2001 senesi. soğuk ve ıslak bir hava. galatasaray'ın en fiyakalı zamanı. uefa kupası ve süper kupa alalı bir sene geçmemiş. bizim takım ligde pek parlak değil ama o galatasaray maçından tam bir ay sonra kayseri'de fener'i yenip türkiye kupasını alacak olan takım, neticede!
ümit kıvanç'la beraber, ali sami yen'in basın tribününe gidiyoruz.
maç güzel başlıyor, bizimkiler iyi motive, tam bir çarpışma. ümit karan'ın golüyle öne geçiyoruz.
peşinden, "oligarşi"nin gazabını en açık seçik gördüğüm sahnelere tanık oluyorum. kibirli galatasaray, mağlup duruma düşmeye, sanki büyük bir adaletsizliğe uğramışcasına isyan ediyor. vallahi billahi ortada bir şey yok ama herhangi bir aleyhlerine faul kararında tribünleri kuduruyor, kenarda lucescu tepiniyor, sahada hagi hakemi azarlıyor, bağırıyor çağırıyor. hakem dayanamayıp hagi'yi kırmızı kartla oyundan atıyor. bunun üzerine galatasaray yedek kulübesi ayaklanıyor. hagi sahadan çıkmakta ağırdan alıyor, böylece ajitasyonu artırıyor. lucescu "böyle rezalet görmedim, büyük skandal" havalarında sahayı terketmek üzere tünele doğru yürüyüşe geçiyor. ve ne oluyor: dördüncü hakem (o zaman var mıydı yahu?) ve/veya stad/federasyon yetkilileri "elini ayağını öpeyim" havalarında etrafını sarıp onu vazgeçirmeye çalışıyorlar, rica minnet geri dönüyor lucescu, yerine oturuyor. bu ağır provokasyon ortamında bizimkiler siniyor biraz, galatasaray "yaralı aslan" havalarına girip, kesinlikle kayırılan bir sertlikle, bastırıyor. çok geçmeden beraberlik golünü atıyorlar, devre bitmek üzereyken de bizden bir oyuncu standart bir faulden dolayı kırmızı görüyor. beraberlik golü ve kontra kırmızı, ortamın gazını biraz alıyor aslında, ikinci yarı sakin başlıyor. ama bizimkilerin motivasyonu sönmüş, ruhen mağlup vaziyetteler. ikinci devrenin ortalarında kelek bir gol yiyoruz, sanki hazır gibiyiz buna. maç ölüyor ondan sonra, 2-1 bitiyor. hayatımda hatırladığım en zelil maçlardan biri. ben babadan galatasaraylıydım. 1980'lerin sonlarına doğru gençlerbirliği'ne gönlüm kaymış, maçlarına gitmeye başlamış, bir müddet "gençlerli-ve-galatasaraylı" saymıştım kendimi. 1994 baharında ankara'daki bir gençler-galatasaray maçında, kalbimin tamamen gneçler'e aktığını farkedip, galatasaray'la bütün ilişkimi kesmiştim ("nasıl gençlerli oldum?" yazısında anlattıydım bunu). 1994 nisan'ındaki o son damla, galatasaraylıların rakibi kendilerine yenilmekle yükümlü figüranlar olarak gören küstah-kibirli tavrı olmuştu. işte, bundan yedi sene sonra, aynı rezilliğe tekrar tanık oldum ali sami yen'de. yenildik, ama benim futbol oligarşisine olan nefretim ve gençlerliliğim bir defa daha pekişti.