maçın özeti son dakikalarda bağıran gençlerbirliği taraftarlarının tezauratında gizli aslında:
"alen sahaya üçlü çektir tayfaya"
geçtiğimiz yıllarda yaşananlar düşünüldüğünde çok da anlamlı bir serzeniş aslında. emniyetin ankara takımları taraftarlarına her konuda kök söktüren uygulamalarına nazire yaparcasına kazanan bjk taraftarını kırmayan alen ve emniyetin uygulamaları, sahaya bozuk para bile sokamayan ankara taraftarlarının asamadığı het türlü pankartın deplasman tribünlerine asılabilmesi, meşalelerin rahatlıkla deplasman tribününe girmesi derken işin son noktası alen'in sahaya girmesi oluyordu hep. bir de aramıza giren bjk'lilerin maçın hemen başlarında birleşmesi, gollere sevinmesi, yana ayrıca bir tribün yapmaları, bize hareket çekmeleri ve küfürler gençler taraftarını iyice doldurmuştu demek ki. başka hiçbir takım taraftarına yapılmasına cesaret edilemeyen terbiyesizce türlü hareketin tarafımıza yapılabilmesi, gençler taraftarı nasıl olsa efendidir denilerek gel allah gel üzerimize gelinmesi bir yerde patlayacaktı. patlaması da ancak gençler taraftarının terbiyesine uygun biçimde olabilirdi ve öyle oldu.
umut hep vardı. zeynep kazanacağız dedi. alkaralara kazanacağız yazdık, kazanacağız diye iddialara girdik, mali ile birlikte bir umut stada geldik.
mahalle bakkalına kazanacağız diye söz verdik. trabzon'lu abimiz gönlüm sizinle diyerek çekirdeklerle bizi yolladı maça.
maç sırası:
beşiktaşlılar bu sefer tribünümüzde pek azdı, ama bedava kadın kontenjanından girip deplasman tribünü örgütlemeleri ilginçti.
maça her zaman yirmi dakika civarı geç gelen bir alkara yine geç geldi. ilk golü göremedi. kendisini uyardığımda bu sefer sadece beş dakika geciktiğini ifade etti. azaltarak bırakıyor sanırım bu huyunu.
ilk iki golü yememize rağmen umudumuzu kesmedik. devre arasında büfeden bile gol sipariş ettik.
yine devre arasında iddiaya girdiğimiz arkadaşların kazanmayı umdukları kitapların adlarını tespit ettikleri ve facebooka ilan ettikleri duyumlarını aldık.
maç iki bir olunca daha da umutlandık. fakat bu kadar erken iki iki olabileceğini ummamıştık doğrusu.
hiç sevmediğim tipte bir oyuncu olan egemen bize kendisini fazlaca sevdirecek o hareketi yaptığında sanırım maçın bitimine 12 dakika kadar vardı ve biz geriye doğru dakika saymaya başladık.
uzatmalar yaklaşıyordu ve biz öndeydik. beşiktaşlıların sesi pek çıkmıyordu. biz bağırıyorduk. arkadan serkan'dan geldi maçın adamına dair övgü. "quaresma bir hurşut değil".
uzatmaları tutmak için kronometre ayarlanmıştı ki attık dördü. hurşut bizi yine havalara uçurdu. fakat o değilmiş. erdalmış golü atan. ama yine serkan uyarmıştı. "hocam erdal'ı alma keller karışıyor sonra" diye.
kronometre falan tutmadık sonra. ne gerek var, eğlenmeye bakalım.
sanırım onur'a yumruk attım. ama emin değilim. o ara mali olaymış yanımda daha iyiymiş.
maç sonu:
suskunca dışarı çıkan beşiktaşlılar.
hiç akılda yokken gidilen eski yeni.
eski yeni'nin kırmızı siyah tezauratları ile inlemesi.
beşiktaş'lı arkadaşların benden önce davranarak aramaları ve karşı bir hamle ile ben onlarla kafa yapmadan önce beni tebrik ederek önümü kesme çabaları.
maça gelemeyen kimi dostların eski yeni'de kurtarma yazılısı talebi.
rakıların yuvarlanması. eve dönmeden eskiyeni'de "kırmızı siyah"a devam.
evin küçük oğlunu, mali’yi de alıp yola koyulduk, yolda beşiktaş istatistiklerini sorduğumda mali çok kötü dedi, dedim bu kez öyle olmayacak ama... en az 3 gol atacak gençler diye, ben tutturdum gençler’in gol sayısını aslında, neticede gençler 3 attı, egemen sağ olsun durumu değiştirdi.
ilk yarıyı beşiktaş 2 golle önde kapattı ama, gençler herve tum, hurşut,egemen(kendi kalesine ) ve erdal’ın golleriyle maçı 4-2 aldı, sonrası, akıl almaz bir sevinç, eski-yeni,bira, eş-dost, muhabbet ve durmadan gülen suratlar..
bu maç mutluluk demek aslında,mucize,inanç, emek bir de tabi ki..fuat hoca demek, hurşut demek...evet tüm futbolcular o gün gözüme bir başka güzeldi ama hurşut coştu coşturdu, helal olsun, bir an sahaya inip kelinden öpesim geldi desem yalan olmaz
beşiktaş’lı arkadaşların bizden önce davranabilmek için canhıraş telefona sarılıp bizi tebrik etmeleri ayrı bir komediydi,
velhasıl kelam harika bir maçtı, aslında anlatabilecek değil yaşanabilecek kıvamda bir 90 dakikaydı,
evde eşimle birbirimize bakıp bakıp nasıl güzel maçtı diyoruz hala, defalarca özet izledik, maçı gençler’in kazanması bence tali olandı, aslolan, taraftarı, teknik direktörü ve futbolcusuyla bir camianın yense de yenilse de birbirine aşkla bağlı olmasıydı, yenilse ne olurdu gençler, taraftar gider eski-yeni’ye yine atardı 2 tek, gençlerbirliği hala gençlerbirliği olarak kalırdı...
saatler öncesinden maraton tribününde yerimi aldım. beşiktaşlılardan azız ama içimizde bi umut var. biz takımı oyunu onlar bireysel oynuyor yenebiliriz diye.
maç başladı. biz oynuyoruz beşiktaş atıyor. 0-2 geride olsakta ataktayız hatta bi ara baya tek kale oynasakta son vuruşu yapamıyoruz. ilk yarı bitimiyle herkesin morali yerlerde. umutsuzluk yok ama üzgünüz. ikinci yarı ataklara devam ediyoruz ama bir farkla artık gol atıyoruz. 1 derken 2 derken beraberliği kurtardık filan diye coşarken egemen topu nolduğunu anlamadan kendi ağlarına yolluyor.
"aaa top kaleye gidiyo lan gol olacak galiba" diye saçma sapan bir tepki veriyorum ki öne geçiyoruz sevinmem şaşkınlıkla karışık oluyor. 90da bir anda 4. golü buluyoruz maç sonu beşiktaşlılara tezahüratla göndermeler eğlenceler gırla tabiki.
bir maçta bu kadar değişik duygu yaşamamıştım ben her haliyle efsane bir maçtır.
0-2 geriye düştük üzüldük gol atamadık hırslandık eski oyuncumuz hala çok sevdiğimiz mustafa pektemek gol attı burulduk ama sevinmedi saygı duyduk goller geldi sevindik tezahüratlarla eğlendik umutlandık, kızdık, övdük, sövdük...
maça gelemeyen gençlerliler çok pişman olmuştur sanırım. kendimi çok şanslı görüyorum
erdal beşikçioğlu (behzat ç.) maçtan sonra ligtv kameralarına: "o heyecan, o hırs, o azim her futbolcuda da var. o da gençlerbirliği'nin ruhundan kaynaklanan bir şey. mükemmel bir maç çıkarttılar. on numaraydı. daha ne diyeyim ya!" demiş...
süper lig'in 10. haftasında ankara'da beşiktaş'ı 4-2 yenen ve evindeki başarılı grafiğini devam ettiren gençlerbirliği, bu galibiyetle puanını 14'e çıkarttı.
lig tarihideki en iyi sezonunu ersun yanal'lı kadrosuyla 2002-03 sezonunda yaşayan ve bir sezon sonra yanal'ın gençlerbirliği'nden ayrılması ile düşüşe geçen kırmızı-siyahlılar, 10. hafta itibariyle, 2003-04 sezonundan bugüne kadar geçirdikleri 7 sezondaki en iyi ikinci sezonlarını yaşıyorlar.
gençlerbirlikliler, liglerin ilk 10 haftası göz önüne alındığında, son 7 yılda en başarılı dönemlerini 16 puan topladıkları 2009-10 sezonunda yaşadılar. o sezon alınan 4g, 4b ve 2m'ye karşı bu sezon 4g, 2b, 4m aldılar. 2009-10 sezonunun ilk 10 haftasına sadece 9 gol atabilen kırmızı-siyahlılar, bu sezon 14 gol attılar. ama yedikleri goller de bir hayli arttı. 2009-10 sezonunda kalelerinde sadece 6 gol gören gençler, bu sezon 16 gol yedi.
bu rakamlar aslında, orta sahanın parlarken, defans ve kalenin s.o.s. verdiğini gösteriyor. özellikle deplasman maçlarında yenilen kolay goller kırmızı-siyahlıların direncini kırıyor. belki de devre arasında kale ve defansa yapılacak isabetli takviyeler, sezon sonunda kırmızı-siyahlıların daha iyi yerlerde olabileceğini gösteriyor.
bu maçın ankara’da olacağım bayram tatiline denk geldiğini öğrendiğim anda maç saatini olası tüm alternatif programlara kapatmıştım. maç günü geldiğinde önce “ya maratondan bilet bulamazsam” korkusuyla önce erkenden gidip biletimi aldım. birkaç saat sonra da bu sefer “ya c blokta oturacak yer bulamazsam” korkusuyla takımın stada gelişinden bile önce stada gittim. bu iki davranışım nedeniyle “saf alkara” ilan edilebileceğimi kabul ediyorum aslında.
korktuğum kadar soğuk olmayan hava sayesinde yaklaşık 1,5 saati statta rahat rahat oturarak geçirdikten sonra nihayet maç başladı. maçın ilk 24 dakikasında yediğimiz iki golün ardından moralim bozulsa da ışık hızında çekirdek yiyerek stresimi atmaya çalıştım. ikinci yarının ilk 11 dakikası geride kaldığında ise iki gol atmıştık bile. o andan sonrası ise ancak “anlatılmaz yaşanır” denebilecek anlardı. 2-2’den sonra başlayan, buradan bu maçı kaybetmeyelim duygusu egemen’in kendi kalesine attığı golle yerini “ bari 4 olsun da kendi gollerimizle kazanalım” duygusuna bıraktı. maç 90. dakikada erdal’ın golüyle 4-2 olduğunda hissettiklerimi ise maçın üzerinden 4 gün geçmiş olmasına rağmen tam olarak ifade edemem sanırım. bana maç esnasında, özellikle de 2-0’dan sonra telefon ya da facebook yoluyla ulaşan beşiktaşlılara cevap verme gereği bile duymayacak haldeydim diyeyim kısaca…
maç bittikten, mali’nin sözleriyle “tarihe tanıklık ettikten” sonra eskiyeniye gittik. eskiyeniyi benim için diğer gidişlerimden farklı kılansa ilk defa gençlerbirliği taraftarı olarak gitmemdi. forumdan ismen bildiğim alkaralar’ın birkaçıyla da olsa tanışmak, eskiyenideki “kırmızı-siyah”, “eskiyeni siyah desene” tezahüratları, muhabbet, bira, suratıma maçı hatırladıkça yerleşen gülümseme hatta sırıtma, biraz erken bitirmek zorunda kalsam da nefis bir maçın ardından nefis bir gece geçirmemi sağladı. bir de eskiyeni siyah dese tadından yenmeyecekti gece.(belki ben gittikten sonra demişlerdir)
geçtiğimiz 4 günde maçın etkisinden hala kurtulamadım açıkçası. rastladığım maç özetlerinin tamamını izledim. maç yorumlarını izledim. (çoğu programda gençlerbirliğinden bahsetme gereğini bile duymadan sadece beşiktaşın niye yenildiği konuşuldu maalesef, tersi olan bir program vardıysa da bana denk gelmedi) köşe yazılarını okudum. futbolla alakalı ya da alakasız görüştüğüm herkese maçı anlattım. gençlik parkı’na, gençler parkı bile dedim. bir süre daha da böyle devam ederim herhalde…
bugün bir arkadaşım bana “hayatının maçına gitmişsin” dedi. hayatımın maçı olmasını istemem açıkçası, ya da bundan sonraki her maç hayatımın maçı olsun. ama unutamayacağım bir maç olduğu kesin... maçtan sonra skorun 4–2 olduğunu söylediğim ve bana “iyi bari 2 gol atmışsınız” diyen eşime, “4 tane attık” dediğim, ve bana “biz sizi yeneriz bu hafta” diyen beşiktaşlı bir arkadaşıma “fuat ç. , abreg ç. ve behzat ç. stattayken nasıl yenecektiniz ki” dediğim anlarsa paha biçilemez...
"trabzonspor'un tecrübeli stoperi arkadiusz glowacki, bu hafta kendi kalesine gol atıp beşiktaş'ın yenilmesine neden olan eski takım arkadaşı egemen hakkında konuştu. polonyalı oyuncu, "egemen üç alternatifi olmasına rağmen riskli olanı tercih etti" dedi.
bir defans oyuncusunun hiçbir zaman riske girmemesi gerektiğini ifade eden glowacki, "orada kornere veya taca atabilirdi, ya da sola dönüp pas verebilirdi. ama kalecisine döndü. en son tercih bu olmalıydı. ben bu tip risklere girmeden oynarım" diye konuştu."
bir gün sonra glowacki çıkan haberi yalanladı;
"egemen korkmaz’la ilgili olarak şahsıma atfedilen değerlendirmelerin gerçekle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. birlikte forma giydiğim bir arkadaşımın yaşadığı her futbolcunun başına gelebilecek bir olay nedeniyle kendisini eleştirmek benim ne profesyonellik anlayışım ne de insanlığımla bağdaşır. bu haberleri öğrendikten sonra büyük şaşkınlık yaşadım. arkadaşımın beni yanlış değerlendirmesini de istemem. hiçbir basın mensubuna ne egemen’le ne de başka konularla ilgili açıklamada bulundum. medyada bu yönde çıkan haberler doğru değildir"
super lig'de geride biraktigimiz son 10 sezonda (2001-2002 sezonundan itibaren) en az 6 golun atildigi maclarin sadece 5'inde tum goller ayni kaleye atilmisti:
uzun yıllar belçika’da teknik direktörlük yapan fuat çapa, sezon başında ikinci kez gençlerbirliği’nin başına geldi. türkiye kariyerine 2007-08 sezonunda gençlerbirliği’nde başlayan ama (bana göre) acele verilen bir kararla 5. hafta sonunda görevinden ayrılmak zorunda kalan çapa, tekrar belçika’ya dönmüştü. 2010-11 sezonunda kasımpaşa’nın başına geçen çapa, bu sezon tekrar gençlerbirliği’nin başına geçti.
uzun yıllar avrupa’da çalışmış olan çapa, gençlerbirliği’nin başına gelir gelmez, bizlerin çok da alışık olmadığı projelere imza atmaya başladı. bunlardan biri de teknik ekip-taraftar görüşme isteğiydi. çapa, avrupa’daki her kulüpte sürekli yapıldığını söylediği bu toplantılarda ki en büyük amacın, teknik direktörün taraftarın bakış açısından takımın nasıl göründüğünü gözlemlemek olduğunu söylemişti. yıllardır tribünde olan gençlerbirlikliler arasında bile büyük bir heyecan yaratan buluşma sezon başlamasına bir hafta kala yapılmıştı.
yaklaşık 15 taraftarın katıldığı toplantıda, gençlerbirliklilerin sorduğu tüm sorulara inanılmaz derecede samimi ve içten cevap veren çapa’nın rahat ve esprili tavırları çok güzeldi. çapa, takımın durumunu, sezon içindeki hedeflerini, sıkıntılarını, beklentilerini, alt yapıyı ve gençlerbirliği’ndeki kısa, orta ve uzun vadeli planlarını anlatmıştı. o gün toplantıya katılan tüm taraftarlar çok büyük bir mutlulukla evlerine dönmüşlerdi. çünkü belki de ilk kez görüşlerine önem verilmiş, sorularına içtenlikle cevap verilmişti.
çapa’nın o gün, bu tarz projelerin yapılabileceği en uygun takımın, taraftar profilinden ötürü gençlerbirliği olduğunu söylemesi de gençlerbirlikliler için ayrı bir mutluluk kaynağı idi.
bu projenin ikincisi dün (15 kasım 2011) akşam yapıldı. yaklaşık 25 kişilik bir taraftar grubu ve fuat çapa ile tüm teknik ekibin katıldığı toplantı yine çok güzel bir ortamda geçti. çapa, arkada kalan 10 haftada taraftarların “neler gördüğünü” ve beklentilerini büyük bir ciddiyetle dinledi. tüm sorularını yine çok büyük bir samimiyet ve içtenlikle yanıtladı.
gençlerbirliği’nde uzun soluklu ve istikrarlı bir çalışma yapmak istediğini, alt yapıya önem verip oradan genç oyuncuları takıma kazandırmaya devam etmek istediğini, bu tarz çalışmaların alt yapıdaki diğer oyuncuları yüreklendireceğini, 4 genç futbolcuya daha as takımda görev vermeyi düşündüğünü, planlı bir çalışma ve büyüme ile çok büyük işler başarılabileceğine inandığını, sezonun ikinci yarısının çok daha çetin geçeceğini bu yüzden ilk yarıda daha çok puan toplamaları gerektiğini anlattı.
çapa’nın gençlerbirliği’nin lig tarihindeki en iyi geri dönüşüne imzasını attığı 4-2′lik beşiktaş maçı ile ilgili yapılan övgü dolu sözlere “işimizi yaptık. büyütülecek bir şey yok” tadında cevaplar vermesi ise mütevazılığinin en büyük göstergesi idi.
son olarak, bir sonraki toplantıya birkaç futbolcuyu da getirmek istediğini söyleyen çapa, bu tarz toplantıların aralarındaki bağları sağlamlaştıracağına ve görüş alışverişlerinin iki taraf için de son derece yararlı olacağını ve şu ana kadar yapılanların çok yararlı olduğunu söyledi.
hem bir kere daha görüşlerinin önemsendiğini görmekten, hem de fuat çapa’nın son derece samimi ve içten olmasından ötürü gençlerbirlikli taraftarlar için son derece güzel bir toplantı oldu.
maçtan sonraki hafta fuat çapa ile yine güzel bir yemek organizasyonu yaşandı. ilki hemen sezon başındaydı organizasyonun, çok şey vardı konuşacak, şimdi ise çok güzel bir beşiktaş karşlaşmasından sonra ağırlıklı olarak bir coşku paylaşımı ile geçti toplantı. biz kendisine teşekkür ettik, o samimiyetle anlattı yaptıklarını, planlarını. hırvatistan milli maçına denk geldiğinden biraz kısa tutmak zorunda kaldık toplantıyı. bir sonraki sefere tribünlerde neler yapabiliriz diye konuşmak üzere sözleştik, ayrıldık.
son olarak öğrendik ki beşiktaş galibiyetinden sonra biz eski yeni'de kırmızı siyah çekip eğlenirken kendisi de aslında o civarlarda imiş. ah bir buluşabilsek o kutlama tarihe geçermiş.
bu maçta beşiktaş'a gençlerbirliği'nin 50. resmi golünü atan hurşut meriç, yaklaşık 1 yıl önce galatasaray'a gençlerbirliği'nin 100. resmi golünü de atmıştı...
beşiktaş bu maçtan birkaç hafta sonra deplasmanda avrupa ligi maçında maccabi tel aviv ile oynadı. maçta 2-0 öne geçip ardından 2-2 beraberliğe düşünce twitter'da birçok beşiktaş taraftarı, beşiktaş'ın 2-0 öne geçip 4-2 yenildiği bu maça gönderme yaptı... hatta onlardan biri olan "erhan_altınısık", twitter'da online olan gençlerbirliği teknik direktörü fuat çapa'ya: "@fuatcapa hocam bir an sizi gördüm bjk'nin karşısında inşallah sonları sizin maça benzemez :)" yazdı. fuat hoca da: "inşallah" diye cevap verdi...
tesstwiit aydın karakoç: besiktas, ikinci bir genclerbirligi vakasi mi yasiyacak acaba 2-0dan 2-2 oldu mac..
erayusta eray usta: abi nedir bu ya genclerbirligi macina donmez insallahh
poyraz59009 dundarargıtlı: yeni bir gençlerbirligi faciası yaşamak istemiyoruz 2-0 dan 2-2 :((
oykuylmaz oyku yilmaz: 2.genclerbirligi vakasi ?
esentos esen tümel köse: dunya tersine dondu du bakim genclerbirligi mi o?
alicankir alican kır: besiktas icin genclerbirligi alert
mcmiii murat çoktum: genclerbirligi macinin ruhu geri dondu bu mac bitmez
lesrumarak zined: genclerbirligi ruhu...
rebelnightwolf yasin k: bunlar kesin genclerbirligi macini izlemis
emre_ka emre kaya: 2-0 dan 2-2 oldugunda,4-2 lik genclerbirligi maci aklina gelmeyen besiktasli yoktur :)
bu sezon dahil, son 4 yıldır maraton kombinesi alan iki yakın arkadaşım var. ikisi de bjk lidir. ama dediğim gibi bizim maçları da takip ederler. gençlerbirliğine olan sempatilerinde biraz benim de payım var. birinin adı namık (halı sahada oynadığımız al takım - kara takım maçlarından anımsayanlar olacaktır) diğeri de mehmet. bir de sami var ama onun konumuzla bir ilgisi yok, sami trabzonludur ve trabzonsporu tutar. bayram tatiline 15 gün kala namık, mehmet ve sami alanya'da bir otele rezervasyon yaptırdılar. ben de bursa'daki akrabalara sözüm var deyip bu organizasyondan ayrı düştüm.
maçtan bir gün önce yani cumartesi sabahı onlar alanya'ya ben ve eşim ise bursa'ya hareket ettik. yol boyu telefonlaştık ve pazar akşamı oynanacak gençlerbirliği-bjk maçı hakkında karşılıklı atıp tuttuk. pazar günü daha akşam olmadan gençlerbirliği maçının saat 19.00 da olduğu tüm sülaleye duyuruldu, böylece ma-aile birlikte yenecek olan akşam yemeğinin başlama saati 18.00 e alındı. tam 19.00 da ben ve benim gibi futbol merakı olan oğuz eniştem sofradan kalkıp maçı izlemek için karşı apartmana doğru hızlı adımlarla yöneldik. daha henüz birinci kat merdivenlerini çıkıyorduk ki telefonum çaldı. ben, klasik bir bayram kutlama telefonudur diye düşündüm amaa ekranda mehmet'in adını görünce açıkçası gol yediğimizi anladım. yine de kuyruğu dik tutarak;
- ne var la? - seyrediyor musun? -yoo, halamlarda digi yok. - maça golle başladık olum, ernst attı. - iyi tamam, hayırlı olsun, şimdi kapatıyorum, bayram ziyaretindeyiz. - tamam gol olunca ararım. eniştem kapıyı açar açmaz doğru televizyona yöneldim ve ekranın sol üst köşesindeki skoru kontrol ettim; 0-1. daha 4 ncü dakikada golü yemiştik ama fena da oynamıyorduk. derken 24 te pektemek atar atmaz telefonum çaldı, mehmet . . .
- hayırdır la ? - iki oldu olum, sizden aldığımız pektemek attı. - aman iyi, ben de bir şey oldu sandım. - kızdın mı ? - yoo, kapatıyorum, öyle her golde arama. 5 olunca ararsın. - valla kusura bakma her golde arayacağım. çin işkencesi he he he. telefonu kapattığım anda eniştem lafa girdi.
- yahu zaten tüm keyfim kaçtı bir de senin bu arkadaşın her golde arayınca... - enişte, o benim maçı izleyemediğimi zannederek aklı sıra canlı skor yapıyor. - e sende söyleseydin maçı televizyondan izliyorum diye. iki de bir... - (söylesem mi, söylemesem mi )
derken ilk yarının sonlarında simao'nun şutunu ramazan tokatlıyor ve biz ekran başında derin bir ohh çekiyoruz. peşi sıra oktay'ın kafa şutunu cenk çizgiden çıkarıyor ahhh ! ilk yarı bitince ankara'dan eş dost geçmiş olsun demek için araıyor. her birine aslında iyi oynadığımızı ama çok güvendiğim stoperlerin bu maçta kötü oynadıklarını anlatıyorum.
eniştem kavun kesmiş elinde iki tabak kavunla odaya giriyor ve ikinci yarı başlıyor. ikinci yarının başlarında pektemek kaçırıyor ama yüreğimizi de ağzımıza getiriyor. derkene sahneye azo çıkıyor. ne o şaşırdınız değil mi. hiç şaşırmayın arkadaşlar çünkü ben tam azo dan bahsediyor ve atar şimdi diyordum ki ne azo ceza sahası dışından asıldı. ama malum top defansa çarptı ve herve'nin koşma mesafesine doğru yön değiştirdi. o da yaşından başından beklenmeyecek bir çeviklikle topa doğru seğirtti ve usta bir vuruşla ilk golümüzü attı. biz eniştemle gooool ! diye bağırarak yerimizden zıpladık ama nedense telefonum çalmadı. eniştem;
- arasana şu beşiktaşlı arkadaşını. - o benim maçı izlediğimi bilmiyor enişte. - iyi ya öğrensin işte. sen de kızdır onu. - ikinciyi de atarsak ararım. daha ilk golün sevincini tam manasıyla yaşayamadan, maçın dönüm noktasını yaşadığımızı bile idrak edemeden, bizim takımın ikinci kel oyuncusu uçan kafayla topu ters köşeye bırakmaz mı? bırakır. meğer hurşut hayatının ilk kafa golünü atmış ona seviniyormuş. biz yine eniştemle yerimizden fırlayıp gooool ! diye bağırırkene telefonum yine çalmadı.
- bak arkadaşın aramıyor, sen arasana şu arkadaşını, bak beraberlik golünü de attınız. - yok enişte vazgeçtim, maç bitince o beni nasıl olsa arayacak, maçın bitmesine daha yarım saat var. maç 2-2 olmuştu ve bjk'nin fizik gücünün yanısıra morali de düşmüştü. ama mehmet'ten ne ses vardı ne seda. mehmet, muhtemelen bjk'nin atacağı 3 ncü gole umut bağlamış ve önce öne geçelim sonra ararım diye düşünmekteydi.
uzatmayalım, 3 ncü golü bizim adımıza vekaleten egemen atınca bir yandan çılgınca seviniyor diğer taraftan da "şimdi arar" diye düşünüyordum, ama ne gezer. mehmetten hala tık yoktu. bir an için elim telefona gitti ama son anda vaz geçtim. maç bitince arayacak ve haberim yokmuş gibi "kaç kaç " diye soracaktım. maçın sonu yaklaştıkça heyecanımız artmış ve bir kaza golü yemek bir tarafa 4 ncü golü bulmamızın an meselesi olduğunu eniştemle konuşurkene dakika doksan olmuştu ki o da ne (yani nihayet) takımın bir diğer kel oyuncusu erdal'ın müthiş şutu ile maça noktayı koymuştuk. derkene nihayet telefonum çaldı ve ekranda mehmet yazdı. sesimi ayarladım ve hiç bir şeyden haberim yokmuş gibi,
- ne oldu, 5 oldu mu - ne beşi olum, ağzımıza s..tınız. - nerenize ne yaptık - lan olum, 4-2 yendiniz, dört - ikiiii - bırak dalga geçmeyi mehmet, biz hangi arada 4 gol attık - attınız olum işte valla dalga geçmiyorum - siz atınca her golde arıyordun da biz atınca niye aramadın. tam dört kez araman gerekmez miydi - arıyoz ya olum. - bak, beni işletmiyorsun değil mi - lan adamı deli etme h..van, 4-2 yen di niz. - tamam tamam inandım, şimdi kapatıyorum, malum bayram ziyareti falan...
bu diyaloğun hemen ardından bir baba hindi tezahuratına katılmak için maratonun göbüğüne canlı bağlantı kurdum ve "neccola polates ile görüşmek istiyorum" dediğimde karşımdaki kişi parolayı sordu ben de,
" biz bu bayram arkadaşlarla kartal'a girdik" dedim.