birkaç hafta önce ural atkı koleksiyonundaki gençler atkılarını fotoğraflamış ve hikayelerini yazmıştı ben de blogumda yayınlamıştım. ural’ın atkıları içinde hem uzun, hem kullanımı kolay hem de kırmızı-siyah-beyaz renk tonları ve sadeliği ile nefis olan bir atkıya gönlüm kaymaya başlamıştı. ural haliyle vermek istemedi. neyse ki zeynep'in büyük katkısı ile maçtan 2 gün önce ödünç aldım. 2 gündür onu takıyorum. maçı tanıl abilerde izlemeye gittim. kapıdan girer girmez tanıl abi atkıyı gördü ve "o ne, yeni mi?" dedi ben de hikayesini anlattım. çok sevdiğini söyledi ve alıp bir süre taktı...
salona geçtim ve sehpanın üzerinde kırmızı-siyah bir yumak ip, iki kalın şiş ve yeni başlanmış bir örgü gördüm. mutfağa koşup aksu ablaya, "tanıl abiye kazak (aklıma sadece o geldi) mı örüyorsunuz" dedim, o da "yoo atkı örüyorum. diğeri fazla eskidi" dedi. ben de biraz çekinerek "atkıyı örmeniz ne kadar sürüyor" dediğimde beni biraz süzdü ve "sen de istiyorsun. tamam sana da örerim" dedi. sevindirik oldum... akşam çok iyi başlamıştı...
ardından tanıl abi, aksu ablanın daha önce ördüğü atkıyı ve bir gençler atkısı getirdi. ilginçtir gençler atkısı ural da olan 25 atkıdan biri değildi. tanıl abiye söyleyince, al istersen hediyem olsun dedi. ikinci kez sevindirik oldum... akşam güzel devam ediyordu...
maçtan önce tanıl abi, "mali bu maçta trabzon’dan 2 adam çıkart deseler önce zokora sonra burak derdim. pes doğrusu. ikisi de yok. hadi bakalım güzel bir şeyler çıkabilir bu akşam" demişti. maç başladı. son haftalarda alıştığımız gibi toplu ve "akıllı" baskı yapıyorduk. böylece hem hatalar ve boş alanlar kapatılıyor hem de aradan kazanılan toplarla rakibin oyununu bozuyorduk. aynı zamanda ataklara çıktığımızda sağ, sol, ortaya futbolcular dağılıyor ve böylece top alışverişini hem daha rahat hem de (topu daha fazla ayağımızda tutup) "canlı" olarak pozisyonu değiştirebiliyorduk. derken hurşut'un sağ kanatta karşısındaki defans oyuncusundan beşik alıp akabinde yaptığı nefis ortaya arkadan koşarak gelen ve topu yönlendirerek kafa vuruşu yapan soner'in (bana göre efsanevi) golü ile 1-0 öne geçtik. ben içerideki tanıl abinin oğlu ışık'a "gol attık ışık goool" diye bağırınca ışık da gelip maçı izlemeye koyuldu. maça gitme planları yapan samsun temsilcimiz abreg ç.'yi aradım ama maç saatinden dolayı gidemediğini söyledi. "yalnız yıllardır trabzon’a gidiyorum yeniliyoruz eğer yenersek çok üzülcem" dedi ben de "ne üzülmesi abi saçmalama sevincez sevincez" tarzında (kelimeleri tam hatırlamıyorum. gol sarhoşluğu galiba) şeyler söyledim. trabzon yüklenmeye çalışıyordu ama bizim ne yaptığını bilen oyun tarzımız nedeniyle maç güzel gidiyordu. bu oyun tarzımızı birkaç maçtır 2002-04 yıllarında arsenal'in "0 hava topu" ile oynama taktiğine çok yakın buluyorum. ve daha önemlisi bu oyun tarzımız haftalar geçtikçe daha da çok oturuyor. ve ilk yarı 1-0 bitti... akşam güzel devam ediyordu...
ikinci yarı başlamadan önce ekranda golün tekrarı vardı ve tanıl abi "mali şu maçı alalım da ben de 3-4 gün şu golü kafamda tekrar tekrar yaşatayım" deyip gülümsedi. ben de pınar'ı arayıp "golü gördün mü" diye sordum. "eve yeni girdim süper gol olmuş" dedi. ben de tanıl abinin sözlerini pınar'a ilettim güldü.
tanıl abi ile ikinci yarının ilk 10 dakikasının bir an önce atlatılması konusunda hemfikirdik. trabzonun baskısı artıyordu ama bizim takım yine hem yerden paslı ve topluca çıkıyor, hem top tutuyor, hem de akıllıca atak yapıyordu. bu bölümdeki tek sıkıntı sağ ve sol bekler cem can ya da mehmet sedef'in çıkarken topu kaybetmeleri ya da topluca hücumların bazılarında geriyi unutmaktı... derken tum'un pası ve yasin'in sağa kayıp nefis şutu ile skor 2-0 oluyor ve biz çıldırıyorduk... akabinde önce zeynep’den "atkı sana şans getirmiş olmalı :)" mesajı geliyor ve içimden "atkı için elim sağlamlaşıyor" diye geçiriyorum. ardından pınar'dan "tanıl abiye sor bakalım gollerin hangi birinin tadını çıkaracak. çıkar çıkar bitmez:)" mesajı geldi. tanıl abiye söylediğimde güldü ve saygılarını iletti...
biz hala ikinci gole sevinirken soldan yapılan bir ortanın aykut'a çarpması (ki 3-4 kere tekrar edilmesine rağmen gelen topun göğse çarptığı çok belli oluyor ama ardından ele çarpıp çarpmadığı belli olmuyor) ve hakemin verdiği penaltı üzerine. aykut'un formasını çıkartıp göğsündeki kızarıklığı göstermesi (tekrarda gördüğümüz kadarıyla aykut halil'e de göğsündeki kızarıklığı gösterip bir şeyler anltmaya çalışıyordu) çok enteresan bir andı. colman topun başına geçince tanıl abi "kurtarma inancımız yok değil mi?" dedi. ben de "bence dışarı atacak" dedim ama o sırada içimden "ya da ters köşe" diye geçiriyordum ki ters köşe oldu.
bu arada belirtmek gerekir ki, orta hakem ilker meral'in bariz gördüğümüz faullerimizi vermemesi ve ikili mücadelelerin çoğunda trabzona faul vermesi çok kötü idi. ama şu da var ki digitürk canlı yayın ekibi başlı başına rezildi. çünkü tüm maç boyunca sadece 2 ya da 3 faulün tekrarını gösterdiler. gençlerbirliği'nin faul beklediği ve itiraz ettiği hiçbir pozisyonun tekrarı olmadı. o yüzden pozisyonları net olarak tartamadık.
2-1'den sonra trabzon bastırmaya başladı. 2 tane direkten dönen top (adrian ve halil) ve ramazan'ın ikiye-bir yakalandığı pozisyonda topu çıkartması ise bizim için güzel anlardı. o pozisyonlarda biraz dellendik. gençlerbirliklilerin bilinçli olarak topu ayaklarında tutmaları trabzonun direncini iyice kırdı ve son düdük geldi. dile kolay 8 yıl sonra trabzon'da kazandık...
ve ayrıca tanıl abilerde birlikte izlediğimiz maçlar arasındaki ilk galibiyetimizi almış olduk. hemen pazar günü deplasmanda oynanacak manisa maçını beraber izlemek için planlar yapılmaya başlandı :)
maç bittikten sonra tanıl abinin yaptığı nefis çilav (tavuk parçaları, basmati pirinç, yeşil ve kuru soğan, yeşil biber, biberiye, zerdeçal...)'dan yedik. ardından konu konuyu açtı ve son 2-3 haftadır sürekli (sos ve malzemeleri değiştirerek) yaptığım noodle denemelerinden konuştuk. aksu abla, tanıl abinin ve (hatta) ışık’ın çok ilgisini çekince bir noodle gecesi yapmaya karar verdik...