halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
oyun başladı. köln, bir moskova olmuştu şimdi... daha ilk atağımızdan fark etmiştim bunu... titreyen sesim de gürleşmişti. hatta kabinden uzanıp bitişikte maç anlatan alman spikere, "seninle şakalaştım. hiç bize 3 ya da 5 tane atabilir misiniz?" demek geldi içimden. takımımızın oyunu öylesine güven vermişti bana... hem de daha birkaç dakika içinde... neredeydi "1-9-1?" evet, evet, dokuz futbolcumuzla... savunmuyorduk da hücum ediyorduk bazan... kalecimiz ali'ye korkulacak bir tek top bile gelmiş değildi henüz... değişik, hayli yeni sayılan bir kadroyla oynuyorduk: ali (göztepe)- ergün (gs), muzaffer (gs), ercan (fb), alpaslan (ist. spor)-kâmuran (eskişehir) ziya (fb), sanlı (bjk)- metin kurt (gs), cemil (ist.spor), ender (eskişehir).
ilk 14 dakikayı hep atakta geçirmiştik. "en iyi savunma ataktır" diyen kuralı uyguluyorduk. ve 14'üncü dakika bitip de 15'inci dakika başlarken... metin kurt sağdan kaydı. topu sürdü sürdü... sonra ortaladı... alman liberosu sieloff kesmek istedi. ancak ayağını biçimsiz uzatmıştı. yakalayamadı topu. aksine hamle yapan, bizim kâmuran kaptı... bir vücut çalımıyla sieloffu geçti kâmuran... alman liberosu heykelleşmişti sanki... kâmuran, kaleye doğru bakarken, almanlar'ın dünyaca ünlü ve tecrübeli kalecisi sepp maier de ona doğru bakıyordu. düşünüyordu da: "çıksam mı, çık-masam mı?" birincisini daha makul bulmuş olmalı ki, çıktı, kalesini boşalttı. aynı anda da kâmuran topu çıkardı ayağından... ve öyle bir yere yolladı ki... maier değil, almanya'nın tüm kalecileri peşpeşe dizilseler ya da yanyana kaleyi kapasalar, yine kurtaramazlardı. öyle şahane bir goldü kâmuran'ın attığı...
maier'lerin, beckenbauer'lerin, vogts'ların overath'ların, müller'lerin, grabowski'lerin top koşturduğu bir sahada, eskişehirsporlu kâmuran alkışlanıyordu şimdi... staddaki 50 bin seyirci içinde 10 binden fazla türk vardı. hatta 15 bine yakın... coşku içindeydi hepsi... türk milli takımı, köln stadı'nda 1-0 galipti, dünya üçüncüsü federal almanya'ya karşı... mikrofonda dönüp dönüp kâmuran'ın o şiir kadar güzel golünü anlatıyordum.
o şahane golün ardından cemil şutluyor, maier güç önlüyordu. sanlı, hem de beckenbauer'den söktüğü topu kaleye gönderiyor, direği sıyırıyordu. hele hele ender'in iki çalımda büyük yıldız vogts'u yere devirmesi, görülecek sahneydi. vogts bel fıtığı olacaktı neredeyse... kısaca sahadaki güzellikleri hep bizim çocuklar sunuyordu. ama sahanın bunca güzelliği içinde bir de çirkini vardı: maltalı hakem!.. sanki dünya üçüncüsü evinde yenilirse üçüncü dünya savaşı çıkardı. almanlar'ın kendi kendine yaratamadığı gol pozisyonunu işgüzar maltalı hakem yaratmaya çalışıyordu. ve yarattı da... müller topla ceza alanımıza daldığı sırada, muzaffer geldi, yetişti. savunmamızın bel kemiklerinden muzaffer sipahi... hani futbolu yanında efendiliğiyle de herkesin sevdiği muzaffer... o andaki müdahalesi de futbol kurallarını zerrece sarsan bir hareket değildi. ama müller'le muzaffer hafifçe sendeledi, ardından da yere düşünce... hakem fırsatı kaçırmadı: penaltıyı çaldı!
almanlar bile şaşırmış gibiydi. beklemedikleri bir mucizeydi bu... öyle sevindiler ki... müller hemen yerden kalktı, geldi topun başına... gollerin ve penaltıların kralı gerd müller. vurdu, sert vurdu, çok sert vurdu... ve de güzel vurdu. goldü tabii...
iyi ama maltalı hakem de olsa, bu kadar yardım edebilirdi. ikinci bir penaltıyla galibiyeti de verecek kadar vicdansız değildi demek... haksız golle almanlar silkinebilmiş değildi. aksine bizim çocuklar daha canlanmıştı. bütün ikinci yarıda biz oynadık yine... alpaslan, o gencecik, o körpecik alpaslan, sanki kırk yıllık milli idi. oysa, ilk kez giyiyordu "a" milli takım formasını... öylesine soğukkanlı, öylesine güvenli, raket gibi sol ayağını bir uzatıyordu... müller'i, grabowski'si topu bırakıp dönüyordu geri. ender ise, dünya kupası'nınen iyi savunma adamı seçilen vogts'u bir o yana yatırıyordu, bir bu yana... beckenbauer'in yerine ziya alkışlanıyordu. zıya şengül sahadaki gerçek franz beckenbauer'di sanki... bir ara ziya ile ergün, şöyle böyle iki dakikaya yakın süre birbiriyle paslaştı ve almanlar'a top vermediler. işte o anda müngersdorf stadı'nın hali görülecek gibiydi. alkışa alman seyirci de katılıyordu tribündeki türklerle birlikte... ender, libuda'yı tam üç kez durup durup geçerek bu tabloyu daha güzelleştirdi. kalemizde ali, önündeki ercan'ıyla, muzafferi'yle, sanlfsıyla, ilerde metin'iyle, ikinci yarıda giren yaşar'ıyla takımımız bir destan daha yaratıyordu.inanın, moskova'daki 2-0 kadar önemliydi bu köln başarısı... çünkü futbolu en iyi oynayan takımlardan birini, onlardan daha iyi futbol oynayarak altediyorduk. sonuç, 1-1'di... farkındayım. fakat oyunumuz, sonucun üstüne çıkacak kadar güzeldi. bir galibiyet kadar güzeldi.