dün öğleden sonra teknik komite, antrenör kamp müdürü namzetlerin odalarını teker teker dolaştı, kendilerine hem sözle, hem de şu yazı ile teşekkür ettiler: «milli takım kampında ve antrenmanlarında göstermiş olduğunuz örnek tavrı mareket, fevkalâde gayret ve ciddiyetten dolayı teknik komite, kamp müdürü ve antrenör size müteşekkirdir. sizi, yarınki mühim milli vazifeniz için gereken şekilde hazırlandığınızdan dolayı şimdiden tebrik eder ve muvaffakiyetler dileyerek gözlerinizden öperiz.»
milli futbolculara verilen bu teşekkür mektuplarının altında «fikret kırcan, gündüz kılıç, vedii tosuncuk, remondini, necdet erdem» in imzaları vardı. amma şu kamp hayatını ta içinde yaşamış bizler kadar her türk de bu yazıya imzasını rahatça atabilirdi.
güzel bir oyun çıkaran takımımız dün romanya’yı 2-0 mağlûp ederek bükreşteki 3-0 ın revanşını aldı
devreyi 1-0 galip bitiren onbirimizin iki golünü de biri penaltıdan olmak üzere lefter kaydetti
saat 13 – kıvanç’la koraman’ın kamptaki nöbetini devralıyorum. maçın başlamasına üç saat var. bir «büyük maç» tan evvel bu kadar sâkin bir futbolcu grubu olamaz. neşe, sükûnet, nefse itimad, arkadaşlık… heyecan mı? var tabiî… ama bu heyecan âsab bozucu bir hava getirmemiş… sanki maç on beş gün sonra… sanki bugün antrenmana gidecekler… sinirler öyle dinlenmiş, öyle mükemmel bir ruhî form kazanılmış ki… bu kamp spor tarihimize geçecek.
saat 14.00 – otelden otomobillerle ayrılıyoruz. baba’nın fikret ağabeyin, can’ın, lefter’in arabalarına taksim olunduktan sonra kalanlar da taksilerle geliyor. «maç korkusu» denen o büyük felâketi yenmişiz dostlar!..
saat 14.45 – mithatpaşa stadı… sıvazlanan sırtlar… «göreyim sizi…» ve daha nice dost sözler… dost bakışlar… soyunma odasına kimse alınmıyor. çocuklar istirahat edecek ve soyunacaklar.
saat 15.00 – seyirci sâkin… seyircigalibiyetten emin olduğu bir maç bekler gibi… ama skor ne olacak? bütün mesele bu… hep bekliyoruz.
saat 15.37 – bandoşeref tribünü önünde yerini alıyor. takımlar neredeyse çıkacak. bir anda saha üzerinde foto muhabirleri toplanıverdi. saydım 40 dan fazla idi.
15.40 – romen takımı yürüyerek çıkıyor. selâmladılar halkı… ve tribünlere kırmızı karanfiller attılar.
saat 15.40 – bu ne? alkış mı? çığlık mı? tribünlerden yükselen uğultunun müjdelediği şey nedir? sadece sahaya çıkan ay-yıldızlı formayı değil, beklenen bir zaferi müjdeliyor galiba…
saat 15.50 – romen milli marşı… ve sonra şehir bandosu şefinin değneğinin ucuna toplanmış 24 milyonun dikkati ve sesi… hakkadır hakka tapan milletimin… gel de ürperme gel de sâkin ol… sen gel bir özcan, bir ismail, bir mustafa ol ve bacakların titremesin, olmaz böyle şey… ve onbir bembeyaz yüz… yirmi iki titreyen bacak…
saat 15.58 – parayı toma kazandı ve gazhane tarafındaki kaleyi yani rüzgârı aldı. lefter arkadaşlarına sesleniyor…
saat 16.00 – adınız, mesleğiniz, cinsiyetiniz, yaşınız ne olursa olsun mırıldanıyorsunuz: «göreyim sizi çocuklar»… bizde her milli maç böyle başlar…
ve maç…
dk. 1 rahatız, sâkiniz ve eminiz… işte can’ın soğukkanlılıkla götürüp hilmi’ye sâkin, yere indiriyor. can’ın yirmi metreden şütü aut. lefter – kaptan lefter – işâret ediyor: «güzel! güzel!»
dk. 2 ilk faul… tomanın uzun bir degajına beraber sıçrayan naci ile aleksandrescu çarpışıyorlar. faul nacinin.
dk. 5 oyun âdeta rölantide… daha çok biz oynuyoruz topla… müdafaa ne iyi. forvet de güzel top götürüyor. ortalarda pek mi sıkışıyor forvetimiz?
dk. 6 oynayan hâlâ bizim forvet. iyi top tâkip beş adam, beş acar adam… paslar, demarke kalışlar… oooo! bu forvet bugün mutlaka bir şeyler yapacak.
dk. 7 mustafanın uzaktan bir şandeli… toma ve suat sıçrıyorlar. toma ancak bir tokat atabildi topa… hilmi kaptı. düzeltti… ama o kadar. bekletirler mi adamı hilmi? hem de her topa böylesine sert giren bir müdafaaya karşı bu olur mu?
dk. 8 evet… evet… bu forvet bir şeyler yapacak. suat’ın lefter’e çapraz pası ondan ondan kadri’ye geliyor. aldı, sola kaydı ve beklenmez anda bombasını patlattı.. toma karşılıyor. kadri bu şütü atarken, pozisyonun güçlüğünden olacak, kale arkasındaki foto muhabirlerinin üzerinden uçuyor.
dk. 9 oaida, basriye bir taban uzattı… ooohh! olmaz ki canım… oyunu çığırından işte bu hareketler çıkarır.
dk. 11 bastırıyoruz.hem de nefis bir futbolla… gerilerden öyle güzel toplar alıyor ki forvetimiz ve kendi arasında öyle güzel kombinezonlar yapıyor ki… ama neden dalıcı adam yok… suat işte gene şiir gibi bir top yuvarladı ileriye, ama yazık orada bir başka santrfor daha yok ki…
dk. 13 işte… işte… olacak… can, lefter’in pasını aldı. pas mı bu? hayır lokum, lokum… can sıyrıldı, daldı, giriyor… şütünü att… oohh! paşam… nunweiler’in bu atlayışı nedir? bir kaleci gibi kapanıyor topun üzerine… can’ı da alıverdi aşağı… penaltı! penaltıyı, lefter atacak… kaçırır mı dersin? mıhladı… mıhladı… toma o tarafa plonjonunu yapıyor ama… tribünlerdeki fırtınayı görmeyenler, tahayyül etsin gayri…
dk. 14 maç sertleşecek mi? iki açık, iki bekimizi kıyasıya biçiyorlar.
dk. 16 lefter, hilmi’den aldı. topuk pasıyla tekrar hilmi’ye.. durdurmadan şimşek gibi bir şüt. toma bloke ediyor.
dk. 20 basri, oaida’dan bir top aldı… akıl durur. ibr topaç gibi dönerken ayağını kepçeleyiverdi. düzeltti ve vuruşunu yaptı. işte ideal futbolun, ideal beki. ya ismail.? belkı hayatında bu kadar çok «vurucu» bir forvetin karşısında oynamamıştır. ama karşısındakine futbol dersi veriyor iki bekimiz de…
dk. 25 romenler iyice açıldı. şimdi müdafaamız «oynuyor». ve oyun mütevazin.
dk. 27 zavoda’nın faulüne rağmen mustafa’nın şaheser bir top kesişi.. faul veren hakeme zavoda’nın bir jesti var: yuh! der gibi. ihtar derhal veriliyor.
dk. 29 kalemizin arkasında heyecandan yerinde duramayan biri var. remondini… hoca talebelerinden uzak duramıyor. hakemin müdahalesiyle kale arkasından uzaklaşırken tribünler durur mu: remondini çok yaşa!..
dk. 34 lefterin can’a yine bir ara pası… can sağa kaydı. yerden ortaya yuvarladı. hilmi dalıveriyor içeriye. aldı ve… işte ikinci gol… hilmi ne yaptın? niye durdun, niye çakmadın hilmi? toma yatarak alıyor.
dk. 39 özcan uzaktan gelen bir şandele çıktı. üç forvet ve üç müdafimiz aynı topa sıçramışlardı. havada bloke… enfes özcan deajını yaparken oaida öyle bir pis ayak koydu ki.. oaida hakemden haklı ihtarını seyirciden haklı protestosunu alıyor.
dk. 42 bir gol daha atarsak maçı garanti üç farkla alabiliriz. bu devrede bir gol daha… ama olmuyor…
ikinci devre
dk. 1 sardık gene… öylesine sardık ki kaleyi.. ne onlar ne biz rahat oynayamıyoruz. canın lefterle yaptığı bir kombinezonda ortaya suatın dalışı tomanın kucağında kalıyor.
dk. 2 solaçık, ismaile bastı tırpanı. yok böyle şey futbolda. araya zavoda girdi. top artık onun. onsekizin içine girerken basri sahanın en iyilerinden biri…
dk. 5 yeter!.. solaçık gene ismaili ezdi. ama ismailde ezilecek hal yok ki… vasile vurdukça, o daha fazla zevkle futbol oynuyor. herhalde futbolcunun en büyük zevki de hasmının bu hali olsa gerek. ama itiraf etmek lâzım ki, romenlerin iki açığı da hızlı adamlar.
dk. 8 işte ikinci gol… bu golü futboldan anlayanlar, futbolu sevenler uzun zaman hatırlayacak. can sağa kayarak ortaladı. bek karşıladı. kendisine gelen topu, kaleye arkası dönük ahmet kale önüne atıyor. yazık… pozisyon kaçtı. aaaa! lefter… lefter… lefter… başka hiçbir şey düşünemiyor. söyliyemiyorsunuz… lefter o boşluğa nasıl girdi? nereden yetişti? ayağını topa ne zaman uzattı? bunu ne biz, ne de toma anlayabilirdik. ama bu golü ne biz ne de toma unutabiliriz. meşin top oyununun ustası hayatının en güzel eserlerinden birini veriyordu.
dk. 8 den sonrası… dakikalar ilerliyor. lefter, can, suat, ahmet, ve diğerleri çalışıyorlar… çalışıyorlar. özcana pek az iş düşüyor. ama öyle emniyetli ki… iki bek – dünkü iki bek – türk milli takımının gelmiş geçmiş en iyi müdafaalarından biri idi. ve üç haf… sadece bu müdafaa ile dün maçı kazanacaktık.
dk. 20 zavoda, naci ile kıran kırana mücadeleye girdi. bu adamın her mücadelei böyle kıran kırana zaten. aldı. kaçtı. nai bırakmadı.
mustafa giriyor. kaya gibi. halkın sağ duyusu adını boşuna vermemiş ona: «beton mustafa…» romen santrforu geri çalışıyor. zavoda mustaf’nın adamı. naci ve mustafa iki santrhaf gibi rahat ve güzel çalışıyorlar. iki beton, iki beton, iki blokhauz.
dk. 22: lefter üç romen müdafiini köşeye sıkıştırmış, onuyor…
dk. 23: şimdi de aynı yere suat kişiyi çekti ve oynuyor…
dk. 24: hilmi neden yapmasın? ne tesadüf o da aynı yere, sağaçığımızın köşesine sıkıştırdı üç adamı.. ama bu «oynamak» tan ne kazanırız. bir gol lâzım.. bir tek gol!!.. seyirci de bağırıyor «üç. üç. üç…»
dk. 24: kalemize soldan korner houp! özcanın bu yaptığına sıçramak değil, uçmak derler… aldı ve… ve düşerken belinin ortasına patlatıverdiler… bunları bükreşten telefonla versem, servisteki arkadaşlar sansür ederdi… acaba mübalâğa var mı diye.. özcan bir hayli kıvrandıktan sonra kalktı.
dk. 28: suat ne güzel hazırlayıcı… halbuki dalıcı ve golcü olmak istese kimbilir neler yapacak…
dk. 30 nunweiler ve vasile, suat’i sandviç gibi ezdiler… bereket versin hakem faulleri pek kaçırmıyor.
dk. 31 : lefter en güç pozisyonda en güzel ırtayı yapıyor. suat fırladı. toma’yı mağlûp ederek kafayı çaktı. falsolu top, üst köşeye gidiyor… giriyor. girdi.. hayır direği sıyırarak aut… daha ne olacak yani? bu da girmezse şanssızlıktan başka ne denir?
dk. 35: ahmet daldı santradan… yürüdü. suat’a yuvarladı. suat üç kişi arasından kaçıyor… bekledi. âdeta ve düşürdüler. korner. yok. yok.. suat buradan kaçabilirdi belki. daha çabuk olmak yapamıyacağı şey değildi.
dk. 35 den sonrası: bir gol… neler kazandıracak bu tek gol bize… ama olmuyor işte.
dk. 43: olmuyor mu? onsekizin köşesinden birkaç metre ilerde ismaili gene biçtiler. lefter frikik atıyor. karşıladılar. hilminin üzerine düşen topa hilmi kafayla vuruyor. işte son şans da gitti.
ve sonrası…
saat 17.45: on bir ay-yıldızlı çocuk başları önüne eğilmiş sahayı terk ediyorlar ve misafirler sevinçten çılgına dönmüş. üzülenler kim… siz bir lefter, bir suat, bir kadri veya onların herhangi biri olunuz da bu sahayı üzülmeden terk ediniz… bir büyük başarının kapısına kadar gelip de bir gol için kalıvermek… ama onların unuttukları bir şey vardı: galiptiler… ve iyi bir futbol oynamışlardı.hem de zor, çetin, hırpalayıcı bir rakibe karşı.
romenler niye böyle coştu? haklıdırlar belki.ama 2-0 dan daha farklı bir mağlûbiyeti hak eden takım böyle coşarsa seyircinin onu alkışlamasını tabii karşılamalı…
(maçın yıldızları f. kırcan, h. kıvanç, n. sevik ve k. bapçum’dan müteşekkil milliyet ekibi ve romanyanın «sportul popular» gazetesi yazarı gredinaru tarafından verilmiştir.)
1. gol: oyuna iyi başlamışız… tek falso vermeyen bir müdafaa ve mükemmel kombinezonlarla rakip kaleyi âdeta saran bir hücum hattı… ilk on dakikayı böyle «büyük ümitlerle» geçirdik. fakat gol çıkmadı. onüçüncü dakikada lefterin eliyle uzatır gibi temiz bir ara pasına can fırlayıverdi… cıva gibi koşarak, kaçtı ve şütünü atmak için topun üzerine yattı… nunweiler gerilerden kopup gelerek can’ın ayaklarına yatıveriyor. topu yerde bloke etti. can’ı da alıverdi aşağı… hakemin gol değil de penaltı vermesi normaldi. penaltıyı lefter, tomanın sağından ağlara takıveriyor. tomanın plonjonu vaktinde ve iyi ama çok geç…
2. gol: ilk devre ciddi ve büyük baskımıza rağmen ancak 1 – 0 bitmiş. ikinci devre de hızlı ve güzel girmişiz oyuna… mutlaka gol çıkacak. olmazsa normal sayılmamalı. can aldığı bir pasla sağa kaydı. henüz devrenin sekizinci dakikasındayız. canın sağaçık yerinden ortasını müdafaa karşılıyor. forvetle beraber rakip onsekizin içine dalmış olan ahmet kaleye arkası dönük vaziyette topa hâkim oldu. şüt mü? şandel mi? orta mı? bir şey ama… kale ağzını buluyor. toma topa hâkim olacak gibi… işte bu sırada araya dalıveren lefter, inanılmayacak bir çabuklukla topa bir ayak koydu. toma ve hepimiz seyrediyoruz. ikinci türk golü romanya ağlarında… yazık ki üçüncüsü beklendiği halde olmayacak.
özcan «milli maç tecrübesinin azlığı, bu karşılaşmada takıma konmasındaki tereddütlerin kayanağı idi. fakat bütün oyun boyunca – bir tek hatâlı çıkışı hariç – kendisine verilen vazifeyi hakkiyle başardı.»
ismail «sahanın en iyilerindendi. tek hatâ yapmadan, romen forvetinin iki süratli ve tehlikeli açığından birini mükemmelen marke etti. başarıyla kestiği topları, aynı isabetle arkadaşlarına aktarmasını bildi.»
basri «karşısındaki acar açığın sert, favullü oyununa rağmen, sol kanatta tek gedik vermedi. hattâ sakatlanmak bahasına… fevkalâde oyunu yanında, kolunu kıpırdatamayacak kadar sakat halde maça devam etmesi, takdire değerdi.»
mustafa «her milli maçın müstakar futbolcusu, bu maçta da gerek defansta, gerekse hücum hattını desteklemekte, mükemmel bir yan haf nümunesi verdi.»
naci «müdafaanın belkemiği rlünü hakkiyle yaptı. emin, soğukkanlı, akıllı futbolü ile yanındaki haflarla âhenk ve irtibatı temin etti. çok iyi idi.»
b. ahmet «sıfatı gibi büyük futbol oynadı. hem geri, hem ileri muvaffakiyetle çalıştı, rakip akınlarını kesmeyi bildiği gibi, kendi forvetinin hücumlarında da en mühim destek oldu.»
hilmi «takımın umumî âhengi içinde vazifesini yapanlardandı. fakat tanıdığımız hilmi, dünkünden daha fazlasını da oynayabilecek kabiliyettedir.»
can «sahanın yıldızlarından biri idi. bilhassa ikinci devrede ideal bir iç oyuncusu olarak göründü. her bakımdan verimli oldu. şâhâne futbolü ile herkesi doyurdu.»
suat «yeri olmamasına rağmen, santrforda beklediğimizi erdi. eğer biraz da şansı olsaydı, 2-0 lık farkın yükselmesinde baş rolü oynayabilirdi.»
lefter «gerek neticenin ifadesi olan iki golü atmakla, gerekse «kaptan» sıfatını hakkiyle taşıyıp takımda nâzım rol ifâ etmekle, başarı kazandı. milli takımın olduğu gibi, kendi futbol tarihine de parlak bir sayfa ekledi.»
kadri «verilen taktiğe göre oynadı. ayağında çok top tutmadığı anlarda, muvaffakiyet şansı artıyordu.»
kim ne derse desin, mithatpaşa stadının uğuruna inanmalıyız. futbol dünyasının kâbusu macarları bu sahada diz getirdik, en iyi zamanındaki yugoslavları bu sahada terlettik, mağrur ispanyolları bu sahada acı sürprizle karşılaştırdık, bu sahada, bu sahada fransızlara, italyanlara baş eğmedik… nihayet bizi bu sahada yenenler bir elin parmaklariyle sayılacak kadar azdı ve bu galipler içinde 1954 ün, 1958 in dünya şampiyonları vardı. işte dün mithatpaşa’nın şâhit olduğu başarılara bir yenisini ekledik.
lâkin garip bir maçtı bu: memnun olan, mağlup rakibimiz, üzgün cıkan ise, galip anbirimizdi. evet, sevinen onlar, üzülen bizdik. amma insaf ölçüsünü biraz kaçırdığımızın farkındayız. futbolda riyazi katiyet olur mu? bir takıma «şu kadar atacak, bu kadar yemeyeceksin» diyebilmek, her yuvarlanışı ayrı bir cilve yaratan meşin top yununa sığar mı?
iyisi mi, gelin üzüntümüzün yersizliğini kabul ve gençlerimizin dünkü başarısıyla iftihar edelim. oynadılar, kazandılar. «avrupa kupası» ndan elenmiş olmamızın üzüntüsünü, dün hatırı sayılır bir milli takımı oyundan elemiş olmanın gurur ile hafifletelim.
nerede o bizi bükreşte sahada tel tel çözüp dağıtan romen milli takımı?.. nerede «3-0 lık skor, bizim için beklenen bir netice idi» diyen romen idarecileri. nerde o merkezi avrupanın şöhretli futbolcuları?... sahada göremedik doğrusu onları. sahada görülen yalnız va yalnız göğsünde ay-yıldızlı formayı taşıyan gençlerimizdi. hakemin düdüğü maçın bittiğini ilân edince sanki galipmiş gibi bütün romen futbolcularının birbirlerine sarıldıklarına şahit olduk. bizimkiler ise müteessirdi. evet, en az dört-beş sıfırlık bir galibiyeti kaçırmıştık. güzel oyun maalesef ve maalesef, bize bir galibiyet temin etmiş, fakat arzulananı verememişti. avrupa milli takımlar şampiyonasından elenmiştik. bu dün canla başla oynayan takımımızın hakkı değildi doğrusu. işi baştan sıkı tutmuştşk. idarecisi, futbolcusu, ilk defa demek icabedecek bir maça tek vücut halinde hazırlanmıştık. müşterek hareket ettik. arzuluyduk, hırslıydık… tabii kazanacaktık… kazandık da…
milli takımızın soyunma odasında herkes sessiz ve müteessirdi. hattâ, maçın son dakikalarında büyük bir gol fırsatı kaçıran hilmi, kendisini tutamamış, ağlıyordu.
bütün futbolcular, bükreşte oynadıkları maçın revanşını aldıklarını unutmuş gibiydiler. hepsi «bir gol daha atabilseydik, avrupa kupasından elenmiyecektik.» diyorlardı
teknik komite âzâlarından gündüz kılıç «maçtan en az 3-0 galip ayrılmamız icabettiği, kafasında yerleşip onları aşırı bir heyecana sevketmemiş olsaydı, daha farklı galip gelebilirdik. buna rağmen çocuklar kuvvetli romen takımını fevkalâde azimli oynayarak sahadan sildiler. kendilerine ve onları iyi yetiştiren antrenör remondini ile kamp müdürü necdet erdem’e teknik komite namına teşekkür ederim.» diyerek takımdan memnun olduğunu belirtiyordu.
fikret kırcan ise «galip geleceğimizden o kadar emindim ki, daha evvel mutemede prim fişlerini hazırlamasını tenbih etmiştim» şeklinde konuşuyordu. komitenin üçüncü adamı vedii tosuncuk da şunları söylüyordu: «romenleri.. sertliği hoş değildi. galibiyete sevinmekle beraber, bükreşteki tesadüfi mağlubiyetimiz sebebiyle elenmemize de üzülüyorum. çocuklar vazifelerini yaptılar. allah galibiyetimizi daim etsin.»
bir haftalık disiplinli ve güzel kamp devresinde moral ve fizikman düzelen oyuncuların iyi bir maç çıkarhıklarını ifâde eden antrenör remondini «rakibin sert oyunu karşısında bizim takım için futbol oynamak güç oldu. buna rağmen hepsi vazifesini yaptı. romenler zaten beraberliğe razıydı.» demiştir.
takım kaptanı lefter ise: «maçtan daha farklı galip ayrılabilirdik. fakat olmadı. arkadaşların hepsi vazifelerini yaptılar.» demiş, diğer takım oyuncuları da «şansızlığımız avrupa kupasından elenmemize sebap oldu.» şeklinde konuşmuşlardır.
romen soyunma oasında sahadaki sevinç uzun müddet devam etti. snaki kazanan biz değil onlarmış gibi bütün futbolcular, idareciler birbirleriyle teker teker kucaklaştılar.
romen futbol federasyonu ikinci sekreteri nanciu, tebrikleri kabul ederken, maç hakkındaki intibalarını şu şekilde hülâsa etti:
«- mağlup olduk. fakat sevinçliyiz.ünkü 2-0 lık neticeye rağmen ikinci tura atlayarak gayemize ulaştık. dünkü maçta, tatmin olmadığımız yegâne husus, orta hakemdi. çaldığı er düdük aleyhimizde idi. hele verdiği penaltıya bir türlü akıl erdiremedim. çünkü sahanın en iyi oyuncusu can, topa hâkim olmak için nunweiler’i itmişti. bu hareketin faulle cezalandırılmasını beklerken penaltıdan ilk golü yedik.»
nanciu, takımımızın galibiyeti hak eden güzel bir oyun çıkardığını ifâde ile, faullü oynamadıklarını söylemiş ve «size romen futbolünün tipik bir örneğini verdik.» demiştir.
romen takımının baş antrenörü, batescu ise maçı teknik bakımdan şu şekilde kritik etmiştir. «bükreşte aldığımız 3-0 ık galibiyeti düşünerek kurduğum müdafaa taktiği muvaffak oldu. maçın çetin olacağını tahmin etmiştim amma sizin bu derece tesirli ve iyi oynayacağınızı hesaplayamamıştım. müsabakayı hakkiyle aldınız. en iyi oyuncularınız başta can olmak üzere, lefter, naci ve ismaildi.»
milli futbol takımımız hollanda maçına hazırlık olmak üzere 6 mayıs çarşamba günü kampa alınacaktır.
teknik komite önümüzdeki günlerde namzet kadroyu tesbit ve ilân edecek çalışmalara başlanacaktır. kamp yine çınar otelinde yapılacak ve necdet erdem bu defa da müdürlük vazifesini üzerine alacaktır. milli takımımız bilindiği gibi mayısın sonuna kadar iki milli maç yapacaktır. bunlar 10 mayısta istanbulda hollanda, 18 mayısta budapeştede de macaristan iledir.
futbol federasyonu alman antrenör hermann lindeman'ı baş antrenörlük namzedleri listesine dahil etmiştir. lindeman için teklifte bulunan profesyonel - menecer reşit bayburta dün futbol federasyonu bir mektup göndererek, hal tercümesini sormuş ve antrenörün istediği 700 dolar aylık ücretin ne miktarının transferini talep ettiği hususunun bildirilmesini istemiştir..
turkey: özcan arkoç, ismail kurt, basri dirimlili, mustafa ertan, naci erdem, ahmet berman, hilmi kiremitçi, can bartu, suat mamat, lefter küçükandonyadis, kadri aytaç
teknik direktör: leandro remondini (ita)
romania: costică toma, cornel popa, alexandru karikas, valeriu soare, emeric ienei, ion nunweiller iii, nicolae oaidă, vasile alexandru, ion alexandrescu, francisc zavoda i, vasile anghel