarantee themselves a seat. us gencler fans rock up 20 minutes before the start and still manage to get a decent spot.
gencler have had a couple of good weeks but even the most optimistic of us thought trabzon would be too good for us. this was confirmed just 30 seconds in when ugur sent a back pass to ramazan. the pass was a little bit harder than it should have been and ramazan slipped over when trying to get to it. ramazan thought it was going out and ignored it but a trabzon player rightly stormed in and from an acute angle got it into the back of the net.
stunned silence from the gencler crowd. absolutely embarrassing for ramazan and head in hands time for me. remember this was 30 seconds in and we were already one nil down.
this was surely going to be an absolute disaster but while the gencler players didn't exactly pick up the pace (the game had hardly started at this stage) but we played some decent football. we had control and balls were going through to our strikers. no goal though. even though at one stage a great shot from ugur appeared to go in... it didn't though.
the referee was starting to be annoying with decisions starting to go trabzon's way. then ugur got himself involved again when he made a somewhat silly tackle on a trabzon player in the box. yep. a penalty. at the time i thought it was very harsh decision, as did the gencler fans and the players. the referee started handing cards to gencler players for talking too much and this only got the fans angrier.
they scored and so after 34 minutes trabzon were two up.
looking back at a replay now on the digiturk website i think it was probably a correct decision to give the penalty.
the thing is though it got our fans to sing louder and the players to really put their heart into what was already a pretty good performance. and so our just reward came deep into added on time of the first half with zec getting a header through to stancu. stancu managed to get around former gencler player aykut and then rounded the trabzon keeper.
down 2-1 at half-time but i was still pretty hopeful we could at least get the draw. we were by far the better team of the first half and our players knew it.
second half and it was pretty much the same. trabzon had a few goes but in general we were the team actually going for it.
then came the reward after some extremely loud chanting from our supporters.
sixty-seventh minute and a free kick was sent in to the box by jimmy. onto the head of ahmet calik and in. that was one of the most deserved goals i've seen. we had been so dominant and from such a horrible start.
the players weren't having any of my "moral victory" stuff, they wanted real victory and it was great to see such passion on the field.
80 minutes in and trabzon were attacking. a shot at goal was made and one of our players managed to give it an almighty hoof from inside the box to clear it. thing is, jimmy decided that this hoof was a pass and ran after it. with two trabzon players on him jimmy managed to control the ball, keep running, and then getting it past the keeper. fantastic stuff.
and that was that. we had out-sung the large trabzon fan groups. we had played vastly superior football. we were the better team by far. that make three league victories in a row. not bad really
melankolik taraftarın neşesi tanıl bora 25/12/2013 radikal.com.tr
ken loach'ı biliyorsunuz, işçi sınıfına dair filmleriyle bilinen büyük ingiliz yönetmen. 2009'da eric cantona'yla "looking vor eric'i (hayata çalım at) çekmişti. hayata kahretmiş bir taraftar, hayalindeki cantona'yla (veya cantona'nın hayaletiyle) yarenlik ediyordu filmde; loach, seyirciye futbol üzerinden dayanışma ve arkadaşlığın hayata anlam veren gücünü keşfettiriyordu. o zaten futbolu özellikle insanları yan yana getirici, "cemaat oluşturucu' yönünden ötürü sevdiğini söyler.
üstad, her namuslu britanyalı gibi yaşadığı şehrin takımını tutuyor, bath city taraftarı. güney konferansı'nda (altıncı kümede) oynayan kulübün küçük bir hissesine de sahip. bath city bu sezon büyük bir iş yapıp federasyon kupası'nda son eleme turuna kadar çıktığında, 1. tura kalma şansından söz eden gazeteciye: "o, evet, ama kaybedeceğiz" cevabını vermişti: "rakibimiz bizden daha iyi. yazık ama ne yapalım, yine felaket olacak." nitekim bir üst kümeden salisbury city'ye 1-0 yenilip elendiler.
"felaket' kelimesini kullanıyor hep; ken loach için "felaket', taraftarlık hayatının sabit değeri hüviyetinde. geçen ay bir söyleşide, şunları söylemiş: "futbol taraftarları doğuştan karamsardır. hep takımının yenilmesini beklersin. önümüzdeki cumartesi yine bir felaket olacağını düşünürsün, aynen de öyle olur. sonra da bunu kafanda evirip çevirmek, yasını tutmak için bir haftan vardır. taraftarlık, bir tür mazoizmdir."
taraftarlığın bir tür delilik olduğu, harcıalem bir laftır, popüler futbol söyleminde habire tekrarlanır. ken loach'ın söylediğinde, başka bir meczupluk, başka bir derinlik var. o, zamane tabiriyle "looser' (türk ergenleri "ezik' diyorlar) taraftarlığın ontolojisini deşiyor: sadece netice adına değil çok defa hatice adına da hiçbir ümit beslemeyen karamsar ruha methiye yazıyor. bu taraftarlarınki, iltifata tabi olmayan has marifettir. yağmur, kar edebiyatına dahi muhtaç olmayan gerçek karşılıksızlık, onlarınkidir.
bu karamsarlığın bağrında bir tuhaf neşenin barındığını, bilenler bilir. melankolik mizah diye bir üslüp var; bu üslübun ustaları edebiyatçılardan, sanatçılardan önce taraftarlardır. kara mizahın evcilleştirilmişi de sayabilirsiniz bu sanatı, hazin durumlarla usulca dalgasını geçme halidir. bir türlü verilemeyen final paslarını, bir türlü layığıyla vurulamayan şutları, fazla sinirlenmeden, topçuyla da alay etmeden, sineye çekmenin bir yoludur. beceriksiz oğlunun sakarlıklarını şefkatli bir tebessümle izleyen baba gibi. melankolik taraftarın melankolik mizahının yolu, dönüp dolaşıp gerçek sporseverliğe çıkar.
melankolik taraftarın hiç sevinç yaşamadığını da zannetmeyin. ken loach mesela, bath city kazara salisbury'yi eleyip 1. tura çıksa, kim bilir nasıl sevinecekti. sürpriz sevinçlerin daha da büyük, daha patlamalı olduğunu bilirsiniz. biz de mesela, 5-6 hafta önce gençler eses'i 2-0 yendiğinde, trabzon maçını 0-2'den 3-2'ye getirdiğinde, gördüğüne inanmaz gözlerle sevinmiştik. mutluluğu ölçmek, onun resmini yapmaktan daha zor değil midir? "en çok' sevinmek, belki de armağanın büyüklüğüne değil, insanın içindeki sevinme yeteneğine bağlıdır. kelek bir sezon performansı içinde bir şampiyonluk adayını ittir kaktır yenivermenin sevinci, şampiyonlar ligi finali kazanmaya denk olabilir pekala. sevinç kuşu yeter ki serbest kalsın, kafesi altın da olsa bir, derme çatma ahşap da.
yılın sonu geliyor, geçen zamanın muhasebesi ve geleceğin ümitleri arasında melankoliye de yer vardır.
3 maçlık galibiyet serisi elde etmiş olsakta, oyun olarak hala iyi değiliz.. ama yine de takımdaki istek, hırs ve skor ne olursa olsun oyuncuların maçı bırakmaması ilerisi için umut verici.. oyunda, hocanın takıma etkisi ve milli takım arasında ki gerekli çalışmalarla daha iyi düzeye gelecektir..
yediğimiz ilk golü tribünden tam göremedim.. sahaya baktığımda henrique çizgide debeleniyordu.. topu tuttu, düzeltti, vurdu.. tüm bunlar olurken ramazan neden köşeyi kapatmadı onu anlayamadım.. eve geldiğimde özetlerden izlediğim kadarıyla top ramazan'ın ayağına çarpıp giriyor.. akşam bir iki spor programında da ''dünya derbisi''nden fırsat buldukça bizim maçı da daha doğrusu avrupa'da fırtına gibi esen trabzonspor'un neden kaybettiğini konuşurlarken onlarda söyledi topun aslında ramazan'ın ayağına çarparak gol olduğunu, temas olmasa belki de kaleye paralel gidebileceğini..
gosso ve doğa inanılmaz oynuyor, yaptıkları pres ve kestiği-kazandığı toplarla savunmayı oldukça rahatlatıyorlar.. ama takımda bu kazandıkları topları etkili kullanabilecek bir ayak olmadığı için çoğu zaman hücuma çıkmakta zorluk çekiyoruz.. tüm takım deyim yerindeyse jimmy'nin ayağına bakıyor.. onun oyunda aktif olmadığı zamanlarda takımda tüm etkisini yitiriyor.. oyun kurması beklenen petroviç fazla ağır.. ayağına geldiği tüm toplarda topa basması, önüne alması, düşündüğünü uygulaması fazla zaman alıyor.. nizamettin bunları daha iyi yapıyordu ama onunda sakatlığı ne yazık ki fazla uzun sürdü.. umarım en kısa zamanda takımdaki yerini alır..
bunun yanında zec ve uğur'la sol kanadımız ölüyor.. maç boyunca bu iki oyuncunun tek bir ortasını yada çizgiye inip rakip ceza sahasında tehlike yarattıklarını hatırlamıyorum.. uğur'un penaltı pozisyonunda ki müdahalesi ve ardından malouda'nın yetişemeyeceği topa gitmemesi için ayağını kaldırması çok acemiceydi.. geçen seneki tosic-jimmy ikilisi nerede bu ikili nerede..
stancu'nun formu dikkat çekici.. son 3 maçta attığı 4 golle takımın gol yükünü çekiyor.. ligin başında iyi savunma yapıp gol atamıyorduk şimdilik bunu da halletmiş olduk..
taraftarın 60.dakikadan itibaren performansı harikaydı.. oyuna 12.adam olarak etki ettik ve takımın geri dönüşünde ve maçı kazanmada oldukça etkili olduk..
ilerleyen zamanlarda c blok'ta ki sorunda kesin çözüme varırsa hem tribünden hemde sahadaki oyundan zamanla daha da keyif alacağız..