milli takıma da sayısız futbolcu veren eskişehirspor’da 9 kez milli takım kaptanlığı yapan ismail arca öne çıkmaktadır. tarihi fark yemeyelim diye çıktığımız 1-1 biten almanca milli maçı’nda. "türkler bana gol atamaz, atarsa saçımı keserim" diyen kaleci maier’e enfes bir gol atan eskişehirsporlu kâmuran yavuz ile almanlar’a çim söktüren eskişehirsporlu ender konca ise formalarının hakkını en iyi veren isimlerdendi. hatta ender’in eskişehirspor’dan eintracht frankfurt’a transferi bu iki milli maçtaki oyunu sayesinde gerçekleşmişti.
a milli takım ve eses denilince elbette unutulmaz maçlar, isimler ve olaylar da hatırlanacaktır. ismail arcanın altın adamlığa ulaşmayı başardığı takımda birçok defa sahaya kaptan olarak çıkması, rahmetli necdet'in k. irlanda ile oynanan dünya kupası eleme maçında george best'le giriştiği mücadele, kamuran'ın 'köln fatihi' unvanını aldığı meşhur 1-1lik almanya maçı ya da literatüre "vogts'un belini kıran adam" olarak geçen ender'in bu maçtaki başarısından dolayı başka bir kırmızı siyah renkli takıma, eintracht frankfurta gitmesi gibi...
büyük bir ihtimalle almanya'ya karşı oynayan milli takımlarda en şanssızı 1970lerin jenerasyonudur... maier, vogts, weber, grabowski, overath, müller, netzel, held ve taraftarlarının "kaiser/ımparator" lâkabını uygun gördüğü beckenbauer gibi dünyanın en iyi futbolcularına sahip alman milli takımı'yla yapılan maçlardan "şerefli bir mağlubiyetle" ayrılmanın hesaplarının yapıldığı günlerdir. almanya, avrupa kupası eleme maçı için köln'de müngersdorf stadı'nda türkiye'yi ağarlayacaktır. maçtan önce türk futbolcuları ve türkiye çoktan alman basınının sütunlarında yerini almıştır. almanya'da kimliklerini yeni yeni kabul ettirmeye çalışan çok sayıdaki türk işçiyi rencide edecek tarzdaki yayınlarda türkiye'nin en iyi ihtimalle 5 gol yiyip döneceği yazılıp çizilmektedir. kaleci maier de kendisine o kadar güvenmektedir ki "eğer bana türkler gol atarsa saçlarımı kazıtırım" diyerek kellesini ortaya koymuştur. türkiye'deki yazarlar da takımın çok iyi olduğunu söyleyip, fazla gol yemeyeceğini, en fazla iki-üç golle maçı bitireceğini iddia ediyorlardı. kadroda eskişehirspor'dan da kamuran ve ender vardı. türkiye bir gol kazandı. golü gerçekten kimse beklemiyordu; takım arkadaşları bile bir an duraksadıktan sonra yanma geldiler eskişehirsporlu delikanlının, 23 yaşındaki kâmuran'ın...
29 ekim 1970 tarihli hayat dergisinde yayınlanan "kahramanının kaleminden altın golün hikayesi" bölümünden;
"adım: kâmuran yavuz... 23 yaşındayım... şu andaki mesleğim: futbolculuk... 'şu andaki' sözünü üstüne basa basa söylüyorum. çünkü iki yıl sonra kimya fakültesi'ni bitirdiğim zaman, bu mesleğime 'elveda' diyebilirim. futbola yedi yıl önce eskişehir toprakspor'da başladım. şimdiye kadar 19 defa millî formayı giydim. fakat şanssızlığımdan mıdır nedir ancak bu maçta bir gol atabildim. 19 millî maçta tek gol... hayatını, geçimini futbol oynayarak kazanan bir sporcu için hiç de övünülecek bir bilanço değil. ama ben şimdi bu tek golü kaydeden sol ayağımı kesip müzeye koyacak kadar sevinçliyim. neden mi? çünkü bu golü herhangi bir sıra takımına değil, karşısına hezimet korkusuyla çıktığımız, dünya 3.sü almanya'ya attım. maçtan önce yapılan yayınlar hepimizin moralini bozmuştu. köln'de bacak kadar çocuklar bile yüzümüze karşı elleriyle 'beş' işareti yapıyorlardı. çok üzüntülüydük. sadece rezil olmamak ve farklı bir mağlubiyet almamak için çıkmıştık sahaya. maçın 14. dakikasındaydı. onların bir akınını 18 üzerinde kesmiştik. top sağaçık mevkiinde bekleyen metin'e kadar gelmişti. o sağdan sürdü sürdü, rakip 18'e kadar girdi. ben onu gözlerimle takip ediyor ve santra noktasından yavaş yavaş alman yarı sahasına giriyordum. bu arada nasıl olduğunu hâlâ bilmiyorum, topun weber'e doğru geldiğini gördüm. kafayla uzaklaştırması an meselesiydi. ben de bu arada onların 18'ine yaklaşmıştım. fakat o ne? weber'e doğru geldiğini gördüm. kafayla uzaklaştırması an meselesiydi. ben de bu arada onların 18'ine yaklaşmıştım. fakat o ne? weber topa müdahale edemedi. birden fırladım ve yere düşen topu hafifçe ileri aktardım. sonra yetişip olanca gücümle bir sol şut patlattım. top kaleci maier'in müdahalesine rağmen alman ağlarıyla kucaklaşmıştı. yıllar önceki 'berlin efsanesi' 'köln zaferi'yle böyle tekrarlanmış oldu. son olarak şunu belirteyim. yalnız ben değil, hiç kimse bizim batı almanya'ya gol atabileceğimizi hayal etmiyordu. herkes şaşkındı; bu yüzden golü attıktan sonra ilk anda arkadaşlarım her zaman alıştığımız o takım tezahüratını bile göstermediler. neden sonra beni tebrike koştular. hepsinin gözlerinde yaş vardı..."
elbette maçın galibiyetle bitmesi çok güzel olurdu ama tecrübeli almanlar müller'in ayağından penaltı vuruşuyla beraberlik golüne ulaştılar. ama 1-1'lik skor kimsenin umrunda değildi. herkes türkiye'nin o günkü penaltı atışı dışında maçın mutlak hakimi olduğunu konuşuyordu. skorda emeği geçen kâmuran yavuz, vahap'la birlikte 1. lig'de eskişehirspor'un başarılarında da ön plândaydı. eskiler onları 90'larda galtasaray'ın oyununa damgasını vuran orta saha elemanları okan ve emre'ye benzetiyorlar... kâmuran'ın eses ve milli takım dışındaki futbol biyografisinde antrenörlük yılları da dolu dolu geçecektir...
1970-71 sezonundaki balkan kupası maçında eskişehirspor forması giyen aşağıdaki anının sahibi ayhan aşut, bu anı yüzünden almanya maçında da kötü bir süprizle karşılaşır;
"yunanistan'da egaleo'yla maç yapıyoruz. ilk dakikadan itibaren ilhan'la sol açıklan, enderle de sağ bekleri uğraşıyor. sinirler gergin, zaman zaman ağız dalaşma giriyor iki takım futbolcuları. bir top geldi, ceza sahasına daldığım sırada futbolculardan birisi bana sert girdi. hakem penaltı noktasını göstermeyince çok sinirlendim, gittim boğazına yapıştım, ardından sol açıklarına bir tokat attım!.. neyse, devre oldu, soyunma odasında uzanmış yatıyorum, içeriye bir adam girdi, 'beyim ne yapıyorsun sen?' dedi. adamın kim olduğunu bilmiyorum, ona da ters ters konuştum. meğerse adam yunanistan'ın türkiye konsolosu'ymuş!.. yunanistan'la türkiye arasında hassas olan dengeler nedeniyle ikinci yarı beni takımdan aldılar. maç bitti, futbolcu arkadaşlarla meksika dünya kupası'nda brezilya-çekoslovakya maçını izliyoruz. ertesi gün sabah erkenden bulgaristan'a geçeceğiz. bana vize almışlar, hemen istanbul'a gönderiyorlar. o an çok kötü oldum. takım arkadaşlarımın arasından vatan haini gibi uzaklaştırıldığım için yönetimle aramız açıldı, anlaşamadık. zaten maçtan sonra herkes en az bir yıl ceza alacağımı düşünüyordu. bu arada göztepe kulübünden teklif geldi, o günlerde de ev yapıyorum, paraya ihtiyacım var, mecbur kabul ettim ve üç sezon izmir'de oynadım. bu egaleo maçı, sonra da başıma dert oldu. almanya'yla 1-1'lik maçın kampındayız. formda olduğum için milli takıma çağrıldım, ben kesin oynarım diyorum ama maç günü kadrolar bir açıklandı, benim ismim yok!.. meğerse, federasyon milli dava muhabbetine son anda hassasiyetleri düşünerek ismimin çıkanlmasım istemiş. madem öyle niye kampa çağırıyorsunuz kardeşim?.."
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
meksika'da federal almanya milli takımı'nı ağzımız bir karış açık, hayranlıkla seyretmiştik. şimdi o alman takımının karşısına çıkıyorduk. dünya üçüncüsünün karşısına... beş tane yemezsek iyiydi. köln'de oynanacak maçtan bir hafta önce ankara'da milli takım kampında düzenlenen moral gecesinde konuşmuş, milli takım adaylarımıza meksika'da gördüğüm alman takımını, alman futbolcularını anlatmıştım. konuşmamı bitirirken de şöyle demiştim: "çocuklar, unutmayın ki, iyi sonuç almanız, maçın spikerliğini yapacak beni de kurtarır. ben de memlekete iyi haberler duyurma şansına erişirim. eğer iyi haber nakledemezsem, radyo başındakiler sizden önce bana kızar. onun için siz sahadaki güzel oyununuzla, güzel sonucunuzla beni kurtarabilirsiniz. ama ben mikrofon başında sizi kurtaramam. yediğiniz gollere yemediler, atmadığınız gollere attılar, diyemem." çocuklar da "güzel oyun bizden, güzel haber sizden, diye uğurlamışlardı o akşam bizi...
sonra köln'de buluştuk. gerçekten sözlerini tutmuş, hem güzel oynamış, hem güzel sonuç almışlardı. bana da güzel haberi duyurma görevi düşmüştü. hani maltalı hakem, almanlar'ın "dünya üçüncüsü" oluşu hatırına bir penaltı yaratmasaydı, daha güzeli bile olabilirdi.
maçtan önce alman basınında "türk duvarı"ndan söz ediliyordu. takımımızın "1-9-1 taktiğiyle oynayacağı yazılıyordu. yani, kalemizin önüne 9 oyuncumuzu dizecek, ilerde de göstermelik bir oyuncu bırakacaktık. teknik direktör sabri kiraz'ı tanıyanlar bilir, az konuşan bir insandır. üstelik fısıldar gibi hafif de konuşur. işte o fısıldayan konuşmasıyla "duvar yalanına çok üzüldüğünü" söylüyordu. kiraz, "elbette iyi bir savunma taktiği düşünüyorum," diyordu "düşünmek zorundayım. çünkü karşımızdaki, dünya üçüncüsü bir takım. üstelik evinde oynamanın avantajına sahip. bu bakımdan savunmayı güçlendirmeyi düşünmemiz, normal... ancak, bu taktiğimiz, gol yemeyi önlemek, sonra da gol atma şansını hazırlamak temeline dayanıyor."
sabri kiraz'ı yıllardır tanırdım. futbolculuğundan, kaleciliğinden... sonra bir ara "tam amatör sporcu" ruhuyla futbol ayakkabılarım elimde, bir süre fenerbahçe stadı'na yollanmış, sabri kiraz'ın çalıştırdığı fenerbahçe genç takımı ile antrenmana çıkmıştım. sadece antrenmana ama... ilerleyen yaşımla genç takımda oynamayı düşünmüyordum herhalde. fakat tam amatör olarak, her hafta spor yapmaya gidiyordum. oradan da bilirdim. sabri kiraz futbolun aşığıydı. ama kuru kuruya aşığı değil... aynı zamanda bu sporu, bu oyunu bir bilim kabul ederek o dalda görgüsünü, bilgisini artırmayı düşünen, bu alanda çalışan bir insandı. türk futboluna birçok değer yetiştirdiği, başarılı sonuçlar kazandırdığı unutulmazdı.
öte yandan almanlar, bir futbolcunun uğuruna inanıyordu. höttges, belki takımın ünü enaz sporcusuydu. fakat 1966 dünya kupası finalinden bu yana, höttges'in yer aldığı tam 27 maçta alman takımı yenilmemişti. "höttges varsa kaybetmeyiz" diyorlardı. yine höttges vardı. yine kaybetmediler... fakat kazanamadılar da... belki höttges, takımın yenilgiden kurtulmasında işe yarıyordu. bize karşı tutmuştu bu uğurları...
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
trt'den güneş tecelli arkadaşımla birlikteydik. hatta maçı birlikte anlatmamızı önerdim, ama güneş kabul etmedi, "ağabey sen varken mikrofonda, ben yanında dinleyici olurum." iltifatıyla... o sırada spor sayfasında yazdığım 'tercüman" gazetesi ekibine dahil olarak köln'deydim. . başta gelen okuyucularından olduğum, kaleminin kıvrakğıyla, kendine özgü yazısıyla, hele orijinal buluşlarıyla ilgi yaratan islam çupi arkadaşım, yıllardır babıali'nin çilesini çeken, arada en güzel enstantaneleri de çekmeyi başaran foto mahmut küçük ve almanya'da çalışan türk gazetecilerinden doğan pürsün arkadaşım, hep beraberdik. topluca alman kampına gitmiş, hatta müller'e, overath'a, beckenbauer'e "tatlı yiyelim, tatlı konuşalım" diye lokum filan götürmüştük. kütahya çinisinden küçük hediyeler sunmuştuk. dünya futbolunun bu büyük isimleri maç için hiç de iddialı konuşmuyorlardı. hatta overath, "ingilizlerle karşılaşacak olsak bu kadar çekinmezdim. çünkü tanıyorum onları... ne yapacaklarını biliyorum. onlara karşı ne yapmam gerektiğini biliyorum. türk takımı ise kapalı kutu... ben de her zaman ürkerim kapalı kutulardan," diyordu. beckenbauer de, dünya kupasındaki havanın başka olduğunu, orada çok enerji harcadıklarını söylüyor, "iddiasız görünen takımların unvan sahibi ekipler önünde şahlanması normaldir. ben de bundan çekiniyorum." sözüyle, maça rahat çıkamayacaklarını belirtiyordu.
köln'ün müngersdorf stadı'ndaki spiker kabinlerine doğru yürürken, yıllardır tanıştığım, almanlar'ın ünlü spikeri ernst huberty ile karşılaştık. "kıvanç" telaffuzu güç geldiğinden, bana "kifants" derdi. yine "kifants," diye sözü açtı, "ne dersin? ne olur bu maç? rakamla bir tahmin versene, mikrofonda söyleyeyim. enteresan olur. haydi haydi nazlanma..."
güldüm: "dünya üçüncüsü, üstelik meksika'da gücünü yakından gördüğüm alman takımı, bizim yeni kurulan ekibimizi rahatça yener. ama kaç kaç olur? bilemem... hani 3-0, hatta 5-0 bile olsa, anormal sayılmayabilir... tabii öyle olmasını hiç istemem ya..."
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
oyun başladı. köln, bir moskova olmuştu şimdi... daha ilk atağımızdan fark etmiştim bunu... titreyen sesim de gürleşmişti. hatta kabinden uzanıp bitişikte maç anlatan alman spikere, "seninle şakalaştım. hiç bize 3 ya da 5 tane atabilir misiniz?" demek geldi içimden. takımımızın oyunu öylesine güven vermişti bana... hem de daha birkaç dakika içinde... neredeydi "1-9-1?" evet, evet, dokuz futbolcumuzla... savunmuyorduk da hücum ediyorduk bazan... kalecimiz ali'ye korkulacak bir tek top bile gelmiş değildi henüz... değişik, hayli yeni sayılan bir kadroyla oynuyorduk: ali (göztepe)- ergün (gs), muzaffer (gs), ercan (fb), alpaslan (ist. spor)-kâmuran (eskişehir) ziya (fb), sanlı (bjk)- metin kurt (gs), cemil (ist.spor), ender (eskişehir).
ilk 14 dakikayı hep atakta geçirmiştik. "en iyi savunma ataktır" diyen kuralı uyguluyorduk. ve 14'üncü dakika bitip de 15'inci dakika başlarken... metin kurt sağdan kaydı. topu sürdü sürdü... sonra ortaladı... alman liberosu sieloff kesmek istedi. ancak ayağını biçimsiz uzatmıştı. yakalayamadı topu. aksine hamle yapan, bizim kâmuran kaptı... bir vücut çalımıyla sieloffu geçti kâmuran... alman liberosu heykelleşmişti sanki... kâmuran, kaleye doğru bakarken, almanlar'ın dünyaca ünlü ve tecrübeli kalecisi sepp maier de ona doğru bakıyordu. düşünüyordu da: "çıksam mı, çık-masam mı?" birincisini daha makul bulmuş olmalı ki, çıktı, kalesini boşalttı. aynı anda da kâmuran topu çıkardı ayağından... ve öyle bir yere yolladı ki... maier değil, almanya'nın tüm kalecileri peşpeşe dizilseler ya da yanyana kaleyi kapasalar, yine kurtaramazlardı. öyle şahane bir goldü kâmuran'ın attığı...
maier'lerin, beckenbauer'lerin, vogts'ların overath'ların, müller'lerin, grabowski'lerin top koşturduğu bir sahada, eskişehirsporlu kâmuran alkışlanıyordu şimdi... staddaki 50 bin seyirci içinde 10 binden fazla türk vardı. hatta 15 bine yakın... coşku içindeydi hepsi... türk milli takımı, köln stadı'nda 1-0 galipti, dünya üçüncüsü federal almanya'ya karşı... mikrofonda dönüp dönüp kâmuran'ın o şiir kadar güzel golünü anlatıyordum.
o şahane golün ardından cemil şutluyor, maier güç önlüyordu. sanlı, hem de beckenbauer'den söktüğü topu kaleye gönderiyor, direği sıyırıyordu. hele hele ender'in iki çalımda büyük yıldız vogts'u yere devirmesi, görülecek sahneydi. vogts bel fıtığı olacaktı neredeyse... kısaca sahadaki güzellikleri hep bizim çocuklar sunuyordu. ama sahanın bunca güzelliği içinde bir de çirkini vardı: maltalı hakem!.. sanki dünya üçüncüsü evinde yenilirse üçüncü dünya savaşı çıkardı. almanlar'ın kendi kendine yaratamadığı gol pozisyonunu işgüzar maltalı hakem yaratmaya çalışıyordu. ve yarattı da... müller topla ceza alanımıza daldığı sırada, muzaffer geldi, yetişti. savunmamızın bel kemiklerinden muzaffer sipahi... hani futbolu yanında efendiliğiyle de herkesin sevdiği muzaffer... o andaki müdahalesi de futbol kurallarını zerrece sarsan bir hareket değildi. ama müller'le muzaffer hafifçe sendeledi, ardından da yere düşünce... hakem fırsatı kaçırmadı: penaltıyı çaldı!
almanlar bile şaşırmış gibiydi. beklemedikleri bir mucizeydi bu... öyle sevindiler ki... müller hemen yerden kalktı, geldi topun başına... gollerin ve penaltıların kralı gerd müller. vurdu, sert vurdu, çok sert vurdu... ve de güzel vurdu. goldü tabii...
iyi ama maltalı hakem de olsa, bu kadar yardım edebilirdi. ikinci bir penaltıyla galibiyeti de verecek kadar vicdansız değildi demek... haksız golle almanlar silkinebilmiş değildi. aksine bizim çocuklar daha canlanmıştı. bütün ikinci yarıda biz oynadık yine... alpaslan, o gencecik, o körpecik alpaslan, sanki kırk yıllık milli idi. oysa, ilk kez giyiyordu "a" milli takım formasını... öylesine soğukkanlı, öylesine güvenli, raket gibi sol ayağını bir uzatıyordu... müller'i, grabowski'si topu bırakıp dönüyordu geri. ender ise, dünya kupası'nınen iyi savunma adamı seçilen vogts'u bir o yana yatırıyordu, bir bu yana... beckenbauer'in yerine ziya alkışlanıyordu. zıya şengül sahadaki gerçek franz beckenbauer'di sanki... bir ara ziya ile ergün, şöyle böyle iki dakikaya yakın süre birbiriyle paslaştı ve almanlar'a top vermediler. işte o anda müngersdorf stadı'nın hali görülecek gibiydi. alkışa alman seyirci de katılıyordu tribündeki türklerle birlikte... ender, libuda'yı tam üç kez durup durup geçerek bu tabloyu daha güzelleştirdi. kalemizde ali, önündeki ercan'ıyla, muzafferi'yle, sanlfsıyla, ilerde metin'iyle, ikinci yarıda giren yaşar'ıyla takımımız bir destan daha yaratıyordu.inanın, moskova'daki 2-0 kadar önemliydi bu köln başarısı... çünkü futbolu en iyi oynayan takımlardan birini, onlardan daha iyi futbol oynayarak altediyorduk. sonuç, 1-1'di... farkındayım. fakat oyunumuz, sonucun üstüne çıkacak kadar güzeldi. bir galibiyet kadar güzeldi.
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
17 ekim 1970, türk futbol tarihinin onur dolu bir sayfasının yazıldığı gündü.
maç akşamı köln'de verilen yemekte ünlü futbol adamı, 1954 fatihi herberger'le bir kez daha beraberdik. onun dışında, yine 1954'ün kaptanı fritz walter ve uwe seeler de yanımızdaydı. herberger, öğrencisi helmut schön'e takılıyordu hafiften: "helmut, bu türkler senin takımı oynatmadı... adım attırmadılar seninkilere... ne dersin?"
ancak herberger iyice yaşlanmıştı bir ara bana, "sen bize karşı sağaçık oynamıştın bir maçta," dedi. ben öyle bir şey olmadığını söyledim. herberger ısrar etti, "iyi hatırlıyorum. sağaçıktın hem de" diye... yanımdaki islam çupi, "ağabey, seni küçük fikret'le karıştırıyor," dedikten sonra, tatlı esprisini eklemeyi unutmadı: "vah zavallı herberger hoca vah!.. o da gitmiş... iyiden iyiye bunamış. baksana ağabey, seni milli takımda sağaçık oynattı. sorsana, gol de atmış mısın?."
bu arada fritz waiter'le uwe seeler, ilk yarıdaki santrforumuzu niçin ikinci yarıda çıkardığımızı sordular. "genç bir futbolcu," dedim. "yeni oynuyor. denendi." cemil'den bahsediyorlardı. fritz walter, "en çok onu beğendim," sözüyle görüşünü açıklarken, seeler de katıldı: "cemil mi adı? çok büyük bir yetenek, ilerde büyük futbolcu olacak." yemeğin ilerleyen saatlerinde fritz waiter'le bir kez daha aynı konuda söyleştiğimizde, "beni çok etkiledi. gerçekten büyük yıldız olacak," dedi cemil için... dedikleri çıkacak, cemil futbolumuzda yıllarca parlayan bir yıldız olacaktı.
alman spiker ernst huberty ise beni neredeyse dövecekti. "beni rezil ettin," dedi, "ama ben de seni mikrofonda perişan ettim ya... 5-0'lık tahmininle alay ettin benimle... intikamımı aldım. ben de dedim ki. türkler öyle bir taktik hazırlamış ki... sadece oyuncuları değil, spikerleri bile taktiği uyguluyor. bizi saha içinde olduğu gibi saha dışında da uyutuyorlar. maçtan önce türk spiker bana, 5-0 yenilmekten çekindiklerini söyledi... o da uyutmaya çalıştı" diye anlattım."
güldüm, "şaka etmiştim," diye... ne var ki o günkü "şaka" bir gün gerçekten "kaka" olacaktı. almanlar bizi, hem de evimizde 5-0 yenecekti.
ilk basımı 2005 yılında olan ziya adnan'nın "çünkü biz ankaragüçlüyüz!.." isimli kitabından;
1970'lerdeki o coşkulu günlerde, ankaragücü tribünlerinin ve genelde 19 mayıs stadı'nın en renkli ve benim açımdan en unutulmaz simasının amigo sefa olduğunu söyledim, irfan aktan, bu kitap için amigo sefa'yı hastanede yatmaktayken bulup konuştu.
- ben derdim ki, gözünü açan, benim gruba girer. almanya'da biz, 1-1 berabere kaldık; kâmuran atmıştı golü. almanların o zamanki oyuncuları, türkiye'yi 15-0 yeneceğiz demişlerdi ama 1-1 berabere kaldık ve ilk golü de biz attık. o gün almanya basını gece-gündüz beni aradılar; spor bakanı yerine koydular. çünkü girdik biz münih'e, milleti bir yatırıyorum caddenin orta yerine -orda yasak-, bir kaldırıyorum, hey allah! almanlar hep camdan bakıyordu, deprem mi oldu, diye. çünkü aradığım seyirciyi, fazlasıyla buldum. maça gelemeyenler oldu; işçiler gelemediydi. maç bitti, hep beraber caddelere döküldük. atlı polisler geliyor, ben sivillerin arasına karışıp, kayboluyordum. ve orada, hiç unutmam, ankara nere, münih nere, "on bin türk'ü yüz bin yapan adam!" demişlerdi benim için. manşetler öyle geldi geçti. almanya'daki adamın dini, imanı, kuran'ı, türkiye. sadece türkiye' diye bağırıyor. yahu diyorum, bu işin tezahüratı var, sistemli yapacaksın, diyordum. ben taraftan bir sisteme oturtana kadar, almanlar benimle dalga geçmeye başladı. ben, maça yarım saat filan kala, taraftarı belli bir disipline sokabildim. böyle sıkıntılar da var. çünkü seyirciler yabancı, ben de yabancıyım... son anda, benim istediğimi verdiler.
west germany: sepp maier (gk), berti vogts, horst-dieter höttges, franz beckenbauer, klaus-dieter sieloff (dk. 72 jupp heynckes), wolfgang weber, reinhard libuda, klaus fichtel, gerd müller, wolfgang overath (c), jürgen grabowski
yedekler: michael bella, willi neuberger, siegfried held, horst wolter (gk)
b. almanya millî takımımızla köln'de oynamak kararında
orhan türel köln'den bildiriyor
batı almanya futbol federasyonu başkanı dr. gosmann, «avrupa kupasındaki rakiplerimizden biri olan türkiye ile ilk maçımızı köln'de oynama kararındayız. türk federasyonunun teklifini kabul etmiyoruz» demiştir.
başkan gosmann, daha sonra şöyle konuşmuştur: «türklerle (a) ve ümit milli takımlarımız ikişer maç yapacak. önce türk federasyonu (a) takımlarımız arasındaki maçlardan ilkini almanya'da oynamayı gabul etti. fakat daha sonra tğrkler önce türkiye'de karşılaşmamız için teklifte bulundular. bizim de kendimize göre programımız var. eğer türkler ısrar ederlerse. iş uefa'ya kalır uefa'nın ilk maçı köln'de oynatacağından da eminiz.»
futbol federasyonu başkanı hasan polat, batı alman federasyonu ile meydana geleh ihtilâfın halledilemediğine işaret ederek «son söz uefa'nın olacaktır» demiştir.
başkan polat. bu arada, milli takımlarımızın yönetim şekli için federasyon olarak henüz kesin bir karara varamadıklarını ifade ederek, «bu konudaki çalışmalarımız devam etmektedir. kesin kararımızı bu hafta içinde açıklayacağız.» demiştir.
teknik komite başkanı saim kaur, çağrılacak futbolcuların dikkatlerinin çekileceğini belirtti
teknik komite başkanı saim kaur, «önümüzdeki hafta açıklanacak olan 40 kişilik milli takım aday kadrosuna almayı düşündüğümüz futbolcuların dikkatlerini çekeceğiz» demiştir.
saim kaur her şehirde oynanan maçların dikkatle izlendiğini belirtmiş ve «geçtiğimiz hafta hiç de iyi olmadı» şeklinde konuşmuştur.
teknik komite yarın toplanacak ve almanya maçı hazırlıklarını tekrar gözden geçirecektir.
yerimi gençlere bırakıyorum, kaptan olarak sahaya çıkmayacağım. maçı tribünden izleyeceğim
“türklerin kölnde almanvavı mağlûp etmesi mucize olur”
yazan : uwe seeler
milliyet aracılığı ile benden türk spor severlerine almanya - türkiye maçı için bir tahmin yapmam istendi. evvelâ, bana bu derece önem verildiği için teşekkür etmek isterim. sizlere maç konusunda söyleyeceğim ilk söz «benim bu maçta alman takımı kaptanı olarak sahaya çıkmayacağım ve türkleri tribünden izleyeceğim» olacaktır. yâni yılların kaptanı «uwe» görevini bu maçta artık geçlere bırakacaktır.
müller beni aratmıyacaktır
gençler deyip geçmeyin. meksika'da gol kralı olan müller «bombacı müller», beni türkiye karşısında aratmayacaktır. tipi de bana benzeyen 24 yaşındaki gert, inanılmaz top takibi ve kovalayışı yüzünden iyi tanıdığım sert ve hareketli türk müdafaasını aşabilecektir.
müdafaamız sert ve hareketlidir. ama her maçta galip gelmemize yetecek kadar değildir. duyduğuma göre, türkiye henüz sezonu açmamış. fena.. sonra can gibi, metin gibi şöhretler de futbolu bırakmışlar. bu da fena.. eğer siz bunların yerini dolduramadıysanız, başka bir deyimle türk takımı benim frankfurt'ta gördüğüm ekip çapında değılse, bizim karşımızda sizi şanslı göremiyor ve galip geleceğiz diyebiliyorum. kollektif, modern tipte bir futbol oynayan her aralıktan isabetli şut atabilen takımımız, değil türkiye her 11'in korkulu rüyasıdır. grabowski. iyileşmiş netzer, müller, lohr, owerath ve libuda altılısı kalenizi koruyacak sporcuya ter döktürecektir. bir de bunlara gerilerden kopup kale önlerine gelen ve âni şutlar atan beckenbauer'i katarsak işiniz zor, hattâ ümitsiz demek gerekiyor. bütün ounlara rağmen çok sevdiğim türklere sade bizimle oynadığınız zaman değil her maçınızda candan şanslar diliyor ve bir dostunuz olarak beni her zaman «uwe uwe» diye hatırlamanızı rica ediyorum sizlere iyi şanslar…
almanya (a) millî takımı 17 ekimde köln’de, ümit takımı ise 18 ekimde ankarada karşılaşacak, maçların revanşı nisanda.
a millî futbol takımımız batı almanya ile 17 ekim’de köln'de, ümit takımımız ise 18 ekim'de ankara'da karşılaşacaktır. bu maçların revanş tarihleri de 24 nisan 1971 almanya'da ümit ve 25 nisan 1971 istanbul'da (a) olarak tesbit edilmiştir.
nâzım özbay «batı almanya ile ihtilâf halindeydik. onlar a ve ümit takımlarını maçlarını aynı günde ve aynı şehirde oynamak istiyorlardı. bu durum karşısında uefa'ya başvurduk. bizim tezimiz kabul edildi. ve uefa taraflara ayrı şehirlerde başka günlerde maçların yapılmasını tebliğ etti.» demiştir.
almanya ile oynayacağımız avrupa kupası maçları için..
“a” ve “ümit” millî takımları açıklandı
barbaros aykol ankara’dan bildiriyor
18 ekimde batı almanya ile karşılaşacak «a» milli takımımızın 18, ümit takımının ise 19 kişilik kadroları dün teknik komite tarafından açıklanmıştır.
5 ekimde ankarada kampa alınacak milli takım 8 ekime kadar özel bir çalışmaya tâbi tutulacaktır. «a» ve «ümit» takımlarına çağırılan futbolcular şunlardır:
18 ekimde batı almanya ile yapılacak «a» ve ümit milli maçına hazırlanan takımlarımız bugün ankara'da kampa gireceklerdir. almanya maçlarına kadar milli takımlarımız devamlı kamp yapacaklar, bu arada sabri kiraz ve selâhattin torkal'ın nezaretinde çalışmalarına da devam edeceklerdir. «a» milli takımımız 17 ekimde almanya'nın köln şehrinde yapılacak maç için 14 ekimde hareket edecektir.
antrenör h. schön alman millî takımını daha açıklamadı…
otoriteler, schön’ün bu davranışını, türk takımını ciddî bir rakip kabul etmemesine bağlıyor…
orhan türel köln'den bildiriyor
b. almanya - türkiye milli maçına iki hafta gibi kısa bir süre kalmasına rağmen, antrenör helmut schön, henüz alman milli takımını açıklamamıştır.
batı almanya'nın türkiye için kamp ve hazırlık maçı yapmadığına işaret eden spor çevrelerinin iddiasına göre, helmut schön'ün takımı açık'amakta acele etmemesine sebep, türk milli takımının «ciddi bir rakio» görülmemesidir.
..batı almanya - türkiye milli maçı, alman spor basınında da ilgi görmemektedir. bu maçla ilgili şimdiye kadar tek makale, kölner stad anzeıger'de çıkmıştır. bu makalede, özcan arkoç'un almanya takımına karşı oynaması dedikodularına değinilmekte ve «özcan, alman oyuncularını tanır. ama, uzun süredir ayrı kaldığı türk futbolcuları için yabancıdır. onlarla anlaşması ve havaya girmesi psikolojik bakımdan imkânsızdır» denilmektedir.
köln'de yapılacak türkiye - batı almanya milli maçından bir gün önce, almanya cumhurbaşkanı gustav heinemann, alman takımı oyuncularını kabul edecek ve kendilerine bir öğle yemeği verdikten sonra, yakalarına birer «gümüş yaprak» rozeti takacaktır.