halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
izmir atatürk stadı'ndayız... daha kaç maç uğurunu deneyeceğimiz, pırıl pırıl yeni stadımızda... müzik dünyamızda, spor çevrelerimizden daha büyük ün kazanan ali kocatepe kardeşimle birlikte mikrofon başındayız. ali kocatepe gerçekten iyi bir spor spikeriydi. fakat nedense, kendisinden bu yolda yararlanmayı pek düşünmediler. çok ihmal ettiler kocatepe'yi... o da küstü, bıraktı uğraşının bu yanını. belki de trt'de "birileri"ne, ali kocatepe'nin müzik alanındaki aşamaları pek sevimli gelmemişti. öyledir, trt'de "birileri" vardır. fazla yönlü, hele çalışkan, yetenekli kişiler, üstelik dışardan trt'ye hizmet vermeye başladılar mı, bir de isim sahibi iseler, o "birileri" fena rahatsız olur. ayağına karpuz kabuğu koymak için var güçleriyle çalışırlar.
nereden nereye geldik. haydi bırakalım dedikoduyu ya da dedikoducuları da... gelelim güzel maça... sevgili alı kocatepe ile maç öncesi konuşurken, "ben sabıkalıyım," diyordum, "daha yenilerde 5-1'i anlattım. öncesinde de 8-0'ım var. bu polonya maçları bana tın gelir. fakat seninle olunca, bir de bu atatürk stadı'nın uğuru, ister misin yenelim polonya'lıları..."
dua ediyorduk mutlu son için... bir bakıma "olmayacak duaya amin" gibi gelse de...
takımımız yine değişmişti: yasin (gs) -ekrem (gs), muzaffer (gs), özer (göztepe), zekeriya (bjk) - ayfer (altay), b. mehmet (gs), vedat (bjk) - metin kurt (gs), cemil (istanbulspor), ender (eintracht-frankfurt).
70 binden fazla sporsever vardı izmir atatürk stadı tribünlerinde... bir seyirci rekoruydu bu... bulgar hakem üçlüsünün yönettiği maçta kalecilerimizin korkulu rüyası lubanski yoktu. lubanski'nin olmayışına sevinemiyorduk, çünkü polonya takımında yeni lubanski'ler, bir süre sonra dünya kupası'nda harikalar yaratacak olan lato'lar, gadocha'lar, deyna'lar, gorgon'lar vardı.
helmut schön'ü bir daha şaşırtacaktık. fakat bu kez başka bakımdan... 20'inci dakika geçmişti, takımımız hâlâ dayanıyordu. hatta 30'uncu, hattâ hattâ 40'ıncı, 50'inci dakikalar da geride kalmış ve biz gol yememiştik. maçı 0-0 götürmekle memnunduk güçlü polo nya karşısında... savunmada tam bir başarı gösteriyorduk. iyi hoş da yemediğimiz o golü götürüp karşı kaleye atamaz mıydık? sanki cemil duymuştu bunu... maçın tam 52'nci dakikasındaydık. metin kurt sağdan inmiş, inmekle de kalmamış, topa çok güzel vurmuştu. en yararlı yere ortalamıştı metin... orada cemil vardı. yoksa bile orada bitiyordu cemil. topla buluştu. sol ayağıyla, çok iyi gördüm, sol ayağının üstüyle vurmuştu topa... kaleci szeja uzanıyordu ama top onun uzanan elini de iterek gidiyordu ağlara... goldü bu. rüya kadar güzel bir golü... bir mücizeyi yaratacak olan gol... bu güzelliği bağırarak kutlamak zevki, ali kocatepe kardeşime düşmüştü. ancak hemen mikrofonu bana uzatıyordu. ben de golün doğuşunu anlatıyor, yorumunu yapıyordum. yeni bir uygulama deniyorduk o gün kocatepe ile... avrupa'da gördüğüm bir tarzdı bu. ali hem aydın hem uyumlu hem yeniliğe dönük bir arkadaş olduğundan, derhal uygulamaya geçmiştik. ancak birmiz anlatırken, önemli bir olayda öteki spiker araya giriyor ve olayla ilgili açıklama veya yorum getiriyordu. bunu son dünya kupası yayınımda, 1982 finalinde de öztürk pekin'le televizyonda uygulayacak, doğrusu deneyecektik. bizde bir türlü yerleşmeyen bir türdü bu. bilmem neden?
işte ali "gool" diye golün hakkın, verdikten sonra, ben polonya'ya atılan golün öyküsünü yorumunu sundum... maç ve yayınımız devam etti. büyük ümitlerle getirilen ender ilk yarı sonlarında sakatlanmış, yerine bolusporlu çetin alınmıştı. sonlarda da bursasporlu vahit girdi oyuna... takımımız bir bütün halinde galibiyetini koruyordu. gerçekten bir "takım oyunu" gösteriyorduk. sahada polonyalılar, saha dışında da haberi duyan helmut schön şaşıracaktı. "bu türkler yapılacakları yapamıyor, ama yapılamayacakları yapıyor", diyordu. doğruydu.
ben ise, 14 yıl önceyi hatırlıyordum o anda. hatta 14 buçuk yıl önceyi... polonya'yı yine 1-0 yendiğimiz varşova maçını... mikrofonda ilk kez milli maç anlattığım günü... mehmet ali has'ın golüyle polonya'yı polonya'da yendiğimiz mutlu maçı... ve şimdi yine polonya'yı 1-0 yenmiştik. yine mikrofon basındaydım.
başarısız 1971'i böylesine bir başarıyla kapıyorduk. bir an için de olsa geride kalan bozgunları unutuyor muyduk? belki...
oysa-islam çupi kardeşimin çok doğru görüşüyle, "milli maçı kazanmıştık ama milli takımı değil..." polonya'yı yenerek o gün çok sevinecektik. fakat sonrasında "eski şarkı"yı söyleyecektik yine... tatsız bir 1972 ufukta bekliyordu.