1960 avrupa uluslar şampiyonası elemelerinde, ilk maçını deplasmanda 3-0 kaybettiğimiz 1.tur mücadelesinde içerde romanya'ya karşı aldığımız 2-0'lık galibiyet yeterli olmayacak ve romanya tur atlayacaktı.bir sonraki turda ise çekoslovakya, romanya'yı eleyerek finallere kalacaktı.
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
ikinci kez ay-yıldızlı takımımızın maçını anlatıyorum, ilkinde varşova'daydım. şimdi ise istanbul'da. rakibimiz, romanya... yenmem iz, hattâ iki farkla yenmemiz bile yeterli değil... en azından üç farklı galibiyet gerek. durum denkleştirmemiz için... tur atlama şansımız ise, dört farklı galibiyetten geçiyor.
o sıralarda gerçekten güçiû bir milli takımımız vardı. mısır'ı mısır'da, hem de 4-0 yenmiştik. polonya'yı varşova'da 1-0, hollanda'yı amsterdam'da 2-1 yenmeyi başarmıştık. çekoslovakva'yı 1-0'la devirmiştik. bir süre sonra avrupa üçüncüsü olacak çekoslovakya'yı... belçika ile iki kez 1-1 kalmıştık. sadece kubala'nın ispanya'sına dayanamamıştık. bir de romanya'ya... haydi, kubala'nın fırtınalaştığı maçta 3-0 yenilmemizi anormal bulmayalım, ama romanya önündeki 3-0'lık yenilgimiz, her şeyden önce şanssızlığın kol gezisiyle açıklanabilirdi. sahiden talihsiz bir maçtı o... sakatlanan turgay'ın yerine sonlarda kaleye can bartu'nun geçmek zorunda kalışına kadar... işte şimdi 3-0'lık o yenilginin rövanşı için romanya ile oynuyorduk.
lefter'in kaptanlığını yaptığı milli takımımız şu onbirle çıkmıştı: özcan (fb) - ismail (gs), basri (fb) - mustafa (muhafızgücü), naci (fb), büyük ahmet (bjk) - hilmi (vefa), can (fb), suat (gs), lefter (fb), kadri (karagümrük).
italyan hakem lo bello'nun yönettiği maça hızlı girmiştik. seyircimiz de coşkundu. işte daha 12'nci dakikada ilk golü kazanıverdik. can topla dalmış, düşürülmüştü. sonradan ülkemizde, fenerbahçe takımında top koşturacak olan nunweiller romen takımının aslarındandı. can'ın düşürülmesi sırasında nunweiller'in topa elle müdahalesi, lehimize doğan penaltıyı pekleştirmişti. lefter penaltıyı falsolu bir vuruşla ağlara gönderince, durum 1-0 oldu. ama gerisi gelmiyordu. daha ikinci, üçüncü, hatta dördüncü goller gerekliydi bize... fakat hayır!.. bir tek gole razı olacaktık ilk 45 dakika sonunda...,
ikinci yarının hemen başında, yine lefter'le gole gittik. büyük ahmet'in soldan atağı ve ortası sonunda gelen topu lefter şöyle ayağının ucuyla dokunarak içeri yollamıştı. 2-0, ümit ışığıydı. çünkü daha vaktimiz çoktu. fakat... fakat ne kadar bekledikse gelmedi başka bir gol... hakem maçın 2-0 bittiğini ilan ederken, stadda sessizlik, üzüntü vardı. bir milli maçtan 2-0 galip çıkmanın sevinci kaybolmuştu. antrenör italyan remondini kenarda, başını iki eli arasına almış, üzgün üzgün oturuyordu. ben ise iki gol müjdesi vermiş, ama fazlasını iletememiş, tur atlama sevincini duyuramamıştım. buruk duygular içinde kalkıyordum mikrofon başından...
yarın romanya’ya karşı çıkacak millî takımımızın katî şekli dün belli olmuştur. mithatpaşa stadındaki avrupa millî takımlar şampiyonası son eleme maçında takımımızın tertibi şöyledir:
özcan – ismail, basri – mustafa, naci, b. ahmet – hilmi, can, suat, lefter, kadri.
milli takımımızın bükreşteki 3-0 lık maçın rövanşını almak ve aynı zamanda da avrupa milli takımlar şampiyonasında idiasını kaybetmemek için hücum taktiği ile oynıyacaktır. takım alâkalı şahıslar tarafından teşkil edilirken, bilhassa bu husus göz önüne alınmıştır.
u.e.f.a. bu resmî müsabakada futbolcu değiştirilmesine müsaade etmemiştir. maçı idare edecek olan üç yugoslav hakem borçe nedeikovski, trayan ivanoski ve milr mihaylov dün gece geç vakit şehrimize gelmişlerdir. u.e.f.a. mâşahidi andon petkov (bulgar) ise bugün saat 16.00 da şehrimize gelecektir.
romenler geldi
romen milli futbol takımı dün saat 15.30 da t.h.y. na ait bir uçakla ankaradan şehrimize gelmiştir. romen beden terbiyesi umum müdür muavini simion jonun başkanlığındaki 24 kişilik kafilede 18 futbolcu, 1 antrenör, 1 spiker, 1 idareci ve 2 gazeteci bulunmaktadır. kafilede bulunan sporcu ve idarecilerin isimleri şunlardır:
simion jon (başkan), stolan. j. (futbol fed. başkanı), nanciu (genel sekreter muavini), botescu (baş antrenör), oana (yardımcı antrenör) oyuncular: toma, popa, caricas, juare, jenie, nunweiler, oiada, a. vasilev, alexandrescu, zaboda, angel, constantin, muandru, dinolescu, macri, taharcea, mathenau, moldenau.
romen kafilesi yeşiköy hava alanından doğruca mithatpaşa stadına gitmiş ve bir saat süren bir antrenman yapmıştır. çalışmalara romen kafile başkanı ve baş antrenör botescu nezaret etmiştir. bir saatlik zaman içinde antrener futbolcuları önce üç tur koşturmuş sonra 20 dakika hafif bir kültür fizik’e tâbi tutmuştur. daha sonra romen futbolcular üçlü-dörtlü gruplar halinde top çalışmaları yapmışlardır. futbolcuların hepsinin ilk nazarda top kintrolları iyi ve vuruşları isâbetli görülmüştür. arzulu ve hırslı geçen bir saatlik çalışmalar sonunda romen futbolcuları topluca mithatpaşa stadını terketmişlerdir. bu esnada kafile başkanı simion jon gazetecilere «çetin bir maç olacağını tahmin etmekle beraber sahadan galip ayrılacaklarına inandıklarını» belirterek şunları söylemiştir:
«top yuvarlaktır»
«evet maç çetin olacak. yabancı bir sahada ve yabancı bir seyirci karşısında esasen maçın bizim için kolay olacağı iddia edilemez. bununla beraber neticeden ümitli olduğumuzu söyliyebilirim. 3-0 lık bükreşteki 3-0 lık avantajımızın burada takımımız tarafından telâfi edilmesi bir hayli zor olacaktır. bu farklı galibiyetin bize tanıdığı avantaj karşısında romen takımının da futbolunu temsil etmek için gelen gayreti esirgemiyeceği şüphe götürmez bir hakikattir. sözlerimi klâsik bir cümle ile bitireceğim: top yuvarlaktır.»
baş antrenör botescu ise «hücum taktiği ile oynıyacaklarını» ifade etmiştir. constantin ve dinelescu’nun sakatlıklarının takımı kuvvet bakımından zaafa uğratacağını ifâde eden antröner «formsuz gözüken sağbek macri’nin yerini popa’nın alacağını» açıklamış ve yarın türk takımına karşı çıkacak olan romen milli takımının tertibini vermiştir. takımın tertibi şöyledir:
her milli maçtan evvel sporseverlerin en büyük derdi bilet meselesi gene günün dâvası olmuştur. halkın pazar günü yapılacak milli maçın biletlerinin nerede ve nasıl satılacağını bilmemesi birçok şıkâyetlere sebep olmuştur.
dün sabahın erken saatlerinden itibaren mithatpaşa stadının gişeleri önünde toplanan halk açılan bir gişeden ancak duhuliye bileti satıldığını görerek, müracaat edecek merci aramış ve biletlerin bölge müdürlüğünden sadece bazı müesseselere verildiğini öğrenmiştir.
dün günün muhtelif saatlerinde gazetemize telefon eden birçok kimseler mahal zikretmek suretiyle şehrin bazı ticari piyasa merkezlerinde âlenen karaborsada bilet satıldığını ihbar etmişlerdir.
futbol federasyonu ise halkın nereden bilet alabileceği hakkında açıklama yapmayan bir tebliğ neşretmiştir.
federasyon reisi, saha ve seyirci avantajı yanında «disiplinin de mükemmel» olduğunu söyledi
futbol federasyonu reisi faik gökay, yarın yapılacak romanya milli maçından «ümitli» olduğunu söylemiştir.
bu ümidinin, «saha ve seyirci avantajına sahip olmamızdan ve milli takım kampındaki mükemmel disiplinden» mülhem olduğunu açıklayan faik gökay, şöyle demiştir:
«güzel oynayan tarafın kazanması temennimdir. milli futbolcularımıza tavsiyem ise, şartlar ne olursa olsun, maçın ilk dakikasından son saniyesine kadar kazanma hırslarını devam ettirmeleridir.»
dün uçakla şehrimize gelen romen milli takımı oyuncuları uçaktan iner inmez antrenman yapmak istediklerini belirtmişler ve mithatpaşada bir saat çalışmışlardır.
sık sık zarar ettiğini söyleyen telefon idaresi, dün bu zararını mutlaka «73 86 93» e edilen telefonlarla kapatmıştır. sabahın erken saatlerinde çalmaya başlayan çınar otel telefonlarında aynı ifade, aynı söz duyuluyordu: «millî takım futbolcuları ile görüşmek istiyorum.»
fakat bu, mümkün değildi. kamp müdürü, ziyaretler gibi telefonlara da el koymuş, ancak, «çok mühim ve hayati ise» istenen futbolcuya bağlatıyordu. bugüne kadar «telefonla konuşma yasağı» ndan pek memnun görünmeyen namzetler, dün bu yasak için necdet erdem’e çok dua ettiler. meselâ ergun, «aldığım biletler isteyenlere zor yetecek» diyor ve ilâve ediyordu: «allah razı olsun necdet ağabeyden… çok defa telefonla aramışlar ama, bana bağlatılmamış. eğer her arayanla konuşsaydım, halim haraptı.»
basri kolayını bulmuş, aldığı biletleri ilk taliplerine dağıtıp bitiriyor ve sonra isteyenlere yemin ediyor: «vallahi billâhi bir tek kalmadı.» biletlerinin yetmeyişine üzülenlerin başında hilmi var. hemen bütün vefalılar milli kadroya verdikleri bu tek elemana başvuruyorlar. hilminin dördü de maç meraklısı dört ağabeysi bulunduğunu da ilâve edersek, yeşil-beyazlı futbolcunun üzüntüsüne hak verilir bunda. kampın jünyörü aydın, yemeğini bitirdiği halde restorandan çıkamıyor. çıkarsa holde kendisini (yani biletleri) bekleyen arkadaşlarının hücumuna uğrayacaktı.
futbolcuların ricası ve kamp müdürünün teşebbüsü ile oyunculara verilecek davetiye sayısı arttırıldı. böylece her namzet 8 i davetiye ve 15 i paralı olmak üzere 23 bilete sahip oldu.
kampta futbolculara telefon bağlanmıyor ya:… hele yatakta istirahat saatlerinde… fakat dün necdet erdem tek istisnayı varol’a gösterdi ve saat tam 15.15 de (istirahattin en mutlak ânında) varol’u arayana «görüşebileceğini» bildirdi. çünkü telefonun öbür ucunda beşiktaşın kaptanı, milli futbolcu recep vardı.
kampın en sessizleri başta can olmak üzere mustafa, ergun, varol ve hilmi… yani «ordulu beşizler»… beş futbolcunun neden böyle durgun ve düşünceli oldukları çok geçmeden anlaşıldı: «ordu ve milli maçlar dolayısiyle daha kaç kampa gireceklerini hesap edip duruyorlardı.»
kampta dün en çok konuşulan mevzulardan biri, «kadri ile b. ahmedin takas edileceği, haberi oldu. b. ahmet, bu haberden pek hoşlanmamıştı: «beni satmak istiyorlarsa, serbest bırakırlar, ben de istediğim yere giderim. ama böyle ticaret eşyası gibi futbolcu takası olur mu?» bu haber karşısında lefter: «burası kamp, diye konuştu. takas filân yasak. necdet ağabey, yataklarımızı takas etmemize bile izin vermiyor.»
kampta sakat yok, hasta yok, fakat doktor var. futbol federasyonu sağlık müşaviri olarak vazife gören fizik tedavileri mütehassısı dr. hakkı atay geldiği gündenberi pek yorulmadı. inşallah maça kadar (hattâ maçtan sonra da) çocukların doktorluk durumu olmıyacak.
kampa ara sıra gelen bir «baba» var: gündüz kılıç… bir de kâmptan dışarı adımını atmıyan «baba»: masör hikmet arıtan… çocuklar masaj yaptırırken arıtan’a «aslan be, bir tane valla bizim bab, dünyayı gezdik böyle masaj görmedik, yaşa.» diyerek onu daha şevklendirdiler.
dün bir ara matbaaya telefon ederek karikatür için kuşe kâğıdımızın tükendiğini söylıyorduk: «aman namık, bize bir deste kâğıt gönderin! bu sırada odaya giren kamp müdürü necdet erdem, gözlerini açtı: «neee?. bir deste kâğıt mı gönderecekler?»
dünkü program, çarşambanın hemen ayni idi: sabah 3.30 da kalkıldı, meyva suları içildi, vitaminler yutuldu, kahvaltı edildi, gazeteler okundu. bu sırada bir gazetede «safa yalçuk istifası hakkında konuştu» haberini okuyan ismail, arkadaşlarına döndü:
«şu işe bakın, safa yalçuk yüzünü bir kere bile görmem kısmet olmadan istifa etti.» gönen de spor sayfasında okuduğu haberi hemen arkadaşlarına ulaştırdı: «karagümrük – izmitte 6-2 galip gelmiş.». bu haberi, arkadaşlarının kadri’yi kızdırmalarına zemin yarattı: «kadri, senin yokluğun hemen belli olmuş.» kadri bu… altta kalır mı? «ben olsaydım, o iki golü de onlar değil, biz atardık.»
10.30 da eşorfmanlarla otel civarında gezintiye çıkıldı. «gezinti» güzel kelime amma buradaki mânâsı, yürüyerek antrenmandı… doğrusu bu, «gezinti» ye katılmayı bedri ile gözümüz pek kesmedi. hem saha soğuk ve rüzgârlı idi. üstelik bu gezintiye katılsak da bizim hissemize 23 değil, 2 onda 3 bilet bile düşmiyecekti ki…
gezintiden dönüşü yemek, yemeği istirahat, istirahati 5 çayı, çayı sulhi garan’ın projeksiyonlu konferansı tâkip etti. garan’ın dersi çarşamba günkü gibi istifadeliydi amma, çocuklar konferansta perdeye iliştirilen yeşil çuhadan minyatür sahayı görünce, hemen mithatpaşayı hatırladılar. mithatpaşayı hatırlayınca, maçı düşündüler, maçı düşünüce de gene kafalarına «bilet derdi», saplandı. bundan dolayıdır ki akşam yemekte elma’sını soyan özcan’a meyva tabağını uzatan garson «bir tane daha» deyince, özcan «vallahi bir tane bile yok.» mukabelesinde bulundu, «bütün biletleri dağıttım…»
dün yeşilköydeki milli takım kampına o kadar ziyearetçi geldi ki… bunlar arasında eski milli futbolcu şükrü gülesin ile fenerbahçeli niyazi, necdet, seracettin ve beşiktaşlı nazmi dikkati çekti. arkadaşlarını görmeye gelen bu futbolcular dışında, milli namzetlere «hatır sormağa» gelenlerin hesabını benden değil, otelin camlı döner kapısını çevirmekten muhakkak başı dönen, üniformalı kapıcısından öğrenin.
dünkü ziyaretçiler arasında romen federasyonu sekreteri nanciu da vardı. milli oyuncular bir masada türk idarecileri ile görüşen romen temsilcisini işaretle, «niye geldi acaba?» diyecek oldular. yine futbolcular topluluğunda bir ses cevap verdi: «niye gelecek, bilet istemeye…»
u.e.f.a. müşahidi andon petkov (bulgar) dur. «delaunay» kupası statüsü müsabakalarda oyuncu değiştirilmesine müsaade etmemektedir.
milli takımımız bükreşteki 3-0 lık maçın revanşını almak için bir müddettenberi ciddi bir çalışmaya tâbi tutulmuştur. teknik komite âzâları ve antrenör remondini takımımızın her bakımdan iyi durumda bulunduğunu ve neticeden ümitli olduklarını ifade etmişlerdir. «3-0 lık bir galibiyeti temin etmek bizim için zor olacaktır» diyen teknik adamlar, mithatpaşa stadında ay-yıldızlı formayı sırtlarında taşıyan futbolcuların büyük başarılar kazandıklarını kaydetmişlerdir.
hücum taktiği ile oynayacağız
antrenör remondini ve teknik komite âzâları dün bir toplantı yaparak, milli takımımızın romanya karşısındaki taktiğini tesbit etmişlerdir. bu taktik «hücum» dur. bu sebeple for hattı teşkil edilirken bugüne kadar milli maçlarda insayt oynayan, fakat defansa yardım eden kadri sol açığa kaydırılmıştır. bu ufak tadilâtın kadrinin bir alışkanlık neticesi geriye kaçmasını önlemek için yapıldığı söylenmektedir. formda gözüken takım kaptanı lefterin, ayni şekilde top hakimiyeti fazla, kafadan ve yerden rakip defans için tutulması zor bir futbolcu olan suat, hücum hazırlayıcı can ve seri hilmi ile iyi bir ahenk teşkil edeceği tahmin edilmektedir. müdaafada yer alan futbolcular ise, hazırlık maçlarında ve kendi takımlarında oynadıkları son müsabakalarda hepsi başarı göteren futbolculardır. iki yan haf hücumda altıncı forvet olarak vazife göreceklerdir.
romenlerin taktiği de aynı
elde ettikleri 3-0 lık avantaja rağmen maçın zor geçeceğini ifade eden romenler de hücum taktiği ile oynamakta kararlıdır. baş antrenör batescu her milli müsabakadan evvel gizli tutulması icab eden bu hususu dün açıklamaktan kaçınmamıştır. belki bu da bir taktik icabıdır. belki bu da hakiki maksatlarının gizlemek gayesini gütmektedir. bunula beraber romen takımının bükreşteki maça nazaran bugünkü karşılaşmada bir takım dezavantajlara sahip olduğu şûphe götürmemektedir. saha ve seyirci yabancılığı yanında constantin ve dinilescunun sakatlıkları ve sol bek macrinin, eftimie ve tatarunun son derece formsuz bulunmaları romenler için aleyhte birer faktör olmaktadır. hücumda seyyal ve hareketli müdafaada ise kolay kapanan ve gedik vermeyen romen takımının ayni meziyetleri bugün gösterip göstermeyecekleri bilinmemektedir. şu anda bilinen tek şey, «teknik adamlarının hücum taktiği ile oynayacağız» demelerinden ibarettir.
futbol federasyonu başkanı faik gökay, dün romen idarecilerle yapmış olduğu bir toplantıda, kafile başkanı simonyon’un «üçüncü bir maç oynamamız icabederse – ki bu, bugünkü müsabakayı 3-0 kazanmamızla kabil olacaktır – bunu nerede ve ne zaman yapacağız?» şeklindeki bir soruya şu cevabı vermiştir: «yerini tâyin edemem, fakat tarih 15 – 30 kasım arası olabilir.»
gökayın ileri sürmüş olduğu bu tarihlere romen idarecileri bir itirazda bulunmamışlardır.
romenler 500 dolar alacaklarını istediler
romen futbol federasyonu temsilcileri, faik gökaydanbükreşte oynanan ve 3-0 mağlûbiyetimizle neticelenen milli maçta apak federasyonununun kendilerinden borç olarak aldığı 500 doları istemişlerdir. temsilcilerin bu isteği kabul edilmiştir. ancak futbol federasyonu doların primli kur üzerinden ödenmesinde kendisini selâhiyetli bulmadığını ifâde etmiştir. faik gökay federasyonu keyfiyeti dün maliye vekâletine bildirmiştir.
bugün saat 16.00 da mithatpaşa stadında oynanacak olan türkiye – romanya milli maçını saat 16.00 dan itibaren istanbul radyosu yayınlayacaktır. maçı halit kıvanç anlatacaktır.
futbol federasyonu başkanı faik gökay, dün trenle sofyadan şehrimize gelen u.e.f.a. temsilcisi andon petkov’u karşılamıştır. andon petkov bugün oynanacak olan türkiye – romanya milli maçının u.e.f.a. tarafından tâyin edilen müşahididir.
ve nihayet… kampın son günü, son gecesi… siz bu satırları okuduktan birkaç saat sonra «milli kamp», yerini «milli maç» a terkedecek.
bugünün heyecanı dün sabahtan başlamıştı. öyle ki necdet erdem saat 3.30 da (hergün olduğu gibi) kapılarını vurarak uyandırmağa gittiği çocukları, kendi kapısında nöbet bekler buldu. namzetler bu süratle günlük programı geride bırakmışlardı. fakat kamp müdürü mûtad sükûnetiyle «ne var, dedi, niçin erken kalktınız?». futbolcular şaşırdılar, yutkundular. «maç var ya» diyecek oldular. erdem’in mukabelesi kesindi: «maç yarın…»
evet, «maç yarın» dı. ve bugüne kadar da ümitliydik, azimliydik, hepsinden mühimi hazırlıklıydık. böyle disiplinli bir kamptan sonra yenilsek bile hiç değilse «iyi hazırlanamadık» diye hayıflanmıyacaktık artık.
hayırdır inşallah
«kamp disiplini» deyip geçmeyin. naci gene gördüğü rüyayı tâbir ettirmek için dahi kamp müdürüne başvurmuştş: «necdet ağabey, hayırdır inşallah, rüyamda beni astılar. hem de koca bir iple. yalnız garibime giden, ipe çekmeden önce ayran içirmeleri oldu.» naci’nin rüyasını müdür’den önce lefter tâbir etti: «rüyalar hep ters çıkar. sen de bir sıkıntıdan kurtulacaksın. yarın çok iyi oyun çıkaracaksın…» basri ise «yok, diye itiraz etti, senin rüyan hepimize ihtar olacak: eğer kötü oynarsak, âkıbetimizi anlatıyor.»
son gün evvelkilerden değişikti: istirahat müddeti arttırılmış, yemek miktarı azaltılıştı. bonfile, sebze ve meyvadan ibaret öğle yemeğini yiyen çocuklar «hafif yemek iyi oldu» diyorlardı. bonfile, sebze, meyva: hafif yemek… «boğazsız çocuklar» zaten hepsi!
o değil mi
bu da şansın tersi işte! geldiğimiz gündenberi karabulutları seyredip durmuştuk. tam kampın biteceği gün hava açtı, güneşin sıcak yüzünü gördük. güzel havayı kaçırmayan remondini, çocukları hemen yürüyüşe (kamp tabiriyle gezintiye) çıkardı. nihai onbirin belli olması, evvelki kamplarda görülen bazı sahnelerin tekrarına zemin yaratmadı. oynamıyacaklarını öğrenen futbolcular da son hafif kültür fizik idmanında diğerleri kadar azimli ve neşeli idi.
gezintide en tatlı nükteyi kaptandan duyduk. yoldan geçen 70 lik bir nineyi işaret eden lefter, «çocuklar, dedi, brigitte bardot gibi göründü gözüme… o değil mi yoksa?»
iki gündenberi kampta bulunan romen milli takımı futbolcuları, dünü umumiyetle istirahatle geçirmişler ve akşam üstü sinemaya gitmişlerdir. sakat bulunan sağiç constantin, maçta yer alamadığı için üzüntülü olduğunu ifade etmiş ve «bir tarzan filmi olsa da seyretsem» demiştir. ancak constantinin «tarzan filminde herman brix mi oynuyor» demesi şöhretli futbolcunun bu arzusunun yerine getirilmesine imkân vermemiştir. zira son yılların tarzan filmlerinde gordon scott yer almaktadır.
müracaattaki telefonu açan siyahi otel müstahdemi «bir dakika bekleyin» dedikten sonra, «gündüz bey nerede?» diye aramaya başladı. bunu gören ismail, «şuraya bakın, gece gündüzü arayor» demekten kendini alamadı.
kampı ziyarete gelen beşiktaşlı recep, sıcak hüsnü kabul gördü. bu arada can, recep’e «ankara’ya gelemediğime üzüldüm, baba, dedi, gene bir futbol ziyafeti çekmişsin. orada olmayı isterdim, senden öğreneceğimiz çok şey var daha…»
kahvaltıya inilirken çocuklar geceyi otelde geçiren 4 yabancı pilota rastladılar, hepsi restorana giderken, mustafanın pilotları takip ettiğini fark eden b. ahmet, «mustafa, pilotları üniformalı görünce kendini ordu takımında sandı» deyiverdi.
lefter’in yumurtaları artık bitti. daha evvel yazmadım galiba: lefter her sabah kahvaltıya toz şekerle ezdiği yumurta sarısını yiyerek başlıyor. yumurtaları kendisi getirmiş. taze olsun diye. lefter bu yumurtaların «günlük» olduğunu söyliye söyliye bir haftayı doldurdu. yanında kaç yumurta getirdiğini ise sır olarak sakladı. gizlice içen bulunursa hemen anlamak için…
necdet erdem otoritesini kamp dışına da çıkardı. otelde çaya gelen bir genç kıza, «elbisenizin altından eteğiniz sarkıyor» ihtarında bulundu.
gündüz kılıç kendisinden bilet isteyen bir ziyaretçiye, «hay hay, dedi, yarın bir telefon edin!» ziyaretçi «iyi ama, diye sordu, maça nasıl yetişirim?» kılıç gayet soğukkanlı, suale sualle cevap verdi: «hollanda maçı için istemiyor musunuz bileti?»
lefter’e bir mektup geldi. futbolsever bir genç, «lefter ağabey, diye yazıyor, 10 lira yevmiyeli işçiyim. on lirasına bahse girdim. bizim takımı tuttum, hem de bir gol avans vererek… aman, beni yakmayın!» şimdi lefter bu meraklının 10 lirasını kurtarmak için bugünkü maçta en az iki gol atmağa çalışacak.